24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 21 AĞUSTOS 2019 ÇARŞAMBA gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler 100. yılında ILO ve temel sorunlar (1) Prof. DR. Metin Kutal 10Aralık 1948, Birleşmiş Milletler örgütünün “evrensel insan hakları bildirgesi” yayımlanmadan birkaç ay önce Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) San Francisco’da toplanan genel konferansı 87 sayılı “Sendika özgürlüğü ve örgütlenme hakkının korunmasına” ilişkin sözleşmeyi kabul ve ilan etmişti. (9 Temmuz 1948) İnsan Hakları Bildirgesi’nde herkesin toplanma ve çıkarlarını korumak için sendika kurma ve bunlara üye olma haklarının tanınması ile 87 sayılı sözleşmenin birkaç ay farkla kabul edilmesi kuşkusuz bir rastlantı sonucu değildir. Bir yıl sonra Cenevre’de toplanan ILO konferansında “Örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı ilkelerinin uygulanmasına” ilişkin 98 sayılı sözleşme kabul ediliyordu.. Böylece sendikal haklarla toplu pazarlık hakları birbirini tamamlıyor ve bu alanda ortaya çıkan insan hakları ile ilgili bir sistem güvence altına alınıyordu. İlk düzenleme 1947 Aynı yıllarda Türkiye, çoğulcu demokrasiye ilk adımlarını atıyor, derneklerin kurulmasındaki izin sistemini kaldırarak (1946) sosyal sınıf esasına dayalı yasa ile işçi ve işveren örgütlerinin (sendikaların) kurulmasına olanak sağlıyordu. Nitekim 1947 yılında 5018 sayılı yasa ile işçi ve işverenlerin örgütlenmelerinin düzenlenmesi kabul ediliyordu. ILO’nun 100. yılını kutlarken, üyelik süresi 90 yıla yaklaşan TürkiyeILO arasındaki ilişkileri incelemekten öte, ülkemizdeki toplu iş hukukunun nasıl etkilendiğini ana hatları ile ortaya koymak ve halen devam eden sorunlara değinmektir. 5018 sayılı yasa Meclis’te görüşülürken dönemin Çalışma Bakanı Sadi Irmak, “Beynelmi Dünyada son elli yılda, kamu görevlilerinin örgütlenmesinde çok hızlı gelişmeler kaydedilmiştir. Ancak Türkiye’de ILO normları açısından birçok yetersiz düzenleme söz konusudur. lel İş Teşkilatı Statüsünde sendika kurma hakkının da bulunduğundan” söz etmişti. Muhalefet kanadından milletvekili Fuat Köprülü ise “Bu kanun o mahiyette olmalıdır ki beynelmilel iş kongrelerine iştirak ettiğimiz zaman bu kanunu görünce, bunun demokratik bir memlekete yakışan bir kanun olduğunu tasdik etsinler” demiştir. Aynı konuşmacı bunun için sendikalara grev hakkının tanınmasının da şart olduğunu açıklamıştır. Ancak 5018 sayılı yasada 87 sayılı sözleşmeye aykırı düzenlemelerin bulunduğu da bir gerçektir. Grev yasağının devam ettiği, toplu pazarlığın özel yasalarla düzenlenmediği 194763 döneminde Türk sendikacılığının işçilerin yaşam ve çalışma koşullarında ciddi bir iyileştirme sağlayamadığı da bir gerçektir. En iyi dönem Toplu pazarlık ve grev hakları ile donatılmış Türk sendikacılığı, anayasa ve yasalarla düzenlenen haklarını geliştirmeleriyle, 196371 yıllarında en parlak dönemini yaşamış, toplam üye sayısı 1.5 milyonu bulmuştur. Bu dönemde Türkİş ciddi bir bölünme sürecini yaşamış, 1967 yılında DİSK kurulmuştur. Türkİş’in, siyasal iktidarla işbirliği yaparak DİSK’i bertaraf etme çalışmaları, 1516 Haziran 70 olaylarının patlak vermesine yol açmıştır. ILO normlarına aykırı düzenlemeler içeren 29.8.1970 tarihli 1317 sayılı bu yasaya ilişkin hocamız Cahit Talas’ın Aralık 1970’te sunduğu tebliğde şu cümlelere yer verilmiştir: “1946 yılında başlayıp oluşan, zaman zaman tehlikeli ve güç dönemeçlerden geçen Türk sendikacılık hareketi 1961 Anayasası’nın sağladı ğı güvenceye kavuştuktan sonra en büyük darbeyi bu kanunla, 274 sayılı yasaya getirilen yasaklarla yemiştir. Bu kanun aynı zamanda Türk sendikacılık tarihinde sendika hakkını ve özgürlüklerini korumak için işçilerin çetin mücadeleler vermeyi göze alabileceklerinin çok ıstıraplı da olsa anlaşılmasına vesile olmuştur.” Bu yasa ile getirilen yasakların önemli bir kısmı Anayasa Mahkemesi’nin 89 Şubat tarihli kararı ile iptal edilmiştir. Sendika kurma haklarına ilişkin kalan yasakların ise ILO’nun uluslararası normlarına aykırı olduğu kuşkusuzdur. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürünleri 1982 Anayasası, 2821 sayılı yasalar çok daha sınırlı örgütlenme haklarını getirmiştir. 87 sayılı sözleşmeye aykırı olan bu yasaklar, adı geçen yasada zamanla yapılan değişikliklerle adım adım kaldırılmıştır. ILO uzmanları sadece Türkiye’nin sendika özgürlüğüne uyup uymadığı ile değil, tutuklanan çok ağır cezalar istemi ile yargılanan sendikacıların durumlarıyla da ilgilenmişlerdir. (DİSK davası başta) ILO’nun denetim organları 1970’lerden itibaren Türk mevzuatındaki hükümlerin uluslararası normlara uymadığı gerekçesi ile Türkiye’yi sık sık gündeme aldıkları görülmektedir.19852014 yılları arasında Türkiye, onayladığı sözleşmeler nedeniyle 25 kez normları denetleyen komisyonda gündeme gelmiştir. Bunlardan altısı 87 sayılı, on üçü 98 sayılı sözleşme ile ilgilidir. 2012 yılında 2821 ve 2822 sayılı yasaların yerini alan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu Sözleşme yasası, 87 ve 98 sayılı sözleşmeler dikkate alınarak hazırlandığı savına kar şın, sözleşmelere aykırı uygulamalarıyla tartışmaların gündeminde. 87 sayılı sözleşmenin uygulanmasının geciktirilmesi başta, kamu hizmetlerinin aksamadan yürütülmesi, kamu personelinin statü hukuku, memurların devlete sadakat yükümlülükleri.. ihlalerin gerekçelendirilmesinde hükümet tezlerinin odağındaki yerlerini aldılar.. Düzenlemeler yetersiz Dünyada son elli yılda, kamu görevlilerinin örgütlenmesinde çok hızlı gelişmeler kaydedilmiştir. 2013, Birleşik Krallık’ta kamuda çalışanların sendikalaşma oranı yüzde 56 iken özel kesimde yüzde 14’ten ibarettir. Aynı durum ABD, Fransa ve ülkemiz için de gözlemlenmektedir. ILO normları açısından 87 ve 98 sayılı sözleşmelerde işçi yerine çalışan deyiminin kullanıldığını görmekteyiz. 1978 yılında çıkarılan 151 sayılı sözleşme üst düzey görevliler veya çok gizli görevler için uygulanacak sınırların özel ülkeler yasaları ile belirlenmesini öngörmüştür. Kamu görevlilerinin örgütlenme haklarını koruma da gözetilmiştir. Ülkemizde 1961 Anayasası, kamu görevlilerinin örgütlenme haklarını tanımışken, 196571 döneminde çok sayıda kamu sendikası da kurulmuşken 12 Mart anayasa değişikliği ile getirilen yasakla memur sendikacılığına son verilmiştir. 87151 sayılı sözleşmeler ışığında ILO ilkeleri, doktrinin etkisinde 2001 yılında kabul edilen 4688 sayılı yasa, önce kamu görevlilerinin örgütlenme haklarını düzenlemiştir. Ancak ILO normları açısından birçok yetersiz düzenleme söz konusudur. YARIN: Erdoğan liderliğinde sendikal hak ihlalleri katlandı. Kuantum devrimi kapıda! Fındıkta yine oyun peşindeler Şükrü KARAMAN / Gazeteci Açıklanan resmi taban fiyatın altında tüccarlar tarafından fındık alımı yapılması üreticiyi kaygılandırmaya başladı. Ordu Ticaret Borsası fındık fiyatını 15 lira olarak açıkladı. TMO’nun 17 ve 16.50 lira olarak belirlediği taban fiyata karşın, 15 liradan alım yapılmak istenmesi üreticinin bir yıllık emeğini gasp etmekten başka bir şey değil. Ordu Ticaret Borsası tarafından açıklanan 15 liralık fiyat serbest piyasada tüccarın elini güçlendirirken, üreticiyi zor durumda bıraktı. Borsa, düşük fiyat ilan etme cesaretini nereden alıyor? Anlamak olası değil. Öyle ya, devlet “fındık 17 ve 16.50 liradan alınacak ”diye açıklama yapıyor, kalkıyor Borsa 15 liradan duyuruda bulunuyor. Tabii ki, serbest piyasada isteyen istediği rakamdan ürün alır, isteyen üretici de istediğine fındığını satar. Üzücü olan, tekel firmanın ve bazı açıkgöz tüccarların geçmişte olduğu gibi fındığı ucuza kapatma senaryolarını yeniden hayata geçirmeye çalışması. Bölgede etkin olan uluslar arası firma yine piyasayı kontrol etme, egemen olma peşinde. Neyse ki, TMO ile birlikte FİSKOBİRLİK’in alım yapması fındıkta yeniden oynanmak istenen oyunu engelleyecek. Bir zamanlar üreticinin gözbebeği olan FİSKOBİRLİK’in piyasanın üzerinde 25 kuruş üzerinde ve peşin fiyatla alın yapması üretici adına olumlu adım. Yaşadığı sorunları aşan, geçen sezon 15 bin ton fındık alan FİSKOBİRLİK, peşin alımlarla daha güçlü bir yapı haline gelmeye başladı. Zaten eski günlerine dönmeye başlayan FİSKOBİRLİK üreticiye güven veriyor. TMO ve FİSKOBİRLİK, açıkgöz tüccar ve tekel firmaya karşı üreticinin koruyucu kalkanı olacak, ürünün yol pahasına elden çıkarılmasının önüne set çekecek. Fındık hasadını tamamlayıp kurumasını bekleyen çiftçi eğer acele etmeyip bir süre beklerse, kuşkusuz ürününü açıklanan taban fiyatın üzerinde bile satarak daha da kazanır. TMO’nun hasat öncesi saptadığı taban fiyatla bir hayli umutlanan üretici, serbest piyasada yeniden hayata geçirilmek istenen “ucuz fiyat” karşısında kaygılandığı gibi üzülüyor da. Gerçi, bu oyuna alet olmamak ürününü ucuza kapattırmamak elinde. Belli bir süre bekleyip fındığını satarsa eline hak ettiği para geçecek. Ne var ki, gurbetçiler ve borcu olanlar ne kadar bekleyebilir? Orası muamma. Üreticinin hatırı sayılır bölümü gurbetçilerden oluşuyor. Bir an önce hasadını yapıp, satmak istemeleri piyasada tüccarın, tekel firmanın elini güçlendiriyor. Hal böyle olunca, taban fiyatın altında bile bir rakama razı oluyorlar. Bir de “fındık randımanlı değil, yaş” diye gerekçeler öne sürülmesi üreticinin elini tüccara karşı zayıflatıyor. Doğal olarak teklif edilen fiyattan satmak zorunda kalıyorlar. Bilindik oyunların yinelenmemesi, fındığın hak ettiği değerden satabilmesi, emeğinin karşılığını alabilmesi için üreticinin bilinçli davranması hem kendisine hem de ülke ekonomisine kazandıracaktır. Dünya üretimin yüzde 70’ini ve en kalitelisini yetiştiren Türkiye’nin fındıkta etkin söz sahibi olabilmesinin yolu uluslararası tekel firmaların her yıl yinelediği, üreticinin aleyhine olan senaryoların engellenmesinden geçiyor. Yazan: Jeanne Whalen, The Washington Post Çeviren: M. Birol Guger On yıldan uzun bir süre önce, 21. yüzyılın en önemli teknolojilerinden biri üzerine yapılan araştırmaları yönetmek için Avrupa’dan anavatanı Çin’e dönen, fizikçi Pan JianWei, bu yaz Şanghay’da düzenlenen bir konferansta, ‘devrim’ niteliğinde yeni bir projeyi tanıttı. Pan ve ekibi konferansta, ülkelerinde kurdukları, korsan saldırılarına dayanıklı iletişim ağlarından, sisli havada sağlıklı görüntü elde etmeye yarayan algılayıcılardan ve bir gün var olan tüm makinelerin hesaplama gücünü geride bırakabilecek prototip bilgisayarlardan bahsettiler. Çin, ABD’yi geride bırakıyor Ekibin sözünü ettiği sistemlerin donanımı, bilgi işleme teknolojisini kökten dönüştürebilecek; bu gücü elinde tutacak olan ülkelere de büyük ekonomik ve ulusal güvenlik avantajlar sağlayacak olan kuantum teknolojisine dayanıyor. ABD’li bazı bilim insanlarına göre, Çin’in bu alandaki müthiş yatırımları, Batı’yı yakaladığını, hatta bazı alanlarda geride bıraktığını işaret ediyor. Pekin, kuantum alanındaki araştırma ve geliştirme çalışmalarına milyarlarca dolar harcamanın yanı sıra, Batı laboratuvarlarında çalışan Çinli bilim insanlarına evlerine dönmeleri için büyük avantajlar sunuyor. Çin ile ABD’nin bu alanda yaptığı bazı bilimsel işbirlikleri, Çin Halk Kurtuluş Ordusu’na destek sağlayacağı ve dolayısıyla ABD’nin çıkarlarına zarar vereceği endişesiyle Trump yönetimini kaygılandırıyor. Bir diğer önemli mesele ise ABD’de bu alanda eğitim gören Çinli öğrenciler. Trump yönetimi zaman zaman, ABD’de kuantum bilimi gibi hassas alanlarda çalışmalar yürüten Çinli öğrencilerin sayısıyla ilgili endişelerini dile getiriyor. Yeni Amerikan Güvenlik Merkezi tarafından (CNAS), Çin’in kuantum çalışmaları üzerine hazırlanan yakın tarihli bir raporda ise aynen şu ifadeler yer alıyor: “ABD, geleneksel teknolojik üstünlüğünün yeni ve belki de benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıya olduğu bir geleceğe hazır olmalı...” 400 milyon dolarlık yeni laboratuvar Bir pazar araştırmaları şirketi olan Patinformatics’e göre, geçen yıl Çin’de, iletişim ve kriptoloji cihazlarının da dahil olduğu kuantum teknolojisi alanında, ABD’nin neredeyse iki katı kadar patent başvurusu yapıldı. Ancak ABD yine de IBM, Google, Microsoft ve diğer dev şirketler tarafından yapılan yoğun yatırımlar sayesinde, kuantum piyasasının en kârlı dilimi olan, ‘kuantum bilgisayarları’nın geliştirilmesinde dünya lideri. Çin’in kuantum programının başında, Çin medyasının “kuantumun babası” olarak adlandırdığı Pan JianWe bulunuyor. 49 yaşındaki takım lideri, Şanghay ve Hefei’deki Çin Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (USTC) laboratuvarlarında 130 araştırmacıya önderlik ediyor. Nature dergisi 2017’de onu, ülkede yürütülen kuantum çalışmalarına katkılarından ötürü, “yılın en önemli on kişisinden biri” olarak tarif etti. Çin medyasına göre Pan, zaman zaman çalışmalarına büyük ilgi du yan Başkan Xi Jinping’e laboratuvar turları yaptırıyor ve ayrıca Anhui eyaletinde, devletin kuantum araştırmaları için 400 milyon dolar yatırımla kurduğu yeni bir ulusal laboratuvarın çalışmalarını da denetliyor. Çin, 2016 yılında uzaya fırlattığı bir uydu sayesinde, “Pekin ve Viyana arasında, korsan saldırılarına kapalı bir video konferans” düzenlemeyi başarmıştı. Pan ve ekibi bugün, verileri daha güvenli bir şekilde iletmek için kübitleri “kuantum bitleri” (1) kullanacak olan, bir tür takım uydu sistemi ve ülkeyi saracak yeni bir fiber optik ağ oluşturmayı hedefliyor. Bu arada Pekin, Şanghay ve diğer kentleri birbirine bağlayan yaklaşık 1300 kilometrelik bir fiber bağlantı ağı halihazırda faaliyetine devam ediyor. Bazı Batılı bilim insanlarına göre, söz konusu ağın inşası tamamlandığında, ABD’nin, Çin’in askeri ve siyasi kurumlarına yönelik teknik takip çabaları tehlikeye girebilir. Bu bilim insanlarından biri olan ve yılın bir bölümünü Şanghay’daki USTC’de misafir öğretim üyesi olarak geçiren, fizik profesörü Jonathan Dowling’e göre, iki ile üç yıl içinde Çin’e yönelik teknik takip faaliyetlerinden sonuç alınamayacak duruma gelinecek ve rakipleri artık bu tarz yöntemlerle ülkedeki kurumları dinleyemeyecek. Snowden ilham verdi Pan, bu bağlamda, Çin’in kuantum araştırmalarındaki artışı et kileyen önemli olaylardan birinin de, eski ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) görevlisi Edward Snowden’ın açıklamalarının olduğunun altını çiziyor. Pan’ın basına verdiği demeçlere göre Snowden’ın açıklamaları, Çin’in daha güvenli iletişim sistemleri geliştirmek adına daha fazla yatırım yapmasına yol açtı. Kuantum bilgisayarlar bir gün var olan tüm şifreleme biçimlerini kırabilir. Kuantum algılayıcılar ise Çin ordusunun düşman birliklerini daha hassas bir şekilde izlemesine ve hedef almasına yardımcı olabilir. Pan’ın çalıştığı üniversite olan USTC, bu noktadan hareketle, devlete ait savunma şirketleri ile donanmanın savaş kabiliyetinin artırılması gibi amaçlar doğrultusunda kuantum araştırma ortaklıkları geliştirdi. Kuantum bilgisayarlar Şu an için Çin, belki de bu alandaki en önemli yarışta ABD teknoloji endüstrisini geriden takip ediyor: kuantum bilgisayar teknolojileri. Tamamen kuantum prensipleriyle işleyen bir bilgisayar, bir çok alanda dönüştürücü olma potansiyeline sahiptir. Örneğin, katlanarak artan hesaplama gücü, zor hastalıkların tedavisinde yeni kimyasal bileşimlerin tanımlanmasına yardımcı olabilir. Maryland Üniversitesi’nden fizikçi ve IonQ’un kurucu ortağı Chris Monroe’ya göre, kübitlerin sayısından daha önemli olan, birlikte ne kadar etkili çalıştıkları. Şirket yakın zamanda geliştirdikleri prototip bilgisayarın, rakip makinelere göre daha hassas ve karmaşık hesaplamalar yapmalarını sağlayan 11 kübit kullandığını bildirdi. (IonQ’nun yatırımcıları arasında, Jeff Bezos’un kurucusu olduğu Amazon’un bir yan kuruluşu olan AWS bulunmakta.) Kuantum bitleri: Bir bit bilginin temel birimidir. ‘Kübit’ ise kuantumbilgi birimidir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle