23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SÖYLEŞİ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 11 21 MART 2020 CUMARTESİ Mesut Gülmez, iş hukukunun alaylısı, dil bilmeden Fransa’da sıfır bilgiyle kamu yönetimi doktorası, 30’undan sonra sıfır bilgiyle iş hukuku çalışmaları, 1980 sonrası kamu çalışanlarının sendikal haklarının savaşımında anayasada yokken, ILO sözleşmelerine dayalı liderlik savaşımında öncülük, ulusal ve evrensel ölçekte insan hakları ve demokrasi savaşımına bilimsel katkılar... ‘Hakları yasalar değil insanlar yaratmıştır’ Prof. Mesut Gülmez, 1943, Denizli Acıpayam doğumlu. 8 kardeşli babanın, 3’ü erkek, 2’si kız çocuklarının en büyüğü, sağlık bilimlerinde profesör olmuş iki kızı var. Babası atlı müvezzi.. İş hukukunun alaylısı olarak kendi kendini yetiştirdiğini söylüyor.. 1961 Anayasası’ndan bir yıl sonra hukuk fakültesi öğrencisi olmuş.. Orhan Aldıkaçtı’nın Anayasa kitabının fasikül fasikül yetiştirildiği yıl kitabını okuyarak sınava girmiş. Ancak kendisini 1982 Anayasası hazırlık sürecinde tanımış.. “Fakülteye dönen, ilk dersinde öğrencilerine kavuşmanın sevinç gözyaşlarını tutamadığına tanık olduğum Tarık Zafer Tunaya’nın kürsüsündeydim çünkü..” diye açıklama yapıyor. 1982 Anayasası’nın sosyal ve iktisadi haklar bölümünün tartışmalarını canlı izlediğinin altını çizerken Aldıkaçtı’nın; “Bu anayasa, buram buram 12 Eylül kokar efendim” deyişini hiç unutmadığını, “Doğru söze ne denir!” vurgulamasıyla eklemliyor. Sonraki yazılarında 1982 Anayasası’nı 12 Eylül anayasası olarak tanımlamanın eksik kaldığını, gerisinde 24 Ocak kararlarının istikrar önlemlerinin olduğu gerçeğini anımsatarak, “Bu nedenle ‘12 artı 24 Anayasası’ demek daha doğruydu..” vurgusunu yapıyor. Mesut Gülmez akademik özyaşamına ilişkin söyleşi notlarında, sendika hakkının ilk kez 1961’de anayasaya yazıldığını, öznesinin de “çalışanlar” olduğu 1940 Atlı Müvezzi babası. nu anımsatıyor. Ancak ilk yasaların çıkarılması gecikmişti. Kamu Personeli Sendikaları Kanunu’nun da daha da gecikmiş olarak, ancak 8 Haziran 1965’te kabul edildiğini, bu yasada da sendikanın sadece adında var olduğunu, içinde, özünde yok olduğunu belirtiyor. Bu tarihe kadar son sınıfa geçmiş, ancak ne 1963 işçi sendikaları, ne de 1965’te kurulan TÖS deneyiminden haberli olabildiğini söylüyor. “İş hukuku okumadan çıkmıştım hukuktan. Yani alaylıyım” diyor. Hukuk felsefesi okumayı kafasına 1. sınıftan koyduğu için bu dersin bulunduğu grubu seçtiğini açıklıyor. Bu alanda üniversitede kalmak için ri reddedilir, ödenecek tazmi nat için kefil de bulamaz. Tür kiye ve Ortadoğu Amme İda resi Enstitüsü’nün açtığı sı navı kazanarak devredilir. TODAİE’de akademik kariyer düzeni yoktur. 1974’te Sevk ve İdare Yüksek Okulu açılın ca, alan değiştirerek hukuk ta okumadığı iş hukukuna sı fır bilgiyle başlar. Kendi ken disinin öğrencisi olur. Dok tora yıllarında ne iş hukuku ve sosyal politika, ne de ILO, sendikal haklar ve insan hak ları ile ilgilenebilmiştir. Doçentlik tezi için çok bo1967 Gülmez ailesi, Mesut Gülmez’in diploma töreninde. caladığını anlatıyor. Önce iş ne yapması gerektiği sorgulayınca da, “Dil bilmiyorsan olmaz” gerçeği ile yüzleşiyor. Acıpayam Ortaokulu, Denizli Lisesi’nde okunan Fransızca ile olmayacağını önceden bildiği için de mezun oluncaya kadar yabancı diller okulundaki Fransızca kurslarını izlemiş. Devlet burslusu doktora öğrencisi olarak Paris’e indiğinde ise düşündüğü gibi ne Gar’daki bir Paris berduşunun sorusunu anlayabildiğini, ne de Sorbon’nun nerede olduğu sorusunun anlaşıldığı gerçeği ile yüzleştiğini anlatıyor. Öncesinde 1966’da diplomasını aldıktan sonra ortada kaldığının altı çimemur ayırımı üzerinde çalışıyor. Sınırlama kaldırılınca, iş hukuku çalışırken bu konuya ilişkin çelişik görüşler dikkatini çekiyor. Çalışma ilişkilerini yeni bir disiplin olarak ve disiplinlerarası bir yaklaşımla ilk kez ele alıyor. Hep birinci kaynaktan belgelere ulaşmaya çalışıyor. Türkiye, Fransa çalışma ilişkilerini tarihleri üzerinden çalışmaya koyulurken, memurların yanı sıra işçiler de ilgi alanına giriyor. 1982 Anayasası, 1983 yasaları çalışmalarında, sendikal haklara ilişkin maddeler konusunda önerilerde bulunma birikimini kazanıyor. nı çiziyor. Yargıç olmayı düşünmüş, askerlik yapmamış olması engel oluşturmuş. Askerlik için sıra varmış. Diplo 1982 Anayasası’nda her tür yasak var, ama ması avukatlık stajına başlamaktan baş memura sendika yasağı yok ka işe yaramıyormuş. Bir arkadaşının önerisi ile MEB adına yurtdışına burslu doktora ilanını görmüş. Sınava girebileceği tek dal kamu yönetimi hukuku imiş, ama böyle bir ders de yokmuş ki okumuş olsun. Sınavı kazanınca Sıddık Sami Onar’ın idari hukuku dersi bilgilerinin yeterli olduğunu düşünmüş. 1967 baharında sıfır bilgiyle Fransa’ya kamu yönetimi doktora eğitimine gitmiş. Fransa’da olup olmadığını bilmeden ve bilgilendirilmeden. Danışabileceği kimseler de olmadan.. Tek bildiği ise bir dipnottaki, kamu yönetiminin Amerika’da doğduğu imiş.. Amerika’yı seçmemiş çünkü ortaokuldan Fransızca öğretmeninin aksanından büyülenmiş olarak, okul dönüşü “Ana ben Fransa’ya gideceğim” diye seslenmiş. Dil eğitiminden sonra kamu yönetimi doktorası yapabileceği yer aramaya koyulmuş. Yönetim bilimi doktorasını tamamlayıp Türkiye’ye dönmesi 1972’yi bulmuş. 12 Mart olmuş, ardından suçlu sayılan 1961 Anayasası değiştirilmiş, “Sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçti” denilerek 12 Mart yapılmıştı. Memurlar için sendika kurma hakkı tanıyan anayasa maddesi içinde “çalışanlar” kavramının kaldırılması, “işçiler” denilmesi, memurlara da 1972’de çıkarılan KHK ile sendikalara üye olma yasağının getirilmesiyle, memur dernekleri dönemi açılmış oldu. Mesut Gülmez’in öncülüğünda bayraktarlık yaptığı memurlara sendikal hak savaşımının günümüze kadar uzanan gelişmelerini, çatışmalarını, hukuksal boyutları ile bir söyleşiye taşımanın elbette olanağı yok. İşçilerin sendikal kazanılmış haklarını çok ağır boyutlarda gasp eden 12 Eylül’ün, Gülmez’in tanımı ile “24 artı 12” ruhunun anayasası, 12 Mart’la gelen memurlara sendikal hak yasağını kaldırma gibi bir istenci olamayacağı kuşku götürmez. Gülmez’in, ILO sözleşmeleri ve örgütlenmeler özgürlükleri, Türkiye’nin demokratik hak yükümlülükleri üzerinden, kamu çalışanlarının sendikal örgütlenme hakları yasağının olmadığı tezinin kabul edilmesi hiç de kolay olmuyor. Mesut Gülmez’in öznel yaşam koşullarının gerçekleri içinde çok zorlu geçen öğrencilik yılları ile bilimsel kariyer yapmada yurtdışı ve yurtiçindeki zorlukların çok üstünde, zorlu ve uzun soluklu bir savaşım içinde, iğne ile kuyu kazar gibi çalışmaları, eklemlemeleri, dayanışmayı, örgütlenmeleri, yılları gerekli kılıyor.. 12 Eylül sonrasından günümüze uzanan yıllarda sürdürülen bilimsel, örgütsel savaşımların içindeki çatışmaları gazetecisendikacı olarak da yakından izlemiş olduğum için, bütün iş hukukçularının alanları ne olursa olsun, bu savaşımın en direngen bilim Otuzundan sonra sıfır bilgiyle iş hukukuna insanı olarak Mesut Gülmez’e şapka çıkardıklarını da biliyorum. Mesut Gülmez, bugünün penceresin başlamak Zorunlu hizmet için zorunlu dönüşte, MEB’de doktor memur adayı olarak göreve başlatılır. Üniversitelere dev den, 12 Eylül Anayasası üzerinden yapılan tartışmalardan başlayarak bugünlere gelişte, tüm kamu çalışanları için sendikal yasakların söz konusu olama yacağı tezinin şaşkınlıkla dinlendiği yıl çalışmalarıyla karşımıza çıkıyor.. lardan, günümüze gelişmelerin elbet İnsanların hakları savaşımlarında ki te tarihsel gelişmelerinin bilimsel çalış mi dönemler önce yasa, sonra hak ge maları içinde, hep odağındaydı.. Üzeri reksinimi çıkış yolu yapılmış olsa da, ne düşen bilimsel sorumluluk alanı içi insanlık tarihine bütünsellik içinde ba ne girebilecek soluksuz çalışmalarının, kıldığında hakları yasaların değil, in zincirleme katkılarının ürünlerini, sa sanların yarattığı gerçeğinin ağır bastı yılamayacak kadar çok bilimsel maka ğının görülebileceğinin de altını çiziyor. le, söyleşi, kitapları, doğrudan örgütlen Sosyal ve sendikal haklar tarihine ba meler içinde üstlendiği görevlerin adla kıldığında bu gerçekliğin çok daha çar rını bile sığdırmak olanağı yok.. “Öğret pıcı örnekleriyle yüzleşildiğini tarihsel, menlerin, tüm kamu çalışanlarının, po bilimsel belgeleriyle ortaya koyuyor. Mesut Gülmez, doğru dan tanıklık ettiğimiz üze re 12 Eylül sonrası süreç te kamu çalışanlarının sen dikal hakları savaşımında, doğrudan kamu sendika larının örgütlenmeleri ça lışmalarının içinde yer ala rak, yasaklar ve yargıla malar süreçlerinde yetkin iş hukukçusu, bilim insanı savunuculuk kimliği ile ör gütlerin kapatılması karar larının karşısında durarak, 15 Ocak 1998 Ankara Atatürk Lisesi öğrencileriyle ağırklıklı ülkemize dönük, ‘Ailede ve Okulda İnsan Hakları Eğitimi’. ama çok anlamlı boyutlar da uluslararası ölçeklerde lislerin, askerlerin de.. sendika kurma çalışmalarıyla gündemde.. hak ve özgürlükleri var.. Yeter ki iste “Memurlara sendika hakkı vardır”a sinler..” tezlerine, yıllar, yaşamın yeni giden yolu açmakla kalmadı, yine kendi sorunları ile yeni yeni boyutlar eklem deyimi ile bilim insanı kimliği çalışma leniyor.. ları ile sınırlı kalmayarak, “Fildişi ku Ulusal ve uluslararası leden inip yollara düşmenin sayısız örneklerini de verdi. Yetmedi ILO, insan insan hakları savaşımında hakları sözleşmelerinin üstünlüğün Mesut Gülmez insan hakları savaşı den yararlanmanın sınırsız çözüm yol mının, insanlık tarihi içindeki gelişi larının önünü açılmasının yeni yeni ça mine, doyumsuz, nokta konulmamış lışmalarına derinlemesine daldı. İnsan bilimsel çalışmalarını katarak, iş hu hakları ve demokrasi eğitimi üzerinden kuku, işçi ve kamu çalışanlarının sen BM ve uluslararası çatılardan da yarar dikal haklar alanlarının özeline ağırlık lanmaya dönük yeni yeni çalışma alan vermiş olarak, her dönemin öne çıkan ları seçti. Ulusal, uluslararası ölçekler sorunları, örgütlenmeler gelişimleriyle de öne çıkan güncel sorunlar üzerinden de bağlantılı olarak hem bilimsel hem sosyal haklar etkinliklerinde bir orada örgütsel katkılar yaparak, yeni yeni bir burada etkin görevler üslendi.. 1990’lı yıllar: Eğitimİş’in kuruluş sürecinde düzenlenen panelde Mesut Gülmez, başkan Niyazi Altunya, Çetin Uygur’la birlikte... Son büyük bombası, 19192019 ILOTürkiye ilişkilerinin 100. yılı NECATİ SAVAŞ Doğrusu, hâlâ nokta koyamadığını düşündüğü, ILO’nun 100. yıl çalışmaları kapsamında ILO’nun üstlendiği araştırmalarının kitaplara sığmayan ciltlerinin özel tanıtımını ayrı bir yazı konusu yapmayı istemiştik. Ancak dünyanın çarpıcı sorunları, gündem patlamalarında ILO Türkiye ilişkilerinin yüzyılı ciltlerinin tanıtımına gazetede anlamlı yer açmak zorlaştıkça zorlaştı. İkinci yüzyıldan gün, ay almalar hızla kayıp geçmeye başlayınca, çaresiz bilim insanlarına, bilimsel çalışmaların ürünü ciltleri tarama sorumluluğunu bırakarak, Cumhuriyet söyleşileri içinde ancak bir köşe vermek noktasına gelmiş olduk.. Mesut Gülmez, ciltlerin önsözlerinden birinde, yalnız yaşı değil yapısı yönünden ILO’nun, dünyada benzeri olmayan bir örgüt için pek çok ilk cümle kurulabileceği ile söze giriyor. İlkinde, ilk Direktör Albert Thomas’ın sözlerine yer veri yor: Uluslararası Çalışma Örgütü, insanlığın sosyal vicdanıdır” tanımını aktarıyor. İnsanlığın sosyal vicdanının 100 yıl sonrasındaki durumunu sorguluyor. Bardağın dolu kısmını göz ardı etmeden, günümüzdeki durumun hiç de iç açıcı olmadığını söylemeden geçemeyeceğinin altını çiziyor. Yine de ILO’nun bir insan hakları kuruluşu olduğunun unutulmaması gerektiğini anımsatıyor. Çünkü, ILO’nun insan hakları alanında kurulduğu sırada ne kavram ne de yaklaşım olarak söz edilen “uluslararasılaşma” kavramının olmadığını, gerçekte ILO ile başladığını vurguluyor. ILO’nun yüz yıllık kurallar sisteminin adının, “Uluslararası sosyal insan hakları kurallar sistemi” olduğunu söylüyor. Mesut Gülmez bir başka önsözünde Türkiye ilişkilerine değinirken “İki 1919 var. İkisi de bir raslantı değil. Birincisi biterken, ikinci si başladı. Birincisinde, dört yıl boyunca benzersiz bir insan kıyımına yol açan savaş, barışla sonuçlandı. Birbirinin ayrılmaz parçası siyasal ve sosyal barış aynı bölgelerle eşzamanlı kurulan yepyeni iki uluslararası kuruluşla güvenceye alındı. Sosyal barışla görevli olanı, siyasal barışla görevli olana bağlı olarak kurulmuştu. İkinci 1919’da ise birincisini başaranların 1918’de başlayıp 1920’de tamamladıkları(?) Anadolu’nun paylaşılmasına karşı Kurtuluş Savaşı. Bir savaş biterken bir başka savaş başladı. Ama ikincisi birincisi gibi emperyalist bir paylaşım savaşı değil, paylaşıma karşı verilmiş bir savaştı..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle