16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 12 KASIM 2020 PERŞEMBE KÜLTÜR Ustalar Moğollar Londra Caz Festivali’nde BaBa ZuLa, Moğollar, İlhan Erşahin ve Islandman Londra Caz Festivali’nde çalacak BaBa ZuLa Cazseverlerin takip ettiği Londra Caz Festivali, bu yıl birçok festival ve etkinlik gibi online platformlara taşındı. Festivalin bu yılki sürprizi ise Istanbul Psychedelic konserleri kapsamında “BaBa ZuLa”, “Moğollar”, “İlhan Erşahin” ve 2018 yıÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK lı Montreux Jazz Festival Talent Award sahibi “Islandman”ı ağırlamaya hazırlanıyor olması... Projenin nasıl oluştuğunu etkinliğe öncü olan Gulbaba Records’un kurucularından Ahmetcan Taşpınar’a sorduk. Kaydedilen albümler Taşpınar, “Aslında proje pandemiden önce Gülbaba Records Night Dreamer Records ortaklığıyla Moğollar, BaBa ZuLa ve Islandman’ın Hollanda’daki Artone stüdyosunda direct to disc teknolojisiyle kaydedilen albümIslandman lerinin dünya lansmanlarını Londra Caz Festivali’nde yapma fikrinden doğdu. İstanbul Caz Festivali eski direktörü, şu anda ise Londra Caz Festivali direktörü olan yakın arkadaşımız Pelin Opcin projeyi beğendi ve festival kapsamında bu gruplara özel bir gece yapma fikrini bize sundu. Biz planlarımızı bu şekilde yapmaya devam ederken hayat, pandemiyle başka planları olduğunu bizlere gösterdi” diyor. Önce üzüldüklerini söyleyen Taşpınar, “Bu kadar özenle kaydedilmiş albümlere yakışır bir dünya lansmanı Ahmetcan Taşpınar yapamayacağımız için üzgünüz. Fakat zamanla bütün festivaller dijital içeriğe geçmeye başlayınca biz de bu duruma nasıl ayak uydururuz derken İstanbul Kültür Ofisi projeyi benimsedi ve destekledi. İlhan Erşahin gibi değerli bir müzisyeni daha katarak projeyi genişletti” diyor. Performanslar... İstanbul Kültür AŞ’nin desteğiyle İstanbul’da farklı lokasyonlarda kaydedilen performanslar ise 21 Kasım’da Londra Caz Festivali kapsamında yapılacak online etkinlikte izlenebilecek. Filmin başrollerinde Stefano Accorsi, Jasmine Trinca, Edoardo Leo rol alıyor. ‘Şans Tanrıçası’ ile açılış 11. Çağdaş İtalyan Filmleri Haftası dün başladı. Film haftası bu yıl Ankara’da hem salon gösterimleriyle hem de çevrimiçi olarak düzenleniyor. Açılış filmi ise 4 Aralık’ta Türkiye’de vizyona girecek olan Ferzan Özpetek’in “Şans Tanrıçası” oldu. İtalya Büyükelçiliği, Ankara’nın büyük ilgi gören bir kültür sanat etkinliği olan Çağdaş İtalyan Filmleri Haftası, ilk yılından bugüne Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gösterimlerini yapıyor. Başkentte bir büyükelçilik tarafından organize edilen başlıca sinema etkinliği olan Çağdaş İtalyan Filmleri Haftası, bu yıl (sanal) kapılarını çevrimiçi olarak ve belirli bir kapasite dahilinde tüm Türkiye’deki sinemaseverlere açıyor. Özpetek’in son filmi “Şans Tanrıçası”nın ardından Guido Chiesa’nın “Çıkar Sesini”, Emiliano Corapi’nin “Ev Hapsinde Aşk”, Matteo Garrone’nin “Pinokyo”, Alessandro Siani’nin “Dünyanın En Güzel Günü”, Guido Lombardi’nin “Çalınmış Günler” ve D’Innocenzo Kardeşler’in “Kötü Masallar” adlı filmleri gösterilecek. Melih Cevdet Anday heykeli yerine konuldu Heykeltıraş Metin Yurdanur’un İstanbul’da bulunan üç eserinden biri olan Melih Cevdet Anday heykeli, geçen yıl yakılarak tahrip edilmesinin ardından sanatçı tarafından onarıldı ve Beşiktaş Belediyesi’nce yerine konuldu. Miras, Eller, Dayanışma, İnsan Hakları Anıtı gibi birçok değerli esere imza atan usta heykeltıraş Metin Yurdanur’un 1994’te yaptığı ve İstanbul’da bulunan üç eseri, Abidin Dino, Yaşar Kemal ve Melih Cevdet Anday heykelleri, 26 yıldır İstanbul’un parklarında sembol heykeller olarak yerlerini koruyor. Geçen yılın aralık ayında dört kişi tarafından yakılarak tahrip edilen Beşiktaş, Şairler Sofrası Parkı’nın ilk heykeli olan Melih Cevdet Anday heykeli, tahribatın hemen ardından Ankara’da yaşayan Yurdanur’a ulaştırıldı. Sanatçı eserin orijinalliğini koruyarak uzun süren bir onarımdan geçirdi. Geçen günlerde Beşiktaş Belediyesi tarafından yerine koyulan heykelle ilgili Metin Yurdanur’u arayarak süreci sorduk. Eserine yapılan bu saldırıyı kınayan sanatçı, heykelin parka koyulduğu tarihte Melih Cevdet Anday’ın da sağ olduğunu ve çok kalabalık bir törenle açılışının yapıldığını söyleyerek “Eserin onarımı on ay sürdü. Restorasyon, heykeli yapmaktan çok daha uzun ve zor bir süreçtir. Örneğin 1972’de Michelangelo’nun ‘Pieta’ eserine çekiçle saldırıldı ve eserin parmakları kırıldı, yalnızca bir parmağın onarımı altı ay sürmüştü. Benim avantajım, sanatçının bizzat kendisi olarak müdahale etmemden gelmektedir. Çok büyük bir tahribat vardı. Heykel tekrar Ankara’dan İstanbul’a geldiği için ve yerini bulduğu için çok mutluyum. Oradan kayaların içerisinden gene insanlığa seslenmeye devam edecek. ‘Sanat eserleri ölümsüzdür’ manifestosundan yola çıkarak çok eski eserlerden Mimar Sinan’a tümü için sanat eseri hiçbir zaman ölümlü değildir, bu bakımdan sanatçı da öyledir. Bu konuda duyarlılıkları için Beşiktaş Belediyesi ve yetkililerini, esere sahip çıktıkları için İstanbul halkını kutluyorum. Sanat ve sanatçılar hiçbir zaman yılmayacaklar, ne olursa olsun sanat üretmeye devam edecekler” dedi. İş Sanat’ta çevrimiçi İş Sanat, dijital platformlar üzerinden sürdüreceği 21. sezonunkonser bu akşam da sahnesini Milli Reasürans Oda Orkestrası’na açıyor. Şef Hakan Şensoy yönetimindeki Milli Reasürans Oda Orkestrası’nın konserleri, İş Sanat ve Milli Reasürans işbirliğinde, Covid19 pandemisi tedbirleri gereği İş Kuleleri Salonu’nda seyircisiz olarak kaydediliyor. Türk bestecilerinden oluşan bir repertuvarla bu akşam Çağatay Akyol saat 20.30’da İş Sanat’ın sosyal medya hesapları üzerinden yayımlanacak ilk konser, sezon sonuna kadar ücretsiz izlenebilecek. Neyzen Murat Salim Tokaç ve arpist Çağatay Akyol’un solist olarak katıldığı konseri şef Hakan Şensoy yönetiyor. 1996 yılından bu yana sanatseverleri klasik müzik konserleri ile buluşturan Milli Reasürans Oda Orkestrası, 24 yıldır yurtiçi ve yurtdışından tanınmış şef ve solistlerin yönetiminde sayısız başarılı performansa imza attı. Orhan Veli’yi tanımayan var mı? Edebiyata, şiire ilgi duyan herkesin tanıdığı bir şair. Ona bu denli yaygın bir ün sağlayan, şiirlerinin sevilmesi değil mi? Şiirlerinin ezberlenmesi. Belleklerde yer etmesi... Bir roman kahramanı gibi sevilmesi değil mi? Haluk Oral kitabına Bir Roman Kahramanı Orhan Veli (İşkültür Yayınları, 2016) adını boşuna vermedi. İki gün sonra onu aramızdan ayrılışının 70. yıldönümünde anacağız. 36 yıl gibi çok genç yaşta ölümle karşılaşmasaydı, kim bilir daha ne güzel şiirler yazacaktı! Orhan Veli’nin yaşamı, şiirleri gibi renklidir. Arkadaşı Muvaffak Sami Onat’a yazdığı mektupta kendini şöyle özetler: “1914’te doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 2 yaşında gurbete çıktım. Yedisinde mektebe başladım. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım. 13’te Oktay Rifat’ı, 16’da Melih Cevdet’i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18’de rakıya başladım. 19’dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25’te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok âşık oldum, hiç evlenmedim. Şimdi askerim.” Garip ile yıldızlaştı Orhan Veli’nin yaşamındaki diğer dönemeçler de şöyledir: AskerlikOrhan Veli... ten önce İstanbul Üniversitesi’nde iki yıl felsefe okudu, bitirmeden bıraktı. Öğretmen yardımcılığı, PTT Genel Müdürlüğü’nde memurluk ve Bolayır’da yedek subay olarak askerlik yaptı. Sonra Ankara’ya yerleşti. MEB Tercüme Bürosu’nda çevirmenliğe, arkadaşlarıyla Yaprak dergisini çıkarmaya başladı. Orhan Veli’nin lise öğrencisiyken yazdıkları/yayımladıkları ayrı tutulursa edebiyat yaşamına 1936’da Varlık’ta şiir, Ulus’ta yazı yayımlayarak adım attı. Başka dergilerde de şiirleri, yazıları, çevirileri basıldı. Şiirleri uyak ve ölçü tanımayan özgün şiirlerdi. Yaşarken Garip (ortak ve ayrı basım), Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı adlarıyla çıkan kitapları ölümünden sonra Bütün Şiirleri (haz. Asım Bezirci, Can Yayınları), çevirileri de Bütün Çevirileri adıyla yayımlandı. Masallar, fabllar, tiyatro çevirileri çıktı. Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile 1941’de çıkan Garip adını verdikleri kitapla ününü pekiştirdi. Önsözü, Fransız gerçeküstücü şair André Breton’un 1924’te kaleminden çıkan “Gerçeküstücülük Bildirgesi”nden esintiler taşıyordu. Bu da Türk şiirine “Garip Akımı” ya da “Birinci Yeni” diye adlandırılan bir şiir akımını doğurdu. Orhan Veli şiiri deyince Nâzım Hikmet’in şiirde yaptığı devrimden yirmi yıl kadar sonra işte Orhan Veli öncülüğünde yeni bir şiir anlayışı yaratılıyordu. Bu şiir de tıpkı Nâzım Hikmet’in şiirde yaptığı gibi önce yıkıcı, ardından yapıcı oldu. Eskiye ait olan her şey atıldı, söz sanatları, eski sözcükler, şairanelik bir yana bırakıldı. Edebiyatı edebiyat yapmaktan kurtaracaklardı! Paul Éluard’ın deyişiyle de “kafayla okunan” şiirler yazılacaktı! Ama çok eleştirildi. Şiirin imgesiz, sanatsız olamayacağı ortaya kondu. Bu nedenle Orhan Veli, Garip’in 1945’te yapılan 2. basımında kimi ilkeleri değiştirdi, bunu da geçen zamana bağladı. Artık onun şiirinde de söz sanatlarına, gerçekçi, toplumcu özelliklere yer veriliyordu. Garip şiirinin etkisi altında yalnızca okurlar değil, tüm şairler de kaldı, böylece Orhan Veli yıldızlaştı, yenilik hareketi büyüdü. 19401954 yılları arası, “İkinci Yeni” sahneye çıkana kadar etkin bir sanat akımı oldu. Sıradan insanın hikâyeleri Orhan Veli’yi roman kahramanı yapan şiiri halklaştırması, sıradan insanın hikâyesini, çok kısa, çok yalın yazmasıdır. O sıradan insanın bastırılmış sorunlarını değişik yaklaşım ve anlatımlarla anlattı. Yeni bir edebiyat beğenisi yarattı. Şiirde aşk, sevda, özlem gibi klişe kuralların dışına çıktı. Nasır, cımbız, atom bombası, sol el, sokak kedisi, ciğercinin kedisi, Süleyman Efendi, Montör Sabri, şoförün karısı, Süheyla, Eleni, Melahat, Dalgacı Mahmut, Halime, Vesikalı yâr, Altın dişli, Sicilyalı balıkçı, şiirini yazdığı nesneler ve kişiler oldu. Çok sevildi, çok öykünüldü, şiirimizde büyük bir iz bıraktı. Onu siyasetçileri eleştirdiği kısacık “Vatan İçin” adlı şiiri ile selamlamak, edebiyatımıza katkıları için teşekkür etmek ve aramızdan ayrılışının 70. yılında sevgiyle, özlemle anmak istiyorum. VATAN İÇİN Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük; Kimimiz nutuk söyledik. AKP iktidarı ve Atatürk Bu yıl sanki her zamankinden daha mı çok özledik, yoksa bana mı öyle geldi, doğrusu bilmiyorum. Önemi de yok. Ama şurası kesin: Bu ülkede ta en derinlere kök salmış Mustafa Kemal Atatürk sevgisini, Mustafa Kemal Atatürk saygısını, ona minnet ve özlemi her zamankinden daha çok, daha yakıcı, tutuşturucu bir gereksinim haline getiren AKP iktidarıdır... Şaşmamak gerek: Cumhuriyete “parantez” diyenler... Atatürk’e küfredenler... Devrim ilkelerini zulüm diye niteleyenler... Osmanlı hayranlığını abarttıkça abartıp bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı’nın sadece dış güçlere karşı değil, saraya karşı da verildiğini unutanlar... Bunlar, ortalıkta ahkâm kestikçe Atatürk ve silah arkadaşlarına sevgi ve saygı her zamankinden daha çok körüklenir oldu. Meclis’te ya da anlı şanlı medyada “Hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz” savı sürdükçe... Laiklik, demokrasi, sosyal hukuk devleti gibi devrim ilkeleri yara aldıkça... Medeni Kanun kemirildikçe... Cehaletten medet umuldukça... Atatürk’ün maddi ve manevi mirası ortadan kaldırılmaya çalışıldıkça... Bir başka “savaşın” da önemi daha iyi anlaşılır oldu. Osmanlı’dan geriye kalan bataklık yerine çağdaş bir toplum, laik, demokrat, hakkaniyetli, saygın bir devlet olabilme savaşı! Geri bırakılmışlığa karşı “muasır medeniyet” yani uygarlık savaşı! 10 Kasım direniş günü olmalı 10 Kasım ve ondan sonraki her gün, Atatürk’ü sadece anmak için değil, aynı zamanda kurucu felsefesini anlamak için ve bu karşıdevrimi durdurmak için mücadele günü olmalıdır. Kul değil yeniden yurttaş olabilmemiz için, tebaa değil vatandaş olabilmek için mücadele günü olmalıdır. 10 Kasım, kolaycılığa ve ayrımcılığa teslim olmama günü, yalana, talana, yozluğa karşı direnme günü olmalıdır. 10 Kasım, “Ya bana biat edersin / ya da vatan hainisindir” karşısına aydınlanma felsefesini koyma günü olmalıdır. İşte Atatürk ve devrimleri ancak o zaman ölümsüzleşir. AKP iktidarında karşıdevrim ivme kazanmış, çöküş hızlanmış olabilir. Ama bu ilk değil. Daha önce de denendi: İktidar, güç, rant ve çıkar hesapları için devrim ilkelerinden ödün verildi. 10 Kasım’ı “Direniş Günü” ilan edecek olan elbet bu iktidar değil. Muhalefet ve sivil toplum kuruluşlarına sesleniyorum. Haydi sıvayın kolları: Bundan böyle 10 Kasım “Direniş Günü” olsun! Hatıratlarla Nutuk muhteşem Yayıncı ve kitapçı arkadaşlarımdan kiminle konuşsam şu dönemde Atatürk kitaplarının ne çok sattığını söyleyip duruyorlar. Demedim mi? AKP iktidarı sayesinde! Aklı başında, vicdan sahibi, vatanını seven, eleştirel düşünceye açık her yurttaşın, özellikle ileride böyle bir insan olmayı hedefleyen bu ülkedeki tüm gençlerin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ’nin yayımladığı dev eser “Hatıratlarla Karşılaştırmalı NUTUK” kitabını edinmesi, başucu kitabı yapması ve her fırsatta okuması gerek. Ekrem İmamoğlu’nun “Hayalimdi” dediği, Sinan Meydan danışmanlığında hazırlanan 1300 sayfalık bu eser, şimdiye dek dili yalınlaştırılmış “Nutuk”lara benzemiyor. Bu eserde Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm mücadelesi, o dönem yanında olanların tanıklıkları, yazdıkları, yanında olmayıp da bu mücadeleyi değerlendirenlerin görüşleriyle ve o dönem yaşanan ayrıntılarla destekleniyor. Her bölüm spot ışığı altında. Olağanüstü bir düşünce ve duygu bütünlüğü... Muhteşem tanıklıklar. Çarpıcı olaylar. Çok yalın bir dil, çok titiz, özenli bir çalışma... Atatürk’ün TBMM’de 15 Ekim 1927’de sabah okumaya başladığı, 20 Ekim 1927’de akşam geç vakit, gençliğe seslenişle bitirdiği “Nutuk”un ilk okunuşu, günde 6 saatten, 6 gün, toplam 36 saat 31 dakika sürmüştü. Sizler de alın okuyun, okutun. Ve bu “okuma / anlama” bütün bir ömür, sonsuzluğa dek sürsün. Lale Müldür’den ‘Milat’ söyleşisi Ressam Lale Müldür, geçen eylül ayında Yapı Kredi Kültür Sanat’ta açılan “Milat” sergisi kapsamında çevLale Müldür rimiçi bir söyleşiye katılacak. 12 Kasım Perşembe günü saat 18.00’de Yapı Kredi Kültür Sanat’ın YouTube kanalı üzerinden yapılacak söyleşide Müldür, kendi eserleri ve sergisi üzerine konuşacak. Sergi, şairin son dönem resimlerini bir araya getiriyor. Ressam kimliğiyle seyircilerin karşısına çıkan Lale Müldür, sergisini ve eserlerini üretme hikâyesini bu defa kendi anlatımıyla sunacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle