18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR [email protected] EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA 139 MART 2019 CUMARTESİ Boyacının 60 yılıGürol Sözen’in retrospektif sergisi İş Sanat Kibele Galerisi’nde ziyarete açıldı EMRAH KOLUKISA Gürol Sözen kendisine boyacı diyor, ressam ya da sanatçı değil. Neden böyle bir tercih yaptığı sorumuza ise bakın nasıl yanıt veriyor Sözen: “Ben bir boyacıyım! Birçok nedenle... Gökyüzünü, denizleri; yeşilin, kahverenginin türevine bürünen dağları, kuşları, balıkları ve adlı adsız görkemli coğrafyada bana bulaşmadan her mevsim çiçeğine duran, güneş ve gecenin karanlığında ki siyahın karasını onlar gibi boyayamadığım için boyacıyım. Belki; çağlar boyu hiçbir uygarlığın yakalayamadığı mor rengin kaynağının (garip gelecek ama) tuzlu sularda ve kendi derinliğinde yaşayan deniz salyangozu Murex’in mor rengini Bizans imparatoriçeleri, imparatorları tutsak ettiği, yasaklar çıkardığı için boyacıyım. Bir de Kleopatra’nın yelkenlerinin, Büyük İskender’in çadırını ve çok sevdiği atının terkisine koyduğu mor renkli kumaşı kendi tekellerine alıp fermanlara not düştükleri için. Çok sevdiğim derin mavisiyle yazılarını yazıp, üstelik duvar resimlerinde maviyi kullanıp başına da Mısırlıların bekçi olarak diktiği Güneş Tanrısı için boyacıyım. Belki de Hattat Karahisari’nin altın ve siyah mürekkeple kufi yazısındaki siyahı ve altını yakalayamadığım için de boyacıyım. Yani, toplumsal anlamda göz boyayan biri olamadığım için boyacıyım. Yani haddimi bildiğim için boyacıyım ve doğa... ve görkemli Anadolu uygarlıklarının yaratılarına sık sık tanık olduğum için; şiirler, masallar, destanlar Önceki akşam İş Sanat Kibele Galerisi’nde açılan “60. Yıl... ve Onlar” başlıklı retrospektif sergi, Gürol Sözen’in 60’lı yıllardan günümüze gelen üretiminden geniş bir seçki sunuyor ve peşi sıra Bach’ı dinledikçe çıraklığıma devam etmek isteyen boyacıyım. Bir de... bir de karanlıkları seçenleri gördükçe!...Aslında ben hayatın yalancısıyım.” Sıra dışı bir sunum Önceki akşam İş Sanat Kibele Galerisi’nde açılan “60. Yıl... ve Onlar” başlıklı retrospektif sergi, adının da anlattığı üzre, Gürol Sözen’in 60’lı yıllardan günümüze gelen üretiminden geniş bir seçki sunuyor. Sergi alışıldık kronolojik yerleştirmenin dışına çıkarak bağlama öncelik veriyor. Yani Sözen’in 70’li yıllardan bir eserinin hemen yanında 2018 tarihli bir eseri ögmeniz mümkün. Bu şekilde hem sanatçının yıllar içindeki teknik ve artistik yolculuğunu inceliyor (ve karşılaştırıyor) hem de onun sanatında aslında hep bulunan temaların kesintisizliğine tanık oluyorsunuz. Bunun izleyici açısından da ilginç bir deneyim olduğunu kabul etmek gerek. Serginin birinci bölümünde, sanatçının ilk sergisinden bugüne dek ürettiği eserleri, “60 yılın seçkileri” isimli özel başlıklar altında yer bulurken, ikinci bölümde ise Sözen’in uzun bir Gürol Sözen’in (solda) ‘Ve Onlar...’ serisinden (üstte) süreden beri üzerinde çalıştığı “Kurtuluş Savaşı /Kuvayi Milliyecileri” eserleri ile yer alıyor. “191923/ DESTAN” başlığı altında eserlerini sergilediği ve 1974 yılında İş Bankası’nın 50. yıl armağan kitabı olarak kataloğunu bastığı, “Kurtuluş Savaşı” resimlerinin yeni yorumları tüm bu eserlerle sergileniyor. İlk kez sergilenen bu çalışmalarında sanatçı, 191923 yılları arasındaki destansı savaşın başlangıcını, Anadolu halkının onurlu destanını; tedirginlik, gerilim, kuşku ve yoksulluk içindeki başkaldırısını ve özgürlük arayışını resmediyor. Doğa, kadınlar, çocuklar, atlar, atlılar, kağnılar ve “Kuvayi Milliyeciler”in şiirsel yorumu, bu eserlerle birlikte yeniden can buluyor. Sergi 20 Nisan’a dek görülebilir. Festivalde kadın sesleri: Çiçek İstemez ‘Kardeşler’ AUFF’de 11 film yarışacak 30. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde yarışacak filmler belirlendi. Yarışmaya katılacak filmler, başvurular arasından Ali Karadoğan, İrfan Demirkol ve Zeynep Ünal’dan oluşan ön seçici kurul tarafından belirlendi. Filmler 1828 Nisan tarihleri arasında Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda gerçekleştirilecek gösterimlerde izleyicisiyle buluşacak. Yönetmen Tolga Karaçelik’in başkanlığında, gazeteci ve yayıncı Cem Erciyes, senarist ve fotoğraf sanatçısı Ebru Ceylan, oyuncular Tolga Tekin ve Tülin Özen’den oluşan seçiciler kurulu, filmleri festival sırasında seyirciyle birlikte izleyecek. Ön seçici kurul tarafından belirlenen filmler arasında Özkan Çelik’in “Babamın Kemikleri”, Serhat Karaaslan’ın “Görülmüştür”, Osman Nail Doğan’ın “Güvercin Hırsızları”, Hüseyin Karabey’in “İçerdekiler”, Ömür Atay’ın “Kardeşler”, Tarık Aktaş’ın “Nebula”, Ali Vatansever’in “Saf”, Ramin Matin’in “Son Çıkış”, Süleyman Arda Eminçe’nin “Suç Unsuru” ve Emre Yeksan’ın “Yuva” filmleri yer alıyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 38. İstanbul Film Festivali, merkezinde kadınların olduğu “Çiçek İstemez” bölümünün film listesini açıkladı. Bölüm kapsamında, gerçek hayatta da sinemada da kendi yolunu çizen, kendi ayakları üzerinde duran kadınların hikâyelerinin anlatıldığı 10 film yer alıyor. “Çiçek İstemez” bölümü izleyicileri fotoğrafçı Sophie Calle’in bir projesinden esinlenen Meksikalı yönetmen Lila Avilés’in, ilk uzun metrajlı filmi “Oda Hizmetçisi”; Meryem Benm’barek’in ilk uzun metrajlı filmi “Sofia”; yönetmen Arturo Castro Godoy’un ikinci uzun metrajlı filmi “Nefes”; yönetmen Tom Donahue’nun, özünde kadın düşmanı Hollywood mekanizmasına ışık tuttuğu filmi “Bu Her Şeyi Değiştirir”; Gaya Jiji’nin Suriye iç savaşının başladığı günlerde geçen ilk filmi “En Sevdiğim Kumaş; Marie Kreutzer’in Berlin’de Altın Ayı ödülü için yarışan filmi “Kaygan Zemin”; yönetmenliğini Ash Mayfair’in yaptığı, konuşmalar yerine bakışların ve gözalıcı renklerin öne çıktığı “Üçüncü Eş”; Romen Yeni Dalgası’nın önde gelen temsilcilerinden Radu Muntean’in yönettiği “Alice T.”; yönetmen Ildiko Enyedi’nin ‘Nefes’ yardımcılığını yürüten Zsófia Szilágyi’nin ilk uzun metrajlı filmi “Bir Gün” ve Teona Strugar Mitevska’nın, Makedon toplumundaki dönüşümün etkilerini gözlemlediği ve kadınların dik durmalarının önemini vurguladığı “Onun Adı Petrunia” filmleriyle buluşturacak. Müzayede’de Eyüboğlu eseri... Artam Antik AŞ’nin 17 Mart Pazar günü düzenleyeceği 303. müzayedesinde çağdaş Türk resminin usta isimlerine ait eserler satışa sunulacak. Türk resminde çığır açan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun başyapıt eseri “Pazaryeri” ilk kez müzayedede olacak. Sanatçının Anadolu’ya hayranlığının tuvaldeki yansıması olan başyapıt eserin müzayede açılış fiyatı 500 bin TL. Fahrel Nisa Zeid’in kitaplara konu olmuş “Güneş” konulu soyut çalışmaları ile “Paris’te Sebze Pazarı” isimli eserleri de 303. müzayedede satışa sunulacak. Burhan Doğançay’ın “Kalp” konulu tuval çalışması ve duvarlar serisinden farklı dönem eserleri ile Erol Akyavaş’ın farklı dönemlerinden 5 eseri müzayedede yer alıyor. Olgaç Artam’ın yöneteceği müzayede saat 15.00’te Antik Palace’ta gerçekleşecek. Şaman Müzesi’nden dost ölümlerine 1954’te Savaştepe Köy Enstitüsünü bitiren, Bir Öğretmenin Yaşam Öyküsü, Sarıkız Efsanesi RehberiKazdağı kitaplarını yazan, 22 Şubat’ta toprağa verilen Alibey Kudar’ın ölümü, Sunay Akın’ın Oyuncak Müzesi’nden sonra “en iyi kişisel müze” olarak sayısı 5 bini aşan yapıta sahip, biri UNESCO’dan 35 ödüllü Kaz Dağları’ndaki Şaman Müzesi’ni anımsattı. Müze düşüncesi, Savaştepe’nin ilk öğrencilerinden, 1951’de Güre’de Nâzım Hikmet’in özgürlüğü kampanyasına destek verdiği için “komünist” diye tutuklanınca öğretmenliğine son verilen Hasan Kudar’ındır. 1945’te ailesine, “Ne güzel örf âdetlerimiz, kültür mirasımız var. Yerleşik düzene geçtiğimiz için, bu miras sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda değişime uğrayacaktır. Kültür de yavaş yavaş kenara çekilecek ve bunlar zaman içerisinde kaybolacak. Biz bu kültür erozyonuna seyirci kalmayalım. Bunları toplayalım, koruyalım ve gelecek kuşaklara anlatalım. Kültürsüz, temelsiz, tarihsiz kuşaklar olmaz. Bu amaçla bir müze kuralım” diyen Hasan Kudar, 1961’de gittiği Fransa’da Türk Haberler Ajansı’nın Paris temsilciliğini yaptı. Tahtakuşlar’dan Paris’e, Benden Selam Olsun Tahtakuşlar’a adlı kitapları olan Kudar, 20 Ocak 2017’de son yolculuğuna uğurlandı. Hasan’ın kardeşi Alibey, yıllarını geleneksel kültür yapıtlarını araştırmaya, toplamaya ve korumaya verir. Ailecek 80’li yıllarda binasını yaptıkları müze 1991’de Kaz Dağları’nda (EdremitTahtakuşlar Köyü’nde) Alibey Kudar Etnografya Galerisi adıyla açılır. Galeride, Şaman kültürünü simgeleyen Türkmen giysileri, çarık, çorap, gelin başlığı, çalgı, yazma, halı, çadır, kilim, yün torba, ev ve mutfak eşyası, nazarlık, takı, oyuncak, kolye çeşitleri ve dünyanın en büyük deniz kaplumbağası (360 kg., 197 cm. boy) ile müzenin arkasındaki bahçede, Alibey’in eşi Esma’nın “köylü kadınının emeğinin ödenemeyişi”ni simgeleyen büstü de yer alır. Dün 8 Mart’tı, emekçi kadınlarımızın günleri kutlu ola!.. HHH Burçak Evren’in Aytaç Arman adlı kitabında yaşamını ve sanat öyküsünü anlattığı, Bedrana, Kara Çarşaflı Gelin, Güneşli Bataklık, Fırat’ın Cinleri, Düşman, Adı Vasfiye, Parmak Damgası, Fatmagül’ün Suçu Ne, Kadının Adı Yok, Av Zamanı, Akrebin Yolculuğu, Yüzleşme, Bedel, Berivan, Gönderilmemiş Mektuplar gibi onlarca filmde oynayan Aytaç Arman’ın aramızdan ayrılmasının verdiği hüznü savuşturmadan 27 Şubat günü şair Hüseyin Atabaş’ın ölüm haberi geldi. 1975’ten beri Gelecek, Yanarca, Bitmeyen, Yüzün Bende, İlkyaz Töreni, Saydam ve Gizli, Düşe Yazdım, Yorgun Denge, Çıplak Su, Ömür Lekesi, Güz ve Sera, Umut Her Zaman adlı şiir kitaplarını çıkaran, şiir ve dille ilgili yazılarını Kale ve Bozkır, Özgürlüğün Geldiği Gün, Türkçe: Yaralı Dilim, Dünyada Kimse Var mı?, Dilin Gizil GücüŞiir Sanatına Giriş, Çağdaş Şiirimizde Karadeniz Duyarlığı adlı kitaplarında toplayan “Ankara Beyefendisi”, Trabzonlu Atabaş’la 1980’li yılların ortalarından beri dosttuk. 1990’lı yıllarda Ahmet Say’ın ve M. Şerif Onaran’ın başkanlığındaki Edebiyatçılar Derneği’nin en canlı olduğu dönemde birlikte yönetimdeydik. Emin Özdemir’in “şiirinin bir ucunun toplumda ötekinin insanın yüreğinde olan bir şair” dediği, 70 kuşağı toplumcu gerçekçi şairlerinden Atabaş’ı, Sivas Katliamı’nda öldürülen şair dostlarıyla ilgili “Fotoğrafta Üç Adam” şiirinden dizelerle anıyorum: “Unutma! Zaman ayrılmaz ölümlerden,/ ölümü takmazdı oysa gördüğün bu adamlar./ Bu bir fotoğraf, fotoğrafta bir merdiven,/ merdivende üç adam, üçü de dostum adam./ Öyle umarsızım ki onlara bakarken/ utanıyorum yalnızlığımdan!..” Cahit Berkay’a fahri doktora... Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) tarafından Ispartalı sanatçı Cahit Berkay’a fahri doktora unvanı verildi. Prof. Dr. Lütfü Çakmakçı Kültür Merkezi’nde düzenlenen törende SDÜ Akademik Orkestrası, Berkay’ın film müziklerini çaldı. Berkay, “Al Yazmalım” şarkısında orkestraya cura ile eşlik etti. Bir Yaşar Kemal kitabının, Moğolların müzik türü üzerinde ne kadar etkili olduğunu söyleyen Berkay: “Bir şey olmak istiyor san Nâzım Hikmet’i, Yaşar Kemal’i, Ruhi Su’yu, Pir Sultan’ı, Karacaoğlan’ı, Mevlana’yı tanıyacaksın” dedi. l AA Jülide Özçelik “Nefes” (NZ Müzik Yapım) Tahsilini rahmetli Nükhet Ruacan’ın öğrencisi olarak tamamlamıştı Jülide Özçelik. Dikkat çeken tarafı, kadın zarafetine has bir sakinlik ve yumuşaklık içinde söylerken alabildiğine süssüz ve gösteriş merakından uzak bir ruh hali sergilemesiydi. Üç yıl arayla devam halinde çıkan iki albümü “Jazz İstanbul Volume 1” ve “Volume 2”, türkülerin samimiyetsiz biçimde içi boşaltılarak poplaştırılmasına, sosyete pazarına sunulmak üzere cazlaştırılmasına verilecek sayısız örneğin uzağındaydı. Yedi yıl sonra çıkan üçüncü albüm “Nefes”, özgün bestelerin yanı sıra Jülide’nin yıllardır sahnelerde seslendirdiği bazı yo rumları içeriyor. Düzenlemeleri Cem Tun cer tarafından yapılan albümün repertuvarında Özdemir Erdoğan’dan “Gurbet”, Neşet Ertaş’tan “Neredesin Sen”, Yıldırım Gürses’ten “Sonbahar Rüzgârları”, Refik Başaran’dan “Cemalım”, Ediz Hafızoğlu’ndan “Renkli Düş ler” yer alırken, “Kırılsam Bile”, Black’in “Sweetest Smile” şarkısından uyarlanmış. Gitarı Cem Tuncer, piyanoyu Ercüment Orkut, davulu Ediz Hafızoğlu, kontrbası Volkan Hürsever, bası Efecan Tuncer, saksofonu Engin Recepoğulları çalmış. Adı 3 olmasa da “Nefes”, Jülide’nin sevmeyene bile caz dinletebilecek kadar ikna kabiliyeti yüksek faaliyetinin uzantısı. ([email protected]) Serenad Bağcan ‘Serenad’ (Majör Müzik Yapım) Pek çok insan Serenad Bağcan adını Fazıl Say albümlerinde duymuştu ilk kez. Büyük şairlerin şarkıya dökülmesi zor satırlarını takdire şayan bir cesaretle okuyor; şiirlerin o karmaşık duygularını eksiksiz biçimde yansıtıyordu. Mensup olduğu aileden dolayı belki maça bir sıfır önde çıkmıştı ama belli ki bulunduğu yere hakem kararıyla değil attığı gollerle gelmişti. Tahsilini aldığı mesleği icra etmemiş, eczacılık mezunu bir Ankaralı Serenad. Nedeni basit, çünkü aklı fikri hep müzikteydi. Üç kardeşin ortancasıydı, etrafı önde gelen akraba müzisyenlerle çevrilmişti, ama en çok sınavlarını kazandığı Devlet Çok Sesli Ko rosu hayatını değiştirmişti. Serenad kendi adını verdi ği ilk solo albümünü, sesini duyuran ustasının ve Majör Müzik Yapım’ın sahibi olan halası Selda Bağcan’ın teşviki ile çıkarıyor. Yedi şarkıdan oluşan albümünde Fazıl Say’ın “Hasreti Uykularda” ve “Burgaz Adayım Ben” adlı iki bestesi var. “Pamuk İpliği”, amcası Serter Bağcan imzalı. “Bülbül”, “Annem” ve “Al Yüreğim Sende Kalsın” ise babası Savaş Bağcan’a ait. Bir de Serenad’ın çok etkileyici yorumladığı anonim “Mağusa Türküsü”. Etnik, klasik ve sanat müziği; türler arası sınırları hiçe sayan muazzam bir yorumcudan harika ilk albüm. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle