23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: EMİNE BİLGET 324 TEMMUZ 2019 ÇARŞAMBA Cumhuriyet, köylülerin ‘kıyameti ve ölümü gördük’ dedikleri Düzce’de Köylüler, felaketin yaşandığı geceyi şu cümlelerle anlatıyor: Nuh Tufanı diyorlar ya orada böyle yağmur yağmaz. Dışarı çıkmak mümkün değil. Rüzgârlı bir bulut... Köyün üzerine yerleşti. 1000 yıldır düşmeyen yağmur düştü buraya. Su evleri aştı. Korkmamak mümkün değil. Yağmurun nerede duracağı belli değil. Her taraftan gelen feryat sesleri... Saray değil ev lazımEsmahanım ve Uğurlu köyünün de temel geçim kaynağı fındıkçılık. İki köyde de büyük tahribata neden olan sel birçok fındık tarlasını da alıp götürmüş. HAZAL OCAK Düzce Akçakoca’ya bağlı Esmahanım ve Uğurlu köylerinde üzerinden neredeyse 1 hafta geçmesine rağmen sel felaketinin izleri bir nebze silinmemiş. 65 yıldır Esmahanım’da yaşayan Fikri Arslan, o geceyi “kıyameti gördük” diye özetliyor. Her sokağının ceset koktuğu Uğurlu köyünde doğan Asım Kuş da (55) yetkililere seslenerek “Bize saraylar değil, insanca yaşayacak evler lazım” diyor. Sel felaketinin yaşandığı köylerin yollarına girer girmez bizi “Heyelan Mıntıkası” tabelaları karşılıyor. Köye giden kilometrelerce yolda selin etkileri görülüyor. Fındık ağaçlarını sağlı solla geçerek dere tepe aştıktan sonra Esmahanım köyüne ulaşıyoruz. 7 kayıp bu köyde yaşanmış. Esmahanım İlkokulu’na doğru yürüyoruz. Yanında selden tahribata uğramış bir çocuk parkı, onun yanında da Esmahanım köyü cenaze yıkama aracı var. Okulun kapısında oturan köyün muhtarı Taşkın Ersoy’la (59) tanışıyoruz. Ersoy o geceyi şöyle anlatıyor: “Yağmur gündüzden başladı. Saat 23.00’ten sabah 11.00’e kadar şiddetini artırdı. Hiç durmadan yağdı. Köyün meydanında su yükselip yollarımızı düşürmeye başladığı zaman tepelere doğru kaçtık...” Su en büyük sorun... Köy meydanına doğru yürüyoruz. Öğlen saatleri... Kızılay bir yanda, yemek bir yanda da su dağıtılıyor. Köyün şu an en büyük problemi su ve elektrik. Elektrik zaman zaman gelse de suyu taşımalı yöntemle halletmeye çalışıyorlar. Köy meydanında bölge sakinleri oturuyor. İrfan Kap, 75 yıldır bu köyde yaşıyor. Kap, “Nuh Tufanı diyorlar ya inanır mısın orada böyle yağmur yağmaz. Dışarı çıkmak mümkün değil. Rüzgârlı bir bulut. Köyün üzerine yerleşti. 1000 yıldır düşmeyen yağmur düştü buraya. Suyun akışı evleri aştı. Ben evdeydim. Evlere kadar su girdi. Korkmamak mümkün değil. Her taraftan bir feryat sesi var” diye konuşuyor. Asrın felaketi Esmahanım köyünün ardından henüz bağlantısı sağlanan Uğurlu köyüne geçiyoruz. Bu köyde insan kayıpları yok ama yüzlerce hayvan ölmüş. Yıkım daha fazla. Arabalar sürüklenmiş. Hayvanlar felaketten bitap düşmüş. Yaklaşık 1 metre çamur evlerin içinde, ağaçların arasında toplanmış. Tüm sokaklar ceset kokuyor. Köye girer girmez arabası sürüklenip paramparça olan 42 yaşındaki Fatih Şen’le karşılaşıyoruz. Fındıkçılıkla uğraşan Şen, o geceyi “Sel sabah 8’den sonra çok büyüdü. 1, 2 dakikayla kurtardım kendimi. Annem uyandırdı beni, gözümü açtığımda su penceredeydi. Yukarı çıktım ama yukarıda yakalandım. Saatlerce orada bekledik. Su biraz dindiği zaman kepçelerle bizi buradan kurtardılar. Korkunun en âlâsıydı. Ölüm korkusu nedir yaşadım. Asrın felaketi burası için. Tarım aletlerim çok zarar gördü. Tavuklarımız öldü. Çok şükür canımızı kurtardık” diye anlatıyor. ‘Sarayları niçin yaptılar?’ Köyden ayrılmadan önce son olarak yetkililere seslenen 55 yaşındaki Asım Kuş, “Burası Afet bölgesi ilan edilmedi. Bundan öte bir afet olabilir mi? Köylü zaten bitik durumda. Tarım arazileri gitti. Fındıklar gitti. Ne yiyip ne içeceğiz? Sorun, şu dere yatağının yeteri oranda ıslah edilmemesi. Devletin kusuru var demek istemiyorum sadece bundan bir ders çıkaralım. Daha güçlü ayakta kalalım. Bize saraylar lazım değil, bizim ülkemize bir saray yeterdi. Sarayları niçin yaptılar? Bize saray değil, bize, bu ülkeye insanca yaşayacak evler lazım” diye konuştu. l DÜZCE CHP’den Düzce raporu Birbirlerine sarılmış halde bulundular Düzce’de Esmahanım köyünde kaybolan 4’ü çocuk 5 kişiden 2’sinin daha cansız bedenlerine ulaşıldı. Uğurlu Köprüsü altında, dere yatağında, anne Nilgün Kaplan (39) ve 9 yaşındaki kızı Funda Kaplan’ın cesetlerinin birbirlerine sarılı halde bulunması yürekleri dağladı. Sel felaketine ilişkin açıklama yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, heyelan nedeniyle yıkılma riski taşıyan 66 binanın boşaltılacağını söyledi. Kurum, “Dere kenarındaki binaların taşınması önceliğimiz. 3 ilçe 45 köyde hasar tespit çalışması yapıldı. 319 az, 45 ağır hasarlı, 85 yıkık bina ve 26 da istinat duvarı var. 66 bina da heyelan riski altında. Bu binaların boşaltılması sürecini başlatıyoruz” dedi. Düzce Valiliği ise sel nedeniyle bölgede 100 binanın yıkıldığını, 75 binanın ağır hasar, 300 binanın ise az hasar gördüğünü açıkladı. 1687 çiftçinin de selden etkilendiği belirtildi. ‘Suya kapıldım’ U ğurlu köyündeki evinin camları patlayan Yılmaz Zobar (46) evinin içine giren çamuru gös tererek “1 metrekare yer yok. Belki bu çamurun altında cenaze var onu da bilmiyoruz” diyor. Ey lem Zobar ise “Psikolo jik olarak hepimizi etki lendik” diye konuşuyor. Sel sularına kapılan Ela nur Zobar da şöyle an latıyor: “Ahırda hayvan ların ipini çözdüm, o sı Eylem Zobar rada bizi su aldı. Kenara yüzdüm. Beni sopay Elanur Zobar la çektiler. O kadar korktum ki... Başka yer gös terirlerse gideriz. Canı Hazal Ocak mızı kurtardık, şimdi eş yalarımızı...” Rıfat Ilgaz’ın ağacı ayakta Şanslı Uğurlu köyündeki sokak hayvanı yavru köpek de köydeki birçok hayvan gibi selden samanların üzerine çıkarak kurtulmuş. Köylülerin sahiplendiği köpeğe “Şanslı” ismi verildi. “Kıyametten korkulmaz mı” diye sorarak söze başlayan Fikri Arslan 65 yaşında. Arslan, Adapazarı’nda yaşıyormuş, yazları 45 ay burada kalıyormuş. Bu köyü bir kadının kurduğunu anlatan Arslan, “Bu köy 1864 yılında Kafkasya’dan sürgün edilen Abhazların kurduğu, Esma Hanım’ın kurduğu bir köy” diyor. Arslan, arkasında dev gibi duran çınar ağacını gösteriyor: “Bu ağaç 300 yıllık. Öyle günlere tanıklık etti ki... Rıfat Ilgaz Hoca’nın ilk ders verdiği yer burasıdır. Bu ağacın altındadır. Benim babam rahmetli onun öğrencisiydi. Biz Abhazlar olarak problemimiz falan olduğunda bu ağacın altında konuşuruz. Mesela 2006 yılında Abhaza köylerinde silah atılmama kararını bu ağacın altında almıştık ve o karar uygulanıyor. Çınarın altında herkes gelir çay içerdi, kamelyalarımız vardı, onlar da gitti. Şu anda bir felaket yaşadık. Canlarımızı kaybettik.” Köyün başka bir tarafında yıkılan evlerine bakan kadınlar ise “Hasar tespit yapıldı. Yıkıma 8 bin lira verdi. Bir ev 8 bin liraya yapılır mı” diye soruyor. Evinin yarısı havada kalan 55 yaşındaki Recep Turhan ise “Fındıkçılıkla geçiniyorum. Selin olduğu günü anlatabilmek için özel bir yetenek lazım. Her yerden su geliyordu” diyor. İBB’den destek alınması önerisi valilik İhtiyaç yokvekaymakamlık tarafından reddedilmiş: MAHMUT LICALI CHP, Düzce’deki sel felaketinin ardından bölgeye giderek yaptığı incelemeyi raporlaştırdı. Raporda, Kızılay ve AFAD tarafından yapılan desteklerin yetersiz olduğu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından ekipman ve insan gücü desteği yapılması önerisini valilik ve kaymakamlığın ihtiyaç olmadığı gerekçesiyle reddettiğine işaret edildi. n Aramaya geç başlandı: Esmahanım köyüne ulaşımda yolun sel nedeniyle çökmesi ve bazı bölgelerin de tamamen yıkılması nedeniyle ilk gün sağlanamadı. Köyde içme ve kullanma için su İBB tarafından tankerlerle sağlanıyor. n İBB yardımı istenmedi: Esmahanım’daki felaket karşısında hem Kızılay hem de AFAD yetersiz kaldı. İBB tarafından ekipman ve insan gücü desteği yapılabileceği, bunun için valilik ya da kaymakamlık tarafından bir talep yazısı gönderilmesi yönündeki öneri “ihtiyaç olmadığı” gerekçesiyle reddedildi. n Fahiş fiyattan su satılıyor: Gıda ve su ihtiyaçları yeterince karşılanmadığı için özellikle Akçakoca merkezinde fahiş fiyattan su ve gıda ürünlerinin satıldığı kaydedildi. n Sorumsuzluk örneği: Coğrafyaya uygun olmayan projelere izin verilmesi, plan hatalarına göz yumulması, imara açılmayacak yerlerin imara açılması ya da kaçak yapılaşmış olsa bile su ve elektrik bağlayarak kaçak yapıya izin verilmesinin sorumsuzluk örneği olduğu kaydedildi. n Afet bölgesi ilan edilmeli: İhtiyaçların karşılanabilmesi için bölgenin bir an önce “afet bölgesi” ilan edilmesi gerekiyor. Acil tespit ve tahliye çalışması yürütülmeli, taşınır ve taşınmaz malları zarar gören, hayvanları yaşamını yitiren yurttaşların zararları kamu tarafından tazmin edilmeli. Erdoğan’a çağrı Öte yandan Düzce’ye giden heyet içinde yer alan CHP’li Gülizar Biçer Karaca, konuyla ilgili dün yaptığı basın toplantısında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a Düzce’nin afet bölgesi ilan edilmesi çağrısı yaptı. l ANKARA Bayburtlu Zihni’nin şehrinde Belki pek çok kişi gibi benim de Bayburt hakkında Bayburtlu Zihni’nin şehri olduğu dışında fazla bir bilgim yoktu. Özellikle şu son 2530 yılda ülkemizin sadece şehirlerinin değil, daha küçük yerleşim birimlerinin de pek çoğunu şiirlerimi okuyarak karış karış gezip görmüş, fakat Bayburt yolumun düşmediği birkaç şehrimizden biri olarak kalmıştı. Belediyenin çağrısıyla Dede Korkut 25. Uluslararası Kültür ve Sanat Şöleni’ne katılmak için gelmekle hem bir eksiğimi gidermiş, hem de gerçekten özgün, kimlikli, güzel bir şehrimizi tanımış oldum. Belediye Başkanı Sayın Pekmezci’yle 2003’te Bakü’de yine bir Dede Korkut Sempozyumu’nda birlikte olduğumuzu da böylece anımsadım. HHH Havaalanı olmadığı için Bayburt’a Erzurum ya da Trabzon üzerinden geliniyor. Coğrafi olarak da Doğu Anadolu’dan Doğu Karadeniz’e doğru bir hattın, ErzurumTrabzon yolunun tam ortasında bir yerde. Ama öyle bir yer ki, içinde, kabuğu granit taşlardan oluşmuş dev bir kaplumbağayı andıran doğa mucizesi bir tepenin üzerinde ülkemizin en etkileyici kalelerinden biri yükselirken, şehrin ortasından da yine ülkemizin akış hızı en yüksek nehri Çoruh geçiyor. Fakat Çoruh’a az sonra tekrar döneceğim... HHH Erzurum Havalimanı’nda beni alan araçla Bayburt’a doğru yol alırken bir ara sanki çocukluğumun Kars’ının kırlarından geçiyormuşum duygusunu yaşıyorum. Tazeyeşil bitki örtüsüyle göz alabildiğine kaplı tepeler ve ovalar, pencereyi açtığımda yüzüme çarpan serin kır havası, yaz ortasında sonsuz bir ilkbahar duygusu yaşatıyor. Bu kırların ve tepelerin kış mevsiminde yoğun bir kar örtüsüne bürüneceğini, kimi yerde kıvrılarak ilerleyen yolların geçilmez olacağını tahmin etmek güç değil. Nitekim direksiyondaki genç sürücü arkadaştan, yöredeki en büyük dağ olan Kop Dağı altında yapımına 2012 yılında başlanan tünel bittiğinde bu sorunun çözümleneceğini, fakat yolculuk sırasında ErzurumBayburt arasındaki bu etkileyici kır görünümlerin de artık görülemeyeceğini öğreniyorum... HHH Yol boyunca bir yandan bu görünümleri gözlerime, duygularıma doyasıya yerleştirirken, bir yandan da iki de bir ayağıma dolanan Wikipedia yasağına lanetler savurarak cep telefonumdan Bayburt ve Bayburtlu Zihni hakkında bilgiler edinmeye çalışıyorum. Zihni’den başlayalım... Pek çok şair ya da şiir sever gibi onu ben de (pek güzel bir şarkısı olan, zaten sanırım çoğunlukla da bu şarkı sayesinde bilinen), o unutulmaz “Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş” dizesiyle başlayan hasret dolu şiiriyle tanıyorum... Halk şiiri ustalarımızın genellikle halkın yoksul kesimlerinden çıkmış, öğrenim görmemiş köylü çocukları oldukları düşünülür. Genellikle de öyledirler. Fakat (asıl adı Mehmet Emin olan, takma ad olarak aldığı Zihni’ye Bayburtluyu halkın eklediği) Bayburtlu Zihni onlardan değil. 1795’te Bayburt’ta doğan şair, öğrenimini Erzurum ve Trabzon medreselerinde tamamlamış. Daha sonra İstanbul’a giderek kâtiplik görevlerinde bulunmuş, ülkenin çeşitli yörelerinde memurluk yapmış, tekrar şehri Bayburt’a dönmüş, şehrin Ruslar tarafından işgali üzerine buradan ayrılmış, işgal sona erince tekrar şehrine dönmek üzere yolculuktayken Trabzon yakınlarında bir handa, 1859 tarihinde yaşamdan ayrılmış. Tam bir şair hayatı. Çalışkanlık, üretim, yolculuklar, hasretlik ve ölüm. Yaşamdan ayrıldığı yerde toprağa verilen şairin kalıntıları 1936’da buradan alınarak Bayburt’a yapılan, bugün ziyaret edeceğim Bayburtlu Zihni Anıtı’nın türbe bölümüne yerleştirilmiş. HHH Çoruh konusunda döneceğimi söylemiştim... Ömer Bedrettin Uşaklı benim ilk ve en sevdiğim şairlerimden biri, onun “Çoruh Akşamları” şiiri ise ülkemizden bir doğa parçasının betimi olarak “memleket şiir”i diye niteleyebileceğimiz bir şiir alanının en seçkin bir örneğidir. Çoruh’u Artvin’den, bu demektir ki bir tepeden görmüştüm... Bir şehrin içinde, onun yanı başında oturacağımı hayal bile edemezdim. Dün ayak bastığım Bayburt’ta, festival ışıklarıyla donatılmış bir Bayburt gecesinde, festivale katılışıma da önayak olan değerli şair arkadaşım, Bayburtlu Yahya Akengin’le, elimizi uzatsak dokunacağımız kadar aşağısında bu efsanevi nehrin ışıldayarak aktığı bir kahvede, kahvelerimizi içerek şiirden, burada kaymakamlık yaparken bu şiiri yazan sevgili şairimiz Ömer Bedrettin’den, Bayburt’tan ve ülkemizden konuştuk. Bu gece başka şair arkadaşlarla birlikte şiirlerimi okuyacak ve ben bugün ve yarın bu güzel şehrimizi ve çevresini doyasıya gezdikten sonra yarın gece Bayburt’a veda edeceğim. Kene 2 can daha aldı Çorum’un Dağkarapınar köyünde oturan 6 çocuk annesi Hayriye Bekdemir (70), geçen cumartesi günü baş ağrısı, yüksek ateş ve bulantı şikâyetleriyle Çorum Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. KKKA hastalığına yakalandığı teşhis edilen ve yoğun bakıma alınan kadın, dün yaşamını yitirdi. Hakkâri Şemdinli ilçesine bağlı Günyazı köyünde yaşayan Nasır Sever (19), 4 Temmuz günü benzer şikâyetlerle Şemdinli Devlet Hastanesi’ne başvurdu. Van’a sevk edilen Sever’e KKKA teşhisi konuldu. Yaşamını yitiren Sever, dün toprağa verildi. l DHA/İHA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle