28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ / HABER 15 5 ARALIK 2020 CUMARTESİ ‘Sınavda ısrar etmeyin’ Eğitimcilere göre merkezi sınavlar eşitsizliği derinleştirecek FİGEN ATALAY Milyonlarca öğrenci eğitime erişemiyor, ulaşabilen öğrencilerin yarıdan çoğu cep telefonu ile ders takip etmeye çalışıyor. Kalabalık ailelerde derse odaklanmak, öğretmenin anlattıklanı anlamak zorlaşıyor. Bu durumda olan öğrenciler, girecekleri merkezi sınavlarda başarısız olmaktan korkuyor. Eğitimci Feray Aytekin Aydoğan, “Sınavlarda ısrar edilmesi durumunda öğrencilerin alacağı puanların tüm yaşamlarına etki edecek olması yaşanılan eşitsizlikleri daha da derinleştirecektir’’ dedi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın paylaştığı verilerin, salgında okulların kapanmasından bugüne 8 ay geçmesine rağmen en az dört milyon öğrencinin uzaktan eğitime erişim imkânına bile sahip olmadığını gösterdiğini vurgulayan Aydoğan, şöyle devam etti: “Uzaktan eğitime erişebilen öğrencilerin ise yüzde 65’i EBA’ya ebeveynlerinin cep telefonu ile ulaşmaya çalışıyor. Uzaktan Aydoğan eğitime erişebilen öğrencilerin de gerçek bir erişim imkânına sahip olmadığını paylaşılan veriler kanıtlıyor. MEB, şimdiye kadar yalnızca 60 bin tabletin ihtiyacı olan öğrencilere ulaştırıldığını, 30 bin tabletin daha 10 gün içinde ulaştırılacağını, yıl sonuna kadar 500 bin tabletin dağıtımının gerçekleştirileceğini açıkladı. Müfredatın seyreltilmesi konusunda MEB tarafından gerekli hazırlıklar yapılmadı. Tüm öğrenciler yüz yüze eğitimde ve uzaktan eğitimde tüm kazanımlardan sorumlu tutuldu ve yüz yüze sınavlar gerçekleştirilmeye başlatıldı ve bu ısrar hâlâ devam ediyor.” Eşitsizlik görünür oldu Salgında, öğrencilere yaşatılan eşitsizliğin daha da görünür hale geldiğini belirten Aydoğan şunları söyledi. “MEB’in 20192020 LGS raporunda ebeveynlerin sosyoekonomik durumlarının öğrencilerin akademik başarısına etkisi 122 puan aralığına ulaşmıştır. Yoksul aile çocukları ve dezavantajlı tüm kesimler için eğitimde eşitsizliğin giderilmediği ve seçmeye, elemeye, rekabete dayalı sınavlarda ısrarın devam ettiği her gün öğrencilerin eğitimden kopuşu hızlanıyor. Her çocuğun istediği okulda eğitim görme hakkı vardır. MEB, 31 Aralık 2020’ye kadar sınavların ertelendiğini, sınavların salgının seyrine göre ayrıca gerçekleştirileceğini açıkladı. Salgında öncelik, öğrencilerin akademik başarısını ölçmek değil, öğrencilerin eğitimden kopuşunun önlenmesi, devamlılığının sağlanması ve salgın süresince psikolojilerinin güçlü tutulmasını sağlamak olmalıdır.’’ Geylan: Geç yapılmalı Türk EğitimSen Genel Başkanı Talip Geylan da, öğrencilerin tüm müfredattan sorumlu olacağına ilişkin kararı makul bulduklarını ancak iki sınavın da mümkün olabilecek en geç zamanda yapılması gerektiğini söyledi. Geylan, “Yüz yüze eğitimle kazanılabileGeylan cek konu ve soru türlerinden imtina edilmelidir. Sınavlardaki soru türleri, uzaktan eğitimle sağlanabilecek kazanımlara uygun şekilde hazırlanmalıdır” dedi. 5 ARALIK 1934 Kadına seçme ve seçilme hakkı 86 yaşında Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden olan Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının tanınmasının bugün 86. yıldönümü. 5 Aralık 1934’te anayasamızda ve seçim kanunumuzda yapılan değişikliklerle Türk kadınları milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etti. Anayasanın 10. ve 11. maddeleri değiştirilerek her kadına 22 yaşında seçme, 30 yaşında seçilme hakkı verildi. Yasanın çıkmasının ardından 7 Aralık 1934’te, Türk Kadınlar Birliği İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda büyük bir kutlama mitingi yaptı. Kadınların ilk kez oy kullandığı ve aday olabildiği TBMM 5. Dönem seçimleri 8 Şubat 1935’te yapıldı. 17 kadın milletvekili ilk kez TBMM’ye girdi. Ara seçimlerde bu sayı 18’e ulaştı. Böylece kadınlar TBMM’deki tüm milletvekillerinin (400) yüzde 4.5’ini oluşturdular. Türkiye, Fransa ve İtalya’dan 11, Romanya’dan 12, Bulgaristan’dan 13, Belçika’dan 14, İsviçre’den ise 36 yıl önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımış oldu. l Haber Merkezi AFGANISTAN’IN ÖTEKILERI: HAZARALAR Köle pazarında satıldılar Peştunların hâkim olduğu Afganistan’da, nüfusun dörtte birini oluşturmalarına rağmen gerek etnik kökenleri, gerek fizyonomileri gerekse inançları farklı olduğu için her dönemin en alttakileri oldu Hazaralar. Abdurrahman Han’ın emirlik görevine başladığı 1880 yılında, sonra Hazaraların kâbus dolu günleri başladı. Şii olan Hazaralar hakkında din adamlarından “Kim ki Hazara rafizilerinin kadın, çocuk, erkek ve mallarını ganimet alırsa İslam dinine göre beşte birini devlete verip kalanına sahip olabilir” fetvası çıkarıldı. Bu tarihten itibaren köle olarak pazarlarda satılan Hazaraların, 1921’de çıkarılan yasayla köle olarak alınıp satılmaları yasaklandı. Taliban’ın saldırıları sonucunda binlerce Hazara katledildi. İç savaş nedeniyle göçtükleri Pakistan’da da radikal İslamcı grupların katliamlarına maruz kaldılar. ASYA’NIN ÖTEKILERI Miyase İlknur 3EĞİTİM ÇOK ÖNEMLİ Afganistan iç savaşı sırasında gazetelerin dış politika sayfalarında bir cümle içinde geçen Hazaralara yönelik saldırı haberlerinin dışında ülke içindeki sosyal konumları ve yaşadığı sıkıntılar hakkında hemen hemen hiç bilgimiz yoktu. Belki dünya kamouyunun da... Hazaraların kendi yurtlarında yaşadıkları katliamlar nedeniyle nasıl göçebe oldukları ve toplumda onlara reva görülen tek işin hizmetçilik olduğu gerçeğini herkes gibi biz de bir roman sayesinde öğrendik. Afganistanlı yazar Hüseyen Halid, yazdığı “Uçurtma Avcısı” romanında bu acı gerçeği dünya kamuoyunun yüzüne bir tokat gibi çarptı. Yayımlandığı 2003’te dünyada satış rekorları kıran kitap, bir yıl sonra dilimize çevrilince biz de Hazaralar hakkında yalın gerçeği öğrenmiş olduk. Peştun, Tacik, Özbek, Hazara, Aymak, Türkmen ve Beluçlardan oluşan Afganistan’nın en kalabalık üçüncü etnik kimliği olmasında karşın en çok baskı gören topluluğu. PEKI KIMDIR BU HAZARALAR? Önce etnik kimliklerinin kökeninden başlayarak anlatmak gerikiyor Hazaraları. Bu konuda bilim insanları farklı tezler öne sürseler de en yaygın kanı, onların MoğolTürk karışımı bir topluluk oldukları yönünde. Bazı araştırmacılar Cengiz Han, bazıları ise Cengiz Han’ın torunu Mönke zamanında Moğol akınları sonucu bölgeye geldikleri ve bu bölgeleri ellerinde tutmak üzere hanları tarafından bırakılan akıncıların torunları oldukları ve süreç içinde Çağatay ve Timur zamanında bölgeye gelen Türklerle karıştıkları söylenir. Bölge halkları ile kaynaştıklarından zamanla kendi dillerini unutarak Farsçanın Hezargi lehçesini konuştukları kabul edilir. Afganistan’ın Hazaracat bölgesi içinde Gazne, Bamyan, Gur, Vardak ve Uruzgan bölgelerinde ağırlıklı olarak yaşamalarına karşın bölgelerinde topraklarına her el konulmasından sonra yaşadıkları zorunlu göç nedeniyle Kâbil, Kandahar, Herat ve Mezarı Şerif gibi bölgelerde de zamanla sayıları artmış. AFGANISTAN’IN TEK ŞII TOPLULUĞU Dini inançları açısından diğer etnik gruplardan ayrılıyorlar. Diğer etnik kimlikler Sünni iken Hazaralar ağırlıklı olarak Şii inancına mensuplar. Çoğunluğu On İki İmamcı Şii olan Hazaralar arasında az sayıda da olsa Şiiliğin İsmailiye koluna mensup olanlar ve Sünniler de bulunmaktadır. Ayrımcılığa uğramalarındaki en temel etken diğerlerinin Sünni, Hazaraların ise Şii inancına mensup olmaları kuşkusuz. Gerçi On iki İmamcı Şii anlayışına mensup olsalar da İran’daki gibi Ortodoks bir Şiilik değil onlarınki. Düzenli olarak ibadet etme alışkanlıkları ve bu nedenle ibadet yerleri sınırlı. Seküler yaşam tarzına sahipler. Kadınları eğitimli tek topluluk. Hazaraların Şiiliğe ne zaman geçtikleri de bilim insanları arasında tartışmalı bir konu. Onların İlhanlılar döneminde İslamı resmi din ilan eden Gazen Han döneminde Müslüman oldukları ve Şiiliği resmi mezhep olarak kabul eden Olcaytu döneminde de Şiiliği geçtiklerini söyleyen de vardır; 14. yüzyılda Mazenderan’da kurulan eşitlikçi ve HeterodoksBatini Şii anlayışa dayalı Serbedariler devletinin yıkılmasından sonra Sebzevari dervişlerin Hazaracat bölgesine kaçmasıyla bölgenin Şiileştiğini söyleyenler de... Üçüncü bir görüş de Kızılbaş Safevi devletinin bölgeye hâkim olması ve Şah İsmail’in torunu Şah Abbas’ın Şiiliği resmi mezhep ilan etmesiyle Hazaraların Şiileştikleri yolundadır. ÖZGÜRLÜKTEN KÖLELIĞE UZANAN YOL Afganistan’ın Peştunların hâkimiyeti ele alıp devletleştiği 1747 yılına kadar Hazaracat bölgesinde özerk bir hanlık çatısı altına yaşamlarını sürdüren Hazaralar, Abdurrahman Han yönetimine kadar pek sıkıntı yaşamadılar. Abdurrahman Han yönetimine kadar bölgelerin hanları devlete haraç ödeyerek kendi içişlerinde bağımsızlıklarını korumuşlardı. Bu, Şir Ali Han’a kadar böyle sürmüştü. Hazara hanları başlarına gelecekten habersiz Abdurrahman Han’ın 1880 yılında tahta geçmesine destek verdi. Hazaraların da desteğiyle tahta oturan Abdurrahman Han’ın ilk icraatı ise İngilizlerin desteğiyle Hazaraların bölgesini istila etmek oldu. Sayıca kalabalık olan ve bu durumu iktidarı için tehdit olarak gören Abdurrahman Han Hazaraları kâfir ve dinsiz göstererek üzerlerinde baskı kurdu. 18901893’te Afganistan’da yaşanan isyanlara Hazara hanları da katılmıştı. En son 1890 yılındaki PeştunHazara çatışmasından sonra Hazaracat bölgesi bugünkü sınırlarına geriHazaralar, toplumsal statülerini yükseltmelerinin tek yolu olarak eğitimi görüyor. Okuryazarlık oranları yüzde 70’leri aşan Hazaralar, bu sayede parlamentoda daha çok temsil edilirken üniversite öğrencilerinin yüzde 75’ini de onlar oluşturuyor. Kadınları da eğitimli olan Hazaralar, birçok vali ve belediye başkanı da çıkarmışlar. Daykundi şehrinin hem valisi hem de belediye başkanı Hazaralı kadınlardan oluşuyor. lemiştir. Abdurrahman Han, bu olayın bilinçaltına yarattığı tedirginliği mezhep farklılığını kullanarak Hazaraları tehdit unsuru olmaktan çıkarmayı düşündü. Sünni ulemadan Hazaralara karşı “cihat fetvası” çıkaran Abdurrahman Han, Hazaraların köleleştirilmesinin yolunu açtı. Abdurrahman Han ulemadan cihat fetvası aldıktan sonra Peştun kabilelerine Hazaralara yönelik yapacakları eylemlerin çerçevesini şöyle bildirmiştir: “Kim ki ne kadar Hazara rafizilerinin kadın, çocuk, erkek ve mallarını ganimet olarak alırsa İslam dinine göre 5/1’ini devlete gönderip diğer kalanına sahip olabilir.” Bu fermandan sonra binlerce Hazara katliama maruz kalmış, binlercesi de köle pazarlarında satılmıştır. Binlerce Hazara kadını çocuklarının ve eşlerinin gözleri önünde Peştun çetelerinin tecavüzüne uğramıştır. Bir yandan Hazaların malları zorla gasp edilirken diğer yandan da dini açıdan asimile olmaları için devlet eliyle politikalar yürütülmüştür. Day Zengi Hazaralarının camileri yıkılmış ve yerine yeni inşa edilen bir camiye Sünni âlimlerden Kadı Abdülkayyum imam olarak atanmıştır. Hazaraların otlakları ve topraklarının büyük kısmına devlet tarafından el konulmuş, göçebe Peştunlar sürülerini Hazaraların ekili topraklarında otlatınca bölgede açlık tehlikesi baş göstermiş ve Hazaraların büyük bir kısmı başka bölgelere göçmek zorunda kalmışladır. Abdurrahman Han’ı 1901 yılında öldürerek yerine tahta çıkan oğlu Habibullah, Hazaralar için af çıkartmış, Peştunlara verilen topraklarının sahiplerine geri verilmesini sağlayınca Hazaralar yeniden yurtlarına dönebilmişlerdir. BIR HAZARA ÖLDÜR CENNETE GIT Bu tür iyileştirmeler olmasına karşın Peştunların yönetimdeki ağırlıkları nedeniyle toplumsal yaşamdan dışlanan ve hizmetçilik dışında hiçbir sektörde iş bulamayan Hazaraların köle olarak alınıp satılması sürmüştür. Amanullah Han 1921 yılında tahta çıkınca Hazaraların köle olarak satılmalarını yasaklamıştır. Yeni hazırlanan anayasaya da bu hüküm konarak Hazaralar eşit yurttaşlık hakkına kavuşmuştur. Tabii sadece anayasa kitabı üzerinde. Sosyal yaşamda bu eşitlikten söz etmek mümkün değildir. Öyle ki 1970’lere kadar Peştun din adamları Hazaraları “katli vacip” olarak gören fetvalar vermeye devam etmiştir. Bir Hazara öldüren Peştuna cennet müjdesi verilmiştir. Kayıtlara geçen ilginç bir olay da var. Latif Gül adında bir Peştun, 1960 yılında 40 kadar Hazara kadınına tecavüz edip öldürme suçundan yargılanırken şu savunmayı yapmıştır: “Molların fetvası üzerine böyle bir eyleme kalkıştım. Din adamlarımız bize öldürtülen bir Hazaraya karşılık bir günahımızın affolacağını söylemişlerdi.” Hazaraların gerek ekonomik gerekse sosyal statü bakımından görece olarak iyileşmeleri ancak yurtdışında çalışan ve okuyan diaspora sayesinde olmuştur. Yurtdışındaki Hazaraların Afganistan’daki soydaşlarıyla ortak girişimlerde bulunması ve iyi eğitim alarak üniversilerde akademisyen olarak görev almaları Hazaraların özgüvenlerini kazanmalarına da vesile olmuştur. Afganistan parlamentosuna 1960 yılında 10 kadar Hazara parlamenter girmesine karşın etkileri sınırlı kalmıştır. Bunda nüfuslarının azalmasının da büyük payı olduğu mutlak. Zira ülkenin kuzey ve batı bölgelerinde yaşayan Hazaralar korunma içgüdüsüyle kendilerini nüfusa Tacik ya da Özbek olarak kaydettirmiş ya da nüfus memurları yeni doğmuş Hazaralara Peştun ismi verip kayıtlara da onları Peştun yazmıştır. Devlet politikası nedeniyle halk arasında aşağılayıcı bir ifade yükledikleri “Kızılbaş” tanımı yapıldığından kendilerini gizlemek yolunu seçmişlerdir. Bu durum da onların siyasal olarak pazarlık gücünün azalmasına yol açmıştır. GÖÇ VE KATLIAM KADERLERI Sovyetler’in Afganistan’ı 1979 yılında işgali sonrasında birçok halk gibi Hazaralar da bölge ülkelerine göç etmek zorunda kalmıştır. Ağırlıklı olarak Pakistan ve İran’a giden Hazaraların bir kısmı da ABD ve AB ülkelerine gitmek zorunda kaldı. Afganistan iç savaşı en çok Hazaraları vurmuştur. Taliban militanlarının kitlesel Hazara katliamları uluslararası örgütlerin raporlarına yansıdı. 1998 yılında Aşure Günü nedeniyle Mezarı Şerif’te 8 bine yakın Hazara katledildi. BM yetkilileri yaptığı açıklamada Taliban’ın binlerce Hazarayı katlettiği iddialarının doğru olduğunu açıkladı. Bir yıl sonra da Yakvulen bölgesinde binlerce kadın ve çocuk Hazara katledildi. Hazaralar sadece Afganistan’da değil göç ettikleri yerlerde de katledilmekten kurtulamadılar. Pakistan’ın Belucistan bölgesinde 2013 Şubat’ında Sünni radikal örgüt Leşkeri Cengavi’nin üstlendiği saldırıda 81 Hazaralı öldürüldü. Başkent Kâbil’de 22 Kasım 2016’da Aşure Günü’nde Kerbela şehitlerini anmak için bir camide toplanan Hazaraları hedef alan intihar girişiminde 27 Hazara yaşamını yitirdi. Geçen yıl da yine Pakistan’ın Belucistan eyaletinin Ketta şehrinde Hazaraların pazaryerine bombalı saldırı düzenlendi ve 18 Hazara kadını öldü. Bu katliamlar karşısında Hazaraların Batı ülkelerinde yaptığı protesto eylemleri dışında yapacakları pek de bir şey yoktu. S Ü R E C E K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle