21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 NİSAN EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY / ELİF TOKBAY TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden Bugüne Mustafa Kemal’in öngörüsü 16 Nisan 2017’de yapılan anayasa değişiklikleriyle özellikle TBMM’nin, yürütme karşısındaki etkin “kontrol ve denetim gücü”, Birinci Meclis’in yürütme karşısında sahip olduğu “kontrol ve denetim gücü”nün çok gerisine düşmüştür. 923 NİSAN 2019 SALI Mühim mesele99 yıldır bayram, 90 yıldır hafta olarak kutlanıyor İlker Başbuğ 26. Genelkurmay Başkanı Mustafa Kemal’in Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya karar verdiği bir tek karar vardı: O da milli hâkimiyete dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak. Genel manzara ise kendi anlatımıyla şöyleydi(1): “Ordu, ismi var cismi yok halde. Komutanlar ve subaylar 1. Dünya Savaşı’nın bunca acı ve sıkıntılarıyla yorgun, vatanın parçalanmakta olduğunu görmekle içleri kan ağlamakta, gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumu kenarında kafaları çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul... Bir tarafta İzmir’e çıkan Yunan ordusunun Anadolu içlerine doğru ilerlemesi, diğer tarafta Anadolu’da çıkan isyanlar...” 8 Haziran 1919’da Mustafa Kemal İstanbul’a geri çağrıldı... Artık, Mustafa Kemal’in ne bir mevkii, ne rütbesi ve hatta ne de bir kıyafeti vardı. Kurtuluş Savaşı nasıl yapılacaktı? Mustafa Kemal’e göre genel durumu artık bir komutan ile yürütüp yöneltmeye imkân kalmamıştı. Faaliyetlerin bir an önce şahsi olmak niteliğinden çıkarılması, mutlaka bütün bir milletin birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir heyet adına olması gerekliydi.(2) Bunun yanında, düzenli Yunan ordusuna karşı, düzenli orduya da ihtiyaç vardı. Öncelik hangisinde olmalıydı? Bu soruya Mustafa Kemal’in cevabı şöyle oldu(3): “Bir devre yetiştik ki onda her şey meşru olmalıdır. Millet işlerinde meşruiyet ancak milli kararlara dayandıkça, milletin genel eğilimine tercüman oldukça meydana gelir. Evvela Meclis, sonra ordu... Orduyu yapacak olan millet ve onun vekil olan Meclis’idir. Çünkü ordu demek yüz binlerce insan, milyonlarca servet ve zenginlik demektir. Buna iki üç şahıs karar veremez. Bunu ancak milletin karar ve kabulü meydana çıkarabilir.” Atatürk’ü emsalsiz kılan İşte, Mustafa Kemal Atatürk’ü emsalsiz kılan niteliklerin altında bu düşünceler yatmaktadır: 4 Mustafa Kemal, kurtuluş mücadelesini kişisellikten çıkartmayı, milleti temsil edecek bir heyete dayandırarak da meşrulaştırmayı düşünmüştür. 4 Mustafa Kemal, düzenli ordu için yüzbinlerce insanın orduya çağrılmasını ve ordu için milyonlarca liranın harcanmasına karar verme yetkisinin kendisinde veya birkaç kişide olmasının meşru olamayacağını ve bunun milli bir karara dayanması gerektiğini değerlendirmiştir. 4 Mustafa Kemal, bu nedenlerle kurulacak Meclis’in üstünde başka egemen bir makam, bir kişinin olmasını hiç düşünmemiştir. 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi tam bağımsızlıkçı ve ulusalcı düşünceyi benimsemiş milletvekillerinden oluşmuştur. Kurtuluş Savaşı’nı bu Meclis yönetmiştir. Zafer, her şeyden evvel Birinci Meclis’e aittir. Meclis, Kurtuluş Savaşı’nı dışarıdan borç para almadan, kendi öz kaynaklarına dayanarak yürütmüştür. Borçlanmaya sıcak bakılmamıştır. Bütçe açıkları, yeni vergiler konularak, maaşlardan kesinti yapılarak ve başka alanlarda kısıtlamaya gidilerek giderilmeye çalışılmıştır. Tam bağımsızlık temel ilke olduğundan ekonomi politikası; tarım, ticaret, sanayi ve yeraltı gelir kaynakları olmak üzere dört sektör üzerine oturtulmuştur. Meclis, ulusal bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı olmayan, hak eşitliğini göz ardı etmeyen tüm devletlerle etnik, dinsel ve siyasal yapılarına bakmadan ilişkiler kurma ya özen göstermiştir. Ulusal egemenliğin ilerde tehlikeye düş memesi için çağdaş, üretken ve demokratik bir bilinç kazandıran okulların açılması düşüncesini bu Meclis benimsemiş ve desteklemiştir. Birinci Meclis; sormaktan, sorgulamaktan kaçınmamış ve sorularına yanıt alamadığı hükümet üyelerini görevden almakta da hiç tereddüt etmemiştir. 2 Ağustos 1920’de Dahiliye Vekili Hakkı Behiç, 12 Kasım 1921’de Maarif Vekili Yusuf Ziya, haklarında verilen gensorular neticesinde istifa etmişlerdir. 20 Aralık 1920’de Nafia Vekili İsmail Fazıl Paşa, 22 Nisan 1922’de İktisat Vekili İsmail Şükrü Bey ise verilen gensorular neticesinde, Meclis tarafından görevlerinden alınmıştır. Birinci Meclis’in yapısı ve yaptıkları, Türkiye’nin ilerde parlamenter sistem ile yönetileceğinin işaretlerini vermekteydi. Tek adamlık Meclisler, demokratik toplumlarda “özgür düşünce üretilmesini” sağlayan birer okul konumundadır. Tarihsel olarak Türk toplumunda liderler elbette önemli rol oynamıştır. Ancak buna rağmen ilk Türk devletlerinde önemli kararlar kollektif biçimde alınmış “tek adamlığa” yol verilmemiştir. Osmanlı Devleti’nde başlangıçta aynı anlayış hâkim olmuş, ancak sonraki yıllarda sistem “tek adamlığa” dönüşmüştür. 22 Eylül 1924’te Mustafa Kemal Samsun’da öğretmenlerle yaptığı bir toplantıda bu konuya şöyle değinmiştir(4): “Herhangi bir kişiyi istediğiniz gibi sevebilirsiniz. Fakat bu sevgi sizi, milli varlığınızı bütün sevgilerinize rağmen herhangi bir kişiye, herhangi bir sevdiğinize vermeye yöneltmemelidir. Bunun tersine hareket kadar büyük hata olmaz.” Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Birinci Meclis aynı zamanda uluslararası ilişkilerin, ekonominin ve eğitim faaliyetlerinin yürütülmesinde hâkim rol oynamıştır. Bunun yanında Birinci Meclis’in yürütme üzerindeki kontrol ve denetimi ise inanılmaz boyutlarda olmuştur. Bu topraklarda 1876’dan itibaren, kesintilerle olsa da, parlamenter sistem uygulanmıştır. Bizim parlamenter sisteme ilişkin siyasal geçmişimiz ve kültürümüz vardır. Parlamenter sistemin en büyük özelliği de, hükümetin Meclis içinden çıkması ve hükümetin Meclis’e karşı sorumlu olmasıdır. Hükümetler güvenoyu alarak kurulduğu gibi, güvensizlik oylaması sonucu da düşürülebilir. Dolayısıyla yasama yürütme karşısında etkin bir “kontrol ve denetim” gücüne sahiptir. Başkanlık sistemi ile yönetilen ABD’de yürütme ile kongre arasında güçlü kontrol ve denge sisteminin, komiteler ve alt komiteler aracılığıyla kurulduğu ortadadır. 16 Nisan 2017’de yapılan anayasa değişiklikleriyle özellikle TBMM’nin, yürütme karşısındaki etkin “kontrol ve denetim gücü”, Birinci Meclis’in yürütme karşısında sahip olduğu “kontrol ve denetim gücü”nün çok gerisine düşmüştür. Meclis’in diğer alanlarda da etkinliğini sürdürdüğünü söylemek zordur. Türkiye ciddi iç ve dış sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunlardan başarılı ve güçlü olarak çıkabilmesi için bazı hususlar önem taşımaktadır. Bunlar ise şöyle sıralanabilir: Toplumun, milletin “ayrıştırılmasından” ziyade “bütünleştirilmesine” ihtiyaç vardır. TBMM millet iradesinin gerçekleştirildiği “etkin” ve “ana” siyasal platform olmalıdır. Liyakatin esas alındığı kurumlar “ortak akıl” üretilmesine yardımcı olmalıdır. Bu coğrafyada ayakta kalabilmek için “güçlü ekonomi” ve “güçlü ordu”ya sahip olunması zorunludur. DİPNOTLAR 1.Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Kaynak Yayınları, 2015, S. 37 2.A.g.e. S. 49 3.İhsan Güneş, Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı, İş Bankası, 2008, S. 43 4.Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, AAM, 2006, S. 628 23 Nisan’ın bir çocuk bayramı olarak kutlanması fikrinin, gazetemiz kurucusu Yunus Nadi’ye ait olduğunu, biraz da mahcup bir ifadeyle kaleme aldığı 1929 tarihli Cumhuriyet gazetesinin başyazısından öğrendik. OLCAY BÜYÜKTAŞ En güzel bayramı kutluyoruz bugün çocuklar gibi şen olmayı özleyerek; 23 Nisan’ı... Evet 99 yıldır bayram olarak, 90 yıldır da hafta olarak kutlanıyor, Millet Meclisi’nin kuruluşu... 23 Nisan gazetesi özel sayfaları için günler öncesinden çalışmalara başladığımızda, şimdi yazdığımız şeyden bizim de haberimiz yoktu. Çoğu zaman ilham verdiği üzre geçmiş yılların 23 Nisan’larına bakarken gazetemizin deneyimli çalışanı, arşivimizin temel taşlarından Gülsev Toksöz’ün dikkatinden kaçmayan bir başyazının küçük bir bölümü, pek bilinmeyen bir durumu da ortaya çıkardı. Cumhuriyet’in 23 Nisan 1929 tarihli nüshası, “Bugün milli idarenin hâkim olduğu günün yıldönümüdür” manşetiyle çıkmış. Yunus Nadi’nin başyazısı ise “En büyük mes’ele” adını taşıyor. Orada bir bölümü işaretlemiş Gülsev. Türkiye için en büyük meselenin çocuklar ve gelecek nesiller olduğunu anlatan Nadi, alçakgönüllü bir şekilde “23 nisanın çocuk günü yapılma sı fikrini ileri süren ben imişim” diye yazıyor. O dönemki Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanı Doktor Fuat Umay’ın (Umay soyadı, Atatürk tarafından çocukları koruyan tanrı olduğu için veriliyor) bazı belgelere dayandırarak saptadığını ve bu saptamada ısrar ettiğini yazıyor. Uzun bir yol Bunun üzerine yaptığımız okumalardan öğreniyoruz ki, Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan 1920 gününün akşamı, Atatürk bazı arkadaşlarını toplayarak sohbet ediyor. Bu toplantıda Yunus Nadi, Ruşen Eşref, Hacı Feyzullah Efendi ve sonradan Muallimler Birliği Reisi olan Mazhar Müfit Bey gibi isimler de yer alıyor. O toplantıda kuruluş gününün bayram olarak kutlanması kararına varılıyor. Ancak o dönemler henüz çocuk fikri ortada yok. 23 Nisan 1921 yılında kabul edilen Hâkimiyeti Milliye Bayramı’nın 23 Nisan 1922’de Ankara’da yapılan ilk kutlamalarından itibaren çocuklar ön plana çıkıyor. 23 Nisan 1929 tarihli Cumhuriyet Zira, yine 1920’lerden itibaren Dr. Fuat Bey çocuklar üzerine çalışmalarda bulunuyor. Yunus Nadi ile gittiği Amerika seyahatinde gördükleri Children’s Day’den etkileniyor ve Türkiye’de benzer bir organizasyon için kolları sıvıyorlar. Doktor Fuat Bey bugünkü adıyla Çocuk Esirgeme Kurumu’nu (Himayei Etfal Cemiyeti) kuruyor, onlar için bağış toplama organizasyonları yapıyor. Hatta destek için 23 Nisan’ı çocuk günü ilan edip pul bile bastırıyor. Adım adım 1924 kutlamalarında Latife Hanım’ın Himayei Etfal temsilcisi olması ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın da Himayei Etfal Cemiyeti’ni açıkça desteklemesi ile 1925’lerden itibaren 23 Nisan’a “Hâkimiyeti Milliye Bayramı” yanında “Çocuk Günü” ve “Çocuk Bayramı” da denmeye başlanıyor. Çocuk Bayramı’yla, çocukların birkaç gün eğlendirilmesinden ziyade, toplumun farklı çocuk sorunları ile ilgilenmesinin sağlanması amaçlanıyor. Çocuk ölümlerinin azaltılarak nüfus artışının desteklenmesi bu amaçların en önemlisi olarak görülüyor. 1927’de önce 23 Nisan; “Çocuk Günü”, “Çocuk Bayramı” gibi kavramlarla anılsa ve çocuk bayramı olarak kutlansa da ilk kapsamlı Çocuk Bayramı kutlamalarına 23 Nisan 1927 yılında başlanıyor. “Çocuk Bayramı” Mustafa Kemal Paşa ve hükümetin de desteği ile 1929 yılında “Çocuk Haftası” adıyla 7 güne çıkarılıyor. ÇOCUK ETKİNLİKLERİ ÇOCUK AT ÇOCUK DA ÖLYELERİ ÇOCUK TİYAT NS DERSLERİ AT EĞİTİMİ ROSU GÜNCEL SAN Çocuk Atölyeleri: 13/20/27 Nisan Çocuk Tiyatrosu: 13/20/27 Nisan Çocuk Dans Dersleri: 13/20 Nisan Güncel Sanat Eğitimleri: 18/19/25/26 Nisan İstiklal Cad. No: 8 Beyoğlu 0212 252 35 00 01 www.akbanksanat.com / akbanksanat
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle