19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 9 HAZİRAN 2020 SALI [email protected] EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: EMİNE BİLGET OLAYLAR VE GÖRÜŞLER TERMIK SANTRALLAR TÜRKIYE’NIN ÜSTÜNDE KARA BULUT GIBI DOLAŞIYOR Termik santral gerçeği CENK KAPLANCAN İSTATISTIKÇIYAZAR 2000 YILI DÜNYA TERMIK SANTRAL HARITASI 2019 YILI DÜNYA TERMIK SANTRAL HARITASI Dünya artık eski dünya olmayacak. Bugünlerde ülke liderlerinden yazarlara, toplum önderlerinden siyasetçilere, bilim adamlarından sade vatandaşlara kadar en sık duyduğumuz cümle bu sanırım. İnsanın doğayı tahrip ederken kuşkusuz bugünlere geleceğine dair en ufak bir fikri olmadığı muhakkak. Hele ki tüm dünyanın evlerine hapis olduğu, aylarca tüm dünyanın üretimden, para kazanma hırsından, hayvanlara ve doğaya verdiği zarardan uzak olarak daracık mekânlara sıkıştırılmış olarak yaşayacağını söylemek sanırım hiçbir düşünürün de aklına gelmemiştir. Tüm bu olumsuzlukların ardından yaşananların ve gelecek yıllarda yaşanacak felaketlerin de bir kestirimini yapmak gerektiği fikri şüphesiz bilim dünyasını artık meşgul edecek en önemli görevdir. İnsanı, doğanın içinde yaşayan bir varlık olmaktan çıkarıp doğanın ve dünyanın efendisi konumuna taşıyan kapitalist ve emperyalist fikir dünyasının, artık haddini bilme ve dünyayı gelecek kuşaklara sağlıklı ve temiz bir ortam yaratarak teslim etmenin kendilerinin de bir görevi olduğunu anlama zamanı çoktan gelmiştir. Tehlike ortada Öncelikle yaşam şartlarını iyileştirmenin yolunun artık temiz enerjiden geçmekte olduğunu anlayan dünya halkları ve artık denizin bitmeye başladığını ciddi para ve sermaye daralması ile anlayan küresel sermaye grupları, yeni ve çevreci çözümlerin aslında kendi menfaatlarına da olduğunu çok acı bir tecrübe ile öğrenmiş bulunuyor. Özellikle ülkemizde son yıllarda artış gösteren termik santrallar, ülkemizin doğasını ve insan sağlığını etkileyen faktörleri de içinde barındırıyor. Oysa dünyadaki kömürlü termik santralların beşte ikisi şimdiden zarar ediyor. Yapılan bazı çalışmalar, artık yeni kömürlü termik santrallara ihtiyaç olmadığını ve Paris Anlaşması doğrultusunda kapatılmalarının ekonomik açıdan anlamlı olduğunu da ortaya koyuyor. Yapılan çalışmalarda, dünyada işletmede olan kömürlü termik santral kurulu gücünün yüzde 95’ini (1900 GW) ve inşa halindeki kurulu gücün yüzde 90’ını (220 GW) teşkil eden 6 bin 685 kömürlü termik santralın gerçekleştirilen ilk kâr analizinde, yatırım 2000 YILI TÜRKİYE TERMIK SANTRAL HARITASI 2019 YILI TÜRKİYE TERMIK SANTRAL HARITASI cılara, siyasilere ve sivil top ve dünyanın en fazla kömürlü lum kuruluşlarına, kömürlü termik santral projesine sahip termik santralların kapatılma dördüncü ülkesi konumunda sı için ekonomik açıdan rasyo bulunmaktadır. nel planlar yapması, santralların kapatılmaması durumunda Zonguldak’ın durumu ise karşılaşılacak finansal risk Bu projelerde ise açık ara lerin karşılanamayacak boyut Zonguldak ve çevresi başı çek lara varabileceğini, ardı arka mektedir. Oysa Covid19 pan sına gelecek iflasların, ekono demi sürecinin başlangıcın mik ve sosyal açıdan önü alı da Cumhurbaşkanı zorunlu namayacak problemleri bera önlemleri açıklarken hiç kuş berinde getireceğine dikkat çe ku yok ki herkesin dikkati kilmektedir. ni çeken bir ayrıntıyı da yük Hatta Birleşmiş Milletler Hü sek perdeden seslendirdi. kümetlerarası “Ve Zonguldak”... İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre, küresel ısınma Artık konu, yeni kömür kapasitesine ne Hiç kuşku yok ki Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında akciğer rahatsızlıkla nın 1.5 0C’de kadar yatırım rının yoğun görül tutulması için yapacağımızdan düğü Zonguldak’ın 2030 yılına ka ziyade “var da büyükşehirler dar dünyadaki kömürlü termik santralların en az yüz olan kurulu gücü zararı en aza indirmek için nasıl gibi riskli il kapsamında değerlendirmesinde Bilim Kurulu ile ilin pande de 59’unun ka en az zararla devre miyle ilişkisi hak patılması ge dışı bırakırız” fikri kında uzun zaman rektiğini ve bir olmalı. dır yazıp çizen bi çok ülkenin de lim insanlarının et kömürden çıkış tarihini belirlemiş olduğunu belirtmek gerekir. Artık konu, yeni kömür kapasitesine ne kadar yatırım yapacağımızdan ziyade “var olan kurulu gücü zararı en aza indirmek için nasıl en az zararla kisi çok büyük. Dünyanın geçmiş salgın deneyimlerinden hareketle bakıldığında çok doğru olan bu karar ile ilgili bir eleştiri getirmek olası değil ancak Zonguldak’ı bu pozisyona taşıyan tüm süreçlerin de gözden geçirilmesinde çok fayda oldu devre dışı bırakırız” fikrini ge ğu kanaatindeyim. liştirmeye doğru evrilmektedir. Zonguldak’taki hava kirlili Avrupa Birliği ve ABD’de ğinin temel nedenleri içerisin 200 GW’lık kömürlü termik de kentin coğrafi konumunun santral kapasitesi yakın za etkisinin çok yüksek olduğu manda emekliye ayrıldı ve da bir hakikat. Yukarıda sun kapatıldı. 170 GW’lık kapa duğumuz haritadan da anlaşı sitenin de 2030 yılına kadar lacağı üzere Karadeniz’in ku kapatılması gündemde. zeyinde bulunan Ukrayna, Ku Ancak tüm bu vazgeçişlere zeybatıdaki Romanya üzerin rağmen ülkemiz halen 38 bin den hatta Çek Cumhuriyeti ve MW’ın üzerinden yeni kömür Balkanlar’ın kuzeyinden gelen lü termik santral planlarına rüzgârlarla Zonguldak üzerine taşınan hava akımları, beraberinde hava kirliliği ve olumsuz atmosferik materyalleri de taşımaktadır. Özellikle Çevre Mühendisleri Odası’nın Zonguldak nezdinde yaptığı inceleme ve araştırmalarda ortaya çıkan gerçekler ise çok çarpıcıdır. Öyle ki 2018 yılında, Çatalağzı Belediye Başkanı’nın da talebi üzerine Çevre Mühendisleri Odası’nın Çatalağzı’nda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan yetkili, akredite bir laboratuvara yaptırdığı ölçüm neticesinde elde edilen “Zonguldak Çatalağzı Hava Kalitesi Değerlendirme Raporu”nda tespit edilen ve cihazlardan çıkan filtrelerin rengi, filtreler üzerinde yapılan araştırmada ise alınan örneklerin kanser yapan ağır metalleri barındıran partikül maddelerden oluşması ve yöre insanının bu maddeleri soluyarak yaşamlarına devam etmesi insanın tüylerini ürperten önemli bir noktaydı. Gereken yapılmalı Bu kadar çevre sorununu yaşamakta olan bir bölgede, artık karar noktasına gelindiğini düşünmemek için çevre sorunlarını tamamen görmezden gelen bir düşünce yapısına sahip olmak gerekir. Yerel yönetimlerin kent bazlı yönetim planlarını, çevre duyarlı bir mekanizmayı öne alan yaklaşımlarla revize etmeleri, ulaşım planlaması, sağlıklı altyapı ve tevzi planları ile imar ve kentsel tasarımın çevre duyarlı yapılara imkân tanıyan bir plana oturtması, alternatif enerji kaynaklarına önem veren ve hava kirliliğini önleyici projelere ve bunların finansmanına ilişkin çalışmalara bir an önce başlaması gerekmektedir. 1215’ten 2020’ye Magna Carta 1215’te ilan edildi: Günümüzden tam 805 yıl, yani sekiz yüzyıl önce! Magna Carta’nın 39. maddesi, en önemli hak ifadelerinden biridir. Bu madde günümüz hukuk sisteminin temel taşlarından biri olarak kabul edilir: “Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanundışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.” Birinci Silivri Trajedisi Dönemi’nde, ordu, üniversite ve medya, AKPFETÖ işbirliğiyle tasfiye edilirken, bütün temel evrensel hukuk kurallarıyla birlikte, sekiz yüzyıldır hukukun temeli olarak kabul edilen bu ilke de ihlal edildi. Üstelik, yargılanmadan hapse atılanlara ve avukatlarına suçlamalar söylenmedi ama yandaş medyaya, yalan ve iftiralarla dolu haberler sızdırıldı. Son İsmail Dükel ve Müyesser Yıldız’ın tutuklanmalarında da, suçlamalar resmen açıklanmazken, yandaş medyada bazı iftiraların yayımlanması, insanların kafalarında “aynı yöntemler yine mi uygulanıyor” sorusunun oluşmasına yol açtı! Bunlar hem İstiklal Savaşı’yla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük çabalarla oluşturduğu “Çağdaş ve Bağımsız Yargı” anlayışına uymuyor, hem de iktidarın hızla ve çok daha fazla oy kaybetmesine yol açıyor. HHH Gazetecilere ilişkin son baskılar, medyaya verilen cezalar ve hapis uygulamaları, bazı konuları ve sorunları, iktidar açısından mukayeseli olarak gündeme getirdi. RSF, Türkçe adı “Sınır Tanımayan Gazeteciler” olan, dünya çapında bir Sivil Toplum Ör gütü; her yıl ülkeleri nesnel ölçütlere göre, medya özgürlüğü açısından değerlendiriyor. Bakın 180 ülke arasında, Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesi, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana nasıl bir seyir izlemiş: YIL    SIRA 2002 099 2003   115 2004   113 2005   098 2006   098 2007   101 2008   102 2009   122 2010   138 YIL    SIRA 2011   148 2012   148 2013   154 2014   154 2015   149 2016   151 2017   155 2018   157 2019   157 Sevgili okurlarım, açıkça görüldüğü gibi Türkiye, AKP iktidarı döneminde Basın Özgürlüğü Endeksi’nde, 58 basamak birden aşağı düşmüştür. HHH Son olarak yargıya güven konusunda bir başka soruna dikkat çekmek istiyorum: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 16 Temmuz 2019 tarihinde TBMM Bütçe ve Plan Komisyonu’nda yaptığı bir açıklamada, TÜİK verilerine dayanarak “yasaların herkese tarafsız ve adil uygulandığını düşünenlerin oranının 2018 yılı için yüzde 38.1” olduğunu söylemiştir. HHH İktidarın giderayak baskıları artırması elbette çok çok yanlış bir yöntem: Çünkü oy kaybını artırıyor ve hızlandırıyor. Peki, böyle bir yanlışı nasıl, neden yapıyorlar? Bu konuda DunningKruger sendromu, Stockholm sendromu, Gaslighting, Bilmesinlercilik, Öğrenilmiş Çaresizlik adlarıyla bilinen ve “Tek Kişi Yönetimi”ne ilişkin bazı varsayımlar var ve birtakım görüşler dile getiriliyor: İleriki günlerde bu kavramların da üstünde durmak istiyorum. Gözaltına alınan Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel başta olmak kaydıyla, haksızlığa uğrayan, yargılanmadan hapse atılan bütün tutuklulara GEÇMİŞ OLSUN diyorum. Yazım kılavuzuna veda mı? NUSRET ERTÜRK Yazım kılavuzu dilimizin anayasasıdır. Kırk yıllık yazarlar bile günde kırk kez yazım kılavuzuna bakma gereği duyarken, yazım kılavuzunu ortadan kaldırmanın amacı nasıl açıklanır? “TDK, anlayamadığım bir yaklaşımla artık yazım kılavuzu yayımlamama kararı almış.’’ Çoğu kişinin duymadığı, görmediği bu haberi Attila Aşut yazarsa konu son derece önemli demektir. Çünkü Sayın Aşut, Türkçenin yazım kurallarına altmış yıldır kafa yoran, dilciliğini iki dil ödülü alarak kanıtlamış Türkçe sevdalısı bir yazardır. Onarılmaz yıkımlar getirecek olan haberi, 1 Haziran 2020 günlü BirGün’deki “Dilin Kemiği” köşesindeki yazısından öğreniyoruz.    “En kötü kural bile kuralsızlıktan iyidir’’ sözünü, 1980 darbesinden sonra sık sık duymuştum. Çünkü o dönemde anayasa ve yasalar ortadan kaldırılmış, tam bir karmaşa yaşanıyordu. Darbecilerin ağzından çıkan söz, yasa sayılıyordu. Şimdi dilde benzeri mi yapılmak isteniyor? Korkarım arkasından Türkçe sözlük de kaldırılır. Şimdilerde sadece adıyla yaşayan Atatürk’ün kurduğu TDK, tümüyle yok edilmek mi isteniyor? Konfüçyüs’ün uyarısı Okullarda, Türkçeedebiyat öğretmenleri ilk derslerine ellerinde Türkçe sözlük ve yazım kılavuzuyla girerler bilirsiniz. Öğrencilere kullanacakları araçlar tanıtılırken bu iki yapıta öncelik verilir; güvenilir kişilerin, kurumların hazırladıkları sözlük ve kılavuz önerilir. Öğretmen, her ikisini de öğrencilere gösterirken “Sözlük ve kılavuz, gece karanlığında yol gösteren birer fenerdir” demeyi de unutmaz. Bir virgül bile yanlış kullanıldığında başımıza ne işler açtığını azıcık okumuş olanlar bi lir. “Oku baban gibi eşek olma” örneği pek yaygındır. Virgülü “oku” sözcüğünden sonra koyarsan sonucuna katlanırsın! Atatürk’ün üzerine titrediği konulardan biri de dilimiz Türkçenin kendi benliğine kavuşması, güzelleşmesi, zenginleşmesiydi. Dilimiz için söylediği o unutulmaz özdeyişi anımsayalım: “Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Bu amaçla, Atatürk’ün gözetiminde 1932 yılında TDK kurulur. Özgürce çalışabilmesi için de yönetime bağlanmaz. Atatürk, TDK’nin parasal yönünü de kendi gelirlerinden karşılar. Bu amaçla vasiyetname düzenlenir. TDK, 1983 yılında Kenan Evren tarafından yasal haklar çiğnenerek bir devlet dairesine dönüştürüldü. TDK, işlevini ve kimliğini yitirince o amaçları benimsemiş kişilerce Ankara’da Dil Derneği kuruldu. Dil Derneği; Türkçe Sözlük, Yazım Kılavuzu, Çağdaş Türk Dili dergisi ve benzeri yayınlarla eski TDK’nin boşluğunu doldurmaya çalışıyor. Dil konusu konuşulurken Konfüçyüs’e söz verilmezse eksik kalır. Konfüçyüs (551479), dilin kurallarının bir toplum için önemine dikkat çeker. Bilgeye sorarlar: “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsanız ilk ne yaparsınız?” Konfüçyüs, “İlk dilden başlarım’’ diye söze girer. “Çünkü dil kusurlu olursa sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa yapılması gereken işler doğru yapılamaz. Görevler yapılmazsa töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. Halk şaşkınlık içine düşer. Hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” Anlaşıldı mı? TDK yöneticileri, onlara emir verenler, yazım kılavuzunu basmamakla ne yapmak istiyor?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle