22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 16 MAYIS 2019 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: İLKNUR FİLİZ 14 Mayıs 1950, demokrasinin dönüm noktası Alev Coşkun 14Mayıs 1950’nin üzerinden tam 69 yıl geçti. 14 Mayıs 1950 Türk demokrasi tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Hukuk ilkelerine dayalı dürüst ve adil olarak yapılan ilk genel seçimdir. Bu seçim, “Beyaz Devrim” gibi deyimlerle anılmaktadır. Gerçekten, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde demokratik bir devrim gerçekleşti. 14 Mayıs 1950 günü yapılan genel seçimde katılım yüzde 89.3 gibi çok yüksek bir orandaydı. DP 4.241.393, (yüzde 53.38) ve CHP 3.176.561 (39.9) oranlarında oy aldılar. Ancak çoğunluk sistemi uygulandığı için DP 403 milletvekili, CHP ise 69 milletvekili çıkardı. Çoğunluk sistemiyle yapılan seçimler çok adaletsiz bir sonuç yaratmıştı. Oyların yüzde 53’ünü alan DP, Meclis’teki sandalyelerin yüzde 80’ini elde ederken, yüzde 40 oranında oy alan CHP sandalyelerin ancak yüzde 14.5’ini sağlayabilmişti. Bu seçim ülkemiz tarihinde hukuk kurallarının işlediği dürüst, gizli oy, açık sayım ilkelerine uyularak yapılmış ilk genel seçimdir. Bu seçimler yine Türkiye’de ilk kez yargıçların yönetim ve denetiminde gerçekleşmiştir. Bu seçimler sonunda bir dönem değil, bir tarih kapanmıştır. Bu seçimler Türk demokrasisinin gelişim tarihinde bir dönüm noktası oldu. Dürüst Seçim Bu nedenle ünlü Ortadoğu uzmanı, tarihçi Prof. Dr. Bernard Lewis ünlü yapıtı, Modern Türkiye’nin Doğuşu adlı eserinde şöyle bir yargıya varmaktadır: “Atatürk sonrası Türkiye’nin demokratik gelişiminde belki en önemli tek olgu, 1950 Mayıs’ında muhalefetin iktidara karşı ezici bir zaferiyle sonuçlanan gerçekten serbest ve dürüst bir seçim yapılmasıdır.” Cumhurbaşkanı İnönü oğlu Erdal İnönü’ye yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Niçin kaybettik? İnsaflı insafsız bin bir sebebi var. Fakat başta geleni değişiklik arzusudur. Bu da milletin en masum, en tabii arzularıdır.” “Bu seçim, memlekete yeni bir hayat tarzı kurmak için gördüğümüz girişimde ne kadar ciddi ve samimi olduğumuzu ispat etmiştir. Memleket için, hepimiz için şeref olmuştur.” Demokrasinin Zaferi 14 Mayıs 1950 seçimleri aslında “demokrasinin zaferi”dir. DP seçimi kazanmıştı. Şimdi iktidarın devri nasıl olacaktı? O sırada dış ve iç tüm gözlemciler dikkatlerini bu noktaya yöneltmişlerdi. Demokrasilerde adil bir seçim yasasının oluşturulması, seçimlerin hiçbir tartışmaya yer vermeyecek bir biçimde adil ve dürüst olarak yapılması ne kadar önemliyse, siyasal iktidarın seçimleri kazanan partiye devredilmesi o derecede önemlidir, hatta belki de daha önemlidir. Bu durum ülkemizde 1950’de daha kritik ve önemliydi. Çünkü 27 yıldır siyasal iktidarı kullanan ve devrimleri yapan bir parti iktidardaydı. Ama seçimlerden hemen sonra siyasal iktidar barış içinde DP’ye devredildi. Hatta, Genelkurmay Başkanı ile kimi yüksek rütbeli subayların İnönü’ye bir emirleri olup olmadığını kapsayan başvuruları da nazikçe geri çevrilmişti. Kendisine diktatör denilen İnönü, barış içinde iktidarı devrediyordu. İşte bu nedenle ünlü siyasal bilimci Prof. Dr. Dankward Rustov, bir yazısında bu iktidar değişimini şöyle yorumlar: “İsmet İnönü, demokrasiyi geliştirmek için diktatörlük gücünü gönüllü olarak kısıtlayan dünyanın tek devlet adamı olma onurunu korumaktadır.” 14 Mayıs seçimlerinden sonra kurulan DP hükümetinin başbakanı Menderes 24 Mayıs 1950’de TBMM’ye sunulan hükümet programında bu hususu aynen belirtmiş ve 14 Mayıs’ı “demokrasi zaferi” olarak şöyle tescil etmiştir: “Milli iradenin ilk kez tam ve serbest olarak belirmesi nedeniyle 14 Mayıs yeni bir dönem açan, çok önemli bir tarihi gündür. Bu tarihi gün sadece partimizin değil, Türk demokrasisinin de zaferi olarak kutlanacaktır.” Seçimlerden sonra CHP, iktidarı gönül huzuru içinde DP’ye devretti. Bir ihtilal yaparak Cumhuriyeti kurmuş olan kadro, 27 yıllık bir iktidardan sonra iktidarı barış içinde muhalefete devrediyordu. Dünyada Tek Devlet Adamı Prof. Dr. Danward A. Rustow bu nedenle İnönü için; “Dünyada elindeki ancak bir diktatörde bulunabilecek güçten demokrasiyi gerçekleştirmek için feda eden tek devlet adamı olmanın eşsiz onuruna sahip” demiştir. İnönü bir gün Meclis kürsüsünden; Bir insanın gelecek diye düşünülebileceği her şey benim arkamda kalmıştır. Bütün idealim çokpartili demokratik sistemin hukuk ilkeleri çerçevesinde işleyip gelişmesini görmektir.” Demokrasiyi getiren İnönü, 31 Mart seçimlerinden sonra YSK’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçiminin iptal kararı karşısında acaba ne derdi? olaylar ve görüşler 23 Haziran öncesi Meclis’e saldırı Ekrem İmamoğlu’nun 31 Mart’ta kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin, YSK’nın haksız, hukuksuz ve mantıksız kararı ile 23 Haziran’da tekrarlanacak olması herkesi tedirgin etti. Her gün, gerek CHP’ye gerekse doğrudan Ekrem İmamoğlu’na yönelik, akıllara durgunluk veren, saldırı, iftira ve iddiaların bir yenisi ile karşılaşıyoruz. Elbette gündemin başında “terör örgütleriyle ilişki” suçlaması var: PKK ile doğrudan müzakereye oturanlar, PKK ile mücadeleyi durdurarak hendeklerin kazılmasına fırsat verenler, “çadır mahkemeleri kurarak” PKK militanlarını ülkeye sokanlar, CHP’yi, yasal bir parti olan HDP üzerinden, terörist PKK ile ilişkide olmakla suçluyorlar. Hem İmamoğlu’nu hem CHP’yi, şimdi araları bozulunca FETÖ/PDY dedikleri ama zamanında hem yargıda ve güvenlikte hem de TSK’da en üst düzeyde örgütlenmesine yardım ederek 15 Temmuz 2016 darbe girişimine yol açtıkları Gülen cemaatiyle ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Bunlarla yetinmiyorlar, bütün dış güçlerin İstanbul seçimlerinde kendilerine karşı olduğunu belirtiyor, utanmadan Trabzon üzerinden İmamoğlu’na Yunan yakıştırması yapıyorlar. Daha vahim olarak: Muhaliflere yapılan şiddete yönelik saldırılar iktidar ve onun çizgisindeki yargı tarafından müsamaha ile karşılanıyor: Kılıçdaroğlu’na Ankara Çubuk’ta yapılan toplu suikast saldırısı, gazeteci Yavuz Selim Demirağ’a evinin önünde 67 kişi tarafından yapılan sopalı saldırı sanıkları iktidar tarafından yeterince kınanmıyor ve yargı tarafından tutuklanmıyor. HHH “Saray Medyası” tarafından, çökmüş olan ekonominin mutfakta yol açtığı yangını ve hayat pahalılığının getirdiği geçim sıkıntısını seçim öncesinde unutturmak için, iç ve dış güvenlik sorunları, artan PKK terörü ve Suriye/İdlib meselesi gündemin ilk sırasına yerleştiriliyor. HHH Bu arada iki teröristin “ucunda jilete benzer madde sarılı kalem” ve içi boş olan “Bomba Düzeneğine Benzer Dışarı sında Kablolar bulunan Bantlanmış Siyah Kutu” ile TBMM’ye bir saldırı düzenlediği haberi paylaşıldı. Ankara Başsavcılığı’nın açıklaması şöyle: “14.05.2019 günü saat 14:50 sıralarında Türkiye Büyük Millet Meclisi Ziyaretçi Kabulüne gelerek görevli personele ucunda jilete benzer madde sarılı kalem ile saldıran Mulla ZİNCİR ve Eylem YÜCEL isimli şahıslar TBMM Koruma Daire Başkanlığı personelince orantılı güç kullanılarak etkisiz hale getirilerek yakalanmışlardır. Eylem YÜCEL’in yanında bulunan çanta içerisinde yapılan aramada “Bomba Düzeneğine Benzer Dışarısında Kablolar bulunan Bantlanmış Siyah Kutu” bulunmuş, Bomba Uzmanlarınca yapılan kontrolde içerisinin boş olduğu anlaşılmıştır. Adı geçen şahısların yapılan UYAP/ARŞİV tetkikinde; DHKP/C terör örgütü üyesi olmak, örgüt propagandası yapmak, Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama suçlarından birçok suç kaydının olduğu ve haklarında açılmış kamu davalarının bulunduğu tespit edilmiş ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatı ile gözaltına alınmışlardır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.” Dün Mahmut Tanal Meclis’te bir basın toplantısı düzenleyerek olayın iç yüzünü anlattı ve asıl hedefin kendisi olduğunu belirterek şöyle dedi: “...Dünkü hadise Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çubuk’ta şehit cenazesinde linç girişimine maruz kalmasının, partimize yönelik kumpasın ikinci ayağıdır...” “23 Haziran İstanbul seçimlerine doğru yol alırken herkesin azami hassasiyet gösterip sorumlu davranması lazım. Provokasyonlarla bu süreci sabote etmek isteyenler, seçmene yönelik algı operasyonları başlatanlar çıkacaktır...” “Algı operasyonlarıyla bizi terör örgütleriyle yan yana getirmek isteyenleri de kınıyorum, bu Mübarek Ramazan ayında onları Allah’a havale ediyorum.” HHH Ve bir “Saray Medyası” yayın organının bu haber için dün attığı başlık: “CHP’li Mahmut Tanal 2 DHKPC’li teröristin Meclis’e girişine izin vermiş” HHH Dilerim YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesi için verdiği, haksız, hukuksuz, ve mantıksız kararın maliyeti sadece ekonomi alanında kalır, can ve mal güvenliği açısından başka bedeller ödenmesine yol açmaz! KAHROLSUN FAŞİST TERÖR... YAŞASIN DEMOKRATİK CUMHURİYET!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle