19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 13 KASIM 2019 ÇARŞAMBA [email protected] TASARIM: İLKNUR FİLİZ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Cok büyük bir kayıp... ALTAN ÖYMEN Mümtaz Soysal’ı kaybettik. Ülkemizin gerek bilim, gerek siyaset alanındaki gelişmelerine büyük katkıları olan çok değerli bir insanımızdı. Özellikle sol görüşlerin oluşup uygulanmasında, düşünür, yazar, akademisyen olarak yaptığı çalışmalar unutulamaz. Mümtaz Soysal ile ilk rastlaşmamız 1949’da oldu. Ankara’da “Siyasal Bilgiler Okulu”nun giriş sınavını kazanmıştık. Ders yılı başlayınca “birinci sınıf öğrencileri” olarak tanıştık... Zonguldaklıydı. İstanbul’da Galatasaray Lisesi’ni bitirmişti. Sıra yükseköğrenime gelince “Siyasal Bilgiler”de okumayı hedeflemişti. Eski adı “Mülkiye” iken Cumhuriyet döneminde “Siyasal Bilgiler” adını alan okulumuz, henüz fakülte olmamıştı. “Yüksekokul” yapısındaydı. O yıl Meclis’e sevk edilen bir kanunla “Fakülte” sıfatını kazanıp Ankara Üniversitesi’ne katılması bekleniyordu. Ama “okul” sıfatıyla da kalsa yükseköğrenimlerine başlamak isteyen öğrencilerin birinci derecede tercih ettikleri bir kurumdu. O vakitler “merkezi sınav” diye bir usul yoktu. Lise üstü “olgunluk sınavı”nı bitirip de yükseköğrenim yapmak isteyen öğrenciler, Hukuk Fakültesi, Tıp Fakültesi dahil, birçok fakülteye sınavsız girebilirlerdi. Siyasal Bilgiler Okulu ve Teknik Üniversite gibi birkaç kurumda, özel giriş sınavı uygulanırdı. (Sınavı kazananların bir kısmı “leyli meccani” yani parasız yatılı öğrenci olma hakkını da kazanırdı.) Bizim Siyasal Bilgiler’e o yıl sadece 150 öğrenci alınmıştı. 150 öğrencinin ilk 50 sırasındakiler parasız yatılı olmayı otomatik olarak kazanmıştı. Geri kalanlar da, öğrencilikleri sırasındaki başarılarına göre, o hakkı daha sonraki yıllarda kazanabileceklerdi. HHH Mümtaz Soysal, o sınavı ikinci sırada kazandı. Ve bütün öğrenciliği sırasındaki sınavlarında, hep, sınıfının en öndeki sıralarında yer almaya devam etti. Onu, bütün o öğrenim hayatı sırasında da, “okul”un (daha sonraki adıyla fakültenin) başta kütüphanesi olmak üzere okunup yazılan yerlerinde gördüğümü hatırlıyorum. Spor giyinmezdi, üzerinde genellikle vişneçürüğü renginde bir süveter olur Mümtaz Soysal’ı uğurluyoruz Anayasa profesörü, eski Dışişleri Bakanı ve yazarımız Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ı bugün son yolculuğuna uğurluyoruz. Beşiktaş’taki evinde önceki gün yaşamını yitiren Soysal, bugün Zincirlikuyu Camisi’nde kılınacak öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek. du. Kantindeki ve giriş holündeki Coşkun Irvalı, Orhan Aktürel, Enver Zorlu gibi arkadaşlarımızın katıldığı üçlü beşli siyasal sohbetlerimizden de uzak kalmazdı. Ama vaktinin çoğunu çalışmaya ayırırdı. Siyasal Bilgiler’de o zamanlar, ilk üç sınıfı hep birlikte okurduk, dördüncü sınıfta ihtisas bölümlerine göre, ayrı dershanelere ayırılırdık. Üç bölümden en gözde olanı “siyasi şube”ydi. Ama isimdeki “siyasi” sözü, “dış siyaset”le ilgili olarak kullanılmıştı. Oradaki esas amaç, Dışişleri Bakanlığı’na diplomat yetiştirmekti. “Diplomat” denilince de akla, o vakitler hâlâ, sadece Fransızca geliyordu. İngilizcenin giderek daha da yaygınlaşmasına rağmen... O şubeye girişin şartlarından biri de doğal olarak, Fransızcayı iyi bilmekti. Mümtaz Soysal, öteki tüm derslerdeki başarısının yanında Galatasaray Lisesi’ni gene çok iyi bir dereceyle bitirmiş olarak “siyasi şube”nin de ilk sıradaki adayı sayılırdı. O bölüme girdi, ama diplomasını aldıktan sonra Dışişleri sınavına girip diplomat olmak yerine, o sırada artık “fakülte” rütbesine ulaşan Siyasal Bilgiler Fakültesi yönetiminden yapılan teklifi kabul etti. Akademisyen olmayı tercih etti. O arada Hukuk Fakültesi’nin fark sınavlarına girip o fakültenin de mezunu olmuştu. HHH Asistan olarak başladığı Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde de kendine ek işler seçmeye devam etti. Dergilere yazılar yazmaya başladı. O katkısını daha sonraki yıllarda başka dergi ve gazetelerde yazdığı yazılarla sürdürecekti. Forum ve Ortam dergilerinde, Cumhuriyet, Ulus, Barış gazetelerinde ve daha sonra da devamlı yazarı olacağı Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yazmaya devam edecekti. 1961 yılında ise Soysal, bir yandan akademik kariyerine devam ederken, CHP kontenjanından Kurucu Meclis üyeliğine seçildi ve Meclis’in Anayasa Komisyonu üyeliğini yaparak, 1961 Anayasası’nın hazırlanmasına önemli katkılarda bulundu. Sonra onu Yön gazetesinin kurucu yazarları arasında görüyoruz. Türkiye’de sol düşüncelerin yazılıp savunulmasında o derginin katkıları büyüktür. Soysal, Doğan Avcıoğlu ile birlikte dergide yazarlık yaparken, bir yandan da Sosyalist Kültür Derneği’nin kurucu heyetine katılmıştır. 1971’deki 12 Mart döneminde ise Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin dekanıyken, (Siyasal Bilgiler sınavının haberleri, o sırada gazetelerin önemli haberleri arasına giriyordu. Yandaki kupürde görülüyor. “İlk üç”e girenler, sırasıyla şu isimlerdi: Nazif Kurucu (sonraki milletvekillerimizden), Mümtaz Soysal, Selami Celayir (sonraki valilerimizden). dönemin sıkıyönetimi tarafından gözaltına alınarak, tutuklanmıştır. Komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla 6 yıl 8 ay ağır hapse ve 2 ay 20 gün sürgün cezasına mahkum edilen Soysal’ın cezası, daha sonraki af yasasıyla kaldırılmıştı. Ama o zamana kadar 14.5 ay süreyle cezaevinde kalmıştı. HHH Mümtaz Soysal’ın Kurucu Meclis’ten sonra Meclis’e yeniden girişi, 1991 yılındadır. O yıl Erdal İnönü’nün önerisiyle SHP’den milletvekili seçildi. O arada Dışişleri Bakanlığı da yaptı. 1995 seçiminde de DSP milletvekili olarak Meclis’teydi. O süre içinde, parlamentodaki görevleriyle birlikte, ülkesinin dış politikayla ilgili sorunlarının çözümüne katkıda bulunma yolunda çalışmalarına devam etti. Ölümü, ülkemiz için büyük bir kayıptır. Ona Allah’tan rahmet, yakınlarıyla birlikte tüm milletimize başsağlığı dilerim. Mümtaz Soysal’ı uğurlarken AV.HÜSEYIN ÖZBEK Küreselliberal TBB BAŞKAN YARDIMCISI rüzgârların, akçeli Prof.Dr. Mümtaz Soysal, akademik kimlikle siyasal kimliğin aynı kişide buluşmasının seçkin örneğiydi. 1950 sonrasının yakın tanığı, Mülkiyeli ruhunu iliklerinde hisseden Mülkiye hocası, 12 Mart’ın telkinlerin, ödüllü siparişlerin etkisine kapalı, ülkesinin ve ulusunun sanığı, cunta dönemlerinin sakıncalısıydı. 1961 Anayasası’nın mutfak çalışma sının birikimi, engin siyasal kültür, Milli Mücadele’ye omuz veren bir aileden çıkarlarına sonuna kadar açık bir büyük adamı gelmenin haklı onuru, en gerilimli anlarda bile yüzünden eksilemeyen tebessüm, bakışlarına yansıyan özgüven, Mümtaz Hoca’nın kimlik ve kişilik resmidir. uğurluyoruz. Türk milletinin başı sağ olsun. Mümtaz Soysal, akademik yaşamında ders notlarıyla yetinmeyip öğrencilerine vatanseverlik, Cumhuriyet değerleri, ülke ve ulus çıkarlarıyla çatışmayan solculuk, emek dostluğu, milletin damıtılmış alın lim ahlakının da önünde, bir kişilik sorunudur. 24 Ocak kararlarıyla (24 Ocak 1980) dayatılan reçetenin, halkın yararını de terinin ürünü kamu varlıklarının korunma ğil, uluslararası sermayenin çıkarlarını ön sı gibi kavramları öğreten adamdır. celediğini, asıl amacın ülkenin ekonomik Ödünsüz duruş bağımsızlığının tasfiyesiyle açık pazar haline getirilmek olduğunu ısrar ve inatla Cunta dönemlerinde demokrasiden ve anlatmakla kalmayıp bu dayatmaya karşı hukuktan yana ödünsüz tavır, düşünce ve hukuk savaşı verdi. ifade özgürlüğünü yazılı ve sözlü pratikle TBMM çatısı altında milletvekili olarak savunma, sömürü ve vurguna karşı Cum bulunduğu dönemlerde parti disiplinin ge huriyetin ekonomik birikimlerinin ödün nel başkanın sınırsız keyfiliği olmadığı süz savunulması, Mümtaz Hoca için bi nı, demokrasinin önce parti içinde işlerlik kazanması için mücadele verilmesi gerektiğini tutum ve davranışlarıyla kanıtladı. Denizciliğe katkısı Dışişleri Bakanlığı dönemindeki tutum ve uygulamaları, Cumhuriyetin ilk dönemlerini hatırlatır.Türk Dışişlerinin geleneksel çizgisinin ve kurumsal ciddiyetinin korunması, ABD ve AB dayatmalarına karşı, ast üst ilişkisinin değil, mütekabiliyetin esas alınması Mümtaz Hoca için öncelik ve özen sorunudur. BOPGOP’un mutfak kokularının, ayak seslerinin duyulduğu dönemlerde gösterdiği duyarlılık ve ön lem alma çabaları sorumlu devlet adamlığının örnek davranışları olarak not edilmelidir. KKTC’nin tasfiyesiyle, Türkiye’nin devreden çıkarılmasının ön koşulunun Rauf Denktaş’ın tasfiyesi olduğunu bilen dış dinamiklerin ülke içindeki kampanyasına karşı ilk günden tavır aldı. Dışarının telkinlerden fazlasıyla etkilenen siyasi iradenin tutumuna karşı kamuoyunu bilgilendirmek için elinden geleni yaptı. Rauf Dentaş Türkiyeli (!) medyanın infazına tabi tutulurken vatansever bir aydın, namuslu bir yurttaş, sorumlu bir akademisyen olarak usanmadan hep yazdı ve konuştu. Üç tarafı denizle çevrili bir ülkenin deniz stratejisinin ve denizcilik kültürünün oluşması için elinden geleni yaptı. Ege ve Kıbrıs başta olmak üzere Türkiye’nin ulusal çıkarlarını yeterince savunabilmesinin denizci ulus olmaktan geçtiğinin altını çizdi. Sivil, ticari ve askeri alanda yolcuyük taşıma, deniz ulaşım ve güvenliğinin devlet politikası haline gelmesinin önemini anlatmaya çalıştı. Küreselliberal rüzgârların, akçeli telkinlerin, ödüllü siparişlerin etkisine kapalı, ülkesinin ve ulusunun çıkarlarına sonuna kadar açık bir büyük adamı uğurluyoruz. Türk milletinin başı sağ olsun. Cennetin anahtarı kimde? GANİ AŞIK CHP KAYSERİ MV.(E) İLAHİYATÇI Öldükten sonra cennete gitmek, inanan her insanın özlemi ve beklentisidir. Tarihöncesi ilkel insanlarda bile cennet inancı vardır. Andaman adalarındaki kabileler, iyi insanların ruhlarının yerle gök arasındaki bir köprüden geçerek cennete ulaşacağına inanırlardı. Malaya yarımadasındaki yerlilere göre cennet gökteydi. Eski Mısırlılar cennetin Samanyolu’nun ikiye bölündüğü yerde (gökte) olduğuna inanırlardı. Asya’da, özellikle Hindistan’da, cennet kavramı geniş ayrıntılarla ifade edilir. İlk cennet bilgileri Rigveda’da bulunur. İlah Yama’nın hüküm sürdüğü cennet, ölümden sonra gidilen Atalar Yurdu olarak kabul edilirdi. Burası Natana’dır ve Tanrı İndra orada eğlenir. Gerçek, son Nirvana’ya ulaşmakla olur. Hindu kozmonolojisine göre üç tabakadan oluşan âlemin en üstünde cennet vardır. Özetle her dinin ve her milletin bir cenneti vardır ve bunların ortak özelliği hayal ötesi güzelliğidir. Cennet inancı ile ilgili ilk yazılı kaynak MÖ 2000’lere ait Sümer literatürüdür. Çiviyazılı bu kaynaklarda cennet Dilmun denilen ve Güneş’in doğduğu yere doğru uzandığına inanılan bir adadır ki “Mutlu insanlar, ölümsüz insanlar ve hayat ülkesi” diye nitelendirilmiştir. İslamda cennet Kuran’da müfred, tensiye ve cemi şekilleriyle 147 defa geçen cennet kelimesi, 25 yerde Dünya’daki bağbahçe, 6 yerde Âdem ile Havva’nın iskân mahalli, bir yerde de Hz. Peygamberin çevresinde Cebrail’i gördüğü Sidretülmünteha yakınındaki Me’va cennetidir. (TDV İslam Ansiklopedisi, s. 374384) Çok partili yaşama geçmemizle birlikte hareketlenen ve aşama aşama bugünkü gücüne ulaşarak laik, sosyal ve hukuk devleti olan Cumhuriyetimizi teslim alan tarikat ve cemaatler, bunların izdüşümündeki tüm vakıf ve kuruluşlar, devletin yanında cennete de el koyarak Atatürk’e ve Atatürkçülere cennetin 8 kapısını da kapatsalar, kutsal kitabımız Kuran’da o güzellikler yurdu, “iman ve salih amel (hayırlı işler)” sahiplerine vaat edilmiştir. İslami kaynaklar cehennem ehlini kaba, kibirli (Cumhurbaşkanımız, partisindeki kibirlilerden zaman zaman yakınmaktadır), cimri, katı yürekliler olarak tanımlar. Cennetlikleri de bunların tam tersi olarak betimler. Bu son betimleme yoksul, din yoluyla kolayca aldatılmaya müsait ama soylu milletimizin büyük talihi Mustafa Kemal Atatürk ile bire bir örtüşmektedir. Kadir bilir büyük Türk milletinin özellikle AKP döneminde her yıl artan bir tempo ile Anıtkabir’e akıyor olması, bu büyük adamın küçük düşmanı zavallılara bir uyarıdan öte, milli bir tepkidir de. Bu haliyle tehlike Son 45 yılın Diyanet İşleri Başkanları (DİB) ile bir istisna dışında, tanışıklığımız, karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan ölçülü bir dostluğumuz oldu. Onlarda fıtratlarından ve ailelerinden gelen nezaketi taçlandıran ve zenginleştiren bir devlet terbiyesi de vardı. Başında bulundukları kurumun kimin eseri olduğunu, dünyanın hayranlık beslediği o kahramanın devlet ve millet için ne büyük bir değer ifade ettiğini biliyorlardı. Vahdettin’in rövanşını cumhuriyetten almak gibi gizli bir ajandası olan iktidara bugünkü DİB çok yakışıyor olsa da, cennetin anahtarı onda değil, yüce Yaradan’dadır. Çok üzülerek ifade etmeliyim ki mevcut DİB, din ve millet birliğimiz için ciddi bir tehlike potansiyeli taşıyor, dayandığı bir güç olduğu da açık.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle