19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 22 HAZİRAN 2019 CUMARTESİ EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: SERPİL ÜNAY 11AMASYA GENELGESİ MÜTAREKE TESLİMİYETÇİLİĞİNE KARŞI AMASYA’DAN YÜKSELEN SES Av. Hüseyin Özbek TBB Başkan Yardımcısı Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri, Türkler hakkındaki niyetlerini Mondros Mütarekesi’yle açığa vurmuşlardır. Bağlaşıkların, barış masasında zaman kaybetmeye tahammülleri yoktur. Uzun savaşın kibirli galipleri, zaferin ödülünü bir an önce paylaşmanın sabırsızlığı içindedirler. Tuzaklarla dolu Mondros Mütarekesi hükümleri, bağlaşıklara her türlü hareket serbestisini sağlamış görünmektedir. Mondros hükümlerinin uygulanmasında galiplerin yorumu esas alınmaktadır. Bağlaşıklar, Mütareke İstanbulu’nun cılız itirazlarını hiç dikkate almadan, ülkenin her tarafında cirit atmaktadırlar! Türklerin önüne konulacak barış antlaşmasının, kırk katır mı, kırk satır mı dayatmasından başka bir şey olmayacağını, Damat Ferit dışında herkes bilmektedir. Ekonomik kaynakları tükenmiş, yüz binlerce gencini cephelerde yitirmiş, bir o kadarını düşmana esir vermiş, geriye dönenleriyse sakat ve yorgun Türkler için tarihin sonu gelmiş gibidir. Acaba Türkler elinden alınmak istenen son vatan parçası Anadolu’da tutunabilecek iradeye ve inanca sahip midirler? Yenilginin utancını ve karabasana dönüşmüş ruh çöküntüsünü üzerlerinden atıp yeniden direnişe geçebilecekler midir? O günün koşullarında bu sorulara olumlu yanıt vermek çok zordur. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi’nin daha mürekkebi kurumadan, 13 Kasım’da 56 parçalık donanmayla Osmanlı payitahtına girip Boğaz’a demirleyen bağlaşık zırhlılarına bakınca, kurtuluştan yana cılız umut kırıntılarına bile yer yoktur. Dönüm noktası Yenik Osmanlı’nın kimi gayri müslim yurttaşları, bu paylaşımda kendilerinin de hesaba katılmasını istemektedirler. Osmanlı’nın parçalanma arifesindeki mülkünden kendilerine de pay çıkarılması için ciddi çaba içindedirler. “Ermeni Yurdu”, “Pontus Devleti”, “Küçük Asya Helenlerinin İyonya Devleti” lafları ortalıkta dolaşmaktadır. Rum ve Ermeni patrikhanelerinin bu konulardaki çabaları ve işgalcilerle olağandışı ilişkileri dikkat çekicidir. Bu umutsuz süreçte Yunanistan’ın “Küçük Asya Macerası” Türklerin yenilgi psikozundan, kolektif ruh çöküntüsünden kurtulmasına olağanüstü katkıda bulunacaktır. Yenilginin utancı, şaşkınlığı ve ezikliği içindeki karamsar Türkler için bardağı taşıran son damla 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalidir. İzmir, Türklerin kutsalı, mahremi, namusu, işgalini ve kirletilmesini asla kabullenemeyeceği milli sembolüdür. Dönüm noktası, silkinişin, karabasandan uyanışın miladi bu nedenle İzmir’in işgalidir. Milli vicdanda onulmaz bir yara açan bu aşağılanma ve küçük düşürmeye silahla karşılık verilecektir. İzmir’in işgalinin ertesi günü, 16 Mayıs 1919, kurtuluşun ve kuruluşun önderinin İstanbul’dan Samsun’a, yani Anadolu’ya hareket tarihidir.Padişah onaylı 9. Ordu Müfettişliği’ne atama belgesinin çok geniş yetkiler içerdiği görülmektedir. Mustafa Kemal, ordu müfettişliğinin yetki alanı içindeki askeri ve sivil bürokrasiye emir ve talimat verme yetkisine sahiptir. Milli Mücadele’nin ilk adımları bu yetki kapsamında valilerle ve kolordu komutanlarıyla kurulan ilişkilerle atılacaktır. İstanbul ile Anadolu arasındaki iplerin kopma anına kadar Mustafa Kemal Paşa, tarafından bu belgeye dayalı yetkiler çok akıllıca ve etkili olarak kullanılacaktır. Mustafa Kemal Paşa’nın, 13 Kasım 1918’den itibaren 6 aydır ikamet ettiği İstanbul’dan Samsun’a hareketinin nedenle rine kısaca göz atalım: Samsun ve havalisinde haya li Pontus devleti için silahlanan çeteler, çevredeki Türk köylerini basmakta, etnik temizlik amaçlı katliamlar yapmaktadırlar. Yöre halkınca bu saldırılara karşı gösterilen direnç, İngilizler ve diğer bağlaşıklarca, Müslümanların bölgedeki Hristiyan azınlıklara yönelik katliamı olarak çarpıtılmaktadır. Bağlaşıklar bölgede Hıristiyan azınlığa yönelik baskıların son bulması için Babıâli (İstanbul Hükümeti) ve Saray’ı sürekli sıkıştırmakta, aksi durumda Mondros hükümlerine dayanarak bölgenin işgal edileceği tehdidinde bulunmaktadırlar. Büyük fırsat Saray, saltant kurumu ve tahtının garantisi, Babıâli ise günü kurtarmanın telaşındadır. Saray ve Mütareke hükümetlerinin gündeminde işgale karşı koymak, halkı direnişe çağırmak, işgale itiraz etmek gibi konular yoktur! İngilizlerin Samsun ve havalisine yönelik tehditkâr yakınmalarına karşı İstanbul’un bulduğu çözüm, yöreye olağanüstü yetkilerle gönderilecek bir paşanın huzuru sağlamasıdır! Milli kurtuluşun önderi, altın tepside sunulan bu fırsatı kaçırmayacak, görevi kabul edecektir! İstanbul’da geçirilen 6 ayda Anadolu ile kurulan temas, Samsun’dan itibaren ete kemiğe bürünecek, düşünce ve tasarım olmaktan çıkıp uygulamaya geçilecektir. Samsun’da geçirilen birkaç günün ardından dinlenme ve tedavi gerekçesiyle geldiği Havza (25 Mayıs12 Haziran) Mustafa Kemal’i çok yoğun bir çalışma içinde görürüz. Gerek Babıâli ve Saray, gerekse Anadolu’nun mülkü ve askeri bürokrasisi ile kurulan yoğun iletişim, kurtuluşun düşünsel ve örgütsel hiyerarşisinin inşası olarak değerlendirilebilir. Bu süreci dikkatle izleyen İngilizler kuşkulu, Saray sıkıntılı, Babıâli tedirgin, Mustafa Kemal kararlıdır. Saray ve Babıâli, bölgedeki tansiyonun düşürülmesi için gönderilen Mustafa Kemal’in, ülke çapında yükselttiği “Milli Tansiyon”un şaşkınlığı içindedir. Mustafa Kemal’in önderliği ve otoritesi 9. Ordu Müfettişliği sınırları dışına taşmakta, tüm Anadolu’da İstanbul’a alternatif bir önderliğin doğal lideri olarak ortaya çıkmaktadır. Havza’da kendisini ziyaret eden heyetin Amasya’ya daveti, Mustafa Kemal için daha örgütsel bir aşamanın kapısını aralayacaktır. Amasya’da (1226 Haziran 1919) 2 hafta içinde yaşananlar, alınan kararlar, Türklerin ve Türkiye’nin kaderini etkileyecek önemdedir. Tarihe Amasya Genelgesi olarak geçecek metin, Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey (Orbay) Refet Paşa (Bele) Ali Fuat Paşa (Cebesoy) tarafından imzalanmış, Kazım Karabekir ve Mersinli Cemal Paşa’ya iletilip onaylarının alınmasından sonra yayımlanmıştır. Bölgesel değil ulusal Amasya Genelgesi aslında bir isyan bildirisidir: “Vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğu” tespitinden sonra, “Bağımsızlığın, milletin azim ve kararıyla gerçekleşeceği “İstanbul dışında bir otorite ve inisiyatif merkezi oluşturulması çağrısıdır. Hele ki; “İstanbul Hükümeti’nin görevini yapamadığı Sivas’ta toplanacak meclis için, ülkenin her yöresinde milli duyarlılık sahibi temsilcilerin seçilerek gönderilmesinin” istenmesi, İstanbul’a karşı Anadolu’nun meydan okumasıdır. Sonuç olarak Amasya Genelgesi, bölgesel kurtuluşa odaklanmış kongrelerden farklı olarak, ülkenin tamamını kapsayıcı özellik taşıyan Sivas Kongresi’nin ve 23 Nisan 1920’de gerçekleşecek Milli Mücadele’nin meşruiyet organı TBMM’nin önsözü olarak değerlendirilmelidir. Anadolu İhtilali’nin ilanıMİLLİ MÜCADELE’NİN İLK BAĞIMSIZLIK BELGESİ, 19 MAYIS’TAN 1 AY 3 GÜN SONRA AMASYA’DA YAYIMLANDI ALEV COŞKUN Mustafa Kemal, tarihin bugüne kadar kaydettiği en bilinçli, antiemperyalist önderdir. Milli Mücadele destansı bir Kurtuluş Savaşı’dır. Sömürgeci, işgalci emperyalist güçlere karşı verilen mücadelenin temel taşı Amasya Bildirgesi’dir. Milli Mücadele’nin ilk resmi isyan belgesidir. Atatürk, Samsun’a çıkmadan önce, İstanbul’da iken daha Ocak 1919’da Anadolu’da yapacağı çalışmaların planını yapmaya başlamıştı. “Milli sır” adını verdiği bu plan için Nutuk’ta şöyle diyor: “Ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme yeteneğini, bir milli sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim.” Mustafa Kemal Samsun’da 5 gün kaldı. Etrafta İngiliz casusları cirit atıyordu. Bir an evvel Samsun’dan ayrılıp Anadolu içlerine gitmeye karar verdi. 25 Mayıs Pazar günü Havza’ya ulaşan Mustafa Kemal ve kurulu, Havza’da 12 Haziran’a kadar tam 17 gün kaldı. Havza’dan bütün kolordu komutanlarına ve sivil idare amirlerine gönderdiği genelgede “Bütün yurtta bir milli teşkilat kurulması gerektiğini” bildirdi. Ayrıca, Ege Bölgesi’nin işgalinin protesto edilmesi amacıyla mitingler yapılmasını istedi. (Nutuk s.1516) Bu hareketlerden kuşkusuz İngiliz gizli servisi bilgi sahibi oluyordu. İstanbul Hükümeti de bu gelişmelerden tedirgin oluyordu. Kafalarda “Mustafa Kemal ne yapmak istiyor” sorusu yer almaya başlamıştı. Kırmızı ışıkların alarm verdiği tarih Mustafa Kemal için kırmızı tehlike ışıklarının yandığı tarih 6 Haziran 1919’du. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastığının tam 19. günüdür. Neden kırmızı ışıkların alarm verdiği tarih olarak değerlendiriyoruz. İstanbul’u işgal eden İngiliz, Fransız ve İtalyan silahlı güçlerinin Karadeniz ordusu komutanı General Milne, 6 Haziran 1919 günü İstanbul Hükümeti’ne resmi bir yazı göndererek “Mustafa Kemal’in derhal İstanbul’a geri çağrılmasını” istedi. İki gün sonra, 8 Haziran 1919 günü İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, aynı konuda Osmanlı Hükümeti’ne bir yazı yazıyor, “Anadolu’da karışıklık çıkaranların başını Mustafa Kemal çekiyor” diyerek, Mustafa Kemal’den şikâyet ediyor ve “derhal geriye çağrılmasını” istiyordu. Harbiye Bakanlığı’nın Anadolu’daki mitinglerin durdurulması gerektiği talimatı veren telgrafa Mustafa Kemal şu yanıtı verdi: Engelleyecek gücü kendimde ve hiç kimsede göremem “...Bağımsızlığı ve milletin varlığını yok eden, milli varlığı tehlikeye düşüren, işgal, cana kıyma ve zulüm gibi, İzmir yöresinde görülen olaylara karşı, ne milletin heyecanını ve içindeki acıları, ne de doğan milli gösterileri engelleyip durdurmak için kendimde ve hiç kimsede hiçbir güç ve kudret göremem.” Mustafa Kemal böylece bağımsızlık konusunda düşüncesini açıklıyordu. Bardağı taşıran damla Bu telgraf, işgallere bir yanıt ve İstanbul Hükümeti’ne karşı bir tavır alıştı. Bardağı taşıran damla olarak da değerlendirilebilir. Mustafa Kemal’in açık tavır ortaya koyan bu telgrafından üç gün sonra, 6 Haziran 1919’da İşgal Güçleri Komutanı General Milne’nin, Mustafa Kemal’in İstanbul’a geri dönmesini bu sebeple istemiştir. Mustafa Kemal’in İstanbul’a dönüşünü kim istiyor? Mustafa Kemal İstanbul Hükümeti’nin Mustafa Kemal’den Padişah’a tarihi telgraf Mustafa Kemal, İstanbul’a çağrılışının İngilizler tarafından istendiğini Genelkurmay Başkanı Cevat Çobanlı’nın şifreli telgrafından öğrenince, 12 Haziran’da Havza’dan Amasya’ya hareket etti ve 14 Haziran 1919’da doğrudan Padişah’ın şahsına bir telgraf gönderdi. Mustafa Kemal’in bu telgrafı Milli Mücadele tarihimizde, Padişah Vahdettin’in konumunu açığa çıkarması yönünden son derece önemlidir. Bu önemli ve stratejik telgraf o günün gereği “Padişahın Yüce Katına” diye başlıyor ve o günlerde Padişah için yazılan yazılarının modelini taşıyordu. İlk cümlesi şöyledir: “Büyük milletin ve kutsal Halifeliğin tek sağlam direği olan saltanatınızı Cenabı Hak afetlerden korusun. Memleketimizin bugün uğradığı felaketlerin baskısı ve vatanın parçalanma tehlikesi karşısında, ancak yüce şahsınız başta olmak üzere milli ve mukaddes bir kudretin var olma haykırışı vatanı ve devlet bağımsızlığını ve milleti ve şanlı hanedanınızın altı buçuk asırlık yüce tarihini kurtarabilir.” Bu girişten sonra Mustafa Kemal konuyu, İstanbul’dan ayrılırken Vahdettin’le yaptığı konuşmaya getirerek şöyle hitap ediyordu. “Yüksek huzurlarınıza son defa kabul edildiğimde, İzmir acı olayından pek hüzünlü olan kalbinizin ve kurtuluş noktasına ait gönlünüze doğan düşünceleriniz bu anda bile hafızamda bütün canlılığıyla yaşamaktadır. Esin kaynağını, sizin bu samimi dileklerinizden alan azim ve imanla görevimi yapıyorum... Şu bir ay içinde hemen bütün Anadolu’nun il, ilçe ve sınır boylarına kadar milletin düşünce ve emellerini komutanların ve memurların duygularını ve uygulamalarını öğrendim ve bilgi edindim.” Tarihi hatırlatma Yukarıdaki bu iki paragraf, çok önemliydi. Mustafa Kemal Samsun’a hareket etmeden önce, 15 Mayıs 1919 günü Yıldız Sarayı’nda Padişah’la baş başa yapılan görüşmeyi açık olarak Padişah’a anımsatıyordu. Bu görüşmede Padişah Vahdettin elini bir tarih kitabının üzerine koyarak: “Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir... Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, “Devleti kurtarabilirsin!” demişti. Mustafa Kemal şöyle diyordu: “Padişahım! Hatırlayacaksınız; bana verilen görevlerin yapılması sırasında yabancıların ve bozguncuların mutlaka yalan dolana başvurup engeller çıkarması ihtimallerini daha İstanbul’da iken, konuşmam sırasında belirtmeye çalışmış ve böyle durumlar karşısında Ali İhsan ve Yakup Şevki paşaların düştüğü duruma giremeyeceğimi de ilave etmiştim.” İngilizlere yaltaklananlar Mustafa Kemal bu noktada kendisini İstanbul’a çağıranları ele alarak, “İşte milli vicdanın ciddi biçimde uyanışını ve ortaya çıkışını, uygun görmeyenler, vatanın zararına da olsa İngilizlere yaltaklanmayı meslek edinen zayıf karakterliler, bu kez beni kandırarak İstanbul’a getirmeye çalışıyorlar” diyordu. Bu telgraf tarihi önem taşımaktadır. Aşağıda bu telgrafın stratejik önemi üzerinde durulmuştur. kendisini ısrarla İstanbul’a çağırması karşısında şifreli telgrafla aynı soruyu o sırada Genelkurmay Başkanı olan Cevat (Çobanlı) Paşa’ya da sordu. Anadolu’daki Kuvvayi Milliye oluşumunu destekleyen, Genelkurmay Başkanı Cevat (Çobanlı) Paşa, 11 Haziran 1919 günü, Mustafa Kemal’e özel şifreli telgrafla verdiği yanıtta, “Sizin dönmenizi İngilizler istiyor” diye bildirdi. Padişah’a başvurunun stratejik önemi Milli Mücadele tarihimizi inceleyen, kitaplar, makaleler ve onları yazan değerli tarihçiler Padişah’a çekilen bu önemli telgraf üzerinde gerektiği ölçüde durmamışlardır. Padişaha yapılan bu başvurunun anlamı üzerinde ne yazık ki, gerçekçi bir değerlendirme yapmamışlardır. Oysa, bu telgraf, Milli Mücadele’nin başlangıç günlerinde ortaya konulan ulusal düşüncenin çok önemli bir belgesidir. Aynı zamanda, Mustafa Kemal ve Padişah Vahdettin’in konumlarını açığa çıkaran, çok önemli bir dö nüm noktasıdır. Birinci kırılma noktası Mustafa Kemal’in Harbiye Bakanlığı tarafından ısrarla İstanbul’a çağırılması, bu istemin bir İngiliz talimatı olduğunu, Genelkurmay Başkanı Cevat Çobanlı’dan aldığı şifreli telgrafla tespit ve teyit etmesi, onun için son derece önemliydi: İngilizlere yaltaklık yapan Osmanlı Devleti’nin bakanlarını da tespit etmişti. Şimdi de Padişah Vahdettin’i test ediyordu. Padişah’ın Yıl dız Sarayı’nda son gün Mustafa Kemal’e söyledikleri, samimi olarak mı, yoksa laf olsun diye mi söylemişti. Bunu da test ediyor, sınıyordu. Padişah’ın samimi olmadığının ortaya çıkması, bunun belgelenmesi, kanımızca Milli Mücadele’nin birinci kırılma noktasıdır. Mustafa Kemal, Anadolu’da kalarak mücadele etmeyi zaten kafasına koymuştu ama bu tarihte yani 14 Haziran 1919’da, Samsun’a ayak bastıktan tam 25 gün sonra artık bu durum tartışmasız bir gerçek ola rak ortaya çıkıyordu. Yanıt alamadı görevden alındı Mustafa Kemal, Padişah Vahdettin’e gönderdiği bu telgrafa yanıt alamadı. Vahdettin, bu telgraftan sadece 9 gün sonra, 23 Haziran 1919’da Mustafa Kemal’i tayin ettiği 9. Ordu Komutanlığı görevinden azledilmesine ve bu olaydan sadece 20 gün sonra da 7/8 Temmuz gecesi, Mustafa Kemal’in ordudan atılmasına onay verdi. İSYANCI Durumuna Düşüş Mustafa Kemal Havza’dan ayrılış günlerindeki durumunu Nutuk’ta şöyle anlatıyor: “Anadolu’ya geçeli bir ay olmuştu... Yapılan geri çağırma emrine uymamış olmakla birlikte, milli teşkilat ve hazırlıkların yönetimine devam etmekte olduğuma göre, şahsen asi (isyan eden) durumuna geçmiş olduğuma şüphe edilemezdi.” Faaliyetlerin kişisel olmaktan çıkarılması “...karar verdiğim girişim ve çalışmaların köklü ve şiddetli olacağını tahmin güç değildi. O halde, yapılacak girişim ve faaliyetlerin bir an önce kişisel olmak niteliğinden çıkarılması mutlaka, bütün bir milletin birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir kurul adına olması gerekli idi.” İşte Mustafa Kemal Amasya’da bu kurumsal modelin ilk adımını atma çalışmalarını başlattı. Sınır taşı Amasya Bildirisi, son derece önemliydi, bir sınır taşıydı. Aslında metni Amasya’da Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay ve duraksayarak da olsa Refet Bele imzalamışlardır. Bu imzalar alınırken, Mustafa Kemal konuyu Konya’da Ordu Komutanı Mersinli Cemal Paşa ve Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir Paşa ile de şifreli telgrafla iletişim kurarak, düşüncelerini paylaştı ve onların da onayını aldı. “Amasya Kararları” böylece, Anadolu’daki bütün komutanlarca kabul ediliyordu. Kararlar bir bildiri, bir genelge olarak bütün yurda ve dünyaya duyuruldu. Atatürk bu sözleriyle, Milli Mücadele’nin kişisel girişimden çıkarılıp kurumsallaştırılması gerektiğini belirtiyordu. İşte Amasya Genelgesi bu kurumsallaşma girişiminin ilk adımıdır. YENİ BİR MODEL Amasya Bildirisi konusunda Atatürk Anadolu’daki bu mücadelenin mevcut modelle yürütülüp yönetilmesine imkân olmadığını düşünüyordu. Tayin edilmiş bir komutan, bu güç işi yürütebilir miydi? Ayrıca, Harbiye Bakanlığı’nın geri çağırma emrine uymamıştı. Bir yandan emre uymuyor, öte yandan “milli teşkilat ve hazırlıkların yönetimini sürdürüyordu”. Bu durumda “asi” yani emirleri yerine getirmeyen bir görevli oluyordu. Bu durum değerlendirmesi aslında Nutuk’ta açıkça belirtilmiştir. Bu değerlendirmeyi yapan Mustafa Kemal şöyle diyor: “O halde yapılacak girişim ve faaliyetlerin bir an önce şahsi olmak niteliğinden çıkarılması mutlaka, bütün bir milletin birlik ve dayanışma sağlayacak ve temsil edecek bir kurul adına olması gerekli idi.” İşte bu kurulun oluşması ve bu yolda atılan adımlar bundan sonraki bölümlerde ele alınacaktır. Kuşkusuz ilk adım Amasya’da atıldı. SÖZDE TARİHÇİLERE BİRKAÇ SÖZ Burada son yıllarda kendilerine tarihçi adı veren ve “Mustafa Kemal’i Kuvayi Milliye’yi örgütlemesi için Anadolu’ya Padişah Vahdettin gönderdi” diyen kimi geveze, yalancı ve saptırmacı yazarlara seslenmek gerekiyor... Hani Mustafa Kemal’i Anadolu’ya Padişah Vahdettin göndermişti? Utanmaz, yalancı, sözde tarihçiler Bu çözümlemeden çıkan sonuç şudur: Padişah görev veriyor ama sonra görevden azlediyor. Bu ne yaman bir çelişki? Bu sözde tarihçi yazarlar bu belgeleri görmüyorlar mı? Mustafa Kemal’in Padişah’a gönderdiği bu önemli telgrafı okumadılar mı? Bu yazarlar için tarih önemli değil, yeter ki padişahlık alkışlansın, yeter ki Atatürk ve Milli Mücadele alçaltılsın. Kin, nefret, insanlara ne derece yalanlar söyletiyor... Kadir Mısıroğlu gibi alternatif tarihçiler düzmece tarih yaratıyorlar. Amasya’da Saraydüzü Kışlası’nda Mustafa Kemal’in çalıştığı bina. Amasya Bildirisi’nin tarihsel önemi Amasya Bildirisi, Milli Mücadele’nin bütün dünyaya ilk kez ilan edilişidir. Milli Mücadele’nin meşru zemindeki kökleridir ve bir yol haritasıdır. Milli Mücadele’nin hukuksal dayanağıdır. Bildiri vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını kurtarmanın yolunu “milletin azim ve kararına” bağlamıştı. Amasya Bildirisi’nden sonra adım adım Erzurum ve Sivas kongreleri gerçekleştirildi. 23 Nisan 1920’de TBMM kuruldu. TBMM kendi düzenli ordusunu kurdu, İnönü Savaşları, Sakarya ve büyük zaferi kazandı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. Bildiride belirtildiği gibi vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını, milletin azim ve kararı kurtarmıştır... Vatanın ve milletin bütünlüğü tehlikededir Amasya kararları, aslında bir “İhtilal Bildirisi”ydi. “Anadolu İhtilali” adlı değerli Mustafa Kemal 23 Haziran 1919’da Bakanlar Kurulu kara kitabın yazarı Sabahattin Selek, Amasya ka rıyla görevinden alındı. İçişle rarlarını anlattığı bölüme bu nedenle “İhtilalin Açıklanması” başlığını koymuştur. ri Bakanı Ali Kemal bütün illere gönderdiği talimatta: Bu kararlar aslında, İstanbul “Mustafa Kemal’in hiçbir res Hükümeti’ne karşı bir “isyan”dı. Kararların gizli 6. maddesi bu yargıyı somut olarak mi sıfatı kalmamış olduğundan, bildiri ve emirleri resmi nitelik ta kanıtlar. Önce bildiriyi görelim, sonra gizli şımamaktadır ve emirlerine ke 6. maddeyi irdeleyelim. Bilindiği gibi bildiri şöyledir: sin olarak uyulmamalıdır” deniliyordu. Harbiye Nazırı Şevket Tur “Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsız gut Paşa Mustafa Kemal’e gönder lığı tehlikededir. İstanbul’daki hükümet sorumlulukla diği telgrafta, tekrar kendisinin acele İstanbul’a dönmesini istedi. rını yerine getirememektedir. Milletin bağımsızlığını yine milletin Savaşacak boyndlaamvniauzçlaeuüyaeAMBirırcttymekrlmiüinauıomarilçğnldğairlkalvaıdmdelinıdokeürutteobaoliaoğiağiknrneolçküpniutuahliak,lig’nriarhtnSyvçmuaüt,inauayeiiirrnvbnlmikatnıilakbkyaullçkheaasooühğulumetr’lvryıentıiırmdrddanaunrutuuurıatyısnşyrbmdür.rob.ıöuaz”ıarmirriüçlnmğlcd.übltiidiıanulüimulerebki.n,StnitskbMrk“ıidıurivvzeikr.iürlaalvnoıulknğtseenlaugy’ıtutgdnraiütaşnureeyıvunelmhaehunlananiiklvckliaeillabrdlrieıırğndıkınirodKaA.n”üemggndmeryiaeyraaseelyty’kroiaanespkidkknlauaernadrliaelGMlraıılğ.üybıMöBndairuıuazrlaiıfstkseaçteılyaıelivkgflrMaçardh.aaialfelo,izyrıOnretlasalvnk(myilmMaaaiüabdlşenamai“üllakrniİİulyıysşçeiceolanütgıisatyraşgkaiDagkunmlnuölevieloyirdneurniivomlliuşdrunealrdgmBerermdunöestaruueimaeandrk’k.ün)imaouddğşiyfnnleiuüesayıtyulnuaobaeAduünykakllazlgm,tişaeşurhkKmntöaarylaüee.yzfüikltmlrBloblzaıeiüğüuiamrdmkıİannlsnog,çtietıleğüüiıaitlvksduçlineennllerleıbereyunznrduorasldeea.lera”veddhYavnıuüuayll:ı Gizli 6. madde Amasya Kararları altı maddeden oluşuyordu ve 6. maddesi gizliydi. Bildirgede bu madde açıklanmamıştı, sadece bildiriyi imzalayanlar ve Anadolu’daki komutanlar bu maddeyi biliyorlardı. Bu gizli madde şöyledir: “Askeri ve milli teşkilat hiçbir şekilde yürürlükten kaldırılmayacaktır. Kumanda hiçbir surette terk edilmeyecek ve başkasına bırakılmayacaktır. Vatanın herhangi bir tarafında yeniden ortaya çıkaracak bir düşman işgali karşısında birlikte ve müştereken hareket edilecektir. Silah ve cephane elden çıkarılmayacaktır.” Kararların ilk beş maddesinin bir bildiri ile kamuoyuna duyurulmasıyla, bütün dünya, ilk kez, Anadolu İstanbul’dan telgraflarla Anadolu’ya verilen bu talimatlar sürerken Mustafa Kemal, Amasya’dan ayrılmış, Erzurum’a gitmek üzere Sivas’a doğru yol alıyordu. 25 Haziran 1919’da Amasya’dan hareket eden Mustafa Kemal kafilesi ve 27 Haziran 1919’da Sivas’a ulaşmıştı. Nutuk’ta Mustafa Kemal, kendisinin yetkilerinin alınması ile ilgili olarak, “Bu şifreli talimat genelgesinden, benim ancak Sivas’a vardığım 27 Haziran 1919’da haberim oldu” diyor İstanbul Hükümeti’nin bu genelgesi açıkça Mustafa Kemal’i kenara itiyor, görevlerine son veriyor, hatta onu asi, isyan etmiş ilan ediyordu. Mustafa Kemal bu durumda ne yapacaktır? harekâtının hedeflerini de öğreniyordu. Artık yol haritası belliydi. Milletin bağımsızlığını, vatanın düşman işgalinden kurtuluşunu sağlamak için milli iradeyi egemen kılmak temel hedef olarak belirtiliyor, hareket Erzurum ve Sivas kongrelerine yöneliyordu. Bildiri’nin etkisi ve Mustafa Kemal’in görevden alınışı Kuşkusuz bu “İhtilal Bildirisi”, İstanbul’da duyulunca, gerek Saray’da gerekse Bakanlar Kurulu’nda bir şok etkisi yarattı. İstanbul’daki işgal güçlerinin yetkilileri de bildiriye çok önem verdiler. Amasya Bildirisi’nin üzerinden 24 saat geçmeden Kaynakça: 4 Nutuk. 4 Gothard Jaeschke, Kurtuluş Svaşı ile İlgili İngiliz Beleleri, 2. Baskı, TTK, 1991. 4 Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, C.1, S.11. 4 Sahali R. Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, S.38. 4 Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali. 4 Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay. Alev Coşkun’un yeni belgelerle ortaya koyduğu bu yazısı yeni hazırlamakta olduğu “Samsun’dan Sonra En Zor 19 Ay” kitabından alınmıştır. AMASYA GENELGESİ METİN AYDOĞAN Araştırmacı Yazar Mustafa Kemal, Samsun’a çıktıktan 6 gün sonra 25 Mayıs 1919 günü Havza’ya geldi. Rum teröründen yılmış, çaresiz insanlarla karşılaştı. Çanakkale kahramanı Kemal Paşa’nın, Havza’ya geldiğini duyan civar köylüleri ilçeye akın etmişti. Eşrafı ve köy temsilcilerini karargâhına topladı. “Düşmanın hedefi bizi öldürmek değil, bizi diri diri mezara gömmektir. Şimdi çukurun tam kenarında bulunuyoruz. Ancak son bir gayretle toparlanırsak, kendimizi kurtarmamız mümkündür” diyerek onları birlik olmaya çağırdı. İlçe halkı, iki ayrı toplantı sonunda direniş konusunda görüş birliğine vardı ve Müdafaai Hukuk Cemiyeti Havza Şubesi kuruldu. Havza Camisi’nde, “İzmir şehitlerinin ruhuna” mevlit okundu. Büyük bir kalabalığın katıldığı mevlit; bölgede dayanışma duygularını yükselten kitlesel bir eyleme dönüştü ve direniş için hareket ettirici manevi bir güç yarattı. Havza’da 18 gün kaldıktan sonra, 12 Haziran 1919’da Amasya’ya geldi. Havza’daki söz ve davranışları, duyulmuş ve milli mücadeleye yönelen bir hareketlilik başlamıştı. Kimi gönüllü kişiler, “Müslüman köylere saldıran Rum çetecilere karşı” savaşmak için, saygın bir din adamı olan Abdurrahman Kamil Efendi’nin çevresinde birleşmeye başlamışlardı. Onun gelişi nedeniyle Sultan Beyazıt Camisi önünde büyük bir kitle toplandı. Önce Kamil Efendi konuştu ve “Milletin istiklali tehlikededir. Bu felaketten kurtulmak için vatanın son ferdine kadar ölmeyi göze almak gerekir. Padişahın bir hikmeti kalmamıştır. Tek kurtuluş çaresi halkın hâkimiyetini doğrudan doğruya ele almasıdır” dedi. Ardından, o söz aldı. İstanbul’dan ayrıldıktan sonra ilk kez bu denli büyük bir kalabalık önünde konuşuyordu. Direniş konusundaki düşüncelerini en açık biçimde anlattı ve halkı açıktan silahlanmaya çağırdı. Sözleri, padişahın “düzeni sağlamak için gönderdiği” bir generalden çok, bağımsızlık ve özgürlük için her şeyi göze almış devrimci bir halk önderinin sözleriydi. İşgal güçlerine, işbirlikçilere ve Türkiye’yi paylaşmaya çalışan herkese meydan okuyor, halkı ayaklanmaya çağırıyordu. Milli direniş hareketinin üç ayrı cephede; Batı’da Yunanlara, Güney’de Fransızlara, Doğu’da Ermenilere karşı başlamış olduğunu bildirdi ve Amasya halkına şunları söyledi: “Amasyalılar. Daha ne bekliyorsunuz. Düşmanın Samsun’dan yapacağı herhangi bir çıkartma hareketine karşı, ayaklarımıza çarıklarımızı giyecek, dağlara çekileceğiz; vatanımızı en son taşına kadar müdafaa edeceğiz. Eğer Tanrı’nın iradesi bizim yenilmemizi uygun görmüşse, yapacağımız şey evimizi, barkımızı ateşe vererek yurdu harabeye çevirerek ıssız bir çöle çekilmektir. Bunu yapmaya hepimiz yemin etmeliyiz”. Samsun’dan Amasya’ya dek geçen bir ay içindeki çalışmalarıyla, giriştiği eylemin amaç ve niteliğini ortaya koymuştu. Ancak, eylemin kişisellikten çıkarılarak bütün ulusun birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir kurul adına yapılması gerekiyordu. Dile getirdiği görüşlerini öz olarak koruyup bir genelge haline getirdi ve yanındaki komutanlara da imzalatarak, 22 Haziran’da ülkenin her yanındaki asker ve sivil yöneticilere gönderdi. “Türkiye’nin Bağımsızlık Bildirisi”, ünlü Amasya Genelgesi böyle ortaya çıktı. “Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ilanı’ anlamına gelen bu genelge, aynı zamanda ‘Kemalist Devrimin doğuş bildirisiydi”. Amasya Genelgesi için Nutuk’ta, “18 Haziran 1919 günü Trakya’ya verdiğim direktifte işaret ettiğim bir noktanın uygulama zamanı gelmiş bulunuyordu. Hatırınızdadır ki bu nokta, Anadolu ve Rumeli ulusal örgütlerini birleştirmek, bunları bir merkezden yönetmek ve adlarına iş görmek üzere, Sivas’ta genel bir ulusal kongre toplamaktı. Bu amaçla emir subayım Cevat Abbas Bey’e 21/22 Haziran 1919 gecesi Amasya’da söyleyip yazdırdığım genelgenin başlıca noktaları şunlardı” der ve genelgeyi Nutuk’un 26 sıra numaralı belgesi olarak açıklar. Nutuk’ta, sekiz madde haline getirilerek özetlenen Amasya Genelgesi, ülkenin ve ulus varlığının tehlikede olduğunu, buna karşın İstanbul Hükümeti’nin üzerine düşeni yapmadığını belirtiyordu. “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” denilerek, halk örgütlenmeye çağrıldı. Erzurum ve Sivas’ta yapılacak kongrelere delegeler seçilmesi ve gönderilmesi istendi. Amasya Genelgesi’nde şunlar söyleniyordu: “Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali tehlikededir. İstanbul Hükümeti, üzerindeki sorumluluğun gereklerini yerine getirmemektedir. Bu durum, milletimizin adı var kendi yok gibi görünmesine yol açmaktadır. Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır... Milletin içinde bulunduğu durumu gözönüne alıp haklarını dünyaya duyurmak için, her türlü etki ve denetimden uzak bir milli kurulun yaratılması gerekmektedir... Anadolu’nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas’ta, milli bir kongrenin süratle toplanması kararlaştırılmıştır... Bunun için bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazanmış üç delegenin, olabildiğince çabuk yetişmek üzere, hemen yola çıkarılması gerekmektedir. Her olasılığa karşı, bu iş ‘milli bir sır’ gibi tutulmalı ve delegeler, gereken yere kimliklerini gizleyerek gelmelidirler... Doğu illeri adına 23 Temmuz’da, Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. O güne kadar öteki il delegeleri de Sivas’a ulaşabilirlerse, Erzurum Kongresi’nin üyeleri de Sivas’ta yapılacak genel toplantıya katılmak üzere yola çıkacaklardır”.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle