16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 22 NİSAN 2020 ÇARŞAMBA EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: MEHMET AMAN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER İNFAZ KANUNU TOPLUMSAL BARIŞA UZAK PROF. DR. KÖKSAL BAYRAKTAR Galatasaray Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi TBMM geçen günlerde önemli bir kanunu kabul etti. Binlerce kişinin hayatını etkileyecek bu kanunun aylardır bir “Af Kanunu” olacağı beklenirken farklı bir kanun yürürlüğe girdi; kanun genel içeriği yönüyle İnfaz Kanunu’nun çeşitli maddelerini değiştirmekte idi. Ayrımcı bir sonuç Gerçekten bu kanun “Af Kanunu” değildir çünkü “siyasal suçlular, düşünce suçluları ve tutuklular” kanun kapsamı dışında bırakılmışlardır. Aslında af kanunları çeşitli sosyal, siyasal ve tarihsel nedenlerle “cezaları” tamamen ya da kısmen ortadan kaldıran kanunlardır. TBMM’de kabul edilen kanunda hükümlülerin topluma uyum sağlamaları için cezaların bir bölümünün cezaevleri dışında çekilmesi amaçlanmıştır. Ancak bu yaklaşımda, suçlarda ve kişilerde farklılaştırmalara gidilmiştir. Bu nedenle kanun, hükümlüleri ve tutukluluları kapsamamakla eşitlik ilkesini ihlal etmiştir. Hükümlülerin üçte birinin cezaevlerinden çıkması, siyasal suçluların, düşünce suçlularının ve tutukluların cezaevlerinde kalmaya devam etmesi eşitsiz ve ayrımcı bir sonuç yaratmıştır. Eşitliğe aykırı tutum Kanunun geçici 9/5. maddesinde açıkça görülmektedir. Kanun koyucu hükümlülerin bir bölümünü bulaşıcı salgın hastalıktan korumaya çalışırken, tutukluları ve kanundan faydalanamayan diğer hükümlüleri önemsememektedir. Bazı suçlar kapsam dışı Kanun esas itibarıyla bir “koşullu salıverme” ve “denetimli serbestlik” kanunudur ancak belirli kişiler ve suçlar kapsam dışı bırakılmışlardır. Böylece koşullu salıverme ve denetimli serbestlikte de eşitliğe aykırı bir tutum izlenmiştir. Bu yönden, süreli hapis cezalarında, koşullu salıverme için 2/3 İnfaz Kanunu esas itibarıyla bir “koşullu salıverme” ve “denetimli serbestlik” kanunudur, ancak belirli kişiler ve suçlar kapsam dışı bırakılmışlardır. Böylece koşullu salıverme ve denetimli serbestlikte de eşitliğe aykırı bir tutum izlenmiştir. oranında ceza infaz süresi aranırken, kanun bu süreyi 1/2 oranına indirmiştir. Bu oran kanunda ayrıca belirtilmiş suçlar için değiştirilmiş ve 2/3 oranında infaz süresi öngörülmüştür. Buna göre kasten öldürme, netice sebebiyle ağırlaşmış yaralama, işkence ve eziyet, nitelikli hal dışında cinsel saldırı, reşit olmayanla cinsel ilişki, cinsel taciz, özel hayatın ve hayatın gizli alanının ihlali, devlet sırrını ele geçirme, casusluk ve Milli İstihbarat Kanunu’ndaki suçlar için cezanın 2/3’sinin infazı ve geri kalan 1/3 oranında serbest bırakılması öngörülmüştür. İnfaz Kanunu’nun 107. maddesinde belirtilen oranlar farklı suçlar ve cezalar için değiştirilmiştir. Ayrıca çocuklu kadınlar, yaşlılar için farklı süreler gösterilmiştir. Öyle ki koşullu salıverme için düzenlenen 107. ve 108. maddelerde, çeşitli cezalar ve kişiler için çok ayrıntılı düzenlemeler yapılmıştır. Aynı durum, 105/A ve geçici 6. maddelerdeki “denetimli serbes likte” de görülmektedir. Denetimli serbestlik çocuklu kadınlar, hastalar, engelliler ve yaşlılar için farklı sürelerde uygulanmaktadır. Eşitlik ilkesine aykırı Kısaca kanun koyucu, koşullu salıverme ve denetimli serbestlik için “farklı oranlar, farklı kişiler, farklı süreler” şeklinde düzenlemeler yapmış, bu açıdan eşitlik ilkesine aykırı bir kanun ortaya çıkmıştır. Oysa koşullu salıverme, kişinin işlediği suçtan farklı olarak, cezaevinde iyi hal gösterip göstermediğine, meslek ve sanat öğrenmede olumlu olup olmadığına dair cezaevi idaresinin değerlendirmesine dayalı bir kavramdır. Bu yönden koşullu salıverme ceza hukuku doktrininde hükümlü için bir hak sayılmaktadır. Çünkü bu hak sayesindedir ki, hükümlüler cezalarını “iyi bir gelecek beklentisi ve ümidi ile” çekmektedirler. Yürürlüğe giren yeni kanun ise sadece çeki len cezaların sürelerine ve oranlarına işlenilen suçlara odaklanmış ve hak olma niteliğini hiç dikkate almamıştır. Bu genel özellik ve niteliğinin yanı sıra bu kanunla infaza ilişkin pek çok değişikliğin yapıldığı görülmektedir. İletişim hakkına kısıtlama Şöyle ki: Açık ceza infaz kurumlarına doğrudan gönderilecek hükümlüler ceza süresine göre belirlenmiş, ceza infazının hastalık nedeniyle geri bırakılma süresi uzatılmış; kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların infazı genişletilmiş, hakkında yakalama emri çıkarılan kişinin konutunun aranmasında CMK’ye uyulacağı belirtilmiş, açık cezaevlerindeki hükümlülerin dışarıda çalışma olanakları geliştirilmiştir. Ancak aynı değişiklikler içinde, hükümlünün iletişim hakkına kısıtlamalar getirilmiş, hücreye koyma nedenlerine ekleme yapılmış, çocuk hükümlüler için yeni disiplin cezaları konulmuştur. Aynı değişiklikler içerisinde disiplin cezalarının uygulanmasında bir hafifleme olduğu gibi, ödüllendirme ve kitaplıktan yararlanma olanakları genişletilmiş, buna karşılık süreli ve süresiz yayınlardan yararlanma kısıtlanmıştır. Hukuksal sorun yaratır Kanunun diğer maddelerinde hükümlülerin telefonla haberleşmeleri, hediye almaları, eğitim ve öğretimden yararlanmaları, mazeret ve özel izinleri, izinden dönme süreleri, hastanelere yatma olanakları ile açık cezaevlerindeki hükümlülerin kamu kurumlarında çalışma sürelerinin infazdan sayılması durumlarında genişletilmelere gidilmiştir. Böylece kanun değişikliği, infaza ilişkin pek çok olumlu ve olumsuz yönleri içermektedir. On binlerce kişi için bu kanunla cezaevlerinin kapıları açılmasına rağmen binlerce kişiye kapılar kapalı tutulmuştur. Bu durum gelecekte pek çok hukuksal sorun yaratabilecektir. Õ%6$%+!,+Û4!0/+5$Û9% #5(52Û9%4 +Û4!0,!2).$! "¢9¢+Û.$Û2Û 35.00 TL 21.00 TL 35.00 TL 21.00 TL 30.00 TL 18.00 TL 1914’teki çocuklar için bayram önerisi METIN ATUF KANSU 1916’da Bursa Darüleytamı’nın kuruluşu için görevlendirilen eğitimci Nafi Atuf (Kansu) Bey, işgal yıllarında Kadıköy, ardından Ortaköy darüleytamlarını da yönetmiştir. Darüşşafaka’nın reformu sürecine de katılan Nafi Atuf Bey’in, çocukların, doğanın canlandığı bahar aylarını bir törenle kutlamalarını önemli bir eğitim etkinliği olarak gördüğünü 1914’te, Mustafa Satı Bey’in yönetimindeki “Terbiye Dergisi”nde rastlıyoruz. Kırlarla kaynaştırmak Yaşamı boyunca eğitimci ve eğitim düşünürü olarak Türk eğitimine hizmet veren Nafi Atuf Bey’in “Türk Eğitim Tarihi” ve “Pedagoji Tarihi” eserlerinde ve makalelerinde çocukları kırlarla kaynaştırarak, açık hava etkinliklerini ve doğal ortamları eğitim amaçlı kullanmalarının ne kadar önemli ve etkili olduğunu ısrarla belirtmektedir. Çocukların doğadaki bitkileri, hayvanları, diğer canlı ve cansız varlıkları keşfetmeye her zaman ilgi duyduklarını, doğadan öğrenmenin öneminden bahseden Comenius, Rousseau ve Pestalozzi gibi filozofların fikirlerine sık sık yer vererek vurgulamıştır. Balkan Savaşı öncesi Edirne’de çıkardığı dergide, geleceği şekillendirecek olan çocukların eğitimine verilecek önemi, şu cümleleri ile vurgulamaktadır: “Çocuklar nasıl yetiştirilirlerse gelecekte o şekilde şekillenir. Mazisi fikir hayatı itibariyle pek fakir geçmiş Osmanlılar için çocuk terbiyesi en mühim bir düşünce olmalıdır. Çocuklarımız için esirge Nafi Atuf (Kansu) Bey (18901949) yeceğimiz ufak bir gayret, yarın başmıza öldürücü bir bela olarak iner.” (Say ve Tetebbu Sayı 21911) Nafi Atuf Bey, Avrupa’daki gözlem ve izlenimlerini kaleme aldığı Terbiye Mecmuası’nın 1. sayısında, Çocuk Bayramı kavramı üzerinde durmuş ve belki de bu konuda bir fikir öncüsü olmuştur. Yazılarında okul ile hayat arasında güçlü bir ilişkinin bulunması gerekliliğine ve Osmanlı’da mekteplerin hayattan ne kadar uzak olduğuna dikkat çeken Nafi Atuf Bey’in, derginin 1. sayısında “Çocuklar İçin Bir Bayram”, 4. sayısında ise “Bizde Aile” isimli makaleleri bulunmaktadır. İlk öneri 1914’te çocuklara ait bayram konusundaki ilk önerilerden birini gündeme getiren Nafi Atuf Bey, 15 Mart 1914 tarihli makalesinde, bayramların çocuklar kadar yetişkinler için de bir eğitim süreci olduğunu şu cümlelerle özetlemiştir: “Bayramlar çocuklar için olduğu kadar büyükler için de mühim bir terbiye amilidir. Evvelleri, daha ziyade, halkı heyecan Nafi Atuf’un Terbiye Mecmuası’ndaki Bayram Önerisi, Sayı 11330 (1914) ve faaliyete sevk için bir vasıta gibi telakki olunurken bugün bayram, terbiyevî kıymeti haiz tabii bir ihtiyaç haline girmiştir. Asrımızın tekdüze ve yeknesak faaliyetlerini dinlendirmek ve şenlendirmek için sık sık bayramlara muhtacız. Ve bunlar ne kadar ince bir düzenle tertip olunur ve ne kadar güzel idare edilirse tesiri o kadar çok ve derin olur; bayramların çekiciliğini muhafaza etmek, yükseltmek için de her seneki bayramın geçmişlerinden daha güzel idaresine çalışmalıdır.” Nafi Atuf Bey yazısının devamında, gençleri de önemseyerek 23 Nisan Çocuk Bayramı’nın yanı sıra Spor ve Gençlik Bayramı’nın da bizlere ilk ipuçlarını veriyor: “Çocuklar ve gençler için de bayramlar düşünmek ve onları özel bir itina ile tertip ve tanzim etmek vazgeçilmezdir. Edmont Goblot, senede bir defa, 20 yaşına gelmiş genç kızları ve erkekleri toplamak için bir bayrama lüzum görüyor ve bu bayram için de ilkbaharı münasip buluyor: Hayatın tatlı devrelerine girmiş gençler şarkı söyleyecekler, dans edecekler ve gençliğin bu kıymettar senesini kutlayacaklardır.” Özellikle 57 yaş grubu çocukların bayramlarını örnek alan Nafi Atuf Bey, Çocuk Bayramı önerisini daha da netleştirerek yazısına şöyle devam ediyor. Gerçek Çocuk Bayramı “Ben, gençlik ve çocukluk için bilhassa ilkbaharda bir bayramın lüzumunu bu sene, pek açık duydum. Havalar şubat içinde pek müsait gidiyordu. Tabiatın uyandığı ve canlandığı bir zamanda çocukların da bütün hislerinin ve faaliyeti masumanelerinin dirildiğini gördüm. Onlar, bahçelerde topraklarla uğraşıyorlar, çiçeklere ve yeşilliklere daha çok bir ilgi gösteriyorlardı. Russo’nun, Froebel’in, Pestalozzi’nin... Bütün bu pedagoglar terbiyede koydukları ‘çocuklara tabiatı sevdirelim’ esası ne kadar doğru ve tabiidir! Hayatın ve tabiatın bu inkılaplarını doydurmak, tabiatın hayatı ile beşerin hayatı arasında samimi bir münasebet ve irtibatın mevcut olduğunu çocuklara anlatmak için ben, bilhassa ilkbaharda... Bütün çocuklar için bir bayrama büyük bir lüzum gördüm...” Nafi Atuf Bey’in, 1. Dünya Savaşı öncesinde kaleme aldığı bu makalede, Çocuk Bayramı’nı önerirken belki de savaşta yetim ve öksüz kalacak binlerce çocuğun Cumhuriyet döneminde gerçek bir “Çocuk Bayramı”na kavuşabileceklerini hayal etmişti. Cumhuriyete sahip çıkan çocuklar yetiştirme arzusuna paralel olarak, ne mutlu ki Nafi Atuf Kansu, ilerleyen yıllarda hem Halkevleri Başkanı, hem de siyasetçi olarak her zaman çocuk bayramlarını tüm gücüyle desteklemeye devam edecektir. 18.52 TL 11.11 TL 9.26 TL 5.56 TL ? ş7"32.8%8ó818=8#ş/ş<258=^? L??????????c?šL???Oe?r??ğ??cuš???
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle