24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 6 TEMMUZ 2019 CUMARTESİ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Snievdreisnindeakhlearçboakzısleavrıenrı?Seçiminin, vücut sıcaklığınızdan karbondioksit seviyenize kadar birçok sebebi var BİLİM TEKNİK Batuhan Sarıcan Bu yaz da sivrisinekler o kadar insanın arasında sizi bulup sokuyor ve tüm keyfinizi kaçırıyor değil mi? Yalnız değilsiniz. Araştırmalara göre insan nüfusunun yüzde 20’si sivrisinekler için diğerlerine göre daha cezbedici. Siz de muhtemelen bu yüzde 20’lik grubun içindesiniz. Ve bunun bazı bilimsel sebepleri var. Florida Üniversitesi’nde tıbbi bir entomolog ve sivrisinek uzmanı Dr. Jonathan Day, sivrisineklerin gerçekten de bazı insanları başkalarına tercih ettiğini söylüyor. Day, bu fenomenin gayet mantıklı açıklamaları olduğunu, bazı insanların diğerlerine göre daha fazla kimyasal madde üretmesi veya ba rındırmasıyla açıklıyor. Mesela ürik ve laktik asit gibi kimyasallardan bazıları sivrisinekleri daha çok çekiyor. Sadece bu da değil. Kan grubu da sivrisinekler için bir etken. Sözgelimi 0 tipi kan grubunun, sivrisinekleri diğerlerinden daha fazla çektiğine dair kanıtlar da var. Ne yazık ki, genler de belirleyici. Day, yerel sivrisinek popülasyonu için bizi bir “mıknatıs” haline getirebilecek başka faktörlerin de olduğunu söylüyor. Belki en önemlisi: Metabolik hızımız ve vücudunuz enerjiyi yakarken saldığı karbondioksit (CO2) miktarı. Birincil faktör: Vücuttaki karbondioksit seviyesi Sivrisineklerin, karbondioksiti hedef belirlemelerinin birincil yolu olarak kullandıklarını ifade eden Day, bir sivrisinek için bir insanı bulmanın en önemli yolunun bu olduğunu söylüyor. Burada metabolizma hızı da devreye giriyor: “Hamile kadınlar ve fazla kilolu veya obez insanlar, onları sivrisineklere daha çekici hale getirebilecek metabolik hızlara sahip olma eğilimindedir.” Ayrıca, alkol almak veya kendinizi fiziksel olarak zorlamak da metabolik hızınızı artırıyor. Ve sivrisinekler için cezbedici bir hale geliyorsunuz. Bu da yaz aylarında bir bira kapmayı veya dışarı çıkmadan önce egzersiz yapmayı düşündürücü kılıyor. Karbondioksit, sivrisinekler ve diğer kan emici böcekler için konakçılarını tespit etmek amacıyla kul Sivrisinek ısırığından kaçınmak için ipuçları Peki kaşıntılı ısırıklardan kaçınmanın en iyi yolları ne? Day, bol kot pantolon ve uzun kollu tişört gibi koruyucu giysiler öneriyor. “Sporcular veya balıkçılar için yapılmış hafif, nefes alan kumaşların birçoğu sizi böceklerden koruyacak kadar sıkı bir şekilde dokunuyor” diyor. Giysilerin vücudunuzun gizleyemediği kısımları içinse yüzde 15 DEET değerine sahip bir sivrisinek ilacı etkili olabilir. Yalnız, doğru ve güvenli uygulama için talimatları uyguladığınızdan emin olmanız gerekiyor. Day, “Teneffüs etmekten kaçınmak için ellerinize püskürtün ve ardından cildinize sürün” diyor. “Bu sizi yaklaşık 90 dakika koruyacaktır.” Ayrıca, sivrisineklerin genellikle rüzgârın azalma eğiliminde olduğunda, nem yükseldiğinde ve genellikle şafak ile alacakaranlıkta beslendiğini hatırlatıyor. Bu zaman aralığında içeride kalabilirseniz, ısırıklardan kaçınabilirsiniz. Day, iyi bir vantilatörün de sivrileri uzak tutmak için harika bir iş çıkardığını söylüyor ve ekliyor, “Sivrisinekler saatte 1.60 kilometreden daha hızlı bir esintiyle uçamaz”. lanılan birincil teknik olsa da bizi arabalardan, çürüyen ağaçlardan ve diğer karbondioksit üreten nesnelerden ayırmak için ikincil işaretlere güveniyorlar. Day, ikincil faktörlerin burada belirleyici olduğunu söylüyor. Örneğin: Koyu renk giysiler sivrisinekler için hafif renklerden daha çekici. Day’e göre, sivrisinekler hafif bir rüzgârda bile uçmakta zorlanıyor ve bu yüzden yere yakın duruyor. Aşağıda durdukları için de siluetinizi ufka göre karşılaştırarak hedeflerini belirliyorlar. Day, “koyu renkler hemen göze çarpıyor” diyor. Aynı zamanda, çok fazla hareket bizi çevremizden ayırıyor. Eğer çok dolaşıyorsanız veya el hareketi yapıyorsanız, “Hey, sivrisinekler! Ben buradayım” işareti veriyoruz. Aman dikkat! Yeni sinir ağı, birkaç dakika süren en hızlı simülasyon yöntemlerine kıyasla simülasyonları 30 milisaniyede tamamlayabiliyor. Ağ aynı zamanda mevcut en hızlı modele kıyasla yüzde 2,8 ile daha az hata oranına sahip. Yapay zekâ evrenimizin 3D kopyasını oluşturdu Evren, gezegenimizden birkaç ışık yılı uzakta bulunan bulutsular, yıldızlar ve başka galaksilerle dolu. Araştırmacılar bu uçsuz bucaksız âlemi olduğu gibi görüntülemek için yapay zekâyı kullandılar. Simülasyon şaşırtıcı derecede iyi olsa da hiç kimse yapay zekânın bunu nasıl başardığını tam olarak anlayamadı. Araştırmacılar, 24 Haziran tarihli yeni simülasyonu Ulusal Bilimler Akademisi Bildirileri’nde yayımladılar. Amaç, evrenin başlangıcına dair farklı koşulları simüle etmek için kozmosun sanal bir versiyonunu oluşturmaktı. Sonuç beklenenden çok daha iyi oldu: Evrenin ilk yapay zekâ simülasyonu gerçek gibi görünüyordu ve tam anlamıyla gizemliydi. Çünkü yapay zekânın bunu nasıl başardığını kimse çözememişti. Evreni simüle etmek Evrenin muazzam yaşı ve ölçeği göz önüne alındığında, oluşumunu anlamak hayli zor. Astrofizikçilerin elindeki bilgisayar modellemesi gibi geleneksel modeller, çok fazla hesaplama gücü ve zamanı gerektiriyor. Çünkü astrofizikçilerin hangisinin en muhtemel gerçek senaryo olduğunu belirlemek için farklı parametreleri ayarlayarak binlerce simülasyon yap Bunun için 8 bin simülasyon kullanıldı. Yapay zekânın bunu nasıl başardığı ise henüz bilinmiyor. ması gerekebiliyor. New York'taki Hesaplamalı Astrofizik Merkezi’nden teorik astrofizikçi ve çalışmanın da ortak yazarı olan Shirley Ho ve meslektaşları, süreci hızlandırmak için “derin sinir ağı” yarattı. Derin Yoğunluk Yer Değiştirme Modeli (D3M) olarak adlandırılan bu sinir ağı, verilerdeki ortak özellikleri tanımak ve bu verilerin nasıl işleneceğini "öğrenmek" için tasarlandı. D3M ile araştırmacılar, evrenin yüksek hassasiyetli geleneksel bilgisayar modelinden 8.000 simülasyon oluşturdu. D3M, bu simülasyonların nasıl çalıştığını öğrendikten sonra araştırmacılar, 600 milyon ışıkyılı uzaklıktaki sanal, küp şeklindeki bir evrenin yepyeni, daha önce hiç görülmemiş bir simülasyonunu kullandılar. (Gerçek gözlemlenebilir evren, yaklaşık 93 milyar ışık yılıdır.) Sinir ağı, tıpkı eğitim için kullandığı 8.000 simülasyonlu veri setinde olduğu gibi, bu yeni evrende simülasyonlar yapabiliyordu. Simülasyonlar, yerçekiminin evrenin oluşumundaki rolüne odaklandı. Ho, araştırmacıların sanal evrendeki karanlık madde miktarı gibi yepyeni parametreleri çeşitlendirdiğinde, D3M'nin halen karan lık maddenin nasıl ele alınacağı konusunda eğitilmemesine rağmen simülasyonları idare edebildiğini söyledi. Bilgisayarlar ve kozmoloji Ho, D3M'nin bu özelliğinin gizemini halen koruduğunu belirtti. Simülasyon, hesaplama bilimi kadar kozmolojide de merak uyandırıyor. Bu modelin aynı zamanda evrenin kökenleriyle ilgilenen araştırmacılara da zaman kazandırabileceği ifade edildi. Yeni sinir ağı, birkaç dakika süren en hızlı simülasyon yöntemlerine kıyasla simülasyonları 30 milisaniyede tamamlayabiliyor. Ağ aynı zamanda mevcut en hızlı modele kıyasla yüzde 2,8 ile daha az hata oranına sahip. Araştırmacılar şimdi yeni sinir ağındaki diğer parametreleri değiştirmeyi planlıyor, hidrodinamik veya akışkan ve gazların hareketi gibi faktörlerin evrenin oluşumunu nasıl şekillendirdiğini inceliyorlar. Derleyen: Batuhan Sarıcan https://www.livescience. com/65832aicreatesmodeluniversemysteriously.html TEKNOLOJİYLE İLGİLİ EN İYİ 10 DİZİ 1. Mr. Robot 2. Silicon Valley 3. Continuum 4. Black Mirror 5. Halt & Catch Fire 6. Dollhouse 7. Westworld 8. Person of Interest 9. Firefly 10. Quatum Leap Kaynak: Ranker.com Üzgün bakış da evrim sonucu Bir köpek istediğini yaptır mak için çaresiz kaldığında, doğ rudan doğruya sahibinin gözleri ne bakar. Köpek ler için çok doğal bir davranış olan bu duygu yüklü bakışı, köpeğin en yakın akrabası olan kurtta göremeyiz. İncelemelere göre insan ve dört ayaklı dostlarımız arasındaki göz teması, sosyal etkileşim açısından büyük bir Araştırma: Köpeklerin “üzgün” bakışlarına yol açan yüz kasları insanların ilgisini çekmek için evrimleşti. önem taşıyor. 2013 yılında gerçekleştirilen bir araş tırma örneğin, kaşlarını kaldırarak duy gu yüklü bir ifade takınan barınak kö peklerinin çok daha çabuk yuva bulduk larını göstermişti. Kısmen aynı araştır macılarca gerçekleştirilen yeni bir çalış maya göre ise köpeğin bu yetiyi, evcil leştirme sürecinde kazandığı saptandı. Uzmanlar bunun, acınası bakışın insan larda çok etkili olmasıyla ilgili olduğunu tahmin ediyorlar. Portsmouth Üniversitesi’nden Juliane Kaminski ile çalışan ekip, araştırma çer çevesinde altı kurdun yüz kaslarını al tı köpeğin kaslarıyla karşılaştırınca, göz ler dışında hemen hemen aynı olduğu nu fark ettiler. Mesela kaşların iç kısım larındaki kaslar tüm köpeklerde var. Fa kat kurtlarda bu bölgede çok az kas lifi ve bağdokusu tespit edildi. Kurt, insan la karşı karşıya kaldığında asla kaşlarını kaldırmıyor. “Kaşları belirgin bir şekilde yukarı doğru kaldırma yetisi sadece kö peklerde var” diyor araştırmacılar. Beden suya doyduğunu nasıl anlar? Fareler üzerinde yapılan ve Nature dergisinde yayımlanan yeni bir araştırmaya göre bedenin suya gereksinim duyması halinde, bağırsaklardaki gizemli bir madde, beyni anında haberdar ediyor. Bastıran yaz sıcaklarında bedenlerimiz en fazla suya ihtiyaç duyar. Kızgın güneşin altında kaldıktan sonra içilen o buz gibi soğuk suyun ilk damlası insanlarda son derece hoş bir duygu yaratabilir. Oysa, peş peşe içilen dört bardak suyun ardından gelen beşinci bardak su insanlarda büyük bir olasılıkla çok daha farklı bir duyguya neden olur. Neyse ki, beyin sayesinde ortaya çıkan bu iki farklı tepki her ikisi de ölümcül etkiler yaratabilecek durumlar olan bedenin gereğinden az, ya da aşırı miktarda su tüketmesinin önüne geçiyor. Peki, beyin kişinin ne zaman su içmesi gerekip gerekmediğine nasıl karar veriyor? Fareler üzerinde yapılan ve Nature dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, bağırsaklardaki gizemli bir maddenin bedenin suya doyabilmesi için gerekli miktarın belirlenmesinde etkili olabileceğine işaret ediyor. Bu madde bedenin suya gereksinim duyması durumunda beyni anında haberdar ediyor. ğazın susuzluk hücrelerini “devre dışı” bırakmalarının ardından “devreye girme” sinyali bir olasılıkla başka bir yerden gelmiş olmalıydı. Bu hücrelerin öteki sinyalleri bağırsaktan alabilecekleri yönünde bir seziye kapılan araştırmacılar, gerek tuzlu ve gerek tuzsuzsıvıyı doğrudan farelerin bağırsaklarına aktarıp, ağız ve boğazdan gelebilecek sinyallerin tümden önüne geçmiş oldular. Sonuçta, tatlı suyun beyin hücrelerini devre dışı bıraktığına, ancak tuzlu suyun böyle bir etki yaratmadığına tanık oldular. Elde edilen sonuçlar bağırsaklarda sıvıların içeriğindeki tuzu algılayan ve böylelikle de ne kadar içeceğin bedeni susuz bırakacağını önceden kestirebilen moleküllerin olduğuna işaret ediyor. Sistem bu bilgiyi topu topu bir dakika içinde beyne iletiyor ve susuzluk hücreleri hızla devreye girip devreden çıkıyorlar. Susuzluk hücreleri Kaliforniya Üniversitesi’nden araştırmacılar 2016 yılında sıvı tükettiklerinde farelerin ağız ve boğaz yoluyla beyne, susuzluğu tetikleyici hücreleri devre dışı bırakan, birtakım sinyaller gönderildiğini saptamışlardı. Söz konusu “susuzluk hücreleri” beynin hipotalamus adıyla bilinen ve susuzluk, kan basıncı ve daha başka bedensel süreçleri düzenleyen bölgesinde bulunuyor. Ağız ve boğaz, sıvının içilmesini izleyen birkaç saniye içinde bu sinyalleri beyne göndermeye başlıyor. Ancak sıvının kan dolaşımına karışıp bedendeki tüm susuzluk hücrelerine ulaşması yaklaşık 10 dakika ile 1 saat arasında bir süreyi gerektiriyor. Yeni araştırmada ise beynin bunu nasıl başarabildiği sorusuna yanıt getirilmesine çalışıldı. Araştırmayı yürüten Kaliforniya Üniversitesi ve Howard Hughes Tıp Enstitüsü fizyoloji doçentlerinden Zachary Knight ve arkadaşları fare beyinlerinin hipotalamus bölgesinin yakınlarına optik lif ve mercekler yerleştirdiler. Fareler tuzlu su ve tatlı su içtiklerinde beyinlerindeki susuzluk hücrelerinin etkinliğini ölçen araştırmacılar, her iki türde sıvı alındığında da ağız ve boğazın beyne susuzluğu tetikleyici sinyaller göndermeye başladığına tanık oldular. Ancak tuzlu sıvılar bedende su yitimine neden olabileceğinden, ağız ve bo Susuzluğun denetimi Bu bulguların insanlar için de geçerli olduğunun kanıtlanması durumunda, çok sayıda kişiye yarar sağlayabilir. Örneğin, Knight insanların susuzluğu denetleme yetisinin yaşlandıkça azaldığına dikkat çekiyor. Bu nedenle yaşlılar yeterince sıvı alamıyorlar ve bu da özellikle sıcaklıkların yoğun olduğu dönemlerde birtakım tıbbi sorunlara neden olabiliyor. Bunun tam tersi de yaşanabiliyor. Kanada McGill Üniversitesi sinirbilim uzmanlarından Charles Bourque, maraton koşucularının büyük bir çoğunluğunun yarışlar sırasında genellikle aşırı miktarda su tükettiklerini belirtiyor. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte,bağırsaktan beyne gönderilen sinyallerin güçsüzleşmesinin bunda bir payı olabileceği belirtiliyor. Derleyen: Rita Urgan How Does the Body Know When to Stop Drinking Water? Live Science/ 27 Mart 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle