22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SÖYLEŞİ 9 21 ARALIK 2020 PAZARTESİ NEDEN PROF. DR. PINAR SAİP? Gerçekte kaç kaybımız var? Covid19’da farklı verilerin perde arkası... İthal aşıdaki riskler.. Yerli aşının tarihi... İşte endişe nedenleri... Bu kadar belirsiz bir ortam varken hayata geçirilen acil kullanım izninin sırrı... Meslekten yılmalar ve kaçışlar... İlliyet bağı... Meslek hastalığında son perde... AKP genelgesi bir kandırmaca, bir algı yönetimi mi?.. Salgına ilişkin birçok soru yanıt bulamayınca, bize de doktorların görüşlerini İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı, İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi, İstanbul Tabip Odası Başkanı Pınar Saip’e sormak kaldı.. Salgın değil, algı yönetimi 4 Salgının yaygınlığı ve ölüm oranlarıyla ilgili “Çok başarılıyız” diye bir algı oluşturmak istiyorsanız planlamanız salgına değil, ekonomiye göreyse doğru verileri paylaşmak istemeyebilirsiniz. 4 Kaynaklar salgına ayrılması gerekirken ekolojik dengeleri bozan Kanal İstanbul’a yatırım yapılmaya çalışılıyor. 4 Uzmanlık alanım salgın ile ilgili değil, ama olsaydı bile kişisel olarak bu koşullarda Bilim Kurulu’nda çalışmak istemezdim. Mevcut Bilim Kurulu sadece danışmanlık veriyor, yetki ve sorumluluk iktidarda. 4 Yerli aşının süresiyle ilgili konuşmak için erken diye düşünüyorum. Hastalanmamış ve aşılanmamış gönüllü bulmak zorlaşacaktır.    n Sağlık Bakanlığı pandemi nedeniyle kayıpların sayısını açıklıyor, fakat İBB’nin rakamlarıyla katiyen birbirini tutmuyor. Siz İstanbul Tabip Odası Başkanı olarak günde kaç hastayı yitirdiğimizi söyleyebiliyor musunuz? Maalesef söyleyemiyoruz. Sağlık Bakanlığı internet sitesinde İstanbul haftalık resmi verileri bile 25 Ekim’den beri paylaşılmamaktadır. Elimizde sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü’nün günlük vefat ve bulaşıcı hastalıktan vefat verileri mevcut. Bu dönemde başka bir salgın hastalık olmadığı için, bu sayıları Covid19’a bağlı ölümler olarak kabul etmek gerekir. Bazı günler bu sayı, Türkiye geneli için bildirilenden fazla olabiliyor. İktidar şeffaf veri paylaşımı yapmamayı bir politika olarak benimsedi, sürekli veri tanımlarını değiştirerek bu durumu gizlemeye çalışıyor. Hastanelerden bildirilen ölüm nedenleri Sağlık Müdürlüğü İl Covid19 Komisyonu’nda tekrar değerlendiriliyor. Uygun bulunmayanlar, girişi yapan sağlık kurumuna geri gönderilerek düzeltilmesi isteniyor. Komisyon onayı olmadan ölüm nedeni Covid19 olarak bildirilemiyor. Bu nedenle hastaneden verilen ilk ölüm raporu ile sonradan alınan onaylı raporlardaki ölüm nedenleri farklı olabiliyor. Tedavi gördüğü kurumda testi negatif olup Covid19 kabul edilen, testi pozitif olup uzun süre hastanede yatan, hastanede yatarken testi negatifleşen fakat Covid19’un neden olduğu hasar sonucu olan vefatlar bu komisyon tarafından Covid19 ölüm sebebi olarak kabul edilmiyor. Veriler sürekli ‘düzelt’ diye geri gönderiliyor n Niçin? Doğru istatistiki verileri elde edebilmek için ölüm nedenlerinin kontrolü uzun süredir yapılmaktadır. Çünkü ülkemizde genellikle ölüm nedeni kalp yetmezliği veya solunum yetmezliği olarak kayda geçiyor. Mesela bir meme kanseri hastası, kanserin yayılması nedeniyle solunum yetmezliği sonucu öldüyse bunun esas nedeni kanserdir ve meme kanseri olarak yazılması lazım. Aynı şey Covid19 için de geçerli. n Gerçek verileri bilseydik ortada daha farklı bir tablo olur muydu? Toplumda salgının yaygınlığı ve ölüm oranlarıyla ilgili “Çok başarılıyız, her şey çok iyi gidiyor” diye yanlış bir algı oluşturmak istiyorsanız; planlamanız salgına göre değil, ekonomiye göre oluyorsa doğru verileri paylaşmak istemeyebilirsiniz. Aslında doğrular paylaşılsaydı, hem toplum önlemlerin alınması konusunda daha duyarlı olacaktı, hem bilim insanları, sahada çalışan sağlık çalışanları için salgının kontrolü daha kolay olacaktı. Sadece ölüm oranları değil, hangi yaşlarda, hangi meslek gruplarında, hangi mahallelerde, hangi şehirlerde daha fazla görünüyor, kaynağı neresi, tüm bu detaylar açıklansın ki önlemler de ona göre oluşturulsun. n Açıklansın deniyor ya, bu verileri kendileri biliyor mu? Biliyor olabilirler ama veriler öyle bir karmaşık hale getirildi ki artık gerçekten net olarak kimse bilmiyor olabilir. Veriler sürekli “Düzelt” diye geri gönderiliyorsa bu sefer düzeltmek zorunda kalmamak için veriler değişik olarak yazılıyor da olabilir. Test sayıları farkındaysanız uzun süredir artmıyor. Yaygın test yapmazsanız hastalık yaygınlığını bilemezsiniz. Salgının yoğun olduğu ilçelerde artık temaslılara test yaptırması önerilmiyor. HEKIMLIKTEN YILMA VE KAÇIŞ VAR n Mesleği bırakmak isteyen çok doktor var mı? Salgın başlangıcında sağlık çalışanları tüm olumsuz koşullara, liyakatsiz yöneticilere rağmen büyük bir özveriyle çalıştılar. Başlangıçtaki hazırlıksız yakalanmanın paniği atlatıldıktan sonra ellerinden geleni yaptılar. Hekimlik, insan hayatını kurtarmak, sağlığını korumak için yapılan bir meslek. Ama özverilerinin karşılığını, salgının kötü yönetilmesi sonucu alamadılar. Haziran ayında kontrolsüz açılma; eylül ayından itibaren salgının kontrolden çıkması; önlemlerin alınmaması; salgının kötü yönetilmesi; insanların, sağlık çalışanlarının ölmesi, ağır şekilde hastalanmaları; hak kayıpları ciddi bir tükenmeye yol açtı. Süreç kötü yönetiliyorsa sağlık çalışanlarının çabası beyhude kalıyor. Meslekten yılma ve kaçış arttı. n ‘Düzelt’ diye geri göndermek ne demek, onu anlamadım... Az önce bahsettiğim Covid19 Değerlendirme yani “düzeltme” Komisyonu, “Bu Covid ölümü değildir” diye ilgili hastaneye geri gönderiyor, “Şu şekilde değerlendirin” diyor. Aşırı iş yükü arasında bir de bu işlerle uğraşmak durumunda kalıyorsunuz. Görünen o ki hazinemizde yeterli bütçe yok n Neden böyle bir yola girildi? Sonuçta dünyayı sarsan, en gelişmiş ülkelerin dahi önüne geçemediği bir salgın var ve hiçbiri başa çıkamıyor. Anlamak zor. Nedenler hem ekonomik kaynakların sosyal devlet desteklerini sağlayamayacak olması hem de iktidarın kibirli bir tavırla başarı öyküsü yazma isteği olabilir. Salgının başında biliyorsunuz belediyeler yardım etmek istedi, vatandaş destek olmak istedi. Ama hepsi engellendi. Yönetim zaafı hiç yokmuş gibi bir illüzyon yaratmak istiyorlar. Oysa güçlü iktidarlar sorunların varlığını kabul eder ve çözüm için tüm toplumun dayanışma göstermesini, katılımını destekler. Salgında sürece sağlık çalışanlarının ve toplumun katılımını sağlamadan başarı sağlamak çok zor. Örneğin hiç olmazsa veriler ekim başından itibaren şeffaf olarak paylaşılsaydı, meslek odaları olarak dile getirmek zorunda kaldığımız tam kapanma gerekliliği ortaya çıkacaktı. Ama kapanma kararı aldığınızda sosyal bir devlet iseniz vatandaşınızın asgari geçimini sağlamak zorundasınız. Bunu üstlenmek istemiyorlar. Çünkü kaynakları salgına değil, yine ekonominin “şahlanmasına” kullanmak istiyorlar. Salgının başından beri kaynaklar salgına ayrılması gerekirken gelecek yıllarda salgınların artmasına neden olabilecek ekolojik dengeleri bozan Kanal İstanbul dahil birçok yatırım yapılmaya çalışılıyor. Salgın konusunda algıyı yönetiriz diye düşündüler ama salgının geldiği boyut, bağımsız meslek birliklerinin varlığı buna engel oldu. Maalesef görünen o ki salgının sosyal boyutları için hazinemizde yeterli bütçe yok. Bu koşullarda Bilim Kurulu’nda çalışmazdım n Bilim Kurulu daveti gelseydi siz kabul eder miydiniz? Uzmanlık alanım salgın ile ilgili değil, ama olsaydı bile kişisel olarak bu koşullarda çalışmak istemezdim. Salgın başlangıcında İstanbul Tabip Odası olarak İl Pandemi Kurulu’nda yer almamız gerektiğini ve istediğimizi bildirdik. Kabul görmedi. Tabii ki mevcut Bilim Kurulu’nun danışmanlık vermesi değerli. Bilim Kurulu’nda çok saygın ve değerli bilim insanlarımız var. Hekimler ihtiyacı olan ve isteyen herkese danışmanlık vermek, destek olmak ister. Mevcut Bilim Kurulu sadece danışmanlık veriyor, yetki ve sorumluluk iktidarda. Oysa görev, yetki ve sorumlulukları tam tanımlanmış bir bilim kuMESLEK HASTALIĞI KANDIRMACASI n Kaç sağlık çalışanını yitirdik? Kaybettiğimiz hekim sayısı 100’e yaklaşıyor, aktif çalışan 94 hekim maalesef yaşamını kaybetti. Hekimler dışında 150’ye yakın sağlık çalışanının da yaşamını kaybettiğini biliyoruz. Yaşamını kaybeden diğer sağlık çalışanı sayısı konusunda kapsam geniş olduğu için doğru veriler verebilmek zor. En son Sağlık Bakanı’nın açıkladığı rakama göre 120 bin sağlık çalışanı Covid19 tanısı aldı. Bu yüksek bir oran. Sağlık çalışanları, meslekleri gereği diğer toplum kesimlerine nazaran ülkelere göre değişmekle birlikte 510 kat daha fazla hastalanıyor. Bu nedenle 120 ülkede sağlık çalışanları için bir meslek hastalığı olarak kabul görmüş durumda. n Şimdi Türkiye’de de meslek hastalığı olarak kabul edilecek değil mi? Bu da bir kandırmaca, bir algı yönetimi... Algı yönetiminde gerçekten çok başarılılar. Bu konuda toplumsal bir talep oluştuğunu görünce bir genelge yayımladılar. Bakanlığın meslek hastalığıyla ilgili olarak illere yazdığı yazı, kamuoyunda Covid19’un meslek hastalığı olarak kabul edildiği algısına yol açtı ancak bu yazı Covid19 nedeniyle mağduriyet yaşayan sağlık çalışanlarının belgelerinin SGK’ye gönderilmesi prosedürünü anlatan bir yönlendirme yazısından başka bir şey ifade etmiyor. TTB ilk günden beri sağlık çalışanlarının yıllarca illiyet bağı ispatı ile uğraştırılmamasının mücadelesini veriyor. Örnekleri oldu, kabul edilmedi. Ama bu genelgede, yine sağlık çalışanı Covid19 infeksiyonunu hastane ortamında kaptığını ispatlamalı, yani hastalıkla bir “illiyet bağı kurulmalı” deniyor. Bizler bu “illiyet bağı kurulursa” şartının kaldırılmasını istiyoruz. Türkiye’deki toplam 65 tabip odası, TTB öncülüğünde Covid19’un meslek hastalığı olarak kabul edilmesi konusunda birleşti ve gazete ilanları verdi. Sağlık çalışanları 510 kat daha fazla Covid19 nedeniyle hastalanıyor. Bu durum, artık bir “illiyet bağı” aranması gerekliliğini ortadan kaldırıyor. Biz Covid19’un sağlık çalışanları için bir meslek hastalığı olduğuna dair bir yasanın çıkmasını istiyoruz. Yasa tasarısı önerimiz TBMM Sağlık Komisyonu’nda kabul edilmeyi bekliyor.   rulu olmalı. Bilim Kurulu iktidardan bağımsız, özerk bir kurul olmalı. Bilim Danışma Kurulu’nda tartışılan öneriler şeffaf bir şekilde toplumla paylaşılmıyor, Bilim Kurulu üyeleriyle salgın verileri paylaşılmıyor. Toplumla, sadece yapılmasına onay verilenler “Bilim Kurulu önerileri doğrultusunda” diyerek paylaşılıyor, onay verilmeyen önerileri bilmiyoruz. Göstermelik il pandemi kurulları düzenli toplanmıyor, kararlar ilgililere toplantı sonrası imzalatılabiliyor. İstanbul İl Pandemi Kurulu’na İBB, ilgili meslek odaları davet edilmiyor. Salgının başından beri Türk Tabipleri Birliği ve tabip odaları olarak başta halk sağlığı uzmanları olmak üzere ilgili uzmanlık derneklerinin temsilcileri, TTB ve ilgili meslek birliklerinin, sendikaların, hatta sivil toplum örgüt temsilcileri tarafından oluşturul bir kurul tarafından epidemiyoloji bilimi gereklerine göre yönetilmesi gerektiğini vurguluyor, çağrı yapıyoruz. Oysa ülkemizde salgın, merkezi olarak Cumhurbaşkanlığı onayından geçen İçişleri Bakanlığı genelgeleriyle yönetiliyor.   Ancak yüzde 60 aşılanırsa bağışıklık mümkün n Şimdi en çok tartışılan konuya girelim, aşı... Aşı olur musunuz? Olurum tabii ki... n Peki, hemen olur musunuz? Yürüyen aşı çalışmalarına birçok sağlık çalışanı gönüllü olarak katıldı. Benim yaşım İstanbul Tıp Fakültesi’nde de yürütülen faz 3 aşı çalışması için uygun olsaydı gönüllü olacaktım. Ama 60 yaşındayım, 59 yaşına kadar olanları çalışmaya aldıkları için giremedim. Bugün gündemde olan aşıların öncü çalışmaları olan güvenlik ve doz belirlemek için az sayıda gönüllüyle yapılan faz 1 ve faz 2 çalışmaları tamamlanmış ve yayımlanmış durumda. Binlerce gönüllüde yapılan, etkinliği ve yan etkileri araştırılan, katılanların bir bölümüne etken maddenin olmadığı (plasebo) aşının bir bölümüne etken maddenin olduğu aşının yapıldığı faz 3 aşı çalışmalarının erken sonuçları 3 aşı için yayımlanmış durumda. Bunlar Pfizer/ BioNTech, Moderna ve Oxford / Astrazeneca aşıları. Ülkemize geleceği açıklanan ve ülkemiz tıp fakültelerinde de çalışmaları devam eden Sinovac aşısının faz 3 çalışmasının erken sonuçları henüz yayımlanmadı. Erken sonuçları yayımlandığında ve ülkemizde gerekli güvenlik incelemeleri yapıldığında aşı olurum. Toplumsal bağışıklık ancak toplumun yüzde 60’ına aşı yapıldığında mümkün olabilecektir. Bu kadar yaygın yapılması gereken aşı için çok ciddi bir güven vermeniz lazım. Güvenli ve etkili olduğu kanıtlanmış olmalı n Güvensizlik neden kaynaklanıyor? Şu ana kadarki salgının yönetim biçiminden kaynaklanıyor. Sağlık Bakanlığı salgın yönetimindeki güven aşınmasını aşı yönetiminde gerekli dersleri çıkararak onarmalı. Bu da ancak sürecin çok şeffaf yönetilmesi, ilgili tarafların sürece katılması ve desteği ile mümkün olabilir. Sinovac firması aşı üretimi konusunda deneyimli bir firma. Bu aşının faz 3 çalışma sonuçları henüz bilimsel bir dergide yayımlanmadı. Aşıların kullanımı ile ilgili Acil Kullanım Onayı ile ilgili yönetmelikte 18 Aralık’ta bir genelge yayımlanarak değişiklik yapıldı.                      n Bu kadar cevapsız soru varken bir de acil kullanım onayı çıktı, nedir o? Tüm faz çalışmaları tamamlanmadan çalışmaya toplum yararı gözetilerek onay verilmesi. Bunu diğer ülkeler de yapıyor ama koşulları var. Aşının faz 1, faz 2 ve faz 3 çalışmaları bilimsel rapor olarak kamunun erişebileceği biçimde yayımlanmış olmalı; bu raporlarda aşının “güvenli” ve “etkili” olduğu kanıtlanmış olmalı. Bilim Kurulu tarafından değerlendirilmişse sonuç kamuoyuyla paylaşılmalı. Aşıyla ilgili üretim sürecinin kalite güvencesi de dahil olmak üzere tüm bilgiler ve veriler eğer varsa/tamamlanmışsa ülkemize ait çalışma sonuçları özellikle Türkiye İlaç Tıbbi Cihaz Kurumu’na verilmiş olmalı, zamanın dar olması ya da aciliyet gibi gerekçelerle olağan incelemeler göz ardı edilmemeli. Türkiye İlaç Tıbbi Cihaz Kurumu, aşıya “Acil Kullanım Onayı” vermek üzere konularında yetkin farmakoloji, immünoloji, viroloji, mikrobiyoloji, enfeksiyon hastalıkları, halk sağlığı ve epidemiyoloji uzmanlarından oluşan ve hiçbir çıkar çatışması söz konusu olmayan bilim insanlarından oluşan bir kurul kurmalı. Karar süreci öncesinde Türkiye İlaç Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından tüm veriler ABD’de Gıda ve İlaç Dairesi tarafından yapıldığı gibi kamuoyuna açıklanmalı. Kurul toplantısı çevrimiçi kamuya açık biçimde gerçekleşmelidir. Covid19 pandemisinden çıkış yolumuzda aşılama çok önemlidir. Şeffaflık ön planda tutulmalıdır.” YERLI AŞI OLURUM AMA KOŞULLU n Yerli aşı hangi aşamada? Henüz hiçbirinin faz 1 çalışması yayımlanmadı. Faz 1 çalışması biten ve faz 2 çalışması devam eden bir yerli aşımız var. Ülkemizde erken fazlarda yürüyen 10’un üzerinde yerli aşı çalışması söz konusu. Faz 3 çalışmaların başlamasına zaman var. Faz 3 çalışma aşaması zor bir süreç. Binlerce gönüllü ile yapılması gerekiyor.   n Zamanında yetişecek mi? Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü 1999 yılında kapatıldığından beri ne yazık ki yerli aşı üretimi yapamıyoruz. Faz 1 2 çalışmaları yayımlandıktan sonra faz 3 çalışmalarına başlanacak, tamamlanır, etkili ve güvenli oldukları uluslararası güvenirliği olan bir bilimsel dergide yayımlanırsa üretim aşamasına geçilecek. Nerede ve hangi koşullarda üretileceği de ayrı bir konu. Süre ile ilgili konuşmak için erken olduğunu düşünüyorum. Zaman ilerledikçe binlerce hastalanmamış ve aşılanmamış gönüllü bulmak da zorlaşacaktır.    n Peki yerli aşı olur musunuz? Olurum ama koşulları var: Etkinliği ve güvenliği bütün çalışma aşamalarında (Faz 1, 2, 3,) kanıtlanırsa, sonuçları uluslararası kabul görmüş dergilerde yayımlanırsa, çalışmalar etik kurallara uygun bir şekilde tamamlanırsa, etkinlik ve güvenlik verileri bağımsız olarak gözleme ve denetime tabi tutulursa, çalışma verileri bilim insanlarının erişimine açık olursa, üretim koşulları uygun ve denetlenebilir olursa tabii ki olurum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle