24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ TASARIM: ECE KURTULUŞ 96 TEMMUZ 2019 CUMARTESİ Nüfuz mücadelesiKKTC Dışişleri Bakanı Özersay’a göre Doğu Akdeniz’de tahkimat yapılıyor BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ K KTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Doğu Akdeniz’deki mücadelenin sadece doğal kaynaklarla sınırlı olmadığını söylerken “Umarım bu konuda KKTC ve Türkiye’nin kararlılığının farkındadırlar. Çünkü yanlış bir değerlendirme yapıp hafife alıyorlarsa o zaman bizi ciddi sıkıntılar bekliyor demektir” diyor. Ö zersay kapalı Maraş’ın açılması yönünde envanter hazırlığı girişimine ilişkin ise şu görüşü dile getiriyor: “Burası statükoyu sembolize eden bir kaç konudan birisi... En fazla zarar gören de Kıbrıslı Türkler. O nedenle, statükoyu sembolize eden böyle bir unsura dokunmak aslında rahatsızlığı göstermek ve bu çarka bir çomak sokmak anlamına gelir.” n Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sondaj hamlesi AB ve Rum Kesimi’nde sert yanıt buluyor. Rum yönetimi bu tepkiyi bölgede arama, sondaj faaliyeti yürüten gemilerin çalışanlarının gözaltına alınması kararına kadar tırmandırdı... Nasıl değerlendiriyorsunuz? ÖZERSAY Tutuklama emri meselesinin hayata geçirilmesi durumunda Kıbrıslı Rumlara ve bunu hayata geçirmeye çalışanlara bir bedeli olur. Biz de Türkiye ile birlikte karşı tedbirler almaya mecbur oluruz. Böyle bir durumda orantılılık ilkesini göz önüne alırız. İmkân dahilinde barışçıl gideriz ama yanıtsız bırakmayız. Mesela bu bölgelerde yabancı firmalara ilişkin personel var, bunlara ilişkin Türkiye tedbir kararı alırsa bu şirketler memnun olacak mı? Tutuklama eğer sadece bir söylemse bundan bir siyaset yapılmaya çalışılıyorsa ömrü kısa olur, ettiğiniz lafı yutmak zorunda kalırsınız. Ama iki toplum arasındaki ilişkiler zehirlenir. Umarım bu konuda KKTC ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz bölgesi ve doğal zenginlikler konusunda kararlılığının farkındadırlar. Çünkü yanlış bir değerlendirme yapıp hafife alıyorlarsa o zaman bizi ciddi sıkıntılar bekliyor demektir. Umarım böyle değildir. Rum tarafının politikasında tutarsızlık var. Kaynaklar Kıbrıslı Türklere de aittir diyorsan o zaman nasıl olur da KKTC’lileri dışarıda bırakıp arayacaksın, çıkaracaksın, fon oluşturucaksın, bunun için de bir rezerv tutacaksın da istediğin zaman Kıbrıslı Türklerle paylaşacaksın... Savaş gemileri.. n Bu hattı sadece enerji mücadelesi olarak görmek ne kadar doğru... Küresel çapta bir etkinlik mücadelesi var diyebilir miyiz? Var zaten. Bu Özersay, Doğu Akdeniz’deki aktörlerin işbirliğinin, bölgeyi zenginliğin paylaşılabildiği bir yere çevirebileceğini belirtiyor. belki enerji diye yansıyor ama aynı zamanda bu bölgede savunma, güvenlik, askeri konularla ilgili bir nevi tahkimat var. Deniz alanı içinde artan savaş gemilerinin sayısına, deniz kullanım alanlarına ve ilgili aktörler arasındaki savunma ve askeri işbirliği anlaşmalarında artışa baktığınızda, bir İtalya ile Fransa, bir ara Rusya şimdi ise daha çok ABD tarafıyla Rumların girdiği ilişkiye, oradaki deniz üssünde Fransızların kullanım hakkı bağlamında yapılan açıklamalara baktığınızda aslında buradaki mücadelenin sadece doğal kaynaklarla sınırlı olmadığını görebilmemiz lazım. Ekonomik, askeri, güvenlik anlamında bir nüfuz mücadelesidir bu. ‘Dünyaya çıkış noktası’ Türkiye, batısında çeşitli uluslararası anlaşmalarla çok az sayıda adaya sahip ve denize çıkışı bir miktar sınırlanmış durumdadır. Bunu kesinlikle Lozan’a dönük bir eleşti ri olarak söylemiyorum. Çünkü Lozan Anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devlet olarak kabulü açısından bir bütün olarak ele alınması gereken önemli bir anlaşmadır. Bu benim şahsi değerlendirmemdir. Bu aynı zamanda o dönemin şartları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyaya kabul ettiren bir yapı ortaya çıkarmıştır. Ama bir de gerçek vardır o süreçlerin ertesinde bugün Türkiye’nin gerçek anlamda, Karadeniz’i sayamazsınız özel bir konumu var, dünya deniz alanına çıkış noktası Doğu Akdeniz’dir. Bir ara Doğu Akdeniz önemini kaybediyor gibi yorumlar yapılıyordu. Şim di bir kez daha görüyoruz ki çok daha fazla önemli bir noktaya geldi. Bu TürkiyeABD ilişkileri bağlamında da çok önemlidir, Rusya ile ilişkileri açısında da önemlidir. ‘Artık sahadayız’ n Süreç nasıl ilerler? Türkiye birlikte hareket ederek KKTC hükümeti olarak Doğu Akdeniz’de doğalgaz konusunda dengeyi kurmaya başladık diye düşünüyorum. Artık arazideyiz, daha önce kâğıt üzerinde, teoride ve protesto eden konumdaydık. Şartlar, aslında kötü komşu ev sahibi yapar misali, Türkiye’yi iki sondaj gemisi sahibi olmaya getirdi. Bu çatışmacı bir politika değil. Deniz yetki alanını belirleme, lisans verme, sismik araştırma yapma, kazıyı yapma dediğiniz zaman bunlar doğal ekonomik faaliyetlerdir. Politikamız öncelikle şudur, öncelikle Kıbrıslı Rumlarla, ilgili tüm aktörlerle masaya oturarak doğalgaz konusunu gelin birlikte yapalım diyoruz. Bundan vazgeçmiş değiliz, halen bu önerimiz masadadır. Ama bu olmadığı sürece eğer siz tek başına hareket ederseniz, alanı size bırakacak değiliz diyoruz. Biz de sahada olacağız. Biz eğer geçen süre zarfında gerekli politikaları geliştirmemiş olsaydık, oturan ve izleyen konumunda kalacaktık. Doğu Akdeniz son derece kritik bir coğrafya. Eğer bugünden sonra bu çalışmalara ara verilsin, aklıselim olunsun dendiğinde herkes ara verecek. ‘İşbirliğine odaklanalım’ n Kıbrıs’ta çözüm konusunda sizin masaya getirdiğiniz öneri nedir? BM arabuluculuğunda taraflar arasındaki müzakerelerin seyrini nasıl görüyorsunuz? Kıbrıs’ın özel şartları vardır, ne olursa olsun kendisine has modeli olacaktır. Kıbrıs’ta Türk halkı, Rum halkı birlikte var olmak zorundadır ve bunun yolu tek değildir, sadece federal ortaklık değildir, 50 sene boyunca kurmak için çaba harcadığımız ama şartları oluşmayan bir modelde ısrar etmek statükonun devamından başka bir şey değildir. MARAŞ AÇILIMI Statükoya çomak n Gözler D. Akdeniz’de gerilime, adada çöken müzakerelere çevrilmişken yeni kurulan hükümetten bir anda beklenmedik Maraş kartı geldi... Süreçten biraz bahseder misiniz? Biz Maraş için hangi politikayı yürürlüğe koyacağımıza karar vermedik. Belirleyeceğimiz politikaya karar vermeden verilere dayanmak istedik. Şu ana kadar aldığımız iki karar var. Durum tespiti yapıp sağlıklı bir politika geliştirmemize neden olacak bir envanter çalışması yapmak. İkincisi ise bu adımın bölge içerisindeki eski sakinlerinin mülkiyet haklarına saygı gösterecek bir politika olacağı. n Buranın kapanması konusunda BM kararları var, bunu nasıl aşmayı düşünüyorsunuz? Konuya BM Güvenlik Konseyi üzerinden gitmek doğru değil, sebebi de şu: eğer BMGK kararı uygundur, değildir diye konuşacaksak o zaman en çok konuşmamız gereken, 40 küsur yıldır Maraş’taki durum, bizim durumumuz Konsey kararları sınırları içinde mi şu anda. Konsey kararlarının ne kadar bağlayıcılığı olduğu da ayrı bir tartışma. Bizim söylediğimiz şey eski sakinlerin ve vakıflar idaresinin mülkiyet haklarına zarar gelmeyecek bir yaklaşımdır. Gideceğimiz doğrultu uluslararası hukuka bir adım daha fazla yaklaşacağımız bir yöndür. Bugün kapalı olan bir yeri biz askeri bölge olmaktan çıkarıyoruz, sivil bölge yapıyoruz desek, hayır askeri kalsın der mi uluslararası aktörler, AB ya da BM... Eski sakinlerine mülklerini şu şartlarda iade ediyoruz desek, hayır etmeyin derler mi Hayatın donduğu yer... n ‘BM Barış Gücü’ misyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Maraş, statükoyu sembolize eden birkaç konudan biridir, yani hayatın donduğu, askıya alındığı bir karakteri vardır statükonun Kıbrıs’ta. Ve bundan en fazla zarar gören, mağdur olan Kıbrıslı Türklerdir. O nedenle, statükoyu sembolize eden böyle bir unsura dokunmak aslında bu adada devam eden statükokodan rahatsızlığınızı göstermek anlamına gelir. Bu çarka bir çomak sokmak anlamına gelir ve daha önce biz değişen şartlar çerçevesinde örneğin statükonun bir başka sembolü haline dönüşmüş olan BM Barış Gücü ile ilgili bir öneri ortaya koymuştuk. Dolayısıyla KKTC hükümetinin genel dış politikası bu anlamda kendi içinde uyumludur. BM Barış Gücü 1964’te bu adaya geldi. 60’ların farazi ortamına göre tasarlanmış olan misyonun zamanı geçti gibi. Askeri misyon olmaktan çıkarılıp küçük polis misyonuna, daha hızlı hareket edebilen bir yapıya dönüştürülmesi önerisini gündeme getirmiştik bir süre önce. Bunun uluslararası alanda farklı nedenlerle tartışılmaya başlandığını görüyoruz... n Geçen günlerde GKRY lideri Anastasiadis ile birlikte eşlerinizin de katıldığı, KKTC siyasetinde tartışmalara da neden olan bir yemek organizasyonunda bir araya geldiniz. Burada Maraş adımınızdan kendisine bahsettiniz mi? Hayır kesinlikle.. nAnkara ile bu konuda konuştunuz mu... Biz genel anlamda dış politika yönünde atacağımız çeşitli adımlarda eğer uluslararası alanda Türkiye’nın de desteğine ihtiyacımız olan konularsa özellikle önceden istişare de edebiliyoruz. Bu da uluslararası alanda gündeme gelebilecek olan, Türkiye’nin çeşitli temsilciliklerine sorulabilecek bir mesele olduğu için evet önceden istişare ettik konuyu. n Maraş açılımının olası kazanımları neler olur? Nasıl bir resim ortaya çıkacağını tarif etmeye çalışayım... Örneğin Gazimağusa Belediyesi’nin hizmet sunduğu bir kapalı Maraş düşünün, bina, lisanslar anlamında Kıbrıs Türk devletinden alınacak izinlere bağlı olduğunu düşünün, orada inşaat yapılması, evlerin tamir edilmesi, benzeri yatırımlar konusunun da Kıbrıs Türk Cumhuriyeti içerisinden hizmetin alınarak yapıldığını, KKTC’lilerin de o alan içinden dükkân kiralayıp açtığını düşünürsek ekonomik alan yaratılır orada. Bu hemen olacak bir şey değil, belki kademeli olarak, belki bir kısmı önce altyapı sağlanarak devreye sokulabilir. Tüm bunların orada bir envanter çalışması sonucu ortaya çıkacak tabloda netleşmesi gerekmektedir. Öbür türlüsü varsayımsaldır. Ama her durumda böyle ekonomik bir alan, barışçıl ve iki halkın bu adada birlikte var olma hakkının olduğunu göstermesi açısından önemlidir. ‘Rumlar istismar ediyor’ Kapalı Maraş’a eski sahipleri açısından baktığınızda uluslararası şirketlerin de, geçmişte turizm şirketlerinin de sahip olduğu yerler var, dolayısıyla bunu bir bütün olarak düşünmek gerek. Rum Kesimi liderliği ile bu konuyu görüşerek ilerleme olmayacak gibi. Çünkü Rumlar AB desteği ve BM kararları vs. diyerek burasını zaten ben alacağım düşüncesiyle insanların hislerini, beklentilerini istismar eden bir politika ortaya koyuyor, bunun olmayacağını bilmelerine rağmen... Biz bunun da önüne geçen, aracıları aradan çıkarıp Kıbrıslı Rum halkının Maraş’tan göç edenleri muhatap alan bir yöne doğru gidiyoruz. YARINTALAT: İKİ AYRI DEVLET ZOR Mezuniyet töreninde rektöre protesto Boğaziçi Üniversitesi mezuniyet töreninde “kayyım rektör” olarak nitelendirilen Prof. Dr. Mehmed Özkan protesto edildi. Öğrenciler, Özkan konuşurken alkış ve ıslıklarla tepki gösterdi. Boğaziçi Üniversitesi 20182019 akademik yıl mezuniyet töreni, üniversitenin Uçaksavar Spor Tesisleri’nde gerçekleştirildi. Rektörlük seçimlerine katılmamasına rağmen 2017’de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından rektörlüğe atanan Özkan, konuşma için kürsüye çıktığı sırada protesto edildi. Öğrenciler kürsüye sırtlarını dönerek Özkan’a ıslık ve alkışlarla tepki gösterdi. Özkan 2017 ve 2018 yıllarında gerçekleşen mezuniyet törenlerinde de protesto edilmişti. Öğrenciler törende, “Barış İçin Akademisyenler” bildirisini imzalayan ve Fransa’da gerçekleşen bir konferans gerekçe gösterilerek tutuklanan Tuna Altınel’in serbest bırakılmasını da istediler. l Haber Merkezi DTCF’DE ÖĞRENCİ PANKARTI AYM’den, polis müdahalesine eleştiri Anayasa Mahkemesi (AYM), Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF) bir grup öğrencinin Türkiye’de yaşanan bombalı saldırıları protesto etmek amacıyla astığı “Sarayın İstikrarı” yazılı afiş nedeniyle verilen para cezasını “hak ihlali” saydı. AYM, protestoya yapılan polis müdahalesinin de “demokratik toplum gereklerine uygun olmadığı” kararını verdi. 2015’in ikinci yarısından itibaren Türkiye’de yaşanan bombalı saldırılar, DTCF’de 15 kişilik bir öğrenci grubu tarafından protesto edildi. Öğrenciler, o dönem, okul bahçesine “yaşanan saldırıların sorumlusunun iktidar olduğunu” ileri süren bir pankart astı. Pankartta, HDP Diyarbakır Mitingi, Suruç, Ankara Barış Mitingi, Sultanahmet Meydanı, Genelkurmay önü, Güvenpark, İstiklal Caddesi’ndeki saldırıların tarihlerine yer verilerek “Katliam, Kan, Yayın Yasağı, Gözyaşı, Öğrenci Kolektifleri” ifadeleri yer aldı. Fakülteye çağrılan polis, pankartı indirerek 4 öğrenciyi gözaltına aldı. İfadeleri alındıktan sonra serbest bırakılan öğrencilere 219 lira idari para cezası verildi. Öğrencilerin cezaya itirazı Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedildi. Bir öğrenci, “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle AYM’ye başvurdu. Yeniden yargılama kararı AYM tarafından verilen kararda, anayasada “fikirlerin barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme” hakkının güvence altına alındığı anımsatılarak, protestoya yapılan polis müdahalesinin “demokratik toplum gereklerine uygun olmadığı” belirtildi. Kararda, “Yaşanan terör saldırılarına dikkat çeken ve saldırılarda ölenlerin unutulmaması çağrısında bulunan afişin asılmasının bir düşünce açıklaması mahiyetinde olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Öte yandan başvuruya konu afiş, öğrencilerden oluşan bir topluluğun protesto eylemi sırasında asıldığından anayasada düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin güvencelerden yararlanır” denildi. AYM, yeniden yargılama kararı verdi. Kararda, öğrencinin bin lira tazminat talebi ise reddedildi. l ANKARA / Cumhuriyet avukatlar 183. kez buluştu Adli Tıp, Elçi cinayetinde rapor hazırlamayı reddetti Diyarbakır Barosu’na bağlı avukatlar, Tahir Elçi cinayetinin faillerinin bulunması için 183. kez Diyarbakır Adliyesi önündeki eylemde bir araya geldi. Eylemde, açıklama yapan Baro Başkanı Cihan Aydın, Adli Tıp Kurumu’nun Elçi cinayetinde ikinci bir rapor hazırlama talebini reddettiğini söyledi. Adli Tıp’a gönderilen dosyaya, kurumun hazırladığı ilk rapor dışında başka bir rapor hazırlamayacaklarını ifade eder şekilde yanıt verildiğini söyleyen Aydın, “Bir değişiklik yok. Yapılması gereken, Londra Üniversitesi’ne hazırlattığımız rapor dikkate alınarak bir an önce soruşturma aşamasına geçilmesi. Temel faillerin, suçlanan kişilerin bir an önce şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmasını ve gerekli işlemlerin yapılmasını talep ediyoruz” diye konuştu. l Haber Merkezi soruşturma istediler Mimarlar Odası, rektör Kök’ü YÖK’e şikâyet etti Mimarlar Odası Ankara Şubesi, ODTÜ Rektörü Verşan Kök hakkında soruşturma açılması ve akademik unvanının geri alınması için Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) başvurdu. ODTÜ’de ormanlık alan içinde yer alan “Kavaklık” bölgesine Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) tarafından yurt yapılması sürecine ilişkin Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin tepkisi sürüyor. Mimarlar Odası’ndan yapılan açıklama da, “Verşan Kök bilime ve tekniğe uymuyor, akademik unvanının gereğini yerine getirmiyor. Rektör, Kavaklık alanda İmar Yönetmeliği’ne aykırı olarak şantiye binası yapılmasına izin verdi ve ruhsatsız olarak kaçak yapılaşmaya göz yumarak, kamu görevini kötüye kullandı. Akademik unvanını hak etmiyor, unvanı geri alınmalı” ifadeleri kullanıldı. l ANKARA / Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle