23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 9 MART 2019 CUMARTESİ TASARIM: SERPİL ÜNAY Özgürlük lehine yorum yapılmalı Hamdi Yaver Aktan / Yargıtay Onursal Dire Başkanı Kamuoyunda “Cumhuriyet gazetesi davası” olarak isimlendirilen ceza davasında istinaf, kanun yolunda sanıklar hakkında yerel mahkeme tarafından verilen mahkumiyet kararlarını onadı. Beş yılın üzerinde ceza alanlar için temyiz yolu mevcut. Ancak beş yılın altında ceza alanlar hakkındaki mahkumiyet kararları ise kesinleşti. Zira Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre ilk derece mahkemelerinden verilen beş yılın altındaki hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararlarına karşı temyiz kanun yoluna gidilememektedir (CMK. m. 286/1b). Bölge adliye mahkemesi tarafından onanan fakat yerel mahkeme tarafından verilen beş yılın üstünde hapis cezası alan sanıklar ise Yargıtay’da temyiz yoluna gideceklerdir. Yargıtay’da ilgili ceza dairesinde yapılacak temyiz kanun yolunda mahkumiyet kararlarının bozulması olasılığı mevcuttur. Temyiz yoluna gidemeyen sanıkların durumları ne olacaktır sorusu gündemin konusu. Gerçekten de haklarındaki beş yılın altındaki hapis cezaları istinaf kanun yolunda onandığı ve dolayısıyla kesinleştiği için infazın başlaması gerekmektedir. Yargıtay’a başvuran sanıklar hakkındaki mahkumiyet kararlarının bozulması halinde infazları yapılan cezalarla ilgili sanıklar için giderilmesi olanaksız bir durum doğmuş olacaktır. Prof. Dr. Adem Sözüer, CMK. 306 ve 296/2. maddeleri ile açıklamalarda bulunarak çözüm yolunu göstermektedir. Konuya ayrıntılı olarak girmeden önce ne yapılamayacağı açıklanmalıdır. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’a (CGTHK) göre kasten işlenen suçlarda üç yıl ve daha az hapis cezalarının infazı, çağrı üzerine gelen hükümlünün istemi üzerine cumhuriyet başsavcılığınca ertelenebilmektedir (m. 17). Fakat Cumhuriyet davasında kesinleşen cezalar üç yılın üstünde olduğundan anılan hükümden yararlanılabilmesi olanaksızdır. İleride giderilmesi ola Cumhuriyet davasında 5 yılın altında ceza verilenler açısından ileride giderilmesi olanaksız bir mağduriyete sebep olunmaması için, konu CMK bağlamında tartışılmalı ve çözüm bulunmalı. Prof. Sözüer’in gösterdiği yolun, doğru olduğu düşünülmeli. naksız bir mağduriyete sebep olunmaması için konu CMK bağlamında tartışılmalı ve çözüm bulunmalı. Ceza mahkemesinden verilen bir mahkumiyet kararı bozulmuş ise temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklar yönünden de uygulanma olanağı mevcutsa, temyiz yoluna gitmemiş olan sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar (CMK. m. 306). Söz konusu düzenleme “davasız yargılama olmaz ilkesi”nin istisnasıdır. Temyiz kanun yolu sonunda mahkumiyet kararı bozulmuş ve bozma kararı, temyiz kanun yoluna başvuran sanık yönünden kişisel nitelikte ve münhasıran onun hakkında uygulanması mümkün bir nedene bağlı değilse, lehe bozma kararı, kararı temyiz etmeyen sanık hakkında da sonuç doğurur ve yargılama yeniden başlar. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisini düzenleyen 306. maddesindeki “...temyiz isteminde bulunmamış beş yılın altındaki...” ibaresinden, istinaf kanun yolunda mahkumiyet kararı onanan hükümlünün yararlanamayacağı sonucu çıkarılamaz. Kendi iradesiyle temyiz isteminde bulunmayana, lehe bozma, etkisini gösteriyorsa temyiz kanun yolu yasa tarafından önlenen hükümlü de yeğleme yollu düşünüldüğünde aynı düzenlemeden kuşkusuz ki yararlanır. Öte yandan temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş ve temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder (CMK. m. 296/1). Fakat temyiz eden ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün için de Yargıtay’dan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir (CMK. m. 296/2). Ancak bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez (CMK. m. 296/2 son cümle). “Cumhuriyet davası”nda yukarıda açıkladığımız olasılıkta infazın ertelenmemesi halinde giderilmesi imkânsız mağduriyetler yaratılacağı tartışmasızdır. Yargıtay tarafından onanan kararlara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın Ceza Genel Kurulu’na itiraz yetkisi bulunmaktadır. Sanığın lehine itirazda süre aranmamaktadır (CMK. m. 308/1son cümle). Uygulamadan bilinmektedir ki, ceza onanarak kesinleşmiş ve infaza başlanmış olsa bile itiraz yapılmaktadır. İnfaz başlamış veya başlamamış olsa bile Yargıtay tarafından infazın durdurulması kararları verilmektedir. Yine geçmiş yıllardan hatırlanmalıdır ki, cezaları infaz edilirken yeniden yargılama istemleri reddedilenler hakkındaki yeniden yargılama talebinin reddine ilişkin kararı, 9. Ceza Dairesi temyizen incelerken, kesinleşmiş mahkumiyet kararı mevcut ve yeniden yargılanmaları halinde de önceki mahkumiyet kararlarının iptal edilmemesi olasılığı açıkken, infazların durdurulmasına ve hükümlülerin tahliyelerine karar vermiştir. Örneği sürdürerek, ancak kişiler ve davalar hakkında açıklama yapmadan belirtecek olursak, haklarındaki mahkumiyet kararları Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiş ve cezaevinde bulunan ile hakkında CGTHK’ye göre infazın ertelenmesi kararı verilen hükümlülerle ilgili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı lehe itiraz üzerine Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin infazın durdurulması kararları verdiği bilinmektedir. Ceza yargılaması hukukunda özgürlükler aleyhine genişletici yorum ile kıyas yapılamaz; fakat tersi olanaklıdır. Bir başka ifade ile geri dönülemez ve giderilmesi olanaksız zararları önlemek için özgürlükler lehine genişletici yorum da yapılabilir kıyas da... Yukarıda verilen örneklere göre somut olayda özgürlük lehine yorum yapılmalı. Aşırı pozitivist yaklaşımdan kaçınılması ve yasa değişikliği gerekliliği gerekçesine dayanılmamalıdır. Yetkinliği tartışılmaz Sözüer’in gösterdiği yolun, doğru olduğu düşünülmeli. Hatta konunun önceliği gözetilerek kararı veren mahkemenin değerlendirme yapmasının çözümü kolaylaştıracağı gözetilmelidir. 4 LASTİK ALANA 4 FİLTRE BEDAVA OPEL’DE DÖRT DÖRTLÜK LASTİK KAMPANYASI! Lastiklerini Opel Yetkili Servisleri’nde değiştiren myOpel üyeleri, periyodik bakımlarda yıl sonuna kadar diledikleri zaman ÜCRETSİZ yağ, yakıt*, polen ve hava filtresi değişimi fırsatından yararlanıyor.** * Dizel araçlarda bir sonraki bakım 30.000 km ve katları ise geçerlidir. ** Mevcut kampanya diğer indirim ve kampanyalarla birleştirilemez. Kampanyaya katılan yetkili servislerde, tüm Opeller için ay sonuna kadar geçerlidir. İşçilik ücreti kampanya kapsamı dışındadır. Kampanya, 4 adet Lassa veya Bridgestone markalı lastik değişiminde geçerlidir ve stoklarla sınırlıdır. myOpel.com.tr Opel Yetkili Servis ATM Pendik 216 354 73 55 Asal Ayazağa Sarıyer 212 289 89 06 Bostancıoğlu Kartal İstanbul 216 389 00 00 Çetaş Büyükçekmece 212 863 54 54 Çetaş Bağcılar 212 447 30 00 Değer Maltepe 444 48 16 Ekcan İzmit Kocaeli 262 311 70 20 Erdemir Beylikdüzü 212 422 08 04 Gerçek Beşiktaş 212 315 91 00 GTC Global Altunizade 216 428 35 35 Mar Eyüp 212 417 29 29 Odak Bayrampaşa 212 467 13 13 Odak Topkapı 212 449 13 13 Öztek Çekmeköy İstanbul 216 621 05 00 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER NATO üyeliğinin Türkiye güvenliğinde önemi Dr. Deniz Kutluk / Em. Tümamiral 74. YIL YUNUS NADİ Kamuoyuna bilgi sağlayan kimileri NATO üyeliğinin ülke ÖDÜLLERİ 2019 mize getirdiğigötürdüğü hakkında tek yönlü saptamalarla Türkiye’nin güvenlik hassasiyetleri üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta iken acaba haklı mıdırlar? l NATO. SSCB tarafından toprak bütünlüğü tehdit edilen Tür Cumhuriyet gazetesinin kültür ve sanat ödülleri kapsamında düzenlenen karikatür yarışmasına, uluslararası karikatür sanatçılarının yarışma sergisi ve albümüne desteği sürüyor. kiye, Kore Savaşı’nda 3 bin 216 zayiat verdiği bir bedel ile(1) 1952’de NATO’ya kabul edil miş(2) böylece bugüne kadar konvansiyonel ve nükleer Sov yet tehdidinin etkisinden korun muştur. Doğu Bloku’nun dağıl masından sonra ise NATO de ğişerek önce 29 üyeyi, buna ek olarak 41 de partner devleti, ya ni toplamda 70 devleti ilişkilendiren veya BM’nin üçte birinin aşan ortaklı bir askeri işbirli ği blokuna dönüşmüştür. Bu ör güt, barışın riske girdiği krizlerde BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarını da uygulayabilen yerkürede ki tek yapıdır. ABD’nin NATO ku ruluş amacına aykırı son girişimleri(3) dikkate alındığında Avrupa ile ABD arasında NATO odak lı sürtüşmeler mevcuttur. NA TO’daki gelişmelerin yönlendirilmesi isteniyor ise üye devletlerin merkezlerinde dikkat ve özen gösterilmesi şarttır. Aksi durum larda NATO’da başlatılabilecek girişimlerle sürüklenmek ve onlara uyum kaçınılmaz olur. l Katkılarkazanımlar. Türkiye NATO’ya ödediği giriş bedeli dışında son 70 yılda topraklarında nükleer silahları barındırarak, Ortadoğu’daki her krizde rol oy namış olan İncirlik Üssü’nü NATO ve ABD hizmetine sunarak, Küba krizinde nükleer darbe ris ki üstlenerek üye olarak gerekli özverilerde bulunmuştur. Jeopolitik durum üstünlüğü ve askeri yapısı dikkate alındığında Türkiye NATO’da iyi bir konumda bu Michel Moro Gomez, Küba lunmakta, değeri çok yüksek bazı yararları da elde etmektedir. Bunlardan en başta geleni potansiyel muhasımlarına karşı NATO dayanışması ile sağladığı nükleer ve konvansiyel caydırıcılığıdır ki “barışın korunmasında” olmazsa olmazdır. Ayrıca, NATO Türkiye’ye Batı normlarında askeri standartlaşma ve ortak harekât kabiliyeti, teknoloji transferi, ortak askeri üretim ve kullanım, hassas teknoloji ve teknik dokümantasyona NATO üyesi olması itibarıyla erişimi vb. imkânlar sağlamaktadır ki bunların bazıları paha biçilmez önemdedir. Bu alanlardan kazanılan niteliklerle Türkiye NATO üyesi olarak ülke güvenliğini dün gibi bugün de düşük maliyetle karşılamaktadır. Ayrıca Türkiye’nin geçen 40 yılda yaptığı atılımlarla askeri teknolojide yerli ve/veya daha az dışa bağımlı üretim yapması ve bunları dışsatımda döviz sağlayıcı hale getirmesi de NATO üyeliğinin getirdiği dolaylı kazanımlardandır. l İddialar ve Yanıtlar. Bugün kimileri tehdidin ortadan kalktığını, NATO’nun gereksiz hale geldiğini, NATO’nun bir ABD örgütü olduğunu, emperyalist olduğunu, burada üye olmanın Türkiye’ye bir şey kazandırmadığını, aksine ABD bağımlısı ve düşünce tembeli olmasına neden olduğunu; Türkiye’nin Rusya’dan alacağı S400 füzelerinin ABD ve NATO’nun Türkiye’ye yönelik tehdit, şantaj içeren tepkilerini de öne sürerek açıklamaya çalışmakta, çözüm için “tam bağımsız” Türkiye askerisiyasi gücünü veya alternatif kampta güvenlik işbirliğine işaret etmektedirler. Kanaatimce bunlar bilgiye dayanmayan ve gerçek ile çelişen beyan veya düşüncelerdir. Öncelikle NATO kendi başına veya ABD istemleri ile hamleler Türkiye’ye engel olamaz. NATO’dan dışlanma ise böyle bir mekanizma olmadığından konu dışıdır. Diğer yandan Türkiye 20 yılı aşkındır ABD isteklerine “hayır” diyebilen, çıkarları gerektirdiğinde ABD ile yol ayırımına giden bir askeri, diplomatik ve güvenlik bürokrasisi ile çalışmaktadır. (Siyasetçinin ne yaptığı ayrı bir iştir.) Zaten TBMM 1 Mart 2003’te Irak tezkeresini reddedince ABD faturayı askere kesmiş, 4 ay sonra Temmuz 2003’te Süleymaniye’de “çuval hadisesi” yaşanmış ve ikili ilişkiler de dip noktaya inmiştir. Halen bu kırılmanın telafi edildiğine dair işaretler çok azdır. 1975 silah ambargosu, 1992’de Muavenet zırhlısının vurulması ve çuval olayı hep birlikte ABDTürkiye sözde “stratejik” ilişkilerini onulmaz şekilde yaralamıştır. ABD Başkanı Trump’ın “Türk ekonomisini mahvederiz” şeklindeki mesajı hem bu olumsuz durumu artırıcı hem de İttifak (Atlantik) Anlaşması (md. 2) ile bağdaşmaz görülmelidir. ABD’nin Türkiye güneyinde İsrail’e dost bir bağımsız Kürt devleti kurma planları zaten jeopolitik nedenleri ile “yapılabilir” değildir. Bu ilişkiler bağlamında kimilerinin “Türk siyasetçilerin, yüksek rütbeli komutanların, bürokratların, diplomatların büyük bölümü için ABD yönetimindeki NATO’nun dokunulamaz, sorgulanamaz bir örgüt olduğu” iddiası gerçekler ile bağdaşır hiç değildir. Ancak hata yapabilme lüksü ve bunu telafi kabiliyetli bulunan süper güç nitelikli ABD ile ikili veya NATO ilişkilerinin yürütülmesiyönetilmesi sanatsal beceriler, nitelikli diplomatlar ve askerler ister, bunu da siyaset yapan kurumlar unutmamalıdır. değil ancak oybirliği ile karar alabilen bir ortaklıktır; karar için her üyesinin itirazını dikkate almak mecburiyetindedir. Tabii ki bir NATO kararına itirazı olan üyenin “kendi için kabul edilemezliği” ve de “ittifak üyeleri için kendisinin uygun görmediğini” haklı gerekçelerle ortaya koyması beklenir. Bunu yapacak bilgi ve tecrübeye sahip, ayrıca NATO kurallar külliyatına hâkim olma durumunda NATO’daki her açıklamanız hadise yaratır ve sözünüz dinlenir, emrivakiler önlenir ve diğer üyeler de itirazlarınıza destekçi olabilirler. Bunlar Türkiye tarafından yapılmıştır ve (yetersiz FETÖ unsurları ile NATO’da temsil edilme durumu olan bir süre dışında da) yapılmaktadır. O halde iddiaların aksine NATO, bazı askeri imkânları nedeniyle ABD’nin ağırlığının olduğu ama her üyenin de eşit haksöz sahibi olduğu bir uzlaşma örgütü olarak görülmelidir. ABD’nin S400 rahatsızlığı Türkiye’ye kazandırdıkları yukarıda özetlenen NATO’nun S400 konusunda ise genel sekreterinin beyanına göre bu tedarik kararımıza egemen bir devlet olarak “saygı duyulmaktadır”. Ayrıca halen NATO’da yedi üye devletin S300, S200 vd. tipte Rus kökenli hava savunma silahı kullanmakta olduğu da bilinmektedir. Gerçekte S400’den rahatsız olan sadece ABD’dedir. Bunun nedenleri ticari veya askeri rekabet, Rusya’ya karşı olan hasmane ABD yaklaşımı veya kimi teknolojik sırların korunması olabilir. Dahası ABD Türkiye’nin bölgede hava taarruzlarına bağışık bir askeri üstünlüğüne gelmesini istemiyor da olabilir.(4) Bunların bir Kongre ambargosuna konu edilmesi Kongre’deki Türkiye aleyhtarı siyasi gruplar için iç politikada kazanım fırsatı olmaktan ibarettir. S400 alımı doğru bir seçimdir ve bu Nato Türkiye için önemlidir NATO dışılık seçenek midir? Yine de bir an için Türkiye’nin NATO dışında kaldığını ancak tüm ihtilaflı olduğu komşularının (Yunanistan, Mısır, İsrail, hatta Irak) ise NATO müttefiki olduğunu varsayalım; bu durumda bunlardan bir ikisi ile silahlı çatışmaya kadar vardırabilecek bir dış politika uzlaşmazlığında Türkiye’nin tüm NATO silahlı gücünü karşısında göreceğini tahmin etmek için kâhin olmak gerekmemektedir. Sevr dönemi örnekleri akıllardadır. Bundan Türkiye’nin elbette kaçınması gerekir ki NATO ittifakının bir özelliği de ittifak üyeleri içindeki uzlaşmazlıkların savaşa dönüşmesini engellemesidir.(5) Şanghay İşbirliği Örgütü’nü (ŞİO) alternatif görenlere de bu örgütün henüz pek bir varlık gösteremediği, Türkiye’ye bu yönden bir talepdavet yapmadığı, bunun için önce NATO’dan ayrılıp kazanımların kaybedilmesi ve hemen ortaya çıkacak risklerin göğüslenmesinin gerekeceği, ayrıca üyeleri arasında süregelen PakistanHindistan çatışmasına da ŞİO’nun engel olamadığını hatırlatarak NATO ittifakı üyeliğinin Türkiye güvenliği üzerinde taşıdığı önemin hatırlatılmasını tamamlamak istiyorum. (1) Türkiye Kore Savaşı’na 15 bin asker göndermiş, bunların 751’i şehit düşmüş, 2068’i savaşta yaralanmış, 244’ü esir düşmüş ve 163’ü kaybolmuştur. Toplam zayiatımız 3216 kişidir. Bkz. Kore Cumh. Kore Savaşı 60’ıncı yıl yayını. (2) Soğuk savaş sonrası da benzeri şartları sağlayan (Körfez Savaşında ABD kuvvetleri ile koalisyona katılan) kimi ülkelerin NATO genişlemesi ile örgüte üye yapıldığı bilinmektedir. (3) AvrupaABD arasındaki Transatlantik bağı zayıflatıcı, hatta NATO’dan çıkmak da dahil ABD girişimleri vardır. (4) Konunun ayrıntısı için bkz. Em. Hv. Plt. Kur. Albay Osman Başıbüyük’ün 4 Eylül 2018 tarihli ODATV makalesi. (5) Önceki SACEUR, e. Oramiral James Stavridis’in 31 Ocak 2019 tarihli Washington Panel Tartışmasındaki açıklamasından alıntıdır. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle