28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 30 TEMMUZ 2019 SALI [email protected] olaylar ve görüşler Soğuk Savaş bakışından kurtulmak Dr. Cihangir Dumanlı EMEKLİ Tuğgeneral Son günlerde Rusya’dan S400 yüksek irtifa bölge hava savunma sisteminin alınması, buna karşılık ABD’nin Türkiye’yi F35 programından çıkarması ve ekonomik yaptırımlar tehdidi ile ilgili tartışmalarda ve yetkililerin yaptıkları açıklamalarda Soğuk Savaş paradigmalarından kurtulunamadığı dikkat çekmektedir. Oysa gerek Türkiye’de, gerek bölgemizde gerekse dünyada yaşanan köklü değişimler karşısında artık Soğuk Savaş koşulları geçerli değildir, bu nedenle bizim de düşünce kalıplarımızı değiştirmemiz gerekmektedir. Dijital devrim yaşanmaktadır Soğuk Savaş yıllarında sanayi Devrimi’nin türevi olan üretim, iletişim yaşam ve savaşma şeklimiz değişmektedir. 2000’li yıllardan sonra hızlanan iletişim çağına girilmiştir. Bu durum, kitlesel standart üretim yerine müşteriye özel üretim, kitle imha silahları yerine nokta hedefli akıllı silahlar, süratli karar verme, süratli ve dünya çapında iletişim gibi olanaklar sunmaktadır. Aynı olanaklardan teröristler ve suç örgütleri de yararlanmaktadır. Yöneticiler karar vermek için gerekli bilgilere süratle ve tam olarak ulaşabilmeli, bunları değerlendirip süratle karar vererek “karar üstünlüğünü” sağlamalıdır. Bunun için karar makamlarında olanların yeterli bilgi ve deneyim birikimine sahip olmaları, muhalefetin ve uzmanların görüşlerinden faydalanabilmelidir. Dünya siyasi sistemi değişmektedir Soğuk Savaş dönemindeki iki kutuplu dünya siyasi sistemi Soğuk Savaş’tan sonra kısa süre için tek kutupluluğa dönüşmüş, şimdi de çok kutupluluğa evrilmektedir. Türkiye’ye daha geniş seçenekler yelpazesi sunan bu durum bizim de sabit fikirlerden kurtulup dünyaya ve bölgemize bakışımızı gözden geçirmemizi gerektirmektedir. NATO’nun fonksiyonu ve yapısı değişmiştir. Nato’nun değişimi NATO bizim 1952’de girdiğimiz NATO değildir. Soğuk Sava şın bitiminden sonra Sovyet tehdidi ortadan kalkmış, Avrupalı üyeler savunma harcamalarını önemli ölçüde azaltmış, örgüt genişleyerek, yeni üyeler, yeni ortaklar, yeni işbirliği devletleri ile birlikte dünyanın her bölgesinde 67 ülkeyi kapsayan küresel bir oyuncu haline gelmiştir. NATO kuzey Atlantik örgütü ve bir ortak güvenlik ittifakı olmaktan çıkmış, ABD’nin küresel çapta operasyonlarında kullanabileceği bir enstrümanı haline gelmiştir, hatta Amerikan silah sanayiini pazarlama unsuru olmuştur. Bugün “NATO bizi hangi tehdide karşı ne kadar koruyor” sorusunun sorulması gerekmektedir. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle bloklar arasında sıcak çatışma olasılığının azalması sonucunda NATO klasik 5. madde görevleri dışında “yumuşak güvelik” (soft security) denilen barışı destekleme, çatışmaların önlenmesi, terörizmle mücadele, insani yardım gibi görevlere yönelmiştir. Bizi en çok ilgilendiren terörle mücadele konusudur. NATO ve başat gücü ABD bugün teröre karşı Türkiye’yi korumak bir yana; ülkemize yönelik terörü açıkça desteklemektedir. Türkiye artık Sovyet birliklerine karşı NATO’nun güney kanadını koruyan bir devlet değildir. Dünya çapında dağılan ve her gün ayrı bir coğrafyada eylem yapabilen terör tehdidi karşısında .”güney kanat” kalmamıştır. Türkiye ABD’nin stratejik ortağı değildir Stratejik ortaklık devletlerin ulusal çıkarlarının tamamen örtüştüğü durumlarda söz konusu olabilir. Bu anlamda Türkiye ve ABD hiçbir zaman stratejik ortak olmamıştır. Özelikle Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra ABD‘nin aşağıdaki politikaları ulusal çıkarlarımıza zarar vermektedir. •Amerikan müdahaleleri ile bölgemizin barış ve istikrarının bozulması. •Bölge ülkelerinin toprak bütünlüklerinin bozulması, sınırların değiştirilmesi, •Bir Kürt devleti oluşturma gayretleri, •Suriye’nin kuzeyindeki bölücü terör örgütünün silahlandırılma, teşkilatlanma ve eğitimi nin sağlanması. •Dinci terörün desteklenmesi, •İstediğimiz silah sistemle rinin tedarikine zorluk çıkarılması, •F35 programından dışlanmamız, •CAATSA yaptırımları tehdidi, •Karadeniz’de Montrö rejiminin delinmesi, •Doğu Akdeniz’de hakkımız olan hidrokarbon kaynarlarının aranma ve işletilmesine karşı çıkılması, •Ekonomik baskılar. ‘Stratejik tehdit’ Bütün bu gerçekler ortada iken hâlâ “ABD stratejik müttefiki Türkiye’ye nasıl böyle davranabilir” diye sormak abestir. Stratejik ortaklık zaten yoktu, şimdi de hiç yoktur. ABD “stratejik tehdit” haline gelmiştir. Türkiye’nin ABD’ye incirlik üssünü ve hava sahasını kullandırmasının hukuki zemini ortadan kalkmıştır. Türkiye ile ABD arasındaki savunma işbirliğinin hukuki çerçevesi 1980 tarihli Savunma Ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması (SEİA) ile çizilmiştir. SEİA’nın özü şudur: •ABD TSK’nin modernizasyonuna yardım edecek, bunun için askeri (FMS) ve ticari krediler verecek, •Türkiye de buna karşılık ABD’ye üs ve tesislerini kullandıracak. Yükümlülük kalmadı Soğuk Savaş bittikten sonra ABD, Türkiye’ye yaptığı askeri yardımları kesmiş, dolayısı ile antlaşma tek taraflı (sadece Türkiye’nin verdiği) bir duruma gelmiştir. Bir sözleşmede taraflardan biri yükümlülüklerini yerine getirmezse diğer tarafın da sözleşmeye uymama hakkı doğar. SEİA’nın birinci maddesi bu antlaşmanın “NATO’nun amaç ve kapsamı ile sınırlı” olduğunu belirtmektedir. Oysa NATO yukarıda değindiğimiz gibi 1980’lerin NATO’su olmaktan çok uzaklaşmıştır. ABD’nin Ortadoğu’daki operasyonları NATO kapsamında değildir. Bu durumda bizim “NATO’nun amaç ve kapsamı içinde” ABD’ye üslerimizi ve hava sahamızı kullandırma yükümlülüğüz kalmamıştır. SEİA 1980 yılında beşer yıllık sürelerle gözden geçirmek üzere yapılmıştır. 1985 yılında süre dolmasına rağmen ilk uzatma iki yıl gecikme ile 1987 yılında yapılmıştır. (1990 yılına kadar). Bu uzatma mektup teatisi yolu ile yapılmış ve teati edilen mektuplar antlaşmaya ek olarak konulmuştur. Bu kapsamda ABD Dışişleri Bakanı George Shultz 16 Mart 1987 tarihinde Türk mevkidaşı Vahit Halefoğlu’na bir mektup yazmıştır. Shultz bu mektubunda SEİA’nın NATO kapsamında uzatıldığını teyit ettikten sonra mektubun üçüncü paragrafında şu ifadeyi kullanmıştır: “ABD, terörizmle ve teröre yardım ve destek sağlanması ile mücadelede Türk hükümeti ile işbirliği yapma konusundaki kararlılığını teyit eder.” SEİA’ya ek olarak konulmuş olan Shultz’un bu mektubu teröre karşı işbirliği yapma konusunda ABD’nin açık taahhüdünü ifade etmektedir. Şimdi, ABD bizimle işbirliği bir yana, teröristlere ağır silah dahil her türlü desteği vererek aramızdaki anlaşmayı tek taraflı bozmuş, uluslararası hukukun temel ilkelerinden “ahde vefa” (pacta sunt servanda) ilkesine aykırı davranmıştır. Bu durumda bizim de NATO kapsamı ile sınırlı olan SEİA’ya uymak ve bu ülkeye üs vermek yükümlülüğümüz hukuken ortadan kalkmıştır. Hayatın dayattağı sorumluluk Yukarıda özet olarak değinilen köklü değişimler karşısında “ABD ile stratejik ortaklık”, “NATO’nun güney kanadı” gibi geçerliliğini yitirmiş Soğuk Savaş kavramlarının kullanılması; Soğuk Savaş koşulları devam ediyormuş gibi ABD’nin bölge politikalarına destek verilmesi; tek adam rejimi ile dış politika ve güvenlik politikası oluşturma ve uygulama süreçlerinde farklı görüşlerden, uzmanlık ve devlet hafızasından yararlanılmaması bizi gerçeklerden uzaklaştırmakta ve halen yaşadığımız gibi yanlış uygulamalara götürmektedir. Yöneticilerin bu konuda birikimli olmaları, değişen dünyada Soğuk Savaş paradigmalarından sıyrılıp düşünce kalıplarını değiştirmeleri bir zorunluluk haline gelmiştir. Darwin, evrim teorisinde en kuvvetlinin değil, en iyi uyum sağlayanın ayakta kalacağını kanıtlamıştır. Abdülcanbaz’ın babası: Turhan Selçuk Üniversite mi? Medrese mi? Anayasa Mahkemesi nihayet korumakla yükümlü olduğu Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, İstanbul Aydın Anayasa’yı ve bu Üniversitesi ve Medeniyet Anayasa’da güvence Üniversitesi’nin altına alınmış olan temel rektörlükleri, akademik hak ve özgürlükleri personele yazı hatırladı: göndererek, Barış AYM yargıçlarının Akademisyenleri için hak temel hak ve özgürlükler ihlali kararı veren AYM’ye hakkındaki tutum ve tepki gösterilmesini davranışları hakkında, istemiş. gelecek için pek de umut HHH vermeyen, sekize sekiz Benim aklım, eşit bir bölünmeyle, üniversiteler için, hava Başkan’ın da hak ihlali gibi su gibi, zorunlu kararına katılmasıyla, bir yaşam koşulu Barış Bildirisi’ne imza olan “İfade Özgürlüğü atan akademisyenlerin Kararına” üniversite cezalandırılmalarının yönetimleri tarafından hak ihlali olduğuna ve karşı çıkılmasını almıyor: kendilerine dokuzar bin BU ANCAK lira tazminat ödenmesine DOGMATİZM VE karar verdi. EZBERCİLİĞİN Bu karar, eşit HÂKİM OLDUĞU bölünmeden dolayı MEDRESELERDE gelecek için pek umut OLABİLİR! vermese de, Temel Hak HHH ve Özgürlükleri gitgide Tam bu noktada, kısıtlayan ve sınırlayan akademisyenlerin fikir bir “Tek Kişi Yönetimi”nin açıklama özgürlüğüne tahrip ettiği Demokratik karşı çıkan Ağrı İbrahim Rejime destek anlamı Çeçen Üniversitesi taşıyor: hakkında, çoğunluğu Kararın altında Türk olan katılımcılar imzası olan yargıçların, için Tayland’ın Demokrasi’den, başkenti Bangkok’ta Hukuk Devleti’nden, bir “Sosyal Bilimler Evrensel Hukuk’tan, Kongresi” düzenlemiş haberli oldukları ve olmasından dolayı Anayasamızda güvence Yükseköğretim Kurulu, altına alınmış olan Temel YÖK’ün, soruşturma Hak ve Özgürlüklere açmış olması haberi de inandıkları anlaşılıyor. anımsatılıyor: İhlal kararı, kesinleşmiş Ve manzara daha da cezalar için yeniden çirkinleşiyor! yargılamanın yapılmasını, HHH istinaf aşamasında olanlar AYM’nin ihlal için bozma, devam eden kararının ezici bir davalar için de beraat çoğunlukla alınmamış kararları verilmesini olmasına üzülürken, üç zorunlu kılıyor. üniversitenin bu karara HHH karşı kampanya yapmak Bu karar üzerine, istemesi, Türkiye’nin ve Temel Hak ve gençlerimizin geleceği Özgürlükleri korumaları üzerindeki kara bulutlara gereken, varlıklarını işaret ettiği için insanı araştırma ve ifade daha da kötümserliğe özgürlüklerine borçlu sürüklüyor: olan üniversitelerin O üniversitelerde üçünden kınama Hukuk Fakülteleri olup girişimlerinin ortaya olmadığın bilmiyorum. çıktığına ilişkin garip Ama eğer varsa, haberler medyaya yazık oralarda okuyan yansıdı: öğrencilere! Olcay bağır Basın tarihimizden öğreniyoruz ki, özellikle 1950’ler ve 1960’larda her gazetede çizgi roman bantları yayımlanırmış. Batı menşeli çizgi kahramanlar devri, 1954’te Abdi İpekçi’nin Milliyet’in başına geçmesiyle yavaş yavaş kapanacaktı. Çünkü İpekçi, yerli çizerlerin yaratacağı yerli kahramanlar konusunu kafasına koymuştu. Bunun için gazetesinin iki genç çizeri Turhan Selçuk ve Bedri Koraman’a sürekli baskı yapıyordu. Abdi İpekçi’nin ısrarları sonuç vermiş ve Turhan Selçuk 1957’de senaryosunu ve sözlerini Aziz Nesin’in yazdığı yerli bir çizgi kahraman yaratmıştı. Kahramanın adını Nesin koymuştu: Abdülcanbaz. İki Abdülcanbaz Ancak Nesin’in yazdığı Abdülcanbaz bugün herkesin bildiği Abdülcanbaz’dan oldukça farklıydı. Turist rehberiydi Abdülcanbaz ve hayli üçkâğıtçı, hilekâr bir tipti. Türkiye’ye gelen turistleri lüks otel vaadiyle kandırıp tahtakurularının cirit attığı küçük otellere veya randevu evi gibi işletilen kenar mahalle otellerine götürüyordu. İlk maceradan sonra Aziz Nesin ikinci bir Abdülcanbaz öyküsü yazmayı reddedince Turhan Selçuk bu kez bir başka usta mizahçı Rıfat Ilgaz’a başvurdu. Ilgaz’ın yazdığı tip ilkinden biraz farklı olmakla birlikte yine bugünkü Abdülcanbaz değildi. Kurdukları acenteye artist olma hayaliyle gelen genç kızları, ortağı Raci kötü yola düşürmeye çalışınca iyi tarafını gördüğümüz bir Abdülcanbaz’dı bu. Halep ve Beyrut’a uzanan bir dizi maceradan sonra kızlar kurtuluyordu. Can yoldaşı Tarzan ile ilk tanışmaları da bu macerada oluyordu bu arada. Rüyadan doğuş Rıfat Ilgaz da bir zaman sonra işten el çekince iş başa düşmüş ve Turhan Selçuk nihayet “meşhur” Abdülcanbaz’ı yaratmıştı. Öncekilerden çok farklıydı bu Abdülcanbaz. Bir kere çok iyiydi. Sağlam karakterli, mert bir adamdı. Güçlüydü de üstelik, Osmanlı tokadıyla alaşağı edemediği insan yoktu. Düzenin yozlaştırdığı, namussuzlara, kötülere karşı savaşan bir kahraman yaratmıştı Selçuk. Kötü ve üçkâğıtçı Abdülcanbaz’ın iyi, erdemli bir kahramana dönüşmesi ise bir rüya ile oldu! Tarzan ile başlarını sokacak bir ev bulamayan Abdülcanbaz, bir köpek kulübesinde uykuya dalar. Gördükleri bizim bildiğimiz Abdülcanbaz maceralarıdır; haksızlığa, riyakârlığa, halkı aldatanlara, yozlaşmış güçlülere karşı savaşan mert, vatansever bir kahraman. Levent Cantek’in tabiriyle “Abdülcanbaz bugüne kadar o rüyadan bir türlü uyanamadı.” Abdülcanbaz ilk öykülerde 2. Abdülhamid dönemlerinde, 2. Meşrutiyet’te ve mütareke döneminde İstanbul’da yaşıyor görünür. Fakat bir zaman sonra zamana ve mekâna bağ lı olmayarak yaşar maceralarını. Bazen Evliya Çelebi’ye yarenlik ederken, bazen tarih öncesi devirde görürüz onu. Ya da bazen Turgut Reis ile denizlerde savaşırken bir başka macerada 2190 yılında uzaydadır. ParisMoskova arası otomobil yarışına da katılır, Irak’ta Türkiye’nin petrol menfaatini korumaya da çalışır. İdeal kahraman Başından düşürmediği fesi, ucu yukarı kalkık bıyıkları, setre pantolonu ile tam bir İstanbul beyefendisi olan Abdülcanbaz, meşhur Osmanlı tokadıyla vurduğunu devirirken, sadece mecbur kaldığında kullandığı tabancasıyla da attığını vurur. Yani tam anlamıyla ideal bir kahraman olan Abdülcanbaz ezilenin, haklının ve halkının yanında, sıkı bir millicidir. Abdülcanbaz, Selçuk’un inandığı değerlerin de bir simgesi gibidir. Hayattaki iyiler ve kötüler arasındaki savaşta iyilerden biridir Abdülcanbaz. Mengü Ertel’in, “toplumculuğun simgesi” olarak nitelediği Turhan Selçuk’la ilgili Cemal Süreya şöyle diyor: “Onun karikatürlerinde herhangi bir insanın değil, insani bir durumun betimlenmesi ya da ırgalanması söz konusudur.” Bugün 30 Temmuz, Turhan Selçuk’un doğum günü. Son nefesine kadar aydınlanma savaşından vazgeçmemiş ustayı saygıyla anıyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle