18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 30 ARALIK 2019 PAZARTESİ EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/YORUM İslamcı faşizm Faşizm her zaman, mutlak gerçek gibi sunulan kurgular üzerine inşa edilir. Faşist insanlar bir yandan olgu ile kurguyu ayırmaktan acizdirler, bir yandan da tartışmaya, yanlışlanmaya, sorgulanmaya kapalıdırlar.  AKP iktidarıyla birlikte Türkiye’de faşizm, İslamcı bir formda yeniden hortlamıştır. Zaten dinler, faşizme evrilmeye son derece uygun yapılardır. Çünkü dinler de mutlak gerçeklik iddiasıyla ortaya çıkarlar; olgularla kurguları birbirine karıştırırlar; tartışmaya, yanlışlanmaya, sorgulanmaya kapalıdırlar; analitik, diyalektik ve yaratıcı düşünceye düşmandırlar.  Birey, laiklik ilkesini benimseyerek dindar olursa, dogmatizmin ve mutlakçılığın toplumsallaşması ve siyasallaşması önlenmiş olur. Aksi halde dindarlık, dinciliğe, teokrasiye ve faşizme dönüşür. Türkiye’de yaşanan budur.  “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın, “İslam bize göre değil, biz İslama göre hareket edeceğiz” açıklamasını yaparak anayasanın laiklikle ilgili 2., 14. ve 24. maddelerini ihlal etmesi; Kamu Gözetim, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nun, “Faizsiz Finans Kuruluşlarının Bağımsız Denetimini Yürüten Denetçiler İçin Kurallar” hakkında aldığı kararda, Kuran’a ve hadislere referans yapması ve bunun Resmi Gazete’de yayımlanması; Anadolu İlahiyat Akademisi’nin, “pozitif hukukun yetersiz kalması” gerekçesiyle, “Değerlerden Pratiğe Ortak Bir FıkıhHukuk Politikası” konulu bir çalıştay düzenleme kararı alması; “Yeni Akit” adlı sözde medya organının, bu olayı haberleştiren Cumhuriyet gazetesine “el bombası atılması” çağrısı yaparak, cinayete azmettirme, terörü ve şiddeti teşvik etme suçlarını işlemesi ve haberi yapan Cumhuriyet gazetesi yazarı Işık Kansu’yu hedef göstermesi; savcıların, işlenen bu suç konusunda günlerce harekete geçmemesi İslamcı faşizmin göstergelerinden başka bir şey değildir.  “Yeni Akit” çetesi hakkında yargının harekete geçmemesi, pozitif hukukun yetersiz kalmasından mı, yoksa pozitif hukukun uygulanmamasından mı kaynaklanmaktadır?! “Değerlerden Pratiğe Ortak Bir FıkıhHukuk Politikası” konulu çalıştayda bu konu da herhalde ele alınır!  İlahiyatçıların, hukukçuların ve sosyal bilimcilerin davet edildiği söz konusu çalıştayın amacı şöyle özetlenmiş:  “Pozitif hukuk yapılarının ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu ahlak krizini aşmaya yetmediği ortadadır. Ahlak krizi aşılmadıkça hukuk yapılarının verimli ve adaletli olamayacağı da ortadadır… Çalıştay serimiz, modern pozitif hukuk ile geleneksel fıkhın birlikte gözden geçirilmesi ve birbirine yanaştırılması vizyonu üzerine kuruludur. Bu iki alan birbiriyle uyuşmaz görünebilse de evrensel ve İslami değerlerin birbiriyle uyuşması gerektiğini, bu uyuşmanın hukuk diliyle ifade edilip uygulamaya konulabileceğini düşünmekteyiz… Modern ve geleneksel hukuk sistemlerini süzerek her hukuk alanı için ortak değerler dizgesi üretebilmeyi ve bu dizgelerin hukuk politikalarına aktarılmasını ümit ediyoruz.”  Anlaşılan, hukukun da ilahiyatçılara havale edilmesi süreci başlamaktadır!  Oysa hukukun temelinde zaten bir ahlak felsefesi, ahlaki değerler ve ilkeler bulunmaktadır. Ancak ahlak dinin tekelinde olmadığı için, dinlerden bağımsız bir ahlak anlayışı da insanlık tarihi boyunca var olduğu için, laikliğin geçerli olduğu bir ülkede, hukuk, anayasa ve yasalar, din ilkelerine dayandırılmaz.  Ayrıca, din kurallarının yasa haline geldiği, Suudi Arabistan, İran, Pakistan, Malezya, Sudan, Mısır gibi İslam ülkelerinde ahlak, hem yolsuzluklar hem de insan hakları ihlali bağlamında çökmüş durumdadır! Dinsizlerin oranının yüzde 50’nin üzerinde olduğu ve laiklik ilkesiyle birlikte pozitif hukukun geçerli olduğu Almanya, Fransa, Britanya, İsveç, Danimarka, Norveç, Finlandiya, Hollanda, Belçika gibi ülkeler ise yolsuzlukların ve insan hakları ihlallerinin en az gerçekleştiği ülkeler arasında yer almaktadır. Çalıştay bu konuları da herhalde değerlendirecektir!  Örneğin, geçen hafta Sözcü gazetesi yazarlarına verilen hapis cezaları, pozitif hukuk yetersiz kaldığı için mi, yoksa ahlaksız insanlar pozitif hukuku uygulamadıkları için mi verilmiştir?!  Şeriat Çalıştayı bu sorunu da mutlaka çözecektir! 30 ARALIK 2019 SAYI: 34417 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:50 06:32 06:53 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:22 13:11 15:30 08:03 12:56 15:18 08:21 13:19 15:45 Akşam 17:51 17:39 18:06 Yatsı 19:17 19:04 19:29 Cezaevine telefonSavcılık, aralarında gardiyanların da bulunduğu 8 kişiye dava açtı Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı, başkentte yeraltı dünyasının önemli isimlerinden olan “uyuşturucu baronu” Kadir İnan’a “tutuklu bulunduğu cezae vinde cep telefonu verdikleri” ge rekçesiyle, arasında infaz koruma memurlarının da bu lunduğu 8 kişi hak kında dava açtı. İddi anamede, ihbar üze ALICAN ULUDAĞ rine yapılan aramada ele geçirilen cep telefonunda da İnan’ın kardeşi Zülfikar İnan’a ait hat çık tığı ifade edilirken, şüpheliler “ce zaevine yasak eşya sokma” suçun dan 5 yıla kadar hapsi istendi. Öte yandan, soruşturmanın başlaması na neden olan ihbarda, suç örgütü lideri İnan’ın cezaevi müdürü da hil tüm personeli parayla kontrol altına aldığı belirtilmesine karşın, cezaevi müdürü Murat T. hakkın da dava açılmaması dikkat çekti. Kayseri Emniyet Müdürlüğü’ne gönderilen bir ihbarda, “Kayse ri Bünyan Cezaevi’nde yatmak ta olan FETÖ’cü mafya babası Ka dir İnan cezaevinde cep telefonu kullanıyor. Güvendiği adamların dan biriyle görüntülü konuştu ve kulak misafiri olduğum kadarıyla, cezaevinden kaçmayı planlıyor lardı. Adamlarının ortamlarda ko nuştuğu kadarıyla cezaevi müdü rü ve neredeyse bütün gardiyanla rı para vererek, emrine aldığı ko nuşuyorlar” ifadeleri yer aldı. Bu nun üzerine İnan’ın, Serhat Ezer ve Volkan Kara isimli kişilerle be raber kaldığı Kayseri 1 No’lu T Ti pi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu A26 No’lu odada arama yapıldı. Yapı Firari Kadir İnan İzmir’de bir alışveriş merkezinde yakalanmıştı. lan aramada, bir yastığın içinde cep telefonu ve kulaklık, bir yatağın içinde de şarj aleti bulundu. Görüntülerde çıktı İnan’ın oda arkadaşı Ezer, cep telefonunun kendisine ait olduğunu, cezaevine nakledilirken bu telefonu da beraberinde getirdiğini söyledi. Ancak yapılan incelemede, telefon içindeki hattın, İnan’ın kardeşi Zülfikar İnan adına kayıtlı olduğu belirlendi. Başlatılan soruşturma kapsamında cezaevindeki güvenlik kamerası görüntüleri incelemeye alındı. Kamera görüntülerinde, infaz koruma memurlarından Gökhan K’nin, 11 Ağustos 2018 tarihinde, cep telefonu ile kuruma geldiği ve görev yerine kadar xray veya duyarlı kapıdan geçmeden ilerlediği, daha sonra kamera monitörlerinin bulunduğu alanın arkasına geçerek, buradaki duvarda oluşturduğu boşluğa cep telefonunu sakladığı belirlendi. Görüntülere göre, Gökhan K’nin xray cihazı ve duyarlı kapıdan sinyal vermeden geçtikten sonra, aynı duvarın diğer tarafında bulunan merkez kontrol odasına girip, telefonu duvarın diğer ta rafından aldığı anlatılan iddianamede, şüphelinin daha sonra vardiya başmemuru olan Ömer S. ile birlikte A26 odasının kapısına giderek, telefonu oda içine verdiği kaydedildi. İddianamede, bu olaydan 10 gün kadar sonrasında da infaz koruma memurlarından Mehmet Y’nin, her odada bir tane bulundurulmasına izin verilmiş olan üçlü prize sahip uzatma kablosunu A26 No’lu odaya verdiği, bu ikinci kablo sayesinde İnan ve diğer iki mahkumun, cep telefonunu güvenlik kamerasının açısı dışına çıkararak şarj edebildikleri vurgulandı. Telefonun içerisinden de İnan’ın kardeşine ait hat çıktığı kaydedilen iddianamede, biri vardiya sorumlusu başmemur olmak üzere 4 infaz koruma memuru ile İnan ve oda arkadaşları Serhat Ezer, Volkan Karar ve İnan’ın kardeşi Zülfikar İnan’ın, “cezaevine yasak eşya sokmak” suçundan 5 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istendi. Müdüre dava yok Davanın, Bünyan Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasında, hâkim karşısına çıkan sanık infaz koruma memurları, müdür Murat T.’nin, İnan’a özel ilgi gösterdiğini, hatta İnan ile ilgilenmesi için personel görevlendirdiğini anlattı. Sanıkların, müdür Murat T’nin, mahkum İnan ile yasak olmasına karşın sürekli baş başa görüşmeler yaptığına ilişkin ifadeleri tanık beyanlarıyla da doğrulandı. Ancak savcılık, müdür hakkında dava açmadı. l ANKARA Soylu: Terörist sayısı 500’ün altına düştü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, tekrarlanmasını isteyenler var” PKK’ye katılımın son 30 yılın en yanıtını verdi. Soylu, HDP Eş Ge düşük seviyesine indiğini kayde nel Başkanı Sezai Temelli’nin derek “Bize göre 500’ün altında yerli otomobile yönelik eleşti ama bunu anons etmiyoruz” ifa rilerine ilişkin ise “O pil deyin delerini kullandı. ce el yapımı patlayıcıdan anlar, Televizyon programında ko elektrikli arabadan anlamaz” ifa nuşan Soylu, “Çözüm süreci ha delerini kullandı. Sosyal med ta mıydı” sorusuna “Son 25 yılda yada tekrar gündeme gelen Po iki önemli iş yaptık. Biri Kıbrıs’ta lis Akademisi’nde “intikam ye Annan Planı. İkincisi çözüm sü mini” videosuna ilişkin konuşan recidir. Silah bırakma sürecinde Soylu, “Böyle bir olay oldu Mart devlet sabretmiştir. Hâlâ sürecin 2017’de. O yöneticiyi görev den aldık. İçimizde tasdip etmediğimiz işlere karışanlar var. 15 Temmuz’u da bu insanlar yaptı” dedi. Soylu, FETÖ’nün boşalttığı kademelere başka cemaat ve tarikat mensuplarının yerleştirildiği iddialarına ise “Daha önce de dedim ispatlasınlar istifa ederim. Atamaların hepsi liyakata dayalı. Teşkilatta biri yanlış yaparsa affetmeyiz ama hakkımızı da yedirtmeyiz” şeklinde yanıt verdi. l ANKARA BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Gemi çatmasında kullanılan eğri ağaç. 2/ Öldürücü hastalık salgını... Tayland’ın para birimi. 3/ Koruma, gözetme... Tümör. 4/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Bal koymaya yarayan küçük tekne. 5/ Öğle sıcağında sürünün dinlendiği yer... Giysi kesimi. 6/ Jules Verne’in “Deniz Altında Yirmi Bin Fersah” adlı romanındaki düşsel denizaltı. 7/ Bitki. 8/ Ayrıca değerli taşlarla süslü olmayan, altın ya da gümüşten yapılmış kuyumculuk işleri. 9/ Üzerinde yemek pişirmeye elverişli büyük mutfak sobası... İlave. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yeraltındaki suyolu. 2/ İzmir’in bir ilçesi... “Seni düşündükçe / Atlara veriyorum” (İlhan Berk). 3/ Rüyaların görüldüğü 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 KARAKULAK 1 2 3 4 ADON İ S RA ROL KUBUR AN Ç İ L NA 2 3 5 KİKİRİK K 4 6 7 8 9 USUL İ AHU L B KAVAL ARUN HAŞA K ARAKU L A K 5 6 7 uyku evresine verilen ad... Divan edebiyatında manzum 8 9 bilmece. 4/ Tembellik... Yapı sına girdiği sözcüğe “iki, çift” anlamı katan yabancı önek. 5/ Ke yetiştirilen, hepyeşil yapraklı bir sin bir biçimde, kuşkuşuz olarak. çalı. 8/ Derviş selamı... Özsu. 9/ 6/ Aşırı şişman... Kirliliği gösteren Kelebek yakalamakta kullanılan iz. 7/ Lantan elementinin simge file şeklinde torba... Sıcak bölgeler si... Bahçelerde süs bitkisi olarak de yetişen çok sert bir ağaç. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Libya’nın birliği savunulmalı AKP hükümeti, yaptığı “deniz yetki alanının sınırlandırılması” anlaşmasının hayata geçirilebilmesi için Libya’ya asker gönderip Trablus hükümetini savunması gerektiğini söylüyor. Fakat o anlaşmanın hayata geçebilmesi için doğudaki Tobruk hükümetine karşı batıdaki Trablus hükümetini savunmak yetmiyor, çünkü anlaşmaya konu olan deniz alanına denk gelen kıyı Trablus hükümeti egemenliğindeki topraklarda değil, Tobruk hükümetinin egemenliğindeki topraklardadır! Bu nedenle de anlaşmanın hayata geçmesi için Trablus hükümetinin iç savaşta Türkiye desteği ile Tobruk hükümetini devirmesi ve Libya’nın tamamına hâkim olması gerekiyor. Peki, bu mümkün müdür? Sahaya ve Tobruk ile Trablus hükümetlerinin arkasındaki kuvvet dağılımına bakılırsa, pek mümkün görünmüyor! Neden 2009’da değil de 2019’da? Bu durumda haliyle insanın aklına şu soru geliyor: AKP hükümeti yaptığı anlaşmayı korumak için mi Libya’ya asker göndermek istiyor? Yoksa Libya’ya asker gönderebilmeye gerekçe bulabilmek için mi o anlaşmayı yaptı? Bu soruyu şundan soruyoruz: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, AKP hükümetinin Annan Planı’nı desteklediği süreçte kazandığı manevra alanı ile 21 Mart 2003’ten itibaren geçerli olmak üzere münhasır ekonomik bölge (MEB) ilan etmiş; 2003’te Mısır’la, 2007’de Lübnan’la ve 2010’da da İsrail’le MEB sınırlandırma anlaşması yapmıştı. Bu gelişmeler üzerine Libya ve Suriye de 2009 yılında sırayla MEB ilan etmişti. Bugün AKP hükümetine Libya ile deniz yetki alanı anlaşması yapması gerektiğini söyleyenler, o gün de söylemişti! Ancak AKP hükümeti 2009’da değil, 2019’da bu anlaşmayı yaptı? Peki, neden 10 yıl gecikti? 2009’da ne Serraj vardı ne de Hafter! O gün anlaşmayı yapsalar, Libya’nın bütünüyle yapmış olacaklardı! Hatta şöyle de sorabiliriz: AKP hükümeti o anlaşmayı neden 2018 yılında değil de 2019 yılında yaptı? Çünkü 2019 Nisanı’nda, destekledikleri Trablus’taki İhvan rejimi saldırıya uğradı ve iç savaşı kaybetme riskiyle karşı karşıya geldi! (AKP de gayri resmi olarak o tarihten itibaren Libya’ya kuvvet gönderdi!) Rusya’yla gerilim AKP hükümetinin Libya’ya asker gönderme hazırlığına Rusya’nın ilk tepkisi İdlib üzerinden oldu: Moskova, Suriye ordusunun İdlib’de ilerlemesine yeşil ışık yaktı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 11 Aralık’ta yaptığı çıkış ile Türkiye’nin İdlib’de muhaliflerle teröristleri ayıramadığını belirtti. Rusya Dışişleri Sözcüsü Mariya Zaharova da 26 Aralık’ta yaptığı açıklamada, Ankara’yı İdlib’le ilgili Soçi Mutabakatı’nı uygulamaya çağırdı! Ve Moskova, AKP hükümetinin Libya’ya asker gönderme girişimine doğrudan açıklamalarla da karşı çıktı. Örneğin Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Türkiye’nin askeri müdahalesinin Libya’daki krizin çözümüne katkı sunmayacağını belirtti. (26.12.2019) Örneğin Rus parlamentosunun alt kanadı Duma’nın Savunma Komitesi Başkan Yardımcısı Andrey Krasov, Libya’da TSK’nin kullanılmasının durumu ağırlaştıracağını belirtti ve siyasi çözüme katkıda bulunulması gerektiğini söyledi. (28.12.2019) İdlib ve Libya’daki bu tablo nedeniyle Türk ve Rus heyetlerinin Moskova’da yaptıkları heyetler arası görüşme de uzadı! Tunus’tan Erdoğan’a ret AKP hükümeti, Libya tezkeresi çıkarmaya hazırlanırken ülkenin Batı komşusu Tunus’la da bir ittifak oluşturmaya çalışıyor. Erdoğan bu amaçla geçen hafta Tunus’u ziyaret etti ve sonrasında “Libya’daki meşru hükümete siyasi destek verilmesi yönünde Türkiye ile Tunus’un müttefik olduklarını” açıkladı. Ancak Tunus’tan gelen ses farklıydı! Tunus Cumhurbaşkanlığı “Herhangi bir ittifakın veya safın üyesi olmayacağımız teyit edilir” dedi! Yani AKP hükümeti Libya’da iç savaşa taraf olurken bir müttefik de bulamamış görünüyor! Ne yapmalı? Türkiye’nin hızla “jeopolitikçi bakış”tan kurtulması gerekiyor. Bu bakışı şu sözlerle ifade ediyorlar: “Şam yönetimini devirmezsek, Ankara’yı koruyamayız; Libya’ya asker göndermezsek Suriye’deki kazanımlarımızı koruyamayız…” Bu bakışın sınırı yok: Yarın da “Libya’daki payımızı korumak için Tunus’a, Cezayir’e girmemiz gerekir” derler! Dolayısıyla bu bakıştan kurtulup Atatürk’ün, “ittifaklar kurarak Türkiye’nin etrafında bir güvenlik kuşağı oluşturma” anlayışına dönmemiz gerekiyor. Somut olarak: 1. Libya’dan pay kapma anlayışı yerine Libya’nın birliği savunulmalı. 2. İhvancı Trablus hükümetini askeri olarak destekleme ve Tobruk hükümetine düşman olma çizgisini bırakıp müzakere masasında Tobruk hükümetinin de olacağı gerçeğine göre hareket edilmeli; “esnek diplomasi” yapılmalı. 3. ABD ve AB’ye karşı Libya’nın birliği için Rusya’yla işbirliği yapılmalı. 4. TürkRus işbirliği Doğu Akdeniz’de Ankara’ya Şam ve Lübnan işbirliği sağlar. Hatta Kahire’ye bile içinde bulunduğu mevcut ittifakları sorgulatır! Özetle, Trablus’a asker değil, Şam’a ve Kahire’ye diplomat göndermek gerekir!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle