15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 9 NİSAN 2020 PERŞEMBE EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: MEHMET AMAN olaylar ve görüşler YOKSULLAŞMANIN Dar gelirli halk kesimlerinin ELEKTRİKÇESİ güzelgünlereulaşabilmesi için, bu ölümcül dönemlerde önce hayatta kalmayı başarması gerekecek. MEHMET ÖZDAĞ ELEKTRONİK MÜHENDİSİ Geniş halk kesimlerinin her geçen gün yoksullaştığı, mülksüzleştiği ve işsizliğe mahkum olduğu kapsamlı ve süreklilik arz eden ekonomik krizin etkilerine bir de korona (COVID19) ile bağlantılı hesapta olmayan trajik gelişmeler eklendi. Kronikleşen yoksullaşmanın virüs etkisinden (COVID19) arındırılmış son bir yıllık fotoğrafını Samsun özelinde elektrik faturaları üzerinden ortaya koymaya çalışacağız. Elektrik faturasını ödeyemeyen mesken aboneleri için 1 Mart 2019 tarihinde yürürlüğe konulan “Elektrik Tüketim Desteği” ile hanedeki kişi sayısı kriteri dikkate alınarak aylık; 75 kWh, 100kWh, 125 kWh ve 150 kWh olmak üzere dört kategoride elektrik faturası desteği sağlanmaya başlanmıştı. Elektrik Tüketim Desteği alan mesken abonelerinin (tek zamanlı, tek terimli) 1 Ocak 2020 itibaren geçerli elektrik tarifesine göre hanede yaşayan kişi sayısına göre 75 ile 150 kWh arasındaki fatura destek tutarları; 5 kişi veya üstünde kişinin yaşadığı haneler için 150 kWh aylık tüketimin tutarı: 106.53 Tl, 4 kişinin yaşadığı haneler için 125 kWh aylık tüketimin tutarı: 88.77 TL, 3 kişinin yaşadığı haneler için 100 kWh aylık tüketimin tutarı: 71.02 TL, 2 kişinin yaşadığı haneler Hanede Yaşayan 1 Kişi Nisan Sayısı – 2019 ? Elektrik Tl Desteği kWh 1 Mart ? 2020 Tl Yıllık Fiyat Ar?ş Oranı Samsun’da Elektrik TükeOm Desteği Alan Abone Sayısı Mart 2019 / Ocak 2020 4.713 7.111 8.975 8.500 10.297 10.021 11.972 11.753 12.288 12.848 13.212 5 Kişilik ve Üzeri – 150 kWh 4 Kişilik – 125 kWh 3 Kişilik – 100 kWh 80.63 106.53 67.19 88.775 53.75 71.02 Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağu. Eylül Ekim Kasım Aralık Ocak 2020 Toplam Mesken Abone Sayısı (2019) 683.624 % 32 Samsun’da Enerji Kesme Sayıları 2019 / Toplam 139.692 Kesme İşlemi 12.494 12.018 12.442 14.427 12.668 12.701 12.847 10.292 10.509 9.347 9.318 12.631 2 Kişilik – 75 kWh 40.31 53.26 Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağu. Eylül Ekim Kasım Ara. Toplam Mesken Abone Ortalama TükeOmi 160 kWh/ay için 75 kWh aylık tüketimin tutarı: 53.26 TL. Hızla yoksullaşıyoruz Elektrik Tüketim Desteği’nden Samsun il genelinde faydalanan mesken abone sayısı başlangıçta yaklaşık beş bin (4 bin 713) iken bir yılda on üç binden fazla bir sayıya (13 bin 212) ulaşmış durumda. Elektrik Tüketim Desteği alan mesken abone sayısı 10 ayda yüzde 160 artış göstermiş durumda. Faturalar ödenemiyor Samsun’da 2018 yıl sonu itibarıyla toplam mesken abone sayısı 683 bin 624 olduğu gözönüne alındığında her yüz haneden ikisi elektrik faturasını ödeyememektedir. Elektrik mesken abonelerinin durumunu gösteren başka bir gösterge de enerji kesme sayılarıdır. Samsun’da 2019 yılı içerisinde toplamda 139 bin 682 adet kesme işlemi yapıldığı görülmektedir. Kesme işleminin beş katı ih bar sayısı olduğu göz önüne alındığında yaklaşık 700 bin adet gecikmeli fatura ödemesi olduğu ortaya çıkmaktadır (Zamanında ödenmeyen fatura sayısı yaklaşık yüzde 5). Kesme bağlama bedellerinin alçak gerilim mesken aboneleri için 37.30 TL ve orta gerilim için 189.80 TL olması da dar geliriler için ayrı bir külfet, çünkü zamanında ödenmeyen faturalar için zaten yasal gecikme fazileri alınıyor. Bu bedelin de mutlaka aldırılması gerekmektedir. Abone grupları dağılımına bakıldığında, zamanında ödenmeyen faturaların yaklaşık yüzde 80’inin mesken abonelerine ait olduğu anlaşılmaktadır. Samsun, mesken aboneleri başına ortalama elektrik tüketimi aylık olarak 160 kWh olup bu da yaklaşık 110 TL etmektedir. Daha fazla destek Koronavirüs nedeni ile hiç hesapta olmayan pek çok harcama, başta temizlik malzeme giderleri zorunlu giderler arasına girdi. Sadece bununla kalmadı, sosyalleşmenin zorunlu olarak azaltılmasının beraberinde pek çok sektör çeşitli biçimlerde olumsuz etkilendi ve bu olumsuzluk ilk olarak çalışanlara yansıdı. Özellikle sendikasız işyerlerinde krizi fırsata çevirme kurnazlığındaki işverenler sayesinde işten atma, ücretsiz izin, esnek ve güvencesiz çalışma dayatmaları da arttı. Bu gelişmelere bakıldığında zamanında ödenemeyen faturaların katlanacağını ve kesme işlemlerinin artacağını söylemek falcılık olmaz. Ayrıca virüs etksinden arındılmış halde bile elektrik faturalarını ödeyemeyen hane halkının şimdi daha fazla desteğe ihtiyacı olacağı açık. Kamusallığı hatırlayalım 18 Mart tarihli Koronavirüsle Mücadele Eşgüdüm Toplantısında, sabır ve dua ile bugünlerin aşılacağı ve daha güzel günlerin görüleceği Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ifade edilmiş. Malum sınıflı bir toplumda yaşıyoruz, bu müjdeli ve güzel gelecek hangi sınıfsal toplum için acaba? Dar gelirli halk kesimlerin güzel günlere ulaşabilmesi için, bu ölümcül dönemlerde önce hayatta kalmayı başarması gerekecek. Bunun için startejik sektörlerin başında yer alan “enerji sektöründe kamulaşma” politikasını yeniden hatırlayıp şirketlere daha fazla kaynak aktarılmasının önüne geçmekten başka çare yok. ATATÜRK ‘Tekâlîfi Milliye’yi anlatıyor1 Bütün ülkeler koronavirüsle savaş için, milyarlarca dolarlık yardım paketleri açıklarken, bizim iktidar halktan bağış istedi. Üstelik büyükşehir belediye başkanlarının, yasayla kendilerine tanınmış olan hakkı kullanarak başlattıkları kampanyaları da yasakladı. Fakat bundan önceki bağışların nasıl ve nerelere kullanıldığı hakkında ayrıntılı ve ikna edici açıklamalar yapılmadığı için halkta bir güvensizlik oluşmuştu. İktidar bu güvensizliği aşmak için çeşitli yöntemler kullandı: 1) Eski bağışları sorgulayanları ve yeni bağış kampanyasını eleştirenleri bozgunculukla hatta, ihanetle suçladı. 2) IBAN numarasıyla halktan bağış istenmesini ironi yaparak dini terminoloji açısından yorumlayan gazeteci Hakan Aygün tutuklandı. 3) Halkı seferber etmek için, yapılan işe de bu günlere de hiç uygun olmayan bir örnek kullanıldı: Kurtuluş Savaşı sırasında başkomutanlık yetkileri almasından sonra Mustafa Kemal’in, yayımladığı “Tekâlîfi Milliye” emirleri anımsatıldı. Bu örnek, Kurtuluş Savaşı yapan Türkiye’nin o dönemi ile bu günlerdeki koşulların karşılaştırılması açısından çok uygun bir karşılaştırma değildi. Bu nedenle, “acaba bazı yeni önlemler için hazırlık mı yapılıyor” diye çeşitli yorumlar ve spekülasyonlar yapıldı ve bu bağlamda bazı olasılıkları şaka yolu bir üslupla dile getiren Fatih Portakal hakkında, hem Cumhurbaşkanı hem BDDK, suç duyurusunda bulundu. Bu satırlar yazıldığı ana kadar savcılığın bu konuda ne yaptığı veya ne yapacağı hakkında bir bilgi edinemedim. HHH Bugün “Tekâlîfi Milliye” hakkında Atatürk’ün neler söylediğini anımsatmak istiyorum. Ama önce terimlere ve o dönemin koşullarına ve olaylarına çok kısaca bakmak gerek: “Tekalif” Arapça kökenli bir sözcük, “Teklif” kelimesinin çoğulu: Teklifler demek. Fakat “Öneri” demek olan “Teklif” sözcüğü geçmişteki toplumsal kullanılışı açısından basit bir “öneri” anlamının çok ötesinde manalar kazanmış: Birinci olarak, resmi bir tavır, resmi bir davranış anlamında kullanılmış. Ben annemin yemek için konukları masaya davet ederken, “Teklif, tekâlüf yok, herkes istediği yere otursun” dediğini gayet iyi anımsıyorum. İkinci olarak üst bir makamdan geldiğinde, emir, görev anlamında kullanılmış. Üçüncü olarak, dini anlamda Müslümanların görevlerini belirliyor. Dördüncü ve buradaki anlamı, vergi; özellikle tekâlîf olarak kullanıldığında vergiler anlamına geliyor: Örneğin Tekâlîfi Şeriyye; Dinin emrettiği vergiler. (Zekât gibi, haraç gibi) (Ayrıca: Dini vecibeler.) Tekâlîfi Örfiyye: Devleti yönetmek için gerek görülen konularda, din dışındaki vergiler. Tekâlîfi Ayniyye: Servet ve/veya üretim üzerinden alınan vergiler. Bu uzun ve ayrıntılı açıklamaları “Tekâlîfi Milliye” adının o dönemdeki önemi vurgulamak için yaptım. Mustafa Kemal o dönemde, kendine başkomutanlık ve Meclis yetkileri verilmesinden sonra yayımladığı emirlere, Kurtuluş Savaşı’nın “milli” özelliğini vurgulamak için “Milli Vergi” adını koyuyor. “Tekâlîfi Milliye”yi doğru anlamak ve düzgün değerlendirmek için gerekli olan dönemin olaylar zinciri ve Atatürk’ün sözleri yarına! Sömürü düzeninin bilim ahlakı DR. BÜLENT KERİMOĞLU BAKIRKÖY BELEDİYE BAŞKANI Dünyada yaklaşık 2 milyon insanı etkisi altına alan koronavirüs salgını, 100 bine yakın insanın ölümüne, yüz binlerce insanın hastanede ve yoğun bakımlarda tedavi altına alınmasına neden oldu. Dünya neredeyse durma noktasına geldi. Bir yandan umut veren tedavi yöntemleri ve aşı geliştirme çalışmaları devam ederken bir yandan da dünya toplumsal ve ekonomik hayatın nereye evrileceğini tartışıyor. Vahşi kapitalizmin geleceği, bilim ahlakının sınırları ve teknolojiye bağımlılık sorgulanıyor. Beyaz sömürgecinin vicdanı Vahşi kapitalizm, bilim ve teknolojiyi sömürü aracı olarak kullanmakta ısrarcı. Oysa bilimsel çalışmalar ve teknolojik gelişmeler insanlığın refahı, sağlığı ve mutluluğu için geliştirilmelidir. Fakat geçen hafta aşı ve ilaç tedavilerinin öncelikle Afrika’da denenmesi gerektiğini söyleyen bazı sözüm ona bilim insanlarının ırkçı, faşizan tutumunu duyunca insanlık adına utandık. Afrika’nın neden böyle yoksul, açlığa terk edilmiş, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kolayca sömürülebildiğine bir kez daha üzülerek tanıklık ettik. Bilgisi ve onayı olmadan insanlar üzerinde klinik deneyler yapılmasını istemek barbarlıktır. ArGe çalışmaları için paradan daha önemlisi bilim ahlakı, gelişmiş bir laboratuvardan daha önemlisi temiz bir kalp, akıldan daha önemlisi duygudaşlıktır. Görünen o ki, kararan Afrikalı bedenler değil, beyaz sömürgeci adamın vicdanıdır. Her kriz, beraberinde yeni fırsatlar yaratır. İhtiyacından fazlasını üreten, tüketebileceğinden fazlasını biriktiren, yanı başındakinin açlığını, susuzluğunu görmezden gelen, doymak bilmez bencil kapitalist bireyler için umarız bu büyük salgın empati kültürünü geliştirme fırsatını, dahası; doğal kaynakları hoyratça tüketmemesi gerektiğini hatırlatır. Yine bu büyük Yeni dönem sadeleşen, mala değil, insana değer veren bir dönemin başlangıcı olacaktır. Unutulmaması gereken, dünya sadece zenginlerin değil hepimizindir. Dünyanın önceliği artık kârlılık değil gıda, sağlık ve dayanışmadır. salgın, gelişmiş Batı dünyasına sadece kendisini korumanın yetmeyeceğini; tüm insanlığı koruması gerektiğini, artık sömürmek değil, açlık ve sefaletle mücadele eden 3. dünya ülkelerine yardım etmesi gerektiğini öğretir. Empati zamanı Refahı, mutluluğu ve sağlığı için her olanağı seferber eden gelişmiş dünya, azgelişmiş ülke çocuklarını korumak, onları suya, gıdaya, aşıya ulaştırmak için harekete geçmelidir. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde insanların açlıktan, susuzluktan ya da eradike edilmiş hastalıklardan ölebileceğini düşünebilir miyiz? Oysa, Asya ve Afrika’nın yoksul dünyasında her beş sa niyede bir çocuk açlıktan ölüyor. Dünya nüfusunun en yoksul yüzde 20’si basit koruyucu sağlık hizmetlerine erişemediği için ölümlere ve kalıcı sakatlıklara maruz kalıyor. Yiyecek ekmek, içecek su bulamayan, ilaçsız, aşısız, barınaksız yoksul çocuklar her gün modern dünyanın gözü önünde ölüyor. Koronavirüs salgını için bu yüksek duyarlılığı gösteren ve ölüm korkusunu yanı başında hisseden Batı dünyası, artık şunu unutmamalı: Her gün yaklaşık 100 bin çocuk sadece açlık, susuzluk ve basit koruyucu sağlık hizmetlerine erişemediği için ölüyor! 3. dünya ülkelerinde aşı, gıda, su ve koruyucu sağlık hizmetleri için çocuk başına yaklaşık 10 doları esirgeyen Ba tı, kendi sağlığı ve refahı söz konusu olduğunda trilyonlarca dolarlık kaynak paketini seferber edebilmektedir. Koronavirüse karşı aşı ya da ilaç bulmak için milyarlarca dolarlık ArGe çalışmalarına kaynak aktaran “modern dünya” yoksullar için kılını dahi kıpırdatmamakta, sadece “Nasıl kobay olarak kullanabilirim” diye düşünmektedir. Bu büyük kriz, insanlık açısından şimdiye kadar görmezden geldiğimiz bazı sorunları hatırlamamız ve duyarlılık göstermemiz açısından bir fırsattır. Tonlarca besini çöpe dökenler, açlıkla mücadele eden toplumları göz ardı ederek mutlu olamaz. Toprağın çölleşmesine, suyun buharlaşmasına, doğanın katledilmesine seyirci kalanlar bir damla su bulamadığı için ölen çocukları hatırlamalıdır. Silahlanmak için tüm kaynaklarını seferber edenler, basit koruyucu sağlık hizmetlerine erişemediği için ölenleri, mülteci olup boğulanları hatırlamalıdır. Modern dünya yoksullara gözünü kapatamaz, kulağını tıkayamaz. Geç de olsa özeleştiri yapmalıdır. Şimdiye kadar göz ardı ettiği yoksul dünyanın sorunlarına empati göstermek ve harekete geçmek zorundadır. İnsani görev Çözüm küresel işbirliği, uluslararası dayanışma, toplumcu politikalar, eşitsizlikle mücadele, sömürü düzenine son verecek hümanist politikalar ve yüksek bilim ahlakıdır. Yeni dönem sadeleşen, mala değil, insana değer veren bir dönemin başlangıcı olacaktır. Unutulmaması gereken, dünya sadece zenginlerin değil hepimizindir. Dünyanın önceliği artık kârlılık değil gıda, sağlık ve dayanışmadır. Bu zor günler geçmiş dönemde yaşanmış salgınlar (veba, kolera, çiçek, İspanyol gribi) gibi bitecektir. Dünya kaynaklarının herkese yeteceği bilinci ile, biriktirmek yerine paylaşmak; saklamak, stoklamak yerine yardımlaşmak; ihtiyaç sahibi tüm dünya insanları ile dayanışma içinde olmak asla akıldan çıkaramayacağımız insani görevdir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle