21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ 9 23 EKİM 2020 CUMA STRATEJIK GÖÇ MÜHENDISLIĞI ESERI, ‘ÜST KIMLIK’ DAYATMASI Esin kaynağı Fransa Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına Türk demek faşistlik, Türkiyeli deBir küreselleşme projesi olarak mek demokratlık diye sunulduğunda, heGÖÇEN DÜNYA DÜZENI nüz 2005 yılıydı ve Türkiye’de Saddam’ın saldırılarından ka5 MINE G. KIRIKKANAT çan Iraklı Kürtler dahil 75 milyonluk bir ülke için gayet kabul edilebilir oranda, 1milyon 400 bin göçmen vardı. Kitlesel göçler Pakistan, İran ve civar ülkelere 2001’de Afganistan’ın işgaliyle başladı. Türkiye’ye ise 2011’den öteye Irak’ın işgaliyle... Avrupa ülkelerine Ortadoğu’dan sığınmacı akını büyük ölçüde Türkiye’de durduruldu, ama aynı yıl Libya saldırısından kaçanlar ve onlara Afrika lere yurttaşlık vermekte en cömert ülke olup bugün pek çok Fransız politikacı, yönetici, gazeteci, iş insanı, milyonlarca memur ve emekçi göçmen kökenlidir. Ama Fransa, 1960’lardan beri Afrika’daki eski sömürgelerinden gelen Müslüman göçmen ve sığınmacıların Fransız yurttaşı doğan yeni kuşaklarının azımsanmayacak bir bölümünü entegre edememekte, büyük sorunlar yaşamaktadır. kıtasının başka ülkelerinden ekle DÜŞMANLIK nen sığınmacılar durdurulamadı. Dünyadaki ilk “laik cumhuriyet” BESLEMEKTE olarak pek çok ülkenin yanı sıra Başka bir deyişle, Hıristiyan ya Türkiye Cumhuriyeti’nin de esin da Uzakdoğu dinlerine mensup kaynağı Fransa, Avrupa’da en bü göçmen topluluklarını cumhuriyük Müslüman nüfusunu barın yetçi ortak değerler ve Fransız dırmakla küresel göçün etkilweri üst kimliği altında bir arada tutabağlamında ilginç bir örnek. bilirken, Müslümanların bir bölü1880’lerden 1980’lere kadar yapı mü laik cumhuriyetçi düzene uysı “ulus devlet”e en yakın modeller mayı reddetmekte, siyasal İslamden biri olmasına karşın tüm tarihi cı bir bölümü de düpedüz yurtboyunca kitlesel göçlere alışık bu taşı olduğu Fransa’ya düşmanlık ülke, “La France, terre d’asile” (ilti beslemektedir. ca toprağı Fransa) olmakla övünür. Ulusal İstatistik ve Ekonomik VeGeçen yüzyılın başında tehriler Kurumu INSEE’nin 2019 rapocirden kaçan Ermenilere, devruna göre, 65 milyon 273 bin nüfusrimden kaçan Beyaz Rus nüfulu Fransa’da 6.7 milyon göçmen yasuna, 1930’lardan öteye ekonoşıyor. Bunlardan 2.5 milyonu Franmik nedenlerle İtalya’dan göçen sız yurttaşlığına geçmiş. Yabancı uylere, Franco’dan kaçan İspanyol ruklu göçmen sayısı ise 4.9 milyon.. cumhuriyetçilere, Salazar’dan kaKimseye din sorusu sorulmadıçan Portekizlilere, Hitler’den ka ğı ve kayıtlarda yer almadığı için çan Polonyalı ve diğer Avrupalıla anket yöntemiyle yapılan araşra, Uzakdoğu’daki komünist rejim tırmalar, Fransa’yı 5 ile 6 milyon lerden kaçan sığınmacılara ya da aralığındaki Müslüman nüfusla eski sömürgeleri Laos, Kamboçya Avrupa’da birinci sıraya koyuyor. ve Vietnam’dan gelen ilticacılara 2019 itibarıyla 83 milyon kucak açmış, bu toplulukların hiç 155 bin nüfuslu Türkiye’de 6 biriyle sorun yaşamamış, hepsini milyon göçmen/sığınmacı olduğu entegre etmiştir. düşünülürse, Fransa’nın neden Başka Avrupa ülkelerinin tersi yeni sığınmacı istemediği daha iyi ne, Fransa mülteci ya da göçmen anlaşılır. Fransız Les Valeurs Actuelles adlı derginin kapağı Öldürücü saldırılar, dayaklar, yağma… VAHŞİLEŞME Yeni barbarların Fransa’da 60 günü AB’nin belli başlı göç ülkelerinde Müslüman nüfus ve oranları* l Fransa: 5.72 milyon (%8.8) l Almanya: 4.9 milyon (%6.1) l İngiltere: 4.13 milyon (%6.3) l İtalya 2.87 milyon (%4.8) * Kaynak: PEW Research Center, ABD Halk yerine insanlar Raslantıya bakın ki Fransa’nın 80’li yıllara kahalk sözcüklerini ağzına almıyor. dar sorunsuz süren göçmen Fransız yerine Fransalı dientegrasyon politikası, meryemiyor, çünkü Fransızcadakezi devletten yerel yönetimki karşılığı kafasını kestiklelere geniş yetkiler tanıyan ri kralın soyadı anlamına gedaha federatif bir yapıya geliyor! çildiği; AB’ye paralel olarak Ama “Fransa Cumhuriyeekonomik küreselleşmeye ti” yerine sadece “Cumhurikatılıp fabrikaların Çin’e tayet” diyor. Ülke adı yok. Hoşındığı ve yurttaş ya da göçmojen bir topluluğu vurgulamen, insanların işşiz kalmaya başladığı 90’lı yıllarda ifJean Luc Melenchon mamak için de “halk” yerine “insanlar’”diyor. İnsanlar nelas etmeye başladı. renin insanları, bilinmiyor. 2001’den öteye Batılı ittifakın hep İsSosyalist Parti’den ayrılıp önce Sol lam ülkelerini hedef aldığı saldırılardan Parti’yi, ardından Komünist Parti’yle birlesonra göçmen ve sığınmacı nüfus arasın şip Sol Cephe’yi kuran; yakın zamanda da da yayılan radikal İslamcılık, din kökenli etnik ayrılıkçıları, Siyasal İslamcıları bünkültür uyuşmazlığını derinleştirdi. yesine katan LFI (Asi Fransa) lideri MeYine de üst kimlik tartışması, Fransa’ya lenchon, 2017 cumhurbaşkanlığı seçimTürkiye’den epeyce geç, ulaştı. lerinde yüzde19.58 oranında oy aldı. Ve Sosyal liberallerin lideri Jean Luc Me“neo con”luğu iyice giyinip küresel jargon lenchon, 2017 yılından beri Fransa ve “politically correct” konuşmaya başladı. Komünist ‘enternasyonal’den kapitalist evrenselliğe Türkiye’de ise tam tersi olmuştu: Türk yerine Türkiyeli tanımı, etnik ayrılıkçıları, siyasal İslamcıları ve sosyal liberalleri benzer gariplikte bir ittifakta buluşturdu. Aynı ittifak, 2012’den öteye resmi kurumlardan TC’nin kalkmasına rıza gösterdi. Yani Türkiye’yi bırakıp Cumhuriyeti kaldırdılar. Bir yanda ülkesiz cumhuriyet, halk oluşturmayan insanlar; öte yanda cumhuriyetsiz ülkeli halklar ve her iki ucu da aynı ittifak savunuyor! Gülünç, ama sahadaki gerçek ve küresel gariplikler bu tür çelişkilerle sınırlı değil: Kapitalizmin evrenselleşmesinden ibaret küreselciliği, sol ideolojiden yola çıkan sosyal liberaller savunuyor. Eski sosyalist ya da komünist bu liberallere de zaten neo con, yani “yeni muhafazakâr” deniyor. Komünizmin kapitalizm karşıtı “enternasyonal” söylemi, küresel kapitalizmin “politically correct” jargonunda ikinci baharını yaşıyor. ABD’nin kapitalist patron başkanı Donald Trump, ulusal ekonomiyi diriltmek peşinde küreselleşmeye ve Hispanik göçe karşı bayrak açarken, bizim ellerdeki muktedirler küreselciliği, melezleşmeyi ve kitlesel göçü tek din Sünni İslam, tek bayrak yeşil şeriat birliği için kullanıyor. Ve dünya, küresel ve sınırsız köy olmak yolunda bir kavimler göçü yaşıyor. BM’ye göre göçmen sayısı 2019’da 272 milyona ulaştı. Ancak hiç hesapta olmayan bir virüs, ilk küresel salgın Covid19’la bütün hesapları altüst etti ve küresel ekonomiyi tahtından edecek kadar şiddetli sallıyor. Geleceği öngörmek en üst akıl için bile artık kolay değil. Haydi hayırlısı. B İ T T İ MARAKEŞ ANLAŞMASI ÜZERINE ‘Mahcup bir cevap niteliği taşıyor’ n BM’de göçmenlere dair kabul edilen “politically Prof.Dr. ŞEBNEM taahhütler içeren, 1950 ve 60’ları anımsatan “liberal” correct” jargonun insan KÖŞER AKÇAPAR * söylemlerin çok güzel ifadehakları ötesinde göç olgulerle dile alındığı (ayrımcılısunun kabul ettirilmesiğın kalkması, insana yakıne yönelik bir başka anlaşan iş ve etik istihdama erimı var mı? (Marakeş Anşim, göçe zorlayan yapısal laşması) faktörlerin en aza indirilmeİki Global Compact (Küsi, vs.) bir metin olmaktan resel Göç Mutabakatı) var. ileri gidemiyor ne yazık ki. Biri mülteciler üzerine, diZaten ABD başta olmak ğeri de Marakeş’te imzalaüzere pek çok göç alan ülke nan güvenli, sistemli ve düve geçiş ülkeleri, egemenlikzenli göç için Küresel Mutalerini tehdit ettiği ve düzenbakat. 2016’da NY’de başsiz göçü teşvik ettiğini balayan bir süreci BM buraya taşıdı. Tür hane ederek bunu imzalamadı. Aslında kiye de bu süreçte aktif rol oynadı. An bağlayıcılığı bile olmayan bu mutabakacak, bu mutabakat metni, yine suya sa ta yapılan tepkiler gösterdi ki devletler buna dokunmadan (yani hiçbir bağlayı egemenliklerinden insan hakları lehine cılığı yok) uluslararası toplumun sorum vazgeçmezler. Halbuki mutabakatı yaluluk alması yolunda belirli tavsiyeler ve kından incelediğinizde, bu metin insan hakları açısından göçmenlere ne yeni bir hak tanımakta ne de yeni bir söylem ortaya koymakta. Uygulanan kötü politikalara ve sınırları geçmeyi çalışırken hayatını kaybeden yüz binlerce göçmene mahcup bir cevap niteliği taşıyor. BM zaten pek çok insan hakları örgütünün yaptığı eleştirilere ve medyada yazılanlara tepki olarak bu konuyu ele alma gereğini duyuyordu. Tabii Genel Sekreter Guterres’in göreve gelmeden önceki BMMYK’deki konumu gereği bu konu ile daha yakından ilgilenmesine neden olmuş olabilir. Ancak, sonuçta mutabakat tüm bilinenleri temelden sarsacak, devletlerin göçe yaklaşımını ve haksız düzeni değiştirecek bir bakış açısı ortaya koyamıyor. * Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Fikir ve zikir Pek “Derviş” tanımına uymasalar da herkes gibi iktidarı elinde tutanların “fikri neyse, zikri de aynı”. Yani, zikir (söylem) kontrolden çıkmış biçimde nasıl bir uçtan bir uca gidip gidip geliyorsa, fikirler de öyle. Özetle, hem fikir hem de zikir “savrum savrum savrulmakta” (haydi bu deyim de Türkçeye armağanım olsun). Bu fikri savrulmayı zaten, o siyasi hareketin en başındaki kişi, bizzat itiraf etmedi mi geçen gün? “Fikri iktidarımızı tesis edemedik” deyiverdi, bir üniversitede yaptığı konuşmada. Bu, aslında belli bir fikir etrafında değil, çıkar etrafında, rant etrafında, günlük fırsatlar ve imkânlar etrafında politika belirleyen ve kendilerini “sanki, oturulup enine boyuna ölçüp biçilmiş bir fikrin savaşçıları gibi pazarlayan” bir siyasetin duvara toslamasının itirafıdır. Malum cenahın sağlam bir ideolojik tabanı olaydı, tam olarak onun plan, program ve stratejileri istikametinde mücadele eder ve sözünü ettikleri “maddi ve fikri zemini” tesis edebilirlerdi. Oysa ki öyle bir zemin olmadığını, sadece hilelihurdalı seçim ve referandumlarla iktidarda kalabilmenin, her biçimde yarattıkları kendi “zenginleri” aracılığı ile biriktirilenbölüşülen rantı da iktidarda kalmanın bir aleti olarak kullandıklarını herkes biliyor artık. Bu temelde bir iktidarın, klasik manada bir “fikri zemini” olabilir mi? ‘Sen kimsin?’ klibi Hafta başında iktidar partisinin gençlik kolları tarafından yayımlanan bir “gaz verme” videosu da yukarıda tarif ettiğim bu savrukluğun somut ve dört dörtlük bir ifadesi değil mi? “Sen Kimsin?” teması ile iktidar tabanında olduğunu varsaydıkları genç insan kitlesine, sözüm ona bir “aidiyet aşısı” yapmaya kalkıştılar. Ama aşının formülüne bakınca, o “savrum savrum savrulmuşluğun” izleri adeta “kör parmağım gözüne” açığa vuruyordu. Bu ülkenin en yüce ve “düzeyine en erişilemez değeri” niteliğindeki devrimlerin altında imzası bulunan Mustafa Kemal ATATÜRK’ü yok saymalarını bir kenara koyuyorum. Zaten bırakınız sahiplenmeyi, kıyısından köşesinden dahi en ufak bir saygı göstermediklerini de bir an için önemsememeye çalışıyorum. Ama Sahabe’den girip Necip Fazıl’dan çıkan, Menderes’ten girip 15 Temmuz şehitlerinden çıkan, Selahattin Eyyubi’den girip Kanuni’den çıkan, Erbakan’dan girip İstiklal Savaşı kahramanı Kara Fatma’dan çıkan bir “değerler dizini” ile ne anlatmaya çalıştıkları bile tam olarak anlaşılmıyor. Oysaki “sen kimsin?” diye seslendikleri ve aslında bu “çorba”nın (torba) içinde eritmeyeöğütmeye çalıştıkları o cenahın alameti farikasını biz çok iyi biliyoruz. Sen, kirli yatak odalarında ele geçen dolar, Avro dolu ayakkabı kutularısın. Sen, çikolata kutuları içine dizilmiş yeşil banknotlarsın. Sen, mahut “sıfırlama tapeleri”sin. Sen, Sarraf’ın önüne yatansın, Zindaşti ile muhabbete girensin. Sen, Pennsylvania’yı komşu kapısı haline getiren, Ağlak Sümüklü Vaiz’in terli atletine yüz süren, sonra da onca yılın “ahlaksız ve haince” muhabbetini bir kelamda inkâr edip, ona buna FETÖ çamuru atan, ikiyüzlü bir zihniyetin temsilcisisin. Sen, temelinde ATATÜRK devrimleri, şehit kanları bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin her bir odasının anahtarlarını Pennsylvania’lı alçağın satılık askerlerine teslim etmiş bir iradenin elemanısın. Sen, dün terörist dediğin adamla Oslo masalarında, İmralı masalarında pazarlığa tutuşup, 5 çaylarında “kakara kikiri muhabbetler” edip, Kalaşnikovlu “heval”leri Habur’larda bando mızıka karşılayıp, “Megri megri ağlaşmaları” sergileyip, sonra o bölgenin insanları üzerine F16’larla bombalar yağdıran, o “flört” yıllarını unutup, şimdi ise kendi dışındaki herkese “Apocuterörist” yaftası yakıştırmaya kalkışansın. Sen, tüyü bitmemiş yetimin rızkı ile milyon, milyar dolarlık otomobil ve uçak filoları kurarken, o yetimlere ve ailelerine 3 tane kıçı kırık cerrahi maskeyi (maliyeti belki de 5 kuruş) dağıtamayan bir hesap bilmezsin. Sen, milletin küresel bir pandemiden kırım kırım kırılırken (geçtim koronayı) bir basit influenza (grip) aşısını bile alıp bütün vatandaşlarına parasız yaptırmaktan aciz bir iradesin. Sen, ihalelerin, seçimlerin, sınavların, maçların ve hatta piyangoların bile güvenilir olmaktan çıktığı, her işin “İzmir işi torba”ya dönüştüğü bir sistemin müteahhidi, mühendisi, ustası, kalfasısın. Sen, memleketi, Yedi Düvel’le kavgalı hale getirip, o da yetmemiş gibi şimdi de on yıllardır üzerine toz konduramadığın “Arap din kardeşlerinden” (Ümmet mi dedin?) küfür ve aşağılama işittirecek duruma getiren bir “sefil yalnızlık mabedi”nin mimarısın. İşin gücün düşman yaratmak, yetmedi yeni yeni düşmanlar yaratmak ve kavgaya tutuşmak ve bunun hem millete hem de gelecek nesillere maliyetini düşünmeden o kavgayı büyütmek. Fikir ile zikir aynı aslında. Yurtta kavga cihanda kavga. Yurtta başarısızlık, cihanda başarısızlık. Sonra da video kliplerle “aman safları sıklaştıralım da eriyen oylarımızı seçimde biraz olsun toparlayalım” çabası. Buna bağlı olarak da rakibi nasıl böleriz, nasıl sakatlarız, nasıl birbirine düşürür ve içeriden zayıflatırız hamleleri. E ama sen de haklısın. O “rakipler” de durup durup kaşındıkça, sana o “asistleri” o canım “muz ortaları” verdikçe, gol fırsatlarını değerlendireceksin. Siyaset, biraz da bunu becerebilme sanatıdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle