09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 22 OCAK 2020 ÇARŞAMBA EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Af tartışmaları: Kadın ve çocuk hayatı risk altında AV. HÜLYA GÜLBAHAR 18Ocak günü gazetelerde yayımlanan bir haberle daha sarsıldık ki, cezaevinden yeni çıkan Tahsin Yüksekova, Kadıköy’de çiçekçilik yapan eşi Seyhan ve annesi Zülfiye’yi silahla ağır yaralamış ve hastaneye kaldırılan iki kadın da kurtarılamamıştı. Olaydan sonra kaçan T.Y.’nin cinayet, kasten yaralama, tehdit ve hakaret, ruhsatsız silah taşıma suçlarından sabıkalı olduğu ve cezaevinden yeni çıktığı açıklandı. Gözaltından, cezaevinden serbest bırakılan ya da kaçan erkeklerin şiddeti sonucu hayatını kaybeden, yaralanan, engelli kalan kadınların çok sayıda olduğunu biliyoruz. Ama maalesef iktidarın veri toplamama, eldeki verileri karartma ya da amaca göre çarpıtma politikası sayesinde yaklaşık bir veriye ula mak bile mümkün değil. Çocukların cinsel istismarını düzenleyen TCK 103. maddesi kapsamındaki çocuk tecavüzcüleri dahil geniş kapsamlı bir affın sürekli gündemde tutulduğu bir süreçte, salıverilecek erkeklerin ailelerindeki kadınlara ve çocuklara zarar vermesini önlemek için tek bir tedbirden bile söz edildiğini duyamıyoruz. Af, kadınların potansiyel katillerini karşılarında buluvermeleri demektir. Çıkarılması tartışılmakta olan yeni afta da bir kadın, kendisini defalarca öldürmeye teşebbüs etmiş ya da en azından tehdit etmiş bir adamı hiç haberi yokken birdenbire karşısında bulabilecek. Ordu’da hiç tanımadığı cezaevi firarisi Özgür Arduç tarafından öldürülen Ceren Özdemir cinayetinin ardından, sadece 2019 yılında yedi kişinin, izinli çıktıkları açık cezaevine dönmeyerek cinayet işlediği ortaya çıkmıştı. Ürküten istatistik Örneğin, eylülde Denizli’de M.K., bir kadını av tüfeğiyle öldürdü. Kasım’da Hatay’da cezaevinden kaçan Ahmet Kaya, boşanma aşamasında olduğu Sibel Kaya’yı bıçaklayarak öldürdü. Afyon Açık Cezaevi’nden kaçan Ali Mıngır, önce eşi Birsen Mıngır’ın yaşadığı Konya’daki eve molotof kokteyli atarak yangın çıkardı, ardından yangından kaçan eşini pompalı tüfekle öldürdü. Gazeteci araştırması ile bulunan bu sonuç, yedi cinayetten dördünün kadınlara karşı işlendiğini gösteriyor. Belki de tümüdür, bilmiyoruz. Kaldı ki bu yedi rakamı, açık cezaevlerinden kaçanlar içinden gazetelerden bulunabilen örneklere dair, gerçek sayıyı yansıtmadığı gibi, denetimli serbestlikten ya da gözaltından bırakılanları da içermiyor. Çıkarılması tartışılmakta olan yeni afta da bir kadın, kendisini defalarca öldürmeye teşebbüs etmiş ya da en azından tehdit etmiş bir adamı hiç haberi yokken birdenbire karşısında bulabilecek. Yeni değil Şiddete karşı korunmak için ya da boşanıp şiddetten kurtulmak için yasal haklarını kullanan kadınların daha da ağır şiddetlere maruz kaldıklarını artık sadece kadınlar ve kadın örgütleri değil, kamuoyu da biliyor. Kadın cinayetlerinin yarıdan çoğunun koruma kararı aldıran, boşanma davası açan kadınlara karşı işlendiği apaçık ortada. 2013 yılında da 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile infaz ertelemesi gündeme gelmişti. Mor Çatı ve kadın örgütleri, kadına şiddet uygulayan erkeklerin de tahliye edileceğine dikkat çekerek seslerini duyurmaya çalışmıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü yasanın ilgili maddelerini veto etmeye çağıran kadın örgütleri, kadınlara karşı işlenen suçlar için özel bir infaz sistemi uygulanmasını (kadına karşı şiddet suçu işleyen erkeklerin cezalarının ya da hükmün açıklanmasının ertelenmemesi, paraya çevrilmemesi gibi önlemlerin yanı sıra izin kullandırma ya da herhangi bir nedenle erken tahliye durumlarında kadınlara önceden haber verilmesi gibi özel önlemler alınmasını) talep etmişti. Gül kulak tıkamıştı Ama Abdullah Gül bu çağrıya kulak tıkamış ve önüne gelen yasayı (bu taleplerimiz konusunda tek kelime etmeden, iktidarı önlem alması konusunda uyarmadan) onaylayıp geçip gitmişti. Günlerce, her sabah gazetelere, salıverilen bu erkeklerin öldürdükleri kadınlarla ilgili bir haberle karşılaşmamak için yüreğim ağ zımda baktığımı hatırlıyorum. Ben o dönem bir tek haber bile göremedim. Ve fakat kadın ağlarımıza, Akdeniz bölgesinde bir ilde dönemin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın katıldığı bir toplantıda, bakanlık yetkilisinin “6411 sayılı yasayla salıverilen bir adam, bu kentte bir kadını öldürdü, iyi ki Mor Çatı bunu duymadı” sözleri düştü. Biz de böylece neden medyada bu konuda bir haber göremediğimi anlamış olduk. Ne ilginçtir ki o dönemde de, 3. yargı paketi, 4. yargı paketi gibi paket paket torba kanun ile yargı sistemi altüst edilmekte idi. Bir avukat olarak ben bu yargı paketlerini ciddiye alıp takip etmekten çoktan vazgeçtim. Bunu yazmaktan da asla utanmıyorum. Eski Türkiye’nin ve yargısının AKP eliyle tasfiyesi operasyonlarının bir parçası olan o bir dizi yargı paketi kaçıncı paket sayısında bitti gerçekten bilmiyorum, açıkçası şu anda bakmaya bile üşeniyorum. 2017’deki anayasa referandumundan (bağlı durumda girdiği kilitli bir sandıktan kurtulma numarasıyla ünlü ABD’li illüzyonist Harry Houdini’ye dudak uçaklatırcasına) Türk tipi başkanlık sistemi çıkmıştı. Şimdi yeni bir Türkiye ve onun yargı sistemi inşa ediliyor ve yine doğal olarak paket paket, torba torba yasa değişiklikleri yapılıyor. 1. yargı paketi çıktı, 2. yargı paketi geliyor. Nasıl takip edecek? Potansiyel katili olabilecek erkeğin, devletçe alıkonulduktan sonraki serüvenini takip sorumluluğunu bu kadınların üzerine nasıl bırakabiliriz? Kaldı ki kadına şiddet uygulayan erkeklerin, bu şiddeti devlete/yasal mercilere bildiren kadınlara geri döndüklerinde daha da ağır şiddetler uygulaması dünyanın bir gerçeği. Dolayısıyla bu sorun, Türkiye’nin şu an içinden geçirilmekte olduğu özel süreç ile ilgili değil. Türkiye’de ve tüm dünyada genel bir patriarka/cinsiyetçilik sorunu. 56. madde neden uygulanmıyor? Türkiye kadın hareketi olarak bizim de on yıllardır uğraştığımız bu konu tam da genel bir patriarka/cinsiyetçilik sorunu olduğu için Avrupa Konseyi’nin kadına karşı şiddetle ilgili İstanbul Sözleşmesi’nin Koruma Tedbirleri başlıklı 56. maddesi 1/b’de açıkça düzenlendi. Burada belirtildiği gibi devletin “mağdurun en azından kendisinin veya ailesinin tehlikede olabileceği durumlarda, failin kaçması veya geçici veya kesin olarak serbest bırakılması halinde mağdurun bilgilendirilmesini sağlaması” gerekiyor. Buna göre devletler, sözleşme kapsamındaki tüm şiddet biçimlerinin mağdurlarını (ve bunun yanında ailelerini ve tanıklarını), karakollardan başlayarak tüm aşamalarda tehditten, öç almadan ve tekrar mağdurlaşmadan korumak için tedbir almalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin açıklayıcı kitapçığının 285. paragrafında belirtildiği gibi, “fail geçici veya kesin olarak serbest bırakıldığında ve kaçtığında, en azından mağdurlarını ve ailenin tehlike altında olabileceği durumlarda mağdurları bilgilendirme yükümlülüğü” önemlidir. Örneğin öç alma veya tehdit riskinin olduğu durumlarda veya fail ve mağdurun birbirine yakın yaşaması nedeniyle kazara birbirleriyle karşılaşmaları durumunda mağdurlar bilgilendirilmelidir. Sözleşmenin açıklayıcı kitapçığının 286. paragrafı, kadınların mağdur olarak yer aldıkları soruşturma ve takibatlardaki gelişmelerden kendilerinin (ve ailelerinin ve çocuk mağdur olması durumunda yasal temsilcilerinin) bilgilendirilme hakkını açıklamaktadır. Peki bu konuda Türkiye’de neden hiçbir şey yapılmamaktadır? İstanbul Sözleşmesi’nin 56. maddesindeki bildirimi yapmak için herhangi bir yasa çıkarmak gerekmiyor. Sözleşme anayasanın 90. maddesi gereğince zaten yürürlükte. Yani devletin cebinden bir kuruş para da çıkmayacak. Bu iletişim çağında kadına tek bir telefon açılması bile yeterli. Türkiye Cumhuriyeti Devleti “Kanal İstanbul” gibi sayısız milyar dolarlık maceralara para bulup da buna mı bulamayacak? Yeter ki niyet, kadına karşı şiddeti durdurmak, kadın cinayetlerini önlemek olsun. Öğrenciler tatili nasıl değerlendirmeli? YUNUS EMRE GÖÇÜ UZM. KLINIK PSIKOLOG Tüm öğrencilerin sabırsızlıkla beklediği yarıyıl tatili 17 Ocak tarihinde başladı. Milyonlarca öğrenci 15 gün boyunca yapacakları tatilin hayalini kuruyor. Çocukların yoğun bir dönem sonrası ödül beklentilerini anlatan Alfa Psikolojik Danışmanlık Merkezi kurucusu Uzm. Klinik Psikolog Yunus Emre Göçü, “Maddi değil manevi değeri yüksek ödül seçin ve çocuğunuza akademik sonucundan çok çabası ve çalışması için takdir ettiğinizi vurgulayın. Karnedeki notlarını, çocuğunuzun başarısının ve gelişmesinin tek göstergesi olarak değerlendirmeyin, çocuğun ve ailenin geliştirmesi gereken alanları belirttiğine dikkat edin. Ödüllendirme ve geribildirimlerde üslup çok önemli. Sınıf arkadaşları, kardeşleri ve akrabaların çocukları ile kıyaslamaktan kaçının” dedi. Yarıyıl tatilinin aileler için, çocuklarıyla zaman geçirmek adına iyi bir fırsat olduğunu anlatan Göçü, “Birlikte tatil yapmak, yakında gezilecek, görülmesi gereken yerleri ziyaret etmek herkese iyi gelecektir. Yaşadığınız şehri keşfedin, şehrinizdeki müzeleri, tarihi yerleri gezin, turlara katılın. Ziyaret öncesi çocuğunuzdan gideceğiniz yerlerle ilgili araştırma yapmasını ve bilgi toplamasını isteyin, yaşı küçükse birlikte araştırın. Kitapçıları dolaşın, kendi istediği kitaplar üzerinden uzlaşarak kitaplar alın ve evde birlikte okuyun. Size anlatmasını isteyin. Çocuğunuzu hem fiziksel hem sosyal gelişimine çok büyük katkı sağlayan sporla ve sporun çeşitli dallarıyla tanıştırın. Eğitim döneminde pek zaman ayırılamayan, tiyatro, sinema, gibi etkinliklere gitmek de iyi bir seçenektir. Yaptığınız etkinlikler üzerine konuşabilir, sohbet edip ortak ilgi alanlarınızı artırabilir aynı zamanda çocukların kendilerini ifade etmesini geliştirebilirsiniz.” dedi. “Program yapın” Zamanı verimli kullanabilmek, her yaştan birey için önemli bir beceri. Yarıyıl tatilini verimli şekilde geçirmek için program yapması konusunda çocuğunuza destek olmanız önemli. Tatil programı çocukların ödevleri ve derslerini son günlere sıkıştırmasını da engelleyebilir ve onlara düzenli çalışma alışkanlığı kazandırabilir. Okul yoğunluğu nedeniyle çocukların çoğu arkadaşları ile kısıtlı zaman geçirdiğinden, yarıyıl tatili arkadaşlarıyla görüşebilmesi ve vakit geçirebilmesi için de bir fırsat sunuyor. Yaşıtları ile keyifle oynayarak veya spor yaparak geçirilecek bir zaman aralığı her çocuğun sosyal ve duygusal gelişimine olumlu etkide bulunuyor. Uzm. Klinik Psikolog Yunus Emre Göçü tatilde kuralların biraz esneyebileceğine dikkat çeken. Gökçü, “Çocukların tatil zamanında kuralları uygulamaları daha zor olmaktadır. Tatilde kurallar kısmen esnetilebilir ama tamamen kaldırılmamalıdır. Çocuklar bu dönemde teknolojik cihazlarla daha fazla zaman geçirmek isteyebilir. Alternatif etkinlikler belirlenebilir ya da okul zamanından daha uzun süre ekranda kalınabilir fakat sınırlar olmalıdır” dedi. Yarıyıl tatilinde çocuğun dinlenmesine, eğlenceli zaman geçirmesine, kitap okumasına ve ödevlerini bitirmesine olanak sağlamak gerektiğine de dikkat çeken Göçü, yasaklar getirerek ilişkiyi germek yerine, alternatif etkinlikler planlamak gerektiğini anlatıyor. Tatilde “Şehriniz ya da çevrenizle ilgili araştırmalar yapıp notlar almasını isteyebilir, küçük geziler planlayabilirsiniz” diyen Göçü, “Akrabaları, aile büyüklerini ziyaret edebilir, arkadaşlarını davet edebilirsiniz. Kültürel etkinliklere katılabilir, eğlenceli sporlar yapabilirsiniz.Sevdiği ve zevk aldığı faaliyetleri, beraber yapmak paylaşımın en güzel halidir. Yapılması gereken çalışmalara da biraz keyif katabilirsek, tatil anlam kazanmış olur” dedi. İSTANBUL MODERN’DE YARIYIL TATİLİ 712 YAŞ GRUBU YARIYIL SANAT ATÖLYELERİ 2031 OCAK 2020 Yarıyıl tatilinde çocuklar için sanat dolu bir program İstanbul Modern’de! Bu eğlenceli ve eğitici programda 712 yaş grubundan çocuklar müze uzmanlarıyla birlikte sanat tarihi, tasarım ve mimari konularına odaklanan sanat çalışmalarına ve sanatsal üretimler gerçekleştirmeye yönelik atölye çalışmalarına katılabiliyor. RESİMLER VE KOSTÜMLER 20 Ocak, 10.3012.30 | 27 Ocak, 13.3015.30 AKIMLAR VE RESİMLER 21 Ocak, 10.3012.30 | 28 Ocak, 13.3015.30 ÇAMURDAN HEYKELLER 22 Ocak, 10.3012.30 | 29 Ocak, 13.3015.30 23 Ocak, 16.3018.30 | 30 Ocak, 16.3018.30 BASKI RESİM ATÖLYESİ 23 Ocak, 10.3012.30 | 30 Ocak, 13.3015.30 ÇAMURDAN RÖLYEFLER 24 Ocak, 10.3012.30 | 31 Ocak, 13.3015.30 SESSİZ FİLM 27 Ocak, 10.3012.30 | 20 Ocak, 13.3015.30 GELECEĞİN MİMARLARI 28 Ocak, 10.3012.30 | 21 Ocak, 13.3015.30 FOTOKOLAJ 29 Ocak, 10.3012.30 | 22 Ocak, 13.3015.30 BİR SANAT ÇALIŞMASINI ÇÖZÜMLEMEK 30 Ocak, 10.3012.30 | 23 Ocak, 13.3015.30 ŞİİRDEN RESİMLER ATÖLYESİ 31 Ocak, 10.3012.30 | 24 Ocak, 13.3015.30 Pazartesi günleri düzenlenen atölye çalışmaları hariç diğer tüm atölyelerde koleksiyon sergisi “Şimdinin Peşinde” gezilir. Bu gezilerde atölye içeriği ile ilişkilendirilen sanat çalışmaları incelenir. Çocukların tüm atölye programlarına rahat kıyafetlerle katılmaları önerilir. Boyama atölyelerinde çocuklar İstanbul Modern önlüklerini kullanır. Yarıyıl Sanat Atölyeleri Altın, Gümüş, Genç Modern, Aile, Bireysel ve Kurumsal üyelerimize %10 indirimlidir. Atölyeler ücretlidir. Katılımlar kontenjanla sınırlıdır. Programlar hakkında ayrıntılı bilgi için (212) 334 7312 Online kayıt için www.istanbulmodern.org adresine başvurabilirsiniz. İSTANBUL MODERN SANAT MÜZESİ Asmal?mescit Mahallesi, Meşrutiyet Caddesi, No: 99 Beyoğlu, İstanbul T (212) 334 7300 [email protected] www.istanbulmodern.org “SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI” SÖZLEŞMESİ GEÇ KALMIŞ OLSA DA... YÜCEL FEYZİOĞLU meden sakın ona bir ad vermeyin” G deyip gider. ürcistan ile Türkiye sınırında Ak Aynısını yaparlar, çocuk yaşar. Ye taş Gölü var. Göl kıyısında ay di yıl sonra kurbanları keserken ço nı adla anılan Aktaş Köyü. 1992 ma cuk koçları kurtarmak ister. Ama yıs ayında Çıldır’a gittim. Milli Eği kurtardığı koç kaçarken boynuzu ço tim Müdürü Ziyaeddin Korkmaz: cuğun bir gözünü kör eder. Bir ağlaş “Gel seni o köye götüreyim, bir sürp ma, bir figan... Gökyüzünden ak sa rizle karşılaşacaksın,” dedi, gidip kallı, ak giysiler içinde Korkut Ata Âşık Hacı’ya konuk olduk. Âşık saz inip gelir: “Nedir bu feryadı figan!.. eşliğinde bize bir masal anlattı. Ma Çocuğun bir gözü olmasa ne olur? O sal, Yaşar Kemal’i anlatıyordu: “Mas akıllı kemalli olacak, o yaşayacak, mavi gölün kıyısında yüksek kaya bütün kelimelerimizi toplayıp dün lıklar... Kayaların içine oyulmuş gör yaya o yayacak...” diyerek âşık diliy kemli bir saray varmış. Sarayda bey le kültürümüze inanılmaz güzellikte ile eşi yaşarmış. Bu saray öylesine ulusal bir karakter katar. (Sihirli Li dik, öylesine sarp bir yerdeymiş ki mon, Anadolu Masalları, Yücel Fey el yetmez, güç çatmaz. Beyin hay zioğlu) van sürüleri derin vadileri doldurur, at yılkıları dağdan dağa kanat açar Renkli kültür... mış... Gelgelelim bu bey ile eşinin ço Masallar, hayal ürünü de olsa, bel cukları doğar ama yaşamazmış. Sa li gerçeklerden yola çıkarak o top raya bir vay, bir haray düşermiş ki rakları, o yurdu, o yurdun insanla duyanın yüreği yanarmış. Baş rını anlatırlar. O ülkenin tari vurmadıkları hekim, git 25 hinden, geleneğinden, dil medikleri derviş kalma Ocak saat ve duygu derinliğinden, mış, ama faydasız... Bir gün dünyanın en bilgesi, ak saçlı, ak giysiler içinde Korkut Ata derler, bir dede çıkagelmiş...” 14.00’te “Ankara Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi”nde UNESCO başkanlığı ve çeşitli kültür renginden, terbiye ve edebinden damıtılır ve dünya kültürüne bir renk katarlar. O kültürün yerine yabancı bir kültürü Bundan sonra kurumlarının öncülüğünde koyarsanız çocuğu masal yüzlerce yıl masallarımız tartışılacak. nuza kendi kültürel geçmişi günümüze bağlayarak daha da güzelleşir. Korkut Ata, bin bir çiçekten derleyip Ankaralılar Korkut kimliğini kazandırma Ata şerbeti içmeye bekleniyor. nız çok zorlaşır, evrensel kültüre de katkınız olmaz. Fransa’da ilk masal ki minicik bir şişeye süzdüğü tabıyla Charles Perrault 1696 bal renginde bir şerbet verir. “Bu yılında, Almanya’da Grimm Kardeş şerbeti için. Çocuğunuz yaşayacak. ler 1812 yılında, Rusya’da Alexander Yedi yaşına gelince Keloğlan’ı ziya N. Afanasyev 1826’da ve Danimarka’da retine gidin. Yedi koç kurban edin, Andersen 1853’ten beri masallarıyla öy yedi obanın halkına yedirin. Ben gel le bir etki yaratırlar ki gerisini UNES CO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Oğuz Öcal’ın (Milli Folklor 2010, sayı 85 ve Muzip Masal Cini’ndeki) yazısından alıntılayalım: “...Grimm’lerle hız kazanan Hıristiyan ümmetinin...kendi milletinin köylü ve sözlü alanına yönelişi, bu tarihten sonra özellikle Kuzey Avrupa’da etkin ve güçlü olmak üzere, bütün Orta ve Doğu Avrupa’da bir uluslaşma(...) akımı yarattı. Hıristiyanlık kültürünün kentli ve yazılı alanlarını yöneten Latin kökenliler bile(...) bu sürecin dışında kalamadılar. Uluslaşma heyecanı bütün Avrupa’yı sardı ve ulus devletlerin kuruluş, ümmet devletlerin veya imparatorlukların yıkılış süreci hızlandı.” Ulusal kimlik zayıf düştü Bizde ise 1932’den itibaren masalların derlenmesi için önemli adımlar atılmışken yazarlarımız ne yazık ki o masalları işlemediler, 1940’lı yıllarda ise Pertev N. Boratav masallara, Nihal Atsız efsanelere yöneldiler. Nihal Atsız’ın gereksiz sert dili hem kendisini marjinalleştirdi, hem de Pertev N. Boratav’ın üniversitedeki kürsüsü kapatılarak işine son verildi. “Birinin ırkçıTurancı, birinin komünist olarak suçlanmasıyla efsane ve masallarımızın yaygınlaşması engellenmiş” oldu. Bunların yerine Grimm Kardeşler’le Andersen masalları ve Arap menkıbeleri yaygınlaştırılarak kültürel kimliğimizin gelişmesinin önüne set çekildi. Toplumumuz kalın duvarlarla ikiye bölündü. Bütün dünyada farklı biçimlerde bu süreç yaşandı. Yukarıda adını andığım Batılı masalcılar yaygınlaşırken yerel kültürler göz ardı edildi, küçümsendi, ulusal kimlikler zayıf düştü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle