25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: İLKNUR FİLİZ 1325 MAYIS 2019 CUMARTESİ Cannes’da son perdeAltın Palmiye yarışında öne çıkan filmleri değerlendirdik... Cannes’da son viraj da alındı artık ve bu akşam yapılacak kapanış töreniyle ödüller de sahiplerini bulacak. Gazetemiz adına festivali takip eden Mehmet Basutçu’nun bir haftayı aşkın bir süredir yazdığı kritiklerden de anlaşılacağı gibi Pedro Almodovar, Bong Joon Ho ve Celine Sciamma gibi isimler Altın Palmiye’ye yakın duruyor. Bunlara ikişer kez Altın Palmiye’yi kazanmış Ken Loach ile Dardenne Kardeşler’i de ekleyenlerin sayısı hiç az değil. Yılın keşifleri arasında ise “Les Miserables” (“Sefiller”) ile Ladj Ly öne çıkan isim. Son günlerin filmleri arasında ise oyuncuların öne çıktığı, sinema adına kimi cüretkâr denemelerin de yakalandığı ama Altın Palmiye için çok da önemli bir adayın belirmediğini söylemek yanlış olmaz. Tabii henüz izleme fırsatı bulamadığım ve yapımcıları arasında Zeynep Atakan’ın da (Zeynofilm) bulunduğu Elia Suleiman imzalı “It Must Be Heaven”ı ayrı tutarak söylüyorum bunu. ‘3 buçuk saat’ Önceki gece 3.5 saatlik süresiyle ve 90’ların tekno ritmlerinin hâkim olduğu gürültülü müziğiyle izleyicinin tahammülünü zorlayan “Mektoub, My Love: Intermezzo” Cannes’da eleştirmenleri en çok bölen filmlerden biriydi. Azımsanmayacak sayıda izleyici filmin bitmesini (hatta kimisi, yarılanmasını) bile beklemeden salonu terk ederken, kalanlar sinir bozukluğu gülüşleriyle, şaşkınlık içinde gidip geliyordu, bitmek bilmeyen yaklaşık 3 saatlik disko sahnesi boyunca. Basın toplantısında sorulara yanıt veren filmin Tunuslu yönetmeni Abdellatif Kechiche, “Herkes benimle aynı şeyleri sevecek diye bir şey yok, bu çok korkunç olurdu. Erken çıkılmasından rahatsız değilim” diyerek durumu gayet olgunlukla karşıladığını gösterdi. Öte yan 72. Cannes Film Festivali bu akşam yapılacak kapanış töreniyle sona eriyor. Genel olarak iyi bir yıl olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğu bu yılki festivalin son günlerinde öne çıkanları derledik dan ilk filmdeki genç oyuncu kadrosunun yanı sıra bir iki yeni genç oyuncuyu da seriye dahil eden Kechiche bu kez biçimsel olarak daha deneysel davranmış ve kendi deyişiyle, anlatının kurallarını kırarak izleyici için yeni bir deneyim hedeflemiş. Yeniliği tartışma götürür elbette ama sık sık telaffuz ettiği üzere insan bedeninin (hatta mabadının) büyüleyici bir şey olduğunu ve bunda metafizik bir güzellik bulduğunu yadsımayan Kechiche, erotizmin (hatta bir sahnede pornonun) sınırlarında gezinmeye devam ediyor yine. ‘Sibyl’ Marco Bellochio’nun Sicilya mafyasının sonunu getiren kanun ka çağı Tomasso Buscetta’ın gerçek hikâyesinden hareketle çektiği “Il Traditore” (“Hain”) özellikle başrolündeki Pierfrancesco Favino’ya bir oyuncu ödülü getirirse şaşırmamak gerek. Ayrıca Fransız kadın sinemacı Justine Triet’nin filmi “Sibyl”de başrolü üstlenen ve beklenmedik performansıyla hafızalara kazınan Virginie Efira da En İyi Kadın Oyuncu için öne çıkan adaylardan biri bence. Bu arada çok katmanlı senaryosu ve zorlu bir yapboz gibi şekillenen hikâyesi ile son günlere damgasını vuran filmlerden biri olan “Sibyl”in önemli ödüllerde adı geçecek gibi duruyor doğrusu. ‘Roubaix, Bir Işık’ Festivalde Fransa’yı temsil eden bir diğer film de Fransa’nın en yoksul bölgesi olan Roubaix’de ge ‘Sibyl’ çen ve bir polis soruşturmasını konu edinen, yönetmenliğini Arnaud Desplechin’in üstlendiği “Roubaix, Une Lumiere” (Roubaix, Bir Işık) ise geri planda yoksulluk ve sınıfsal meselelerin yer aldığı ama yer yer melodrama göz kırpan tarzıyla çok da bekleneni veremedi kanaatimce. Lea Seydoux ve Sara Forestier’nin ikili olarak güçlü bir performans sunduğu, Roschdy Zem’in ise karşılarında tam anlamıyla denge kurucu oyunculuğuyla göz doldurduğu filmin ödüllerde çok öne çıkacağını sanmıyorum. Tabii Alejandro Gonzalez Inarritu başkanlığındaki jürinin bu akşam vereceği kararları çok da öngörmek mümkün değil. Ne de olsa burası Cannes ve burada sinema her zaman şaşırtır, çoğu kez iyi, bazen de kötü anlamda. Tekfen’den ‘Müzik Bursu’ Türkiye’nin önemli özel sanat kurumlarından Tekfen Vakfı, kuruluşunun 20’nci yıldönümünde, klasik müziğe destek olmak amacıyla Müzik Bursu programını başlatıyor. Başta Tekfen Filarmoni olmak üzere, Türkiye’deki orkestralar için yetkin müzisyenler yetiştirmek amacıyla sağlanacak burs, lisans düzeyindeki yurtdışı eğitim kurumlarında geçerli olacak. Burs, kendine kariyer hedefi olarak orkestra müzisyenliğini seçen tüm lisans öğrencilerini kapsıyor. Burs başvuruları 7 Haziran tarihine kadar, www.tekfen.com.tr adresi üstünden kabul edilecek olup, ön değerlendirme aşamasını geçen adaylar, 19 Haziran tarihinde İstanbul’da jüri önünde seçmelere davet edilecek. l Kültür Servisi TESAK’ta konu yine felsefe... Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümü, Kadıköy Belediyesi ve İstanbul Marmara Eğitim Vakfı’nın birlikte düzenlediği 19. Felsefe Söyleşileri, Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’nde (TESAK) nisan ayında başlayan “Felsefe Açısından Özne” ana temasıyla bugün 10.00 13.00 saatleri arasında düzenlenecek. Söyleşiler, felsefe öğretim üyeleri Doç. Dr. Ahu Tunçel ile Doç. Dr. Kurtul Gülenç’in “Siyasette Özne ve Birey / Siyaset Felsefesinde Özne Tartışmaları” alt başlıklı konuşmalarıyla sona erecek. l Kültür Servisi TYS, başkanını seçiyor Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), 45. doğum yılında yeni bir genel kurulla yazarlarını bu luşturuyor. 1974 yılında Yaşar Kemal başkan lığında kurucular Aziz Nesin, Bekir Yıldız, Tur gut Uyar, Tomris Uyar, Leyla Erbil, Orhan Mu rat Arıburnu, Adnan Özyalçıner, Adalet Ağaoğ lu, Ali Özgentürk ve Nihat Behram’la ilk adım larını atan sendika, o yıldan bugüne yazar ların emeğini savun mak, örgütlemek, hu kuki, sosyal, kültürel temel hak ve özgür lüklerini korumak, geliştirmek için sava şımını sürdürüyor. Bugün, Mimarlar Odası’nın Karaköy bi nası toplantı salonun da yapılacak genel kurulda, sendika yine Adnan Özyalçıner yazarların söz ve ya zı özgürlüğünün ko runması için yazarları güç birliğine çağıracak. Toplantı sonunda Adnan Özyalçıner TYS’nin ye ni başkanı olacak. Yaşar Kemal’den sonra Aziz Nesin, Oktay Ak bal, Ataol Behramoğlu, Cengiz Bektaş, Enver Er can ve Mustafa Köz başkanlığındaki yönetimler; ülkenin siyasal, toplumsal, kültürel süreçlerin de önemli roller üstlendi. TYS, yazarlarını genel kurulda buluşmaya ça ğırıyor. l Kültür Servisi Yazarlar toplanıyor ATAOL BEHRAMOĞLU Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi yazarlar, sendikanın 4 Şubat 1974’te kuruluşundan 45 yıl sonra, 21. Olağan genel kurul için toplanıyor. Bu “toplanıyor” sözü iki anlamlıdır. Yazarlar ve toplanmak denildiğinde ülkemizde akla ilk gelebilecek olan, yazarların evlerinden işyerlerinden toplanarak gözaltına alınmaları olacaktır. Sendikamızın uzun tarihinde bunları da yaşadık. 12 Eylül öncesinin karanlık, sonrasının daha da karanlık günlerinden geçtik. Tek tek hepsini saymaya gerek yok. Hepsi zaten arşivlerdedir. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın tarihi, bir cesaret, özveri, emek ve özgürlük mücadelesi tarihidir. Sendikanın Yaşar Kemal’den sonra ikinci genel başkanı Aziz Nesin’den sonra bu sevgili örgütümüzün iki dönem genel başkanı olmanın sonsuz onurunu taşıyorum. Zihnimde, yüreğimde, belleğimde, şu anda çoğu yaşamda olmayan nice arkadaşımızın, omuzdaşımızın, silinmez anıları, görüntüleri, sesleri, sözleri dalgalanıyor. Genci yaşlısı, kadını erkeği, yaşayanları yaşamda olmayanları, ülkemizin bu sevgili evlatları, hiçbir karşılık beklemeksizin, emeklerini, ürünlerini, yaşamlarını ülkemizin mutluluğuna adadılar, adamaktalar. Türkiye Yazarlar Sendikası büyük bir olgudur. Hiçbir başka ülkede bir benzeri yoktur. Bunu bilerek, görüp gözlemlemiş biri olarak söylüyorum. Arkasında bırakın devletin desteğini, bu devletin her an saplanmaya hazır hançeri olan; başkaca da üyelerinin alçakgönüllü katkıları dışında bir desteği bulunmayan bu örgüt, bir özveri destanıdır. Şimdi bugün, 21. Kurultay’da, en başından bugünlere kadar bu destanın yaratıcılarının en ön sırasında yer alan büyük yazar, emek savaşımcısı, toplumcu, yurtsever arkadaşımız sevgili Adnan Özyalçıner’i sendikamızın yeni genel başkanı olarak ayakta alkışlamak üzere toplanıyoruz. Daha güzel, daha büyük, daha özgür, daha mutlu günlere doğru yürüyüşümüz durmaksızın sürecektir. 21. Kurultayımızı sevgiyle, saygıyla, en güç koşulların üstesinden gelerek 45. yılımıza gelmemizde emeği geçen bütün başkan, yönetici ve üyelerimize minnet ve teşekkürlerimle selamlıyorum. Jehan Barbur “Ürkerek Söylerim” (Ada Müzik) Jehan Barbur’un ürktüğüne dair düştüğü not tevazuundan kaynaklanıyor. Yoksa ürktüğü falan yok, sadece yüzyıllar evvel Anadolu’da ozanlar tarafından yakılmış türküleri yorumlarken duyduğu saygıdan ötürü iliklemiş ceketinin önünü. Jehan yedinci solo albümü “Ürkerek Söylerim”de ilk defa kendine ait olmayan şarkıları seslendiriyor, yorumcu kimliğini öne çıkarıyor. Mazisinde ve hafızasında yer etmiş türküleri seçmiş. Yetinmemiş, dinleyici taleplerini dikkate alarak sosyal medyada bahis açmış. Kendisinden duymak istenen türküleri listelemiş. Eleme işleminden sonra ses rengi ne ve ruhuna yakın 10 tanesini repertuvara koymuş. Her parçayı farklı isim düzenlemiş, birer ikişer: Çağrı Sertel, Eylül Biçer, Emir Altuğ Karakaya, Cenk Erdoğan, Evrim Tüzün, Onur Baş kurt ve Kemal Evrim Aslan... Jehan türküleri özlerine sadık kalarak söylemiş. Hafif caz, pop ve şehirli ozan dokunuşuyla kır hayatından şehre taşımış, adabınca. Modern ile geleneksel arasında ince bir çizgiye ayak basmış, o yüzden yadırgatıcı olmayan ve türkülerin modern yorumlarından hoşlanmayanların önyargılarını kırmaya aday bir albüm çıkarmış. Bakmayın “Ürkerek Söylerim”in sadece yorumlardan oluştuğuna, bu albüm de Jehan’ı öncekiler kadar iyi ifade ediyor. Art Diktator “Isola” (Profsny Records) Mezarses lakaplı kült karakter Hakan ve Ravenna lakaplı eşi (aynı zamanda prodüktör) Adviye’den oluşan Art Diktator, belki de memleketin yeraltı sahnesindeki en nevi şahsına münhasır ikili. Doksanlı yıllarda sayısız sıra dışı projede yer alan, 2008 yılından bu yana da Art Diktator olarak tek başına faaliyetlerini sürdüren Mezarses, 2010 yılında Ravenna’nın katılımıyla ikili olmuş, hatırı sayılır miktarda konser vermiş ve demo kaset, CD üretmişti. 2012 yılında da “Ultimo Disco Inferno” adında bir de albüm çıkaran Art Diktator’un şimdi 10 parçalık ikinci albümü “Isola” plak formatında elimizde. İlhamını europop, disko, postpunk ve korku filmi müziklerinden alan, fetiş nesne ve temalar kullanan Art Diktator, müzikal faaliyetini diğer sanat disiplinleri ile besleme konusunda tutarlı bir çizgi izliyor. Hem karanlık, hem enerjik bir müzik; dans edilebilir ritimlerle, ağır bir depresyon ve hüzün bir arada. Yer yer gotik bir eser gibi tezahür eden parçalarda, melankoli yüklü derin vokalleri, helezonik gitarları ve epik sözleri sa yesinde seksenli yıllara kutsal bir sadakat örneği sergileniyor. Karanlık elektro sahnesinde türüne hâkim, kışkırtıcı bir topluluk Art Diktator ve sağlam bir albüm “Isola”. Murat Beşer (muratbeser@ muratbeser.com) Osmanlı’da ve Cumhuriyette gülmece Osmanlı’nın ilk döneminde loncalara egemen olan tarikatlar (Nakşilik Karagöz’ü, Bektaşilik Bektaşi fıkraları doğurur) gülmeceyi de belirler. Ortaoyunu, meddah, Direklerarası, Bekri Mustafa, İncili Çavuş fıkraları, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Kazak Abdal, Pir Sultan, Şeyhi, Fuzuli, Bağdatlı Ruhi, Nefi’nin hicivleri, daha sonra Ziya Paşa, Namık Kemal, Şair Eşref adları öne çıkar. Tarikatların yerini siyasi partilerin alması Meşrutiyet gülmecesini doğurur. Karagöz, keskin hicivli halk eğlencesine dönüşür. 1870’te Teodor Kasap’ın ilk gülmece dergisi Diyojen politik yaşamı etkiler. Hayal, Çıngıraklı Tatar, Kahkaha, Meddah gibi dergiler yayımlanır. II. Meşrutiyet’ten sonra Abdülhamid’in 32 yıllık mutlakıyetinde susturulsa da bir dönüm noktası olan 1908’de, bir rekorla 35 gülmece dergisi yayına başlar. İlk karikatürcümüz Cem, Kalem’de çizer. I. Dünya Savaşı’nda hükümetin baskısı gülmece yayınlarını susturur. Cem’in Cem, Eşek, Hüseyin Rahmi’nin Boşboğaz ile Güllabi, Teodor Kasap’ın Hayal, Sedat Simavi’nin Hande ve Diken dergileri, Yeniçeri ve Karagöz gazeteleri dönemin önemli yayınları olur. Kurtuluş Savaşı yıllarında hicivleri artan Karagöz’e İstanbul’da ilgi yoğunlaşır. S. Simavi’nin Güleryüz dergisi Ankara’yı; Refik Halit’in (Yusuf Ziya, Ratip Tahir, Orhan Seyfi’nin yazdığı), Aydede dergisi İstanbul hükümetini destekler. Cumhuriyet gülmecesi Abece devrimine kadar gülmece, kurtuluş sevinci ve Cumhuriyet coşkusuyla doludur. Özgür ortam Şeyh Sait ayaklanması, Atatürk’e suikastlar ve İstiklal Mahkemesi dönemiyle biter. Ahmet Rasim ve H. Rahmi gibi ustalar, Neyzen Tevfik gibi hicivci ve O. Cemal Kaygılı gibi yazarlar öne çıkar. Cem’in ilk gülmece öyküsünden (Gülünçlü Hikâyeler, 1931) sonra Cemal Nadir Amcabeye Göre adlı ilk karikatür kitabını çıkarır. Karagöz, Papağan gibi kısa ömürlü dergiler yayımlanır. II. Dünya Savaşı yıllarında fıkra, karikatür, hiciv öne çıkar. Cumhuriyet’te ve Amcabey’de yazan, 7 albüm çıkaran, faşizme ve savaşa karşı karikatür silahının en başarılı kullanıcısı olan C. Nadir, genç yaşta ölür (1947). Marko Paşa ‘olayı’ 194650 arasında Merhum Paşa, Malum Paşa, Ali Baba adlarıyla da çıkan, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Mim Uykusuz’un sürdürdüğü Marko Paşa, iktidarla açıkça mücadele eder. 60 bin satışa ulaşır. Sabahattin Ali öldürülür, yazarları cezaevlerine girip çıkar. Başdan, Bekri Mustafa, Bizim Paşa gibi gazetelerinin çıktığı bu dönemde Marko Paşa’nın taklitleri de çıkar. 195060 arasında Akbaba ile iktidar yanlısı Karakedi tutunamaz. Tef, Semih Balcıoğlu’nun TaşKarikatür, İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk’un Dolmuş, Kırkbirbuçuk dergileriyle “gülmecemizin altın yılları” olan bu dönemde Haldun Taner’in öyküleri öne çıkar. Garipçilerin şiirleri, Nesin’le Ümit Yaşar’ın taşlamalarıyla şiirde de gülmece güçlenir. 1960’tan sonra Nesin ve Ilgaz ünlenir. Komedi filmleri, taşlamalar yaygınlaşır. Çizgiyle “gülmece yapan, tılsımlı bir sanat” olan karikatürde İhap Hulusi, Eflatun Nuri, Ferruh Doğan, Ali Ulvi, Altan Erbulak, Bedri Koraman, Mıstık, Semih Balcıoğlu, Suat Yalaz, Yalçın Çetin, Turhan Selçuk, Tonguç, Nezih Danyal, Tan Oral, Erdoğan Bozok, Nehar Tüblek gibi ustalar yetişir. Adnan Veli, Doğan Nadi, Suat Taşer, Özdemir Asaf, Metin Eloğlu, Bülent Oran, Suavi Süalp, Şemsi Belli’nin öne çıktığı 1970’lerden sonra televizyonun yayına girmesiyle gülmece biçim değiştirir. Akbaba kapanır. Çarşaf, Çivi, Fırt, Mikrop, Salata gibi dergiler çıkar. Döneme damgasını vuran Oğuz Aral’ın Gırgır’ından birçok gülmece yazarı, çizeri yetişir. 
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle