22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 25 MAYIS 2019 CUMARTESİ EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: FUNDA YAŞAR ER olaylar ve görüşlergorus@cumhuriyet.com.tr Yapay zekâ çağında çocuk yetiştirmek Dr. Bora Küçükyazıcı Aile Danışmanı & Eğitim Koçu Değerli dostlarım, insanlığın önünde yeni bir çağ başladı: Akıllı Yapay Zekâ Çağı. Bu konuda ebeveynlere hangi görevler düşüyor, nelere dikkat etmeliyiz? Yeniçağı, geçmişe ve özümüze geri dönerek yakalamamız mümkün. Neden ve nasıl, sizler için kaleme aldım. Türkiye Cumhuriyeti’nde ilköğretimde uygulanmaya başlanan ilk program 1924 senesinde Tevhidi Tedrisat Kanunu ile eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde toplanmış ve okul programları için çalışmalar başlamıştır. Daha sonra 1926, 1936, 1948 ve 1968 yıllarında ilköğretim programları gelişmeler ve değişiklikler ile oluşturularak uygulamaya konulmuştur. 1978 yılında ilkokula başladığımda, 1968 senesinde kabul edilmiş olan ilköğretim programı yürürlükteymiş. Bu programda metot ve teknik dersler yanı sıra Sosyal Bilgiler, Tabiat Bilgisi, Tarım Dersleri ve Fen Bilgisi dersleri de yer alıyordu. Özellikle Elişi dersimizde uçurtma yapıyorduk, halı örüyorduk. Şimdi düşünüyorum da, ince motor becerisinin gelişmesi için nasıl da değerli aktivitelermiş tüm o el işi uygulamaları. Önce hayal kurup, hayalini kurduklarımızı gerçek yaşama taşıyorduk. Hele 5. sınıf Elişi dersinde proje olarak halı öreceğimizi duyduğumda, ilk başta anlamamıştım? Halı örecektik. Nasıl yani? Öğretmenimiz adım adım bize yol gösteriyordu: Hem okulda hem de evde tahtaları birleştirip, arasına gerdirip çakacağım çivileri tutmak için çekiçle nasıl uğraştığımı hatırlıyorum. Bir süre sonra elgöz koordinasyonumuz gelişti, çivileri sıralı olarak tek tek rahatlıkla çakmayı başardık ve hayalimizdeki desenlerden oluşan halıları dokumayı başardık. Sınıfça ördüğümüz halılar ile açtığımız okul sergisine bütün anne ve babalarımız geldiğinde okulumuz şenlik yerine dönmüştü. 1982 yılında ördüğüm halıyı halen saklıyorum, aradan 37 yıl geçmiş. Bu satırları okuyan değerli dostlarım, benim gibi yaşı 50’ye yaklaşmış olan ve belki de benden yaşça büyük olanlarınızın da hemen hemen benzer ilkokul hatıraları olduğuna eminim, zira 1968 yılının ilköğretim programı bu şekilde uygulanıyordu Türkiye’de ilkokullarda. 4. sanayi devrimi Aradan yıllar, yıllar geçtikçe 80’li yıllar, 90’lı yıllar, 2000’li yıllarda tekrar tekrar düzenlendi, değiştirildi Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilköğretim Programı. Şimdi geldik 2019 yılına, yapay zekâ teknolojisinin yön verdiği ve 4. sanayi devrimini yaşıyoruz. Telefonlar artık akıllı, bizi bizden daha iyi tanıyan sosyal medya platformlarının yapay zekâları bize ürün üstüne ürün sunuyor. Bilgiye ulaşmak parmaklarımızın ucunda, dilediğimiz her türlü bilgi saniyeler içinde ekranımızda beliriyor, yeter ki biz merak edelim. Neyi merak edeceğimizi bize kodlayan akıllı yapay zekâlarla nasıl baş edeceğimizi bilmiyoruz, önce bunu kabul etmeliyiz. Sosyal medya araçlarını şekillendiren, kodlayan, geliştiren kişiler, bilimden çok faydalanıyorlar. İnsan zaten eksik, zavallı ve çaresiz bir canlıdır. Ömrü hayatımız hep bir tamamlanma ihtiyacı ve bunun arayışı ile geçip duruyor. Bir başka makalemde bu konuyu derlemek çok fayda sağlayacaktır. Neden böyleyiz, insanda var olan ve diğer hiçbir canlıda olmayan “arzu” nesnesi nedir? Neden irrasyoneliz ve anlamsız işler yaparız? Bu soruları ve cevaplarını bir diğer yazı konusu olarak sohbetimize bırakıp devam edelim. Beynimizdeki “ilkel beyin bölgesi” olan limbik sistemin içinde nükleus akumbens isimli 2 adet beyin çekirdeği yer alır. Nükleus akumbens isimli çekirdek şu duyguların oluşum ve devamında aktif rol almaktadır: zevk, bağımlılık, ödül ve motivasyon sistemleri. İşte tam bu noktada devreye nörobilim giriyor ve şu bilimsel veriyi bize sunuyor: Dijital oyun bağımlılığında, aynen uyuşturucu bağımlılığında olduğu gibi, nükleus akumbens beyin bölgesi aktif durumdadır.1 Yani kısaca ve basitçe şunu söylemeliyiz, odasında masada ya da koltuğa uzanmış şekilde bilgisayar oyunu oynayan, elinde akıllı telefonu ya da tableti ile sosyal medyada gezinen çocuğumuzun beyni, uyuşturucu almış bir beyin ile benzer etkiye maruz kalmaktadır. Dijital bağımlılık etkisi ve önleme çabalarını gelin bir de bu cihazları ve teknolojileri üreten, geliştiren kişilerden dinleyelim: Bill Gates (Cochair, Bill & Melinda Gates Foundation), çocuklarına 14 yaşına gelene kadar akıllı telefon almalarına izin vermedi. Steve Jobs (eski Apple CEO& Kurucu), Nick Bilton isimli muhabirle yaptığı röportajda, evde çocuklarına dijital teknolojiyi maksimum ölçüde sınırladıklarını söylüyordu. Gelişmiş ülkelerde durum Dünyada 2. sanayi devrimi ile eğitimde gerçekleşen devrimle 200 yıldır halen sisteme mühendis, tekniker, mimar ve diğer alanlarda insan gücü yetiştiriyoruz. Oysa henüz başında bulunduğumuz 4. sanayi çağında robotlar ve akıllı yapay zekâ ile iş yaşamında birlikte yer almak için çok daha insani özelliklerimizi ve yeteneklerimizi geliştirmeliyiz. Akıllı robotlar, sürücüsüz araçlar olarak karşımıza çıkacak, marketlerde akıllı telefonumuz ile dilediğimiz tüm ürünlerin ödemesini kasiyerler olmadan yapacağız, tarlada tohum ekmek ya da ürünleri toplamak bile akıllı yapay zekâlar ile tamamlanacak. Uyanık olmalıyız, akılcı hareket etmeliyiz. Bu konuda 2018 Dünya Ekonomik Forumu’nda bakın neler konuşuldu: Değişim şart Jack Ma (Alibaba CEO & Kurucu), Önce kendi bakış açımızı ve çocuklarımızın eğitim sistemini değiştirmeliyiz. Öğretme sistemini değiştirmeliyiz. Şu an okullarda öğrettiklerimiz sadece bilgi odaklı ve bilgiye ulaşmak artık çok kolay. Akıllı yapay zekâ robotlar ile rekabet edecek çocuklar yetiştirmek için odaklandığımız noktaları iyi tespit etmeliyiz. Zira robotlar ve bilgisayar programları daha akıllı ve yorulmuyorlar, hiçbir beklentileri ve duyguları olmadan, durmaksızın çalışıyor olacaklar. Geleceğin dünyasını ancak şunları çocuklarımıza kazandırırsak doğru yönetmiş oluruz: inanç, değerler, bağımsız düşünme, takım çalışması, başkalarını önemsemek. İşte tüm bunlar insani becerilerdir ve yapay zekâ bunları uygulayamaz. Bunlar, öğrenilen ve gelişen deneyimlerdir. Çocukları mıza sanat, kültür, spor aktiviteleri sunmalıyız. Eğer bir faaliyeti akıllı yapay zekâ ile makine daha iyi yapıyor ise, bunun üzerine gerçekten düşünmemiz gerekiyor. Jack Ma bu tespitleri yaptığı sırada, bakalım dünyadaki gelişmiş uygar ülkelerde eğitim işleri nasıl gidiyor? Örneğin ABD Silikon Vadisi’ndeki neredeyse tüm yöneticilerin çocuklarını gönderdikleri okuldaki eğitime yakından bakalım. Sınıflarda eski tip sıralarda oturan öğrenciler karatahta ve tebeşir kullanıyorlar. Okulda uygulanan dersler içinde marangozluk ve bahçe işleri en çok önemsenen görevler konumunda. Bahçede bitki eken, toprağı bizim bildiğimiz karasaban ile sürmeyi öğrenen çocukların babaları Silikon Vadisi teknoloji şirketlerinin en üst düzey yöneticileri. Bu okullarda müzik dersleri doğada, ağaçların altında ve kuş sesleri ile birlikte gerçekleşiyor. Okulda öğrenciler kendi ektikleri, hasadını yap tıkları meyve ve sebzeleri tüketiyorlar. Bu okulların benzeri eğitim felsefesini yerleştirmiş olan Finlandiya ilkokullarında günlük okul süresi sadece 4 (evet dört) saat. Üstelik bu 4 saatin içinde oyun ve beslenme süresi de var. İlkokulda günde 4 saat okulda olan, hiç ev ödevi bulunmayan çocuklar, nasıl oluyor da lise yıllarına geldiklerinde, PISA testi ile tescillenecek şekilde, matematik, okuduğunu anlama ve fen bilimleri alanlarında dünyanın en iyisi oluyorlar? İşte bunun üzerine düşünmeliyiz, hem de çok düşünmeliyiz. Okulda dikiş diken, ahşap doğrama işleri ile uğraşan, pensetornavida kullanmayı öğrenen, toprakla haşır neşir olan çocuklar, eve geldiklerinde kendi kendilerine kaliteli uğraş ve hobi edinme konusunda avantaj sağlıyorlar. Oysa gün içinde elden akıllı telefon düşmeyen nesillerin yetiştiği ülkelerde, o akıllı cihazın içine kim, ne yüklüyor ise onunla yaşam bakışı şekilleniyor. Önce kendimize sormalı Uygar ve gelişmiş dünyada çocuk ve gençleri dijital zehirlenmeye karşı koruma konusunda müthiş çalışmalar var. Anne babaların günümüz iş koşturması içinde nasıl da elini rahatlatıyor: ver çocuğa akıllı telefonu, tableti, açsın oradan bir oyun veya video, sesini çıkarmadan dursun, otursun yerinde. Hemen savunma mekanizmamız hazır: Ohh miss gibi, ben de kafamı dinleyeyim, zaten bugün çok yoruldum! Nasılsa dışarıda takılmıyor, nerede olduğunu biliyorum, kendi odasında işte, ne var bunda! Yok öyle değerli dostlar! İşin sözde kolayına kaçıp, çocuğumuzu yaşama hazırlama konusunda bizim bilgiler, deneyimler aktarmamız gerekliyken, bunu başkalarının çektikleri videolara ve bilgisayar oyunlarına bırakamayız. Dijital dünyada yukarıda belirttiğim gibi akıllı olacağız, uyanık olacağız. Dijital teknolojiyi kullanım konusunda önce biz kendimize sormalıyız: günde kaç saatimizi akıllı telefontablete ayırıyoruz? Dünya ortalaması şu an günde 3 saat civarında bir süre olduğunu belirtiyor. Yukarıda bahsettiğim, uygar dünyanın çocukları için yeniden şekillendirip konumlandırdığı eğitim metodu size de tanıdık geldi mi? Nasıl da bizim içimizden çıkan Köy Enstitüleri eğitim sistemine benziyor, değil mi? Ben Dr. Bora Küçükyazıcı, Gölköy Köy Enstitüsü mezunu mual lim Müştak Küçükyazıcı’nın torunu. Yazımın en başında belirttiğim üzere, geçmişimize ve kendi özümüze dönmemizin faydalı olduğu nu düşünüyorum. Çocuklarımızla iletişimde, onların eğitiminde, hayata hazırlanmaları sırasında “Merak” duygularının yok olmasına izin vermeden, zamanı ve teknolojiyi gerektiği gibi kullanmalarını sağlayalım. Çocuğumuzun yaşam boyu tutku duyacağı ilgi alanını keşfetmesi için ona seçenekler sunalım. 4. sanayi devriminin yaşandığı yapay zekâ teknoloji çağında, yaşadığı dünya ve toplumla barışık, vicdan duygusu gelişmiş, diğerlerini önemseyen, kendi istek ve arzularını tanıyan, cesaretli ve çalışkan çocuklar yetiştirmeliyiz. Anne ve babasını kendi yaşam rehberi olarak konumlandıran çocuk ve gençlerde, aile iletişimi konusunda anne ve baba gerekli tüm adımları doğru ve eksiksiz yerine getirmiş demektir. Nasıl, hedef çok yüksek mi geldi? Haklı olabilirsiniz, lakin durum tam olarak bu şekilde değerli dostlarım. Günümüzde çocuk yetiştirmek, geçmişe göre çok, çok, çok daha emek, ilgi ve zaman gerektiriyor. Başöğretmen Atatürk’ün ışığı, yolumuzu aydınlatsın. Sağlık ve sevgiyle. 1 (Türk Psikiyatri Dergisi 2016;27(2):12837). Ysk ve akla ziyan gerekçeli kararı Av. Celal Ülgen İstanbul seçiminin iptal nedeni YSK kararında bazı sandık kurulu başkanlarının Kamu Görevlisi sıfatına sahip olmadığı savına dayandırılmıştı. AKP’nin gösterdiği diğer nedenler de bu yüzden reddedilmiş oluyordu. Ancak gerekçeli karara baktığımızda YSK’nın reddettiği konuların sanki iptal nedeni yapılmış gibi gerekçelendirildiğini görmekteyiz. YSK Başkanı da muhalefet şerhinde, bu hususa değinmiş, Yüksek Seçim Kurulu’nun Adalet ve Kalkınma Partisi’nce kısa karara gerekçe yapılan hal dışında gösterilen olay ve halleri seçimin sonuçlarına etkili olarak kabul etmediğini vurgulamıştır. Aslında YSK, kararına yazdığı, kamuoyuna açıkladığı nedenden başka bir iptal nedeni gösteremez. AKP ve kalemşorları resmi iptal nedeni dışına taşan iptal nedenlerini önceden telaffuz etmeye başlayarak bir kamuoyu oluşturma ve alıştırma telaşına düşmüşlerdi. Her şey önceden belliydi. Hangi yönde karar verileceği, gerekçeleri ile birlikte iktidar yanlısı televizyonlarda konuşmacıların dilindeydi. Bu nedenlerle her şeyin ve olacakların, muhtemel gerekçenin ne üzerine kurulacağı belliydi. Örneğin İstanbul Bu¨yu¨kc¸ekmece ilçesinde hayali bina oluşturarak, kamu binalarını, tır parklarını, bos¸ arsaları mesken gibi göstererek usulsüz seçmen kaydı yapıldığı iddiası ve bu hususların cumhuriyet başsavcılığınca soruşturma başlatılması, gerekçe yaratma telaşından başka bir şey değildi. Tedbirli olmadıkları ve yapabilecek başka seçenekleri bulunmadığı için kesinleşmiş seçmen kütüklerindeki yolsuzluklara 298 sayılı Kanunun 130. maddesinin 1. fıkrasının 6. bendindeki hükme dayanılarak mazbata veya seçimin iptali istenemeyeceği kuralına bile bile aykırı davrandılar ve hukuki bir gerekçe süsü vermeye çalıştılar. Bunu kimler bilebilir? 1229 adet ölü seçmen yerine oy kullanıldığı ileri sürüldü. Şimdi düşünün bir kez; bunu kim önceden bilir, ölü seçmenler yerine oy kullananlardan başka? Ölü seçmen yerine oy kullanıldığı zaman bu durumun sandık başında tespit edilmesi gerekir. Bunu bildiğin halde yakalamıyorsan işbirlikçisi sensin. Ey iktidar bu oylar senin adamlarının örgütlemesi ile senin lehine kullanılmıştır. Seçimi kaybedince de bunları saçıyorsun ortaya... Ayıp! 200 sayfalık metin içinde tek bir; akla, mantığa, hukuka uygun bir gerekçe üretilememiş. Her şey soyut ve her şey sisler arkasına gizlenmiş... Gene de bu tek adam reji minin gerekçe bulmaya çalışması ve gerekçe yaratma gereksinimi duyması aslında bizim umudumuzdur. Yaklaşık 200 yıllık demokrasi geleneğinin ve toplumsal tepkinin caydırıcılığıdır. Bu nedenle antidemokratik kararları demokratikmiş gibi göstermeye gereksinim duymaları; bir yanıyla henüz yapılacak çok şeyimiz olduğunu gösterirken bir yanıyla da teslim olmadığımızın ve direnme gücümüz ile bu tek adam sistemini aşabileceğimizin işaretleridir. İstanbul seçimlerini kazanamadıkları için iptal ettiler. Hazırlıksız yakalandılar, belli ki böyle bir olasılığı hiç akıllarına getirmemişlerdi. Ancak hem Ankara’yı hem de İstanbul’un birlikte kaybedilmesine dayanamadılar ve gizli ajandaları darmadağın oldu. Demokratik bir ülkede demokrasinin bütün kurum ve kuruluşları ile işleyebilmesi için erklerin bağımsızlığı ilkesi yanında yargının ve medyanın özgür olması gerekir. Bizde bu özgürlük ne yazık ki yetmez ama evet diyenlerin, liberal özenti içerisinde olanların aymazlığı ile kaybedildikten sonra dönüşler olmaya başladı ama artık her şey için çok geç. Memur yargıç olmaz! Yargıtay’ı, Danıştay’ı, Sayıştay’ı ve Anayasa Mahkemesi’ni siyasi iktidar dizayn ediyor. YSK de bunlardan biri. Hem eylem ve işlemlerinde denetleme görevi yapanları atayacaksın ve kontrol edeceksin ve hem de serbest ve özgür seçimlerin yapılması için bağımsız ve bağlantısız olması gereken YSK’yi oluşturacaksın. Yargıda memur kurum olmaz. Memur yargıç olmaz. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan hukuk değil, kadıya uygun hükmi karakuşi olur. Demokratik ülkelerde seçimler yargıç güvencesinde yapılır. Yani, yargıç bağımsız ve bağlantısızdır. Kime karşı? İktidara karşı, kendi inancına karşı, kendisini ait olarak gördüğü her ne varsa ona karşı bağımsız ve bağlantısızdır. Bu ölçütleri taşıyan yargıç güvencesi olmadan seçimlerin tarafsız yapıldığından söz edemezsiniz. Bizim yargıçlarımız özellikle FETÖ yargısı döneminde silik ve korkak kaldıkları için şimdi siyasi iktidar onları FETÖ silahı ile tehdit ederek sindirebiliyor. Bizim yargıçlarımız geleceklerinden korkuyor. Korkak ve tırsak yargıç ile demokrasi olmaz. Cesur kalanlar bir elin parmakları kadar az olunca onları harcamak kolaydır. Şimdi 23 Haziran’da yapılacak İstanbul seçimlerine bakın. İl Seçim Kurulunda 31 Mart’ta görev yapmış kaç yargıç kalabilecek? İktidar bağımsız ve bağlantısız yargıç istemiyor. Partili Cumhurbaşkanına elbette partili yargıç yakışır(!)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle