28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 MAYIS 2020 15 Karantinada ebeveynçocuk araştırması Meğer çocuklar merkezde değilmiş! T ürk ve Çinli annebabalar, koronavirüs karantina sürecinde çocuklarıyla ilgili hem olumlu hem olumsuz birçok değişiklik yaşadıklarını belirtiyor. Çocuklarının hayatlarının merkezinde olmadığını fark eden ve salgın bittikten sonra çocuklarıyla daha çok zaman geçirmeye karar veren annebabalar, “yetersizlik” duygusuyla da baş etmeye çalışıyor. İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Toran’ın koordinatörlüğünde yapılan “Karantinada EbeveynÇocuk Araştırması”nın Türkiye bölümünde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ramazan Sak ile Doç. Dr. İkbal Tuba Şahin Sak, Çin bölümünde ise University College London’dan Dr. Yuwei Xu ve East China Normal University’den Dr. Yun Yu yer aldı. Araştırma, çocukları 3 ile 6 yaş aralığındaki Türk ve Çinli annebabalarla online gö Araştırmaya göre hem Türk hem de Çinli annebabalar, karantina sonrası da çocuklarıyla daha çok vakit geçirmek istiyor. Doç. Dr. Toran, “Karantina öncesi çocuklarının, yaşamlarının merkezinde olmadıklarını fark eden anne ve babalar, karantina sonrası çocuklarını yaşamlarının merkezine almak istediklerini belirtti” diyor. rüşmelerle gerçekleştirildi. YETERSIZLIK DUYGUSU Doç. Dr. Mehmet Toran, karantina sürecini tanımlama, çocukla olan ilişkiler ve karantina sonrasına ilişkin düşünceleri açığa çıkarmayı hedefleyen sorulardan oluşan görüşmelerde, ilk bulgulara göre ilginç sonuçlar elde edildiğini kaydetti. Araştırmanın sonuçlarına göre çalışan Türk ve Çinli ebeveynlerin çocuklarıyla ilk kez bu kadar uzun süre aynı evde yaşadıklarını söylediklerini belirten Toran, şöyle devam etti: “Ebeveynler, çocuklarıyla ilişkilerinde olumlu ve olumsuz değişiklikler yaşadıklarını dile getirdi ler. Olumlu yönünden bakıldığında; hem Türk hem de Çinli ebeveynlerin çocuklarını yeniden tanımaya başladıklarını, çocuklarıyla nasıl ilgileneceklerine yönelik beceriler geliştirdiklerini, çocuklarıyla oyun oynamayı öğrendiklerini belirttiler. Ebeveynlerin çocuklarıyla olan ilişkilerindeki olumsuz değişimlere bakıldığında ise bunun da hem Türk hem de Çinli ebeveynlerde ortak olduğu gözlemlendi. Bu sürecin kendileri için oldukça yorucu olduğunu, çocuklarıyla ciddi disiplin sorunları yaşadıklarını, çocukların beklentilerini karşılayamadıklarını dile getiren ebeveynlerin, yetersizlik duygusuna kapıldıklarını söylemeleri de dikkat çekici bir diğer nokta.” REHBER ODASI FİGEN ATALAY BU DÖNEMDE HIRÇINLAŞTILAR T ürk ve Çinli annebabaların çocuklarında gözlemledikleri davranışlar: u Hem Türk hem de Çinli çocuklar bu süreçte evde bulunmaktan sıkıldı, hırçınlaştı. u Salgın nedeniyle kaygı düzeyleri arttı. u Annebabalarına aşırı bağımlı hale geldiler. u Evde yapılan etkinliklere odaklanamama sorunları yaşıyorlar. u Uyku ve beslenme düzenlerinde değişiklikler oldu. u Televizyon ve tablet karşısında aşırı zaman geçirmek istiyorlar. Yeni bir Beauvoir kitabı okumaya hazır mısınız? Sartre’ın basımını dolaylı olarak engellediği Les Inséparables yayımlanıyor N e kadar deha da olsa Jean Paul Sartre’da da insani kusurlar vardı elbette. Ama keşke olmasaydı da hayat arkadaşı, yoldaşı Simon de Beauvoir’ın 1954’te yazdığı kitabına er ken kavuşabilseydik. Les Inséparables (Ayrılmazlar) adlı kitap de Beauvoir’ın ölümünden 30 yıl sonra nihayet gün yü züne çıkıyor. Şu virüs belasının yaşamı mızı iyice sıkıcı hale getirdiği bir dönem de bu gerçekten iyi bir haber. Simon de Beauvoir’ın çocukluğundan beri tanıdığı, henüz 21 yaşındayken ha yatını yitirmiş çok yakın bir arkadaşıyla dostluğu anlatılıyor bu kitapta. Yazarın, bildiğiniz gibi, 1949 yılında bası Beauvoir Sartre lan feminizmin neredeyse el kitabı haline gelmiş The Second Sex (İkinci Cins) ad fazla günaha girmesin diye ailesi ta lı kitabı çok ünlüdür. Tabu yıkıcı bu kitap Vatikan’ın yasak kitaplar listesine de girmişti. İşte bu kitaptan beş yıl sonra yazdığı Les Inséparables’ı görüşlerini almak için Jean Paul Sartre’a verdiğinde filozofun tepkisi önce ilgisizlik, sonra da beğenmemek olur. De Beauvor’ın kitabı yayınlamamasında Sartre’ın bu tavrı etkili olmuş demek ki. Arşive atıp orada bırak MUSTAFA K. ERDEMOL Bİ DÜNYA İNSAN rafından İngiltere’ye gönderilmiş. 22. doğum gününe bir ay kala viral ensefalitten yaşamını yitirmiş. Le Bon de Beauvoir “bir trajedi” dediği Zaza’nın ölümünü “bir hastalıktan öldü, ancak hastalık tüm çelişkilerin ve yüzleşmek zorunda olduğu tüm olayların sonucuydu” diyor. mış. Sartre’ın görüşlerinden, eleştirilerinden her zaman etkilenen biri olduğu için bu tutumunu doğal bulanlar da var tabii. SARTRE KISKANDI MI? Kitabı yayımlayacak olan Éditions de l’Herne’nin sorumlusu Laurence Tâcu, kitabı beğenmediği tahmin edilen Sartre’ın yanıldığını düşünüyor. Kitabın de Beauvoir’ın yeteneğinin derinliğini gösterdiğini belirten Tâcu’ya göre “filozof biraz kıskanmış olabilir”. Ancak Simon de Beauvoir’ın önce öğrencisi sonra da evlat edindiği kızı olan felsefe profesörü Le Bon de Beauvoir, aynı fikirde değil. Annesinin o dönemler olgu ZAZA’YI HİÇ UNUTMADI De Beauvoir, yıllarca Zaza’nın kaybından acı duydu. Tutucu toplumsal değerlere karşı isyan niteliğindeki otobiyografik romanı Memoirs of a Dutiful Daughter (İtaatkâr Bir Kız Çocuğunun Anıları) da dahil olmak üzere birçok kitabında Zaza’dan söz eder. Sartre’a kırılmakta haklıyız ama de Beauvoir’ın yaptığı da hiç ona uygun değil. Onun gibi edebi yeteneğini kanıtlamış, Sartre da olsa herhangi bir erkeğin onayına ihtiyacı olmayan, olmaması gereken biri nasıl Sartre beğenmedi diye bastırmaz ki sal eserler yazmaktan yana olduğunu, bu nedenle tabını? Tek neden belki bu değildir (ya da umarım kurgusal olan Les Inséparables’ı bastırmaktan vazgeçmiş olabileceğini belirtiyor. Le Bon de Beauvoir romanın, erkek egemen Katolik muhafazakâr düzene, de Beauvoir’ın çocukluğundan itirazlar getirdiğini, bunun ilerleyen yıllardaki feminizminin anlaşılmasına yardımcı olacağını söylüyor. Simon de Beauvoir’ın dokuz yaşından beri arkadaşı olan Zaza, iki kez âşık olmuş; önce kuzenine sonra da üniversitede bir öğrenciye. Her iki ilişkisi de dönemin toplumunca fazla göze batmış. Ro değildir) ama ilişkileri her ne kadar serbest de olsa de Beauvoir’ın filozofun etkisinde biraz fazlaca kaldığı söylenir. Neyse, geç oldu ama herhalde iyi olacak. İngilizce ya da tabii ki Türkçeye çevrilse de bir an önce okuyabilsek. Her ne kadar yayınevleri şu sıralar (çok uzun süreceğe de benzeyen) ciddi sıkıntı içinde olsalar da keşke bassalar bu kitabı diyor insan. Belki olur, kim bilir? manda Andrée olarak isimlendirilen Zaza, daha Ben heyecanlandım doğrusu. 8 MAYIS 2020 SAYI: 1574 pazar.dergi@cumhuriyet.com.tr İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Sorumlu Müdür OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA n Yayın Koordinatörü HILAL KÖSE ÖZTÜRK n Görsel Yönetmen MÜNEVVER OSKAY n Editör DENIZ ÜLKÜTEKIN n Sayfa Tasarım EMİNE BİLGET n Reklam Genel Müdürü AYLA ATAMER TÖRÜN Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@ cumhuriyet.com.tr Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın Meğer ne büyük özgürlükmüş Yürümenin dayanılmaz hafifliği İ spanya’da karantina altındaki hayatımıza çok tanıdık bir yenilik eklendi. İki aylık sıkı karantina ku ÇUVALDIZ yatlarına üç saniyelik bakışlar atarak, sokağın başındaki ağacın ismini hatırlamaya çalışarak, yanından geçen çiftin hâlâ âşık olup olmadığını ralları biraz gevşetilince gün düşünerek, asfaltın çatlağından fır lük yürüyüşe çıkma hakkı tanın layan sarı yaban çiçeğine basmamak dı bize. için hafifçe sekerek, gereksizce ya 1 saat içinde en fazla 1 kilo nan trafik lambalarını kale almaya metre çapında adım atabilir, so rak, bir ayağın ötekinin önüne geçer kakların ve açık havanın tadını ken bedeninin ritmine kendini bıra çıkarabiliriz. ELÇİN karak, bazen tempolu bazen sallana Ama mutlak bir serbestlik POYRAZLAR rak yürümek ne güzelmiş. içinde değil. Yürüyüşler için elcpoy@gmail.com Ne basit, ne önemli, ne temel bir gün vardiyalara bölündü. Ye ihtiyaçmış. tişkinler sabah ve akşam saatle Kapandığımız kişisel hapislerimiz ri diliminde, yaşlılar onlardan önce, çocuklar den çıkıp diğer virüs mahkumlarını sokak ise aileleriyle öğleden sonra çıkabilecek. ta görüp başımızı hafifçe eğip selam vermek, Maskeler yüzü dayanışma müzde, eldiven içinde gülüm ler elimizde, virüs semek, kurtu mesafesini koru luş için birlik yarak, çok yakın te ümit etmek, dan geçen olursa medeniyetin sırtımızı dönerek bizi diri tutaca yürüyeceğiz. ğına inanmak, KAFA AÇIYOR bunları yürürken yapmak ne Aynı aileden iki tatlı mutluluk kişinin yürümesi muş. ne bile izin veril Rus asıl mediği sıkıyöne lı Fransız res tim dönemi ‘aşa sam March malı normalleş Chagall’ın ‘La me’ etabına geçin Promenade’ ce Madrid sokak (Gezinti) isim larını çiftler, koşu li tablosu res cular, sokakta ola samın kendi bilme özgürlüğü si ve eşiyle ge nü özlemiş olanlar doldurdu. Maskeler yüzümüzde, zintisini tasvir eder. Eşi Bella uzun elbi İzinin başladığı gün göreceli sakin mahallemizin ana caddesinin adeta bir panayır yerine dönmesine neden şaşırdım bil eldivenler elimizde, virüs mesafesini koruyarak, sesinin içinde Chagall’ın elini tutarak havalanmış, ipekten ince bir şal gibi gökyüzünde dalgalanır. Çiftin yap miyorum. Oysaki yürümenin kafa açı cı, sakinleştirici, çözücü etkile çok yakından geçen olursa tığı yürüyüşte aşk ve mutluluğun hafifliğinin resmini görürsünüz. rini bir yazar olarak yakından tanıyorum. Kafamı kurcalayan bir şey mi var, romanda bir yer sırtımızı dönerek yürüyeceğiz... SICAĞI HISSETMEK Charles Dickens, Virginia de takılıp kaldım mı, bir sonra Madrid sokaklarını, Woolf, Henry David Thore ki yazı için fikir mi arıyorum, kendimi sokağa vurunca inatçı problem yaprak yaprak açılıyor sokakta olabilme au, William Wordsworth gibi büyük yazarlar yürümeden özgürlüğünü özlemiş yazamazlar. Ben onlara yü önümde. Latincede yürümenin önemi olanlar doldurduk. rüryazar diyorum... Wordsworth yağmur ‘Solvitur Ambulando’ deyişiy lu İngiltere’nin tepeleri, ne le tanımlanır: ‘Yürüdükçe çözülür’. Yapılan hir kıyıları, meralarında şiirinde anlattığı gi araştırmalar da yürümenin yaratıcılığı artırdı bi ‘Bir bulut gibi yalnız gezdiğini’ düşünmüş ğı, problem çözme yeteneklerini geliştirdiği olabilir. savını destekliyor. Dokunamasak da insan sıcaklığını hisset Meğer yürümek ne büyük bir özgürlükmüş. mek isteyen biz talihsiz karantina sakinleri, Ellerin cebinde, gözün önünde ya da geç İspanyol güneşinin altında küme küme bulut tiğin evlerin pencerelerinde, başkalarının ha lar gibi hafifleyerek, yürümek istiyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle