23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 11 31 EKİM 2020 CUMARTESİ ‘Cam duvarlar ‘ÇAALTTILNAPKO’ FRILTMAKINAINL ÖDÜLLÜ OYUNCULARI SINEMADAKI bir bir kırılıyor’ ERKEKEGEMEN ORTAMIN YIKILDIĞINA DIKKAT ÇEKIYOR “Çatlak” filmi, 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne “Hayaletler” ile birlikte damga vuran filmlerden biri. Fikret Reyhan’ın yönettiği film, Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü’nü kazandı. Filmin kadın oyuncularıORHUN ATMIŞ nın tümü ise En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü paylaştı. Reyhan, tek mekâna ve 82 dakikaya sığdırdığı filminde derli toplu ve herkese tanıdık gelebilecek bir hikâye anlatıyor: İngiltere’de çalışan Fatih, arkadaşı Ayhan’dan Türkiye’deki ailesine göndermek için borç almıştır. Borç, Fatih Türkiye’ye döndüğünde de ödenmeyince, Ayhan aileyi ziyarete gelir ve parasını ister. Bu borcun talep edilmesi aynı apartmanda yaşayan aile içinde gerilime yol açar... Film iyi yazılmış senaryosu ve her biri tiyatrocu olan oyuncularının müthiş performansıyla aldığı ödülleri ve övgüleri sonuna kadar hak ediyor. “Çatlak”ın ödüllü oyuncuları Tuğçe Yolcu (Şeyma), Elif Ürse (Hacer), Gülçin Kültür Şahin (Fatma), Canan Atalay (Gülnaz) ve Süreyya Kilimci (Şükran) ile konuştuk. n İlk olarak En İyi Oyuncu Ödülü kazanmak nasıl bir his diye sorsak? Tuğçe Yolcu: Çok emek ve bolca özen gösterdiğimiz bir işin izleyici ile buluştuğunda bir karşılık bulması, etki yaratması ve görünür olması, ardından da ödüllendirilmesi çok gurur okşayıcı. Suya bir kez daha balıklama atlama heyecanı doğuruyor insanda. Ve tabii ansambl (oyuncu kadrosuna eşit derecede ağırlık verilmesi) olarak almak bu duyguyu mitoz bölünmeyle çoğalttı. Elif Ürse: Büyük bir sürpriz oldu. Ödül anında söylediğim gibi, çok incelikle düşünülmüş bir ödüldü. Çatlak’ı izleyince göreceksiniz, biz kadın oyuncular ön planda değiliz. Fakat çerçevenin dışındayken dahi içerideyiz. Ben bunun filmin dertlerinden, eleştirilerinden biri olduğuna inanıyorum. Ve jüri incelikle bu eleştiriye, filmin bağlamına katkı Gülçin Kültür Şahin Canan Atalay Süreyya Kilimci Elif Ürse Tuğçe Yolcu sağlamış oldu. Gülçin Kültür Şahin: O gece de dediğim gibi, o ödülü almayı 10 yaşımdan beri hayal ediyorum. (Gülüyor.) Uzun zamandır böyle bir şey hissettiğimi hatırlamıyorum. Canan Atalay: Ödül almak sevinç yaratan bir motivasyon kaynağı oldu. Ödülü paylaşmak ise bu sevinci çarpı beş yaşattı diyebilirim. Süreyya Kilimci: Tarif edemeyeceğim bir duyguydu. Hepimizin almış olması öylesine kıymetli ki. Kadınların kadınlara sarılıp alkışladığı, onurlandırdığı bir dünyanın çok daha güzel olacağını söylerim ve inanırım, gerçek ödül bence bu birlikteliğe verilen bir armağan oldu. ‘İşlerimizle varız’ n Ayrıca festivalde verilen ödüller “çoğu kadınlara gittiği” gerekçesiyle çok konuşuldu. Siz ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında? Türk sinemasındaki kadın temsili hakkında ne söylersiniz? Canan Atalay: Ödüllerin çoğunun erkeklere gitmesinin normal karşılandığı bir coğrafyada tersi bir durum olduğunda “kadınların zaferi” başlığının atılmasının da başarıya gölge düşürme yöneliminin de cinsiyetimizle değil, işimizle var olduğumuzun göz ardı edilmesini de çok eski buluyorum. Gülçin Kültür Şahin: Sektörün her noktasında işini çok iyi yapan kadınlar var ve daha çokları da yetişiyor. Kadınlar günlük hayatlarında bile başkalarının taleplerinden oluşan ağır yüklerle hareket etmek zorundayken iş hayatlarında da maalesef senelerdir aşılamayan cam duvarlar var. Onlar bir bir kırılmaya başladı artık. Duvarları inşa eden zihniyetin paniğini görebiliyoruz... Tuğçe Yolcu: Bu sene çoğu ödül kadınlara gitmedi. Bu sene çoğu kategorinin başaranı kadındı ve ödüllerin çoğunu kadınlar “aldı”. Bunun normalin dışında olduğunun altını çizmeyi doğru bulmuyorum. Kadının görünürlüğü, yeri, kadın karakterlerin dünyasına duyulan merak, kadın yönetmen sayısı erkek yönetmen sayısına göre evet, maalesef az, ama sinemanın toplumun gerçeğini tüm çıplaklığıyla yansıtmak gibi kötü bir huyu da var. Kadınların onlara imkân tanınmasına artık ihtiyaçları yok... Elif Ürse: Sinemanın erkek egemen bir dünya olduğu açık. Ama değişiyor ve değişecek; şahane kadın yönetmenler, kurgucular, görüntü yönetmenleri ve oyuncular geliyor. Festival sonrası jürinin pozitif ayrımcılık yaparak ödülleri kadınlara dağıttığı konuşuldu. Jüri üyelerinden Zeynep Oral bu iddiayı cevaplayan bir yazı yazmak zorunda kaldı hatta. Bu iddiaların ödül alan kadınları aşağı çekmek ve çamur atıp onları değersizleştirmekten başka bir şeye yaramadığını düşünüyorum. ‘Ortak bir dil’ n “Çatlak” filmi, tek mekânda geçen, kalabalık bir kadroyla çekilmiş bir film. Nasıl bir çekim süreci oldu ve nasıl hazırlandınız? Tuğçe Yolcu: Kolay olmadı tabii ki. (Gülüyor.) Kalabalık ve kolektif çalışmanız gereken işlerde sabırlı ve saygılı olmanın gücüne inanıyorum. Setten önce çok fazla prova yaptık, her gün en çok duyduğumuz cümle “Filmimizin bir ritmi var, ritimden çıkmayınız” oldu. Teknik olarak koreografi ve zamanlamanın önemini bilen, bu konuda esnek ve kıvrak oyuncular seçilmişti. Tüm bunlarla birlikte yönetmenimiz Fikret Reyhan da sabırla ve incelikle filmi ve bizi adeta mozaik yapar gibi tek tek dizdi. Ortaya güzel bir film çıktı, ardında da şahane insanlar bıraktı. Canan Atalay: Yönetmenimiz Fikret Reyhan, çekimlerden önce tüm oyuncularla bir araya gelip ortak bir dil yaratmak için provalar yaptı. Bu konuda ne kadar başarılı olduğu konusunda filmi izleyen herkesin benimle hemfikir olacağından eminim. Elif Ürse: Birbirimizin işini çok kolaylaştırdığımızı düşünüyorum. Tam bir ekip çalışmasıydı. Tabii herkesin tiyatrocu olması, aktif tiyatro yapıyor olması, aynı kandan olmamız, çok organik bir dünya yaratmamızı sağladı. Cumhuriyet için özel konserler İDOB sanatçılarından “Zeybek” İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) Süreyya Operası’nda ve Gedik Filarmoni Orkestrası Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda 29 Ekim akşamı Cumhuriyet’in 97. yılını sahnede kutladılar. İDOB konserinde “Türk Beşleri”; C.R. Rey, U.C. Erkin, A. A. Saygun, H.F. Alnar ve N.K. Akses’in besteleri solist şancılar Dilruba Bilgi, Kenan Dağaşan, Berk Dalkılıç, Evren Ekşi ve Nesrin Gönüldağ tarafından, piyanist Hüseyin Kaya ve görseller eşliğinde seslendirildi. C.R. Rey’in “Sarı Zeybek” eserinde ise balet Mehmet Nuri Arkan, Ayşem Sunal Savaşkurt koreografisi ile dans etti. İDOB Sanat Yönetmeni ve Müdürü Suat Arıkan ve Gökhan Akyüz de Cumhuriyetin tarih ve değerini anlatan metini seslendirdiler. Bugüne uzanan köprü Aynı akşam CRR’deki Cem Mansur’un, “Asıl vizyon da konser salonunda anlamlı olan da budur” diyerek sanatçı ve seyircilerin bayramını kutladığı Türk Beşleri’nden bugüne uzanan köprü konserinde Gedik Filarmoni Orkestrası şef Orhun Orhon yönetiminde Gedik Sanat’ın özel siparişi olan Mahir Cetiz, ‘’Aydınlığın Çağrısı’’ ve Cem Oslu, “Yolculuk” (dünya prömiyeri) ve Ulvi Cemal Erkin’in “Sinfonietta” eserleri seslendirdi. Uslu’nun eserini orkestra eşliğinde seslendiren, genç virtüözlerden kurulu Anadolu Nefesli Beşlisi bis parçası olarak da Erberk Eryılmaz’ın “nefesli ve davul” için bestelediği eseri seslendirdiler. Türkiye’nin karanlıktan aydınlığa çıkışı ve renklerini ifade eden eserleriyle alkışlanan Cetiz, Uslu ve Eryılmaz pandemi koşulları dolayısıyla yurtdışında çalışmalarını sürdürdükleri için bu onuru seyirciyle ne yazık ki paylaşamadılar. VİZYONDAKİLER Bu hafta üçü yerli, toplamda beş film vizyona girecek. 4 Nasipse Adayız: Yönetmen, oyuncu ve senarist Ercan Kesal’ın ilk uzun metraj filmi “Nasipse Adayız” sinemaseverlerle “Hashtag” buluşacak. İstanbul’da bir ilçenin belediye başkanlığına aday olmak isteyen bir adamın yaşadıklarına odaklanan filmde, Kesal’ın yanı sıra eşi Nazan Kesal, Selin Yeninci, İnanç Konukçu ve Muttalip Müjdeci rol alıyor. Film, İstanbul ve Adana film festivallerinde birçok ödül kazandı. 4 Hashtag: Film çekimi için ıssız bir yere giden 6 sosyal medya fenomeninin başlarına gelenleri konu edinen “Hashtag” filminde Özüm Çakır, Ela Yörüklü, Gülderen Güler, Burak Çoban ve Ergülcan Akıncıoğlu rol alıyor. Korku filminin yönetmeni ise Başaran Şimşek. 4 Yakın Tehlike: Kriv Stenders’in yönettiği film Vietnam Savaşı sırasında “Long Tan” isimli kauçuk plantasyonunda 2 bin 500 kadar Vietnam askerine karşı mücadele veren Avustralya ve Yeni Zelandalı 108 askerin hikâyesini anlatıyor. 4 Kâbus Evi: Korku ve gerilim filmi “Kâbus Evi”nin yönetmen koltuğunda Scott Beck ve Bryan Woods oturuyor. 4 Y. Köyü Ye’cüc Me’cüc: Batuhan Gündüz’ün yönettiği yerli korku filminde yönetmen Gündüz’ün yanı sıra Onur Ertuş, Arif Kılıç, Burak Bican ve Mustafa Yıldız oynuyor. muratbeser@muratbeser.com Eskiz ‘Kozmik Ruh Dansı’ Eskiz, “Kozmik Ruh Dansı” albümü ile kara kaplı muhasebe defterinde yeni bir sayfa açıyor. Bunu bize söyleten sebeplerin başında albümü plak şirketinden azade bir şekilde, bağımsız yayımlamaları ve yapımcı koltuğuna da Alp Ersönmez’i oturtmuş olmaları yer alıyor. İlk dinleyişte göze çarpan emareleri var şüphesiz. Birincisi alışıldık çizgilerinin dışına taşan pop parçaların varlığı, ikincisi ise düzenlemelerin daha kompleks bir yapıya bürünmesi. Topluluğun üçüncü albümü 12 yıllık yolculuğunun yeni aşaması. Ancak sanılmasın ki, Eskiz o eski cayır cayır old school rock’n roll çalan ruh halinden bir şeyler yitirmiş. Eksiği yok fazlası var; saykodelikstonergaraj çizgisini muhafaza etmekle birlikte sahip olduğu renkleri ve tonları geliştirmiş. Üyelerinin “kendimizi bulma yolunda attığımız en güzel adımlardan biri” olarak tanımladığı albümde çekirdek kadro üç kişi, gitar ve vokalde Deniz Ağan, basta Can Tunaboylu, davulda da Uygar Çetiner. Tuşlu çalgılarda Yasemin Özler, vurmalılarda Tunç Çakır eşlik ediyor. Yeniliklerle beraber onlar halen sanki yarım asır öncesinde yaşıyormuş gibi çalan bir romantikler topluluğu. Deniz’in sözleri ve kolektif müziklerinin yarattığı yeni ruhani evrene hoş geldiniz... Serkan Emre Çiftçi ‘Ekim’ (Lu Records) Çoğumuz trompetçi Serkan Emre Çiftçi’yi Gevende topluluğu ile tanımış olabiliriz, ama onun dahil olduğu, kuvvetli ve şifalı nefesini eksik etmediği projeleri, sanatçı ve toplulukları saymakla bitiremeyiz. Yıllardır başkalarının amel defterini dolduran Serkan ilk kez kendi hesabına havale yapıyor; ilk solo albümü “Ekim” ile özel mülkiyetinin kapılarını açarak bizleri içeri davet ediyor. “Ekim” sadece ismen değil, müzikal olarak da solo albüm sayılır. Trompet, synthesizer ve elektronik bir ekipman ile evinde kayıt odasına kapanan Serkan, toplamda 25 dakika tutan altı özgün parçasını, müzik ve ses programa dili Puredata ile kendi yazdığı algoritmalar eşliğinde gerçekleştirmiş. İki parçada (“Kervan” ve “Kayıp”) Ömer Öztüyen, keman ve mandolin çalmış. Karakteristik bir trompet tınısı var Serkan’ın; sihirli ve melankolik. Alışıldık biçimde solocu ya da eşlikçi bir çalgıdan ziyade Serkan’ın elinde gizemli bir filmin arkasına rahatlıkla döşenebilecek güzellikte ses manzaraları yaratan bir çalgı trompet. Jon Hassell kadar ambient, Nils Petter Molvaer kadar deneysel, Mark Isham kadar progresif... “Ekim” adını taşıdığı ay gibi yoğun ve duygusal. Şüphesiz 2020 yılında memlekette çıkmış en iyi albümlerden biri olacak. Basına saldırı yaşama saldırıdır İki meşrutiyet arasında saltanat süren Abdülhamit döneminden beri Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi, Ahmet Mithat Efendi gibi öncü, savaşımcı gazetecilerden, Tasviri Efkâr, İbret, Muhbir, Tercümanı Hakikat gibi gazetelerden aldığı mirasla basın yayın emekçilerimiz, siyasal iktidarın salgın günlerini fırsat bilerek artırdığı baskılara göğüs geriyor. Kurtuluş Savaşı’nda gazeteler Kurtuluş Savaşı’nda Ankara’da İradei Milliye, Hâkimiyeti Milliye, Yenigün yayımlandı. İleri, Akşam, Vakit Ulusal Kurtuluş’u desteklerken Peyamı Sabah, İstanbul, Alemdar Ankara hükümetine cephe aldı. İstanbul’da çıkardığı, Mütareke günlerinde birçok kez kapatılan Yenigün’ü Ankara’ya taşıyan Yunus Nadi, Kurtuluş’tan sonra İstanbul’a dönerek 7 Mayıs 1924’te Cumhuriyet gazetesini kurdu. Basın hep hedef Yazık ki Atatürk’ün “Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir… Cumhuriyet döneminin kendi düşünüş biçimi ve ahlakıyla donanmış basınını, yine ancak cumhuriyetin kendisi yetiştirir” (1925) sözlerini gerçekleştiremedik. Çünkü 194650 arası tek parti yönetiminin, 195060 arası DP, 1960’lardaki AP iktidarlarının, 12 Mart dönemi ve sonrası koalisyonların, MC’lerin, 12 Eylül ve sonrası ANAP dönemlerinin, sonraki koalisyonların, 2003’ten beri de AKP dönemlerinin tümünde muhalif basın hep hedef oldu. Demokrasimiz ve basın Basın, demokrasinin olmazsa olmazı, göstergesidir. Çok partili yaşama geçtiğimizden beri iktidarbasın ilişkisi, demokrasimizin sandık ve seçim demokrasisi olarak sözde kalmasının neden ve sonuçlarındandır. Muhalif basın, anayasalarımızda yer alan “Basın hürdür sansür edilemez” hükmüne karşın hep baskıyla karşı karşıya kaldı. 10 Haziran 1946’da kurulan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti TGC, Serbesti gazetesi yazarı Hasan Fehmi’nin katledildiği (1909) 6 Nisan’ı 1996’da Öldürülen Gazeteciler Günü kabul etti. Basınımızın verdiği bu ilk kayıptan sonra Sabahattin Ali, Abdi İpekçi, Ümit Kaftancıoğlu, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink’in de aralarında olduğu 100’den fazla gazetecimizin kurşunla, bombayla canı alındı. TGC’nin bu yılki 6 Nisan mesajında şunlar yazıldı: “Demokrasiler, basın özgürlüğü ve düşünceyi ifade özgürlüğü ile test edilir. Ülkemizde gazetecilik her zamankinden daha zorlu bir sınavdan geçiyor. Gazetecilik onurlu bir meslektir. Vicdanlı ve dürüst yapıldığında halkın sesidir… Yaygın basında ve yerel basında hâlâ haberleri yüzünden darp edilen meslektaşlarımız var. Öte yandan gazeteciler hakkında açılan davaların önü arkası kesilmiyor. Cezaevindeki gazeteci ve yazarların durumu ise gerçekten ülkemizin bir utancı...”   Basın direniyor Hıfzı Topuz Türk Basın Tarihi, Orhan Koloğlu Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Basın, Alpay Kabacalı Türk Basınında Demokrasi, Nuri İnuğur Türk Basın Tarihi yapıtlarında basın tarihimizi anlatıyor. Dün olduğu gibi bugün de mesleğinin onurunu koruyan gazeteciler direniyor. Parçası olmaktan kıvanç duyduğum Cumhuriyet, 97. yaşını yeni kutladığımız Cumhuriyet ütopyasının en köklü kurumu olarak basının onuru olmayı başarıyor, aşk olsun! Bu yılın TGC Gazetecilik Başarı ödüllerini alan Cumhuriyet’in genç muhabirleri Öznur Oğraş Çolak, Hazal Ocak, Zehra Özdilek, Leyla Kılıç, Ayça Han ve Cumhuriyet’in eski muhabiri Alican Uludağ’ı sevgiyle kutluyor, sonsuzluğa göçen Güngör Türkeli’yi, bulmaca deyince akla gelen İlker Mumcuoğlu’nu sevgiyle anıyorum. Beste Yalı’dan büyük başarı Genç müzisyen Beste Yalı, 1820 Ekim tarihlerinde çevrimiçi olarak katıldığı Bulgaristan’ın Varna şehrinde düzenlenen flüt yarışmasında (European Music Academy 5th International Flute Competition 2020) birincilik ödülü ve ayrıca en iyi Bulgar eseri yorumu ile Bulgar Besteci Özel Ödülü’ne değer görüldü. 2003 doğumlu yalı konservatuvar eğitimini sürdürüyor. Beste Yalı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle