18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 14 ŞUBAT 2020 CUMA Editör: ÇAĞDAŞ BAyraktar TASARIM: ilknur filiz olaylar ve görüşler [email protected] 45 ’inci kuruluş yıldönümünde Kıbrıs Doç. Dr. HÜNER TUNCER 15Temmuz 1974’te Rum Milli Muhafız Birliği ile “EOKA B”, Yunan subaylarının denetimi altında Kıbrıs Rum toplumu lideri Makarios’a karşı bir darbe girişiminde bulunmuş; EOKA’cı Nicos Sampson, “Kıbrıs Elen Cumhuriyeti”ni ilan etmiş ve kendisi de bu Cumhuriyetin başkanı olmuştu. Bu darbenin amacı, Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesini sağlamaktı. Makarios, Londra’ya kaçtı. Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri, 20 Temmuz 1974’te, Kıbrıslı Türklerin can güvenliklerini sağlayabilmek amacıyla Kıbrıs’a çıkartma yaptı. Türkiye, bu hakkını 1960 tarihli Garanti Antlaşması’nın 4. maddesinden almaktaydı. Kıbrıs’a çıkarmanın yapılmasından önce Türk Başbakanı, Londra’ya gitmiş ve birlikte müdahale için, İngiliz hükümetini ikna etmeye çalışmıştı. Ancak, Yunan halkının Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsızlık savaşımını başlattığı 1821 tarihinden başlayarak İngiliz hükümetleri, daima Yunanistan’ın yanında yer almıştı. Bu kez de durum farklı değildi; İngiltere’nin, Türkiye’nin müdahale çağrısını dikkate almaması üzerine, Türk Silahlı Kuvvetleri “Kıbrıs Barış Harekâtı”nı başlattı. Bu harekâta Kıbrıs Türk Mücahitleri de katılmıştı. 1974: İlk özgün girişim Kıbrıs’a ilk çıkacak birliğe “Çakmak Birliği” adı verilmişti. Birlik, Deniz Piyade Alayı ve 50. Alay ile bir topçu taburu (12 top), bir tank bölüğü (15 tank), bir kobra bölüğü (tanka karşı kullanılan bir silah), bir istihkâm bölüğü ve muhabere, ordonat ve sıhhiye müfrezelerinden oluşmaktaydı. Kıbrıs Barış Harekâtı, Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesini ve Türk toplumunun bu birleşmeye karşı çıktığı için yok edilmesini önlemeyi ve Kıbrıs’ın bağımsızlığını koruyup, adada her iki halk için de geçerli olabilecek barışı gerçekleştirmeyi amaçlamaktaydı. 1974 yılına değin hep kendisine söyleneni yapan Türkiye, ilk kez 1974’te inisiyatifini kullanarak, ulusal çıkarlarını koruma Türk Federe Devleti 1960 antlaşmalarının tek taraflı olarak Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından ihlal edilmesinden bu yana kendini siyasal boşlukta hisseden Kıbrıs Türk tarafı, 13 Şubat 1975’te kendi bölgesinde “Kıbrıs Türk Federe Devleti”ni (KTFD) kurmuştu. Cumhuriyet gazetesinin Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulmasına dair 14 Şubat 1975 tarihli manşeti. yı başarmış ve dış politikada ba Rum toplumuyla birleşmek oldu ğımsız davranmıştı. ğunu açıkladı. Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan son KTFD’nin ilanından önce Tür ra 23 Temmuz 1974’te, Nicos kiye, Kıbrıs’ın kuzeyinde askerî Sampson Cumhurbaşkanlığı’ndan denetimini kurmuştu. 1974 uzaklaştırıldı ve Yunanistan’daki Harekâtı öncesinde 234 bin kişi Cunta da yönetimi sivillere dev nin yaşadığı Türk böl retti. gesinde nüfus 70 bi 1960 antlaşmalarının tek ne inmişti ve bu taraflı olarak Kıbrıs Rum nun 20 bini de köyle Yönetimi tarafından KTFD’nin, rinden ayrılmayan Rumlar ihlal edilmesinden bu yana kendini siyasal boşlukta hisseden Kıbrıs Türk tarafı, 13 sınırları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güvencesi altına oluşturmaktaydı. Harekât sırasında büyük bir yıkım ya şanmış, ekonomik yaşam neredeyse durmuştu. Tüm ge Şubat 1975’te alınmış, Türkiye ile çok reksinmeler kendi bölge yakın işbirliği içinde bulunan, Türkiye’den kar sinde “Kıb Türkiye’den mali destek şılanıyordu. 2 rıs Türk Federe Devleti”ni (KTFD) kurmuştu. Denktaş, nihai amacın iki kesimli bir federasyon alan ve dünya devletlerin tanımaması nedeniyle, Türkiye ile “özel bir ilişki düzeni” içine oturtulmuş bir yapılanması bulunmaktaydı. Mayıs 1975’te yayımlanan bir yönetmelik uyarınca, Kıbrıs’ın Türk bölgesindeki işgücü açığının Türkiye’den çerçevesinde, Kıbrıs gönderilecek işgü cüyle kapatılması yoluna gidilmiş ve bu çerçevede, 40 bin kişi Türkiye’den Kıbrıs’a getirtilmişti. Önemli sonuç Kıbrıs Barış Harekâtı’nın en önemli sonuçlarından biri de “Nüfus Mübadelesi Anlaşması”ydı. 31 Temmuz2 Ağustos 1975 tarihlerinde imzalanan bu anlaşma uyarınca, Güney’de yaşayan Türklerin hepsinin Kuzey’e geçmelerine izin verilecek; bu işlem BM’nin yardımıyla yapılacak ve 1975 yılının Eylül ayı sonundan önce sonuçlandırılacaktı. Kuzey’de olup da Güney’e geçmek isteyen Rumlar da BM aracılığıyla Güney’e geçebileceklerdi. Güney’de bulunan 65 bin Türk 1975 eylülünde, BM Barış Gücü’nün gözetimi altında Kuzey’deki Türk bölgesine geçmişti. Böylece, her iki taraftan insanlar da evlerini ve mal varlıklarını terk etmek zorunda kalmıştı. Nüfus mübadelesiyle iki toplumlu, iki kesimli federal bir yapının oluşturulması mümkün olmuştu. KKTC’den önceki adım KTFD, kendi yasaları ve kurumları olan, özerkliğin ötesinde bağımsız çalışan bir örgütlenme oluşturmuştu. KTFD’nin; sınırları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güvencesi altına alınmış, Türkiye ile çok yakın işbirliği içinde bulunan, Türkiye’den mali destek alan ve dünya devletlerin tanımaması nedeniyle, Türkiye ile “özel bir ilişki düzeni” içine oturtulmuş bir yapılanması bulunmaktaydı. 1974’ten sonra Türkiye garantör devlet olarak, Kıbrıs Türklerinin iç yapılanmasında her türlü mali ve idari desteği sağlamıştı. 1975’te “Kıbrıs Türk Federe Devleti” kurulduktan sonra da Türkiye, uluslararası alanda KTFD ile tam bir işbirliği içinde kaldı. 15 Kasım 1983’te Kıbrıs Türk halkı, 1960 Anayasası’ndan doğmuş olan selfdeterminasyon hakkını kullanarak, Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi’nin oybirliğiyle aldığı kararla “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”ni (KKTC) ilan edecek ve Rauf Denktaş, yeni devletin Cumhurbaşkanı seçilecekti. KKTC’nin tezi, adadaki iki eşit toplumun ortaklığı üzerine kurulu bir federasyonun yeniden oluşturulmasıydı. İş Bankası: Atatürk’e ne zaman saldırılır? Önce başlıktaki soruya yanıt arayalım: İktidar, “İki ayyaş” gibi söylemler veya eylemlerle, Atatürk’e, onun mirasına, Çağdaş ve Laik Cumhuriyet’e, ne zaman açıkça saldırıyor diye baktığımızda tek bir yanıtla karşılaşıyoruz: İşler sarpa sardığında! HHH Peki o zaman ikinci soru: “İşlerin sarpa sardığı” ne zaman fark ediliyor; geniş kitleler tarafından ne zaman görülüyor... Yani iktidar ne zaman paniğe kapılıyor? 1) İç ve dış politikadaki yanlışların birikimi şehit cenazelerini artırdığında. 2) Yağmacı, hazır yiyici, borca dayalı ekonomik politikaların sonucu olarak hazine boşaldığında, işsizlik arttığında, enflasyon yükseldiğinde, ekonomi duvara tosladığında ve insanlar geçinememeye başladığında. 3) Haksızlık ve hukuksuzluklar ayyuka çıktığında ve geniş kitleleri etkilediğinde. 4) İktidarın oy tabanı zayıfladığında ve “Gidiş Çanları” çalmaya başladığında. HHH Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İş Bankası hisselerine el koyma hareketi yeniden gündeme getirildiğinde bakın neler oluyor: 1) Atatürk’ün hatırasına saygısızlık yapmanın yanında hukuksal olarak özel vasiyeti de yok sayılıyor ve Atatürkçüler arasında büyük bir infial başlıyor. 2) İş Bankası en büyük özel banka olduğu için, Türkiye’deki tüm bankacılık sistemi için bir tehdit algısı yaratılıyor ve bankacılık sistemi tehlikeye atılıyor. 4) Tüm mali ve ekonomik piyasalar olumsuz etkileniyor. 5) Suriye’deki haksız savaşta verilen şehitlerin yarattığı isyan unutturulmaya çalışılıyor. 6) KHK’lıların sorunları, hem ekonomik hem de siyasal kayyım atamaları, öteki haksızlık ve adaletsizliklerle birlikte, olağanlaştırılmak isteniyor. 7) İnsanların ekonomik sıkıntıları, işsizlik ve geçim derdi gündemden düşürülmek isteniyor. 8) Tüketilmiş olan kamu fonlarına, yeni kaynaklar bulunmaya çalışılıyor. 9) Giderayak, hem “Ben daha buradayım” mesajı verilmek ve hem de baskı ve yağma artırılmak isteniyor. HHH Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 5 Eylül 1938’de Dolmabahçe’de vasiyetini yazdı 6 Ekim 1938’de İstanbul 6. Noteri İsmail Kunter’e verdi. Vasiyet, 28 Kasım 1938’de Ankara Üçüncü Sulh Hukuk Hâkimliği’nde açıldı. Bu vasiyetinde Atatürk: “Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleri ile Çankaya’daki menkul ve gayrimenkul emvalimi, Halk Partisi’ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum... Nakit ve hisse senetleri şimdiki gibi İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır” diyordu. Atatürk’ün vasiyetine göre; İş Bankası’ndaki yüzde 28’lik hisselerinin geliri, 6 manevi kızına “yaşadıkları sürece” miktarları belirtilen aylıklar verildikten sonra, TTK ve TDK arasında paylaştırılacaktı. Vasiyete göre CHP’ye herhangi bir gelir kalmıyordu; parti sadece Atatürk’ün hisselerinin yönetiminden sorumluydu; bu sorumluluğunu, yönetim kuruluna soktuğu üyelerle yürütüyordu. HHH Atatürk’ün vasiyetine karşı ilk hareket 1950’deki “Karşıdevrim” atılımında yaşandı: Adnan Menderes/DP iktidarı, Atatu¨rk’u¨n tüm varlıklarını, 14 Aralık 1953 tarihli ve 6195 sayılı kanunla Hazine’ye devretti. Ama Anayasa Mahkemesi, on yıl sonra, 11 Ekim 1963 tarihli bir kararla bunun, “Atatu¨rk’u¨n vasiyetinin iptali” anlamına geldigˆini belirterek bu varlıkları CHP’ye iade etti. HHH İkinci hareket “Karşıdevrimi” kurumlaştıran 12 Eylül askeri Darbesiyle yaşandı: 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi tüm siyasal partileri ve onlarla birlikte CHP’yi de kapatınca İş Bankası’ndaki Atatürk hisselerinin yönetimi Hazine’ye geçti. Böylece ikinci defa Atatürk’ün vasiyeti iptal edilmiş oldu. Ayrıca vasiyet bir kez daha çok ciddi biçimde ihlal edildi ve TTK ve TDK, özerklikleri kaldırılarak 1982 Anayasası’nın 134. maddesi ile kurulan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kapsamına alındı. Siyasal partilerin açılmasına izin verilince 9 Eylül 1992’de CHP de açıldı. Böylece İş Bankası’ndaki Atatürk hisselerinin yönetimi yeniden CHP’ye geçti. (Ama 82 Anayasası ile kaldırılan TTK ve TDK’nın özerkliği hâlâ gasp edilmiş durumda.) HHH Siyasal yapımızı değiştirdiler... Nüfus yapımızı değiştirdiler... Coğrafi yapımızı değiştirmek için kanal açmaya çalışıyorlar... Şimdi, zaten yozlaştırdıkları ekonomik yapımızı iyice değiştirmeye çalışıyorlar... En çok kendileri zarar görecek!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle