19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 11 KASIM 2019 PAZARTESİ [email protected] olaylar ve görüşler Bu yıl Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü yitirişimizin 81.yılı Kemalistler görev başına PROF. DR. NECLA ARAT 10Kasımlar uzun zamandan beri matem günleri olarak değil, bizi düşünmeye, özeleştiri yapmaya, Atatürk’ü daha iyi anlamaya ve ülke sorunları ile ilgili çözümler üretmeye davet eden günler olarak düzenleniyor. İçinde yaşadığımız kargaşa ortamında Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak ve genç kuşaklara doğru anlatmak, birincil bir ödev olarak karşımıza çıkıyor. Zaman zaman acaba bizim kuşak bu birincil ödevi yerine getirmekte başarısız mı oldu sorusunu soruyor ve “Atatürk’ü anlamak” konusunda daha duyarlı olmamız, “Anlamak ve anlatmak” işlevini hiç ara vermeden sürdürmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü tarih yapan, ulus bilinci geliştirip yeni bir devlet kuran büyük önder, son on yıllarda malum çevrelerin hain ve nankör yıpratma çabalarının hedefi yapılmış durumda. Bu çevreler, hiç utanmadan 10 Kasım’ları “bayram” ilan edebiliyor. Oysa o, yalnızca bir ulusal lider değil, emperyalizmin kıskacından ve az gelişmişlik sürecinden kurtulmak isteyen ülkelere ve dünyanın büyük siyaset adamlarına ışık tutmuş evrensel bir liderdi. Mustafa Kemal Atatürk, kendi sözcükleri ile “Az zamanda büyük işler” yaptı. Birbirini izleyen devrimleri, her türlü geriliğe karşı gelişen ideolojik bir başkaldırıydı. (Bu ideolojik başkaldırı, daha sonra yobazların ödünü kopartan “Kemalizm” adı nı aldı. Mustafa Kemal Atatürk’ü anar ve anlamaya çalışırken o’nun yeni bir ulus ve devlet yaratmak yolunda bilgisizlik, bağnazlık, gericilik ve gericiliğe karşı verdiği amansız savaşını hiç unutmamız gerekiyor. O, aydınlanmacı ve halk çı tutumuyla önce “kafaları özgürleştirecek” bir ortam yaratmaya çalıştı. Bu ortamın yapı taşları, Öğretim Birliği’nin (Tevhidi Tedrisat’ın ) kabulü ; halifeliğin kaldırılması ; Şeriat Hukuku’nun yerini Çağdaş Hukunun alması ; harf devrimi, dil devrimi, çağdaş bilgiler içeren akılcı bir eğitim; insanlık onuruna yakışır bir yaşam; bilimsel bilgi ve teknikle donanmak için gösterilen olağanüstü çaba ile toplumda yarattığı Tarih ve yurttaşlık bilinci oldu. Ulusal birlik ve bütünlüğümüzün ulusdevlet karşıtlarınca yok edilmeye çalışıldığı, çağdışı değer yargılarının yeniden yaşama geçirildiği; okulöncesinden üniversitelere kadar yaygınlaşan bir “geri bakışın” seferberliğinin yapıldığı şu günlerde “gaflet delalet ve hıyanet “içinde olanlarla ve bilerek ya da bilmeyerek onları destekleyenlere “Ya İstiklal Ya Ölüm “ilkesinden hareketle “ yıllarca süren uzun bir savaştan sonra uçurum kenarında yıkık bir ülkenin” alın yazısını değiştiren o büyük Başkomutanı yeniden anlatmamız gerekiyor. Yeniden anlatmak gerek Toplumun yarısını oluşturan ve yüzlerce yıldır “görünmez” kılınmış bulunan kadınlarımızı özgürleştirip, onları çağdaş Türkiye’nin “aydınlanmacı dinamikleri” kılan; ayrıca, kadınlara, gençlere hatta çocuklara “yönetime katılma” bilinci vermeye çalışarak geleceğin “katılımcı demokrasi”sinin ve “sivil toplum” un tohumlarını atan demokrasi öncüsü, büyük siyaset adamı Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatmamız gerekiyor. Kemalistler görev başına... Hukuk, yine hukuk!!! Prof. Dr. Yakup KEPENEK Cumhuriyetin temel kuruluş değerlerinin başında hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü gelir. Hukuk düzeninin bilindiği gibi, üç ana ayağı var; savcı (iddia), savunma ve yargılama. Bugün ülkemizde bu üçlünün tümüne, yerinde deyimiyle, inme inmiştir. Hukuk düzeni, özellikle üst kurumlarına yapılan atamalarla, çok büyük ölçüde AKP iktidarının güdümündedir.Savunma hakkının üst kurumu barolar da Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın kimi tutum ve davranışları sonucu tartışmalı duruma gelmesi nedeniyle kurumsal etkinliğini yitirmiştir. Bu çok ağır hukuk olumsuzlukları, bugün, Cumhuriyet hukukunun yerini şeriata ya da İslam hukukuna bırakması aşamasına geçilebileceği görüşlerinin, üstelik en etkili yerden, öne sürülmesine neden oluyor. Böyle olunca da hukuk, yine hukuk denilmesi gerekiyor. Cumhuriyetin hukuku eşitlikçidir Cumhuriyetin mayası çağdaş eşitlikçi hukuktur. Cumhuriyet hukuku, ulusal bağımsızlık, egemenliğin kaynağının gökten yere indirilerek kayıtsız, koşulsuz milletin olması; bununla birlikte her türlü grup, sınıf, aile ve kişi ayrıcalıkları kaldırılmıştır ve yasaktır (1924 Anayasası, m. 69) denilmesinin altyapısı oluşturan yasal ve kurumsal düzenlemelerdir. Cumhuriyetin hukukta eşitlik niteliğinin iki çok önemli boyutu var; Kadınerkek eşitliği ve devletin ekonomik gücünü kullanırken eşitlikçi davranması. İkincisinden başlayalım. Cumhuriyetin hukuk anlayışında devlet, değişik kişi ve kurumlara eşit uzaklıktadır; kamu yönetiminde açıklık geçerlidir, devletin mal ve hizmet alımlarında, birilerinin Ülke, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra oluşturulan hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ortamından o kadar hızla uzaklaştırılıyor ki, son yılların uygulamalarının da bir sonucu olarak gelinen noktada şeriat (İslam hukuku) özlemlerine güçlü bir biçimde kapı aralanabiliyor. yandaş sermayedar olarak korunup kullanılmasına asla yer yoktur. Adı yolsuzluğa karışan bakan da olsa, kesinlikle yargılanır ve cezalandırılır. Günümüze gelelim. AKP’nin elindeki devlet, ekonomide de eşitlikten çok uzak bir tutum sergiliyor. Örneğin, bugünlerde TBMM’de görüşülen 2020 Bütçe Gerekçesine göre merkezi yönetim gelecek yıl 75 milyar 550 milyon liralık mal ve hizmet satın alacak, ayrıca toplam 64 milyar 85 milyon TL tutarında da yatırım yapacaktır. Kamu ihale sistemiyle ilgili yasal düzenlemelerde AKP tarafından yapılan köklü değişikliklerin bir sonucu olarak, bu harcamaların yaklaşık yüzde 95’i yandaş sermayedarlara aktarılacaktır. Böylece sabahakşam gerçekdışı haber ve yorumlarıyla bu toplumu baskılayan yandaş basın yayının beslenmesine devam edilecektir. İşsizliğe ve gelir dağılımı eşitsizliğine aşırı duyarsız olan AKP iktidarı, eşitlikten uzaklaşan tutumunu, bu kadarı da olmaz denilebilecek noktalara taşıyor: Bütçe’de öngörüldüğü gibi yaslaşırsa, 2020’de bir kısım emeklilerin emekli aylığına yüzde dokuz zam yapılırken, emeklilerin çok büyük bir bölümünü oluşturan işçi ve memurların emekli aylığı yalnızca yüzde 45 dolayında arttırılacaktır. Eşitliğin kadın erkek boyutuna gelince: Başta 6 Ekim 1926’da yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu –TMK olmak üzere Cumhuriyetin kuruluşu sürecinde çıkarılan yasaların ana dayanağı evrensel insan hak ve özgürlüklerin, aile, mülkiyet, miras, boşan ma, tanıklık, resmi nikah alanlarında eşitlikçi altyapısını oluşturmaktır. Oysa günümüz Türkiyesi’nde, çok büyük ölçüde hukuk düzeninin etkinlikten uzak olmasının bir sonucu olarak günde ortalama bir kadın öldürülüyor; çocuklara cinsel saldırı çok büyük boyutlara ulaşıyor; yine aynı nedenle kız çocuklarının evlendirilmesi olağanlaşıyor. Eşitsizliğin kaynağı olan dini nikah giderek daha fazla oranda resmi nikahın yerini alıyor. Bu ortamda istenen Bu noktada söz, Başkan Erdoğan tarafından ödüllendirilen, bir kamu bankasının bağlı kuruluşlarında görevlendirilen, kendisi ve yakınları üniversitelerde üst düzey yönetici atanan kısaca, AKP iktidarının akıl hocası ya da ideoloğu olan Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın. Karaman, Batı’ya ait demokrasinin İslam ile bağdaşmadığı görüşünü özenle savunur. Örneğin, 3 Eylül 2015’te Yeni Şafak’taki yazısında, İslamda halk egemenliğinin kaynağı Allah’ın bahşettiği hilafettir (belli olanlara ait vekalet) ve Allah’a itaat şartına bağlıdır diyordu. Karaman, 25 Ekim 2019’de, Yeni Şafak’ta, Beklentilerde Ölçülü Olmak başlıklı yazısında Cumhuriyet çağdaşlaşmasını ülkemizin üzerinden geçen dev bir silindir olarak nitelendirdikten sonra şunları yazıyor. Bundan önceki birçok iktidar döneminde İslâmî kesimin ayaklarında maddi ve manevi hareketlerini engelleyen bağlar, bukağılar, prangalar vardı. Bu iktidar bunları teker teker çözdü, şimdi iyi Müslümanlar olabilmek için maddi ve manevî neye ihtiyacımız var ise mevcuttur. İnsanların kendi aralarında anlaşarak ceza alanı hariç birçok alanda ve ilişkide şeriat kurallarını uygulamalarına da engel yoktur. Değişim için en önemli araç eğitim ve öğretim ise ki, bence de öyledir çocukların okul çağı öncesine ait okullardan üniversiteye kadar her kademede okul açmak, mevcut okullar içinden de amaca uygun olanlarını seçmek mümkündür” (vurgulama benim). Bugün, toplam 77 hukuk fakültesinden 17’sinin dekanının hukuk eğitimi almamış olması, eğitimin, neredeyse tümüyle cemaat ve vakıflara bırakılarak dinselleştirilmesi; Diyanet İşleri Başkanlığının bu yöndeki girişimleri; Başkan Erdoğan’ın dindar nesiller yetiştirilmesini istemesi Karaman’ın önerilerinin ne kadar benimsendiğinin göstergelerinden yalnızca bazılarıdır. Hakkını yemeyelim; Karaman tutarlıdır. On beş yıl önce şöyle yazmış: “Şeriat kelimesinin İslam literatüründe iki manası var. Bir tanesi şeriat eşittir İslam’dır... Millet denilince de onu anlamamız gerekir. “Millet” de bizim terminolojide şeriat ve din manasınadır.. Din, millet şerait aynı manada kullanılır...Ben şeriatı kabul etmiyorum demek... Ben Müslümanlığı kabul etmiyorum, ben küfrü seçiyorum ve kâfir olarak yaşamak istiyorum demektir. (İslam’da İnsan Hakları, Din, Vicdan ve Düşünce Hürriyeti; İstanbul: Ensar Neşriyat, 2004; 2. Basım, s.230231). Ana soru şudur: AKP iktidarının gerçek niteliğini bu toplumdan saklayan, özellikle sözüm ona bilim insanları, siyasetçi, yazar ve yorumculara ne demeli? Günahkâr mı, sorumlu mu, suçlu mu? Ne dersiniz? İki başsavcı, buluştukları ismin  yolsuzluk ‘ihbarını’ duydu mu? Geçen hafta Ankara’daki yargı muhabirimiz Alican Uludağ’ın imzasıyla “ilginç bir buluşmayı” birinci sayfamızdan şöyle duyurmuştuk: “Ankara ve Zonguldak başsavcıları, AKP’lilerle omuz omuza: İktidarın savcıları...” Evet... AKP Zonguldak Milletvekili Ahmet Çolakoğlu, Facebook hesabından bir fotoğraf paylaşır. Fotoğraf, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın ziyaret ettiği memleketi Zonguldak’ta, 2 Kasım günü AKP milletvekilleri, belediye başkanı, il ve ilçe başkanlarıyla buluşmasını ortaya koyar. Devrek’teki görüşmeye, Zonguldak Başsavcısı Hüsnü Hakan Yağız da katılır.  AKP’lilerin isimlerini bu köşede sıralamaya tekrar gerek yok. Anayasaya göre savcıların tarafsız olması kuralını da hatırlatmayacağım...    Ancak söz konusu buluşmadan iki gün sonra Devrek’e 55 kilometre uzaklıktaki Kozlu ilçesinde “suç ihbarı” sayılacak bir konuşma yapıldı. Konuşmayı yapan isim AKP’li Kozlu Belediye Başkanı Ali Bektaş’tı. İlçe meclisinde konuşan Bektaş şunları söylüyordu: “Kozlu Belediyesi’nin 23 milyonluk icra borcu var. Kozlu’da 5 milyonluk iş yapılmış, 15 milyonluk fatura kesilmiş. 56 milyonluk borç ödemeleri, fatura iptalleriyle 32 milyon liraya düşürüldü. Herkes yasal hakkını kullanabilir...” Bektaş’tan önce Kozlu ilçesini yönetenler hangi partidendi?.. Yanıt: AKP!.. Bu sözlerle Bektaş, kendinden önceki AKP’li belediye başkanının usulsüzlüğünü ortaya çıkarmış oluyordu... Şimdi birkaç soruyu sormak hakkımız değil mi? 2 Kasım’da Ankara ve Zonguldak başsavcılarıyla Devrek’te buluşan isimlerden biri olan Bektaş, ilçe meclisinde yaptığı yolsuzluk ihbarını “bağımsız” başsavcılarımıza da yaptı mı? Diyelim ki o yapmadı... Kozlu’ya birkaç kilometre uzaklıkta olan Zonguldak Başsavcısı böylesi bir yolsuzluk ihbarını duymayacak mı? Şirketin adı değiştirilerek sorumluluktan kaçılmaz... Bu köşede geçen hafta “AKP yeşil sermayeye diyetini ödüyor” diye yazmıştık. Olay vahim bir hal alıyor, anlatalım... Meclis’e 24 Ekim 2019 tarihinde 82 sayılı “Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” sunuldu. Söz konusu teklif, 1 Kasım 2019 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. Teklifin 37. maddesi, Avrupa’da yaşayan ve 1990 ile 2000 yılları arasında mağdur edilen yüz binlerce Türk asıllı yatırımcıyı ilgilendiriyor. Düzenleme özellikle İstanbul Borsası’nda işlem gören ve kamuoyunda Kombassan adıyla bilinen Bera Holding AŞ için özel bir kanun işlevi görüyor!.. Bunu biz demiyoruz, şirket kendi itiraf ediyor. Kamuoyunda bilinen adıyla Kombassan yeni adıyla Bera Holding, 3 Kasım 2019 tarihinde Kamuyu Aydınlatma Platformu’na geçtiği “Özel Bilgi Notu”nda maddeyi şöyle açıklıyor: “... Kanun görüşmeleri ile ilgili süreç Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde devam etmektedir. Bu maddenin kanunlaşması halinde, holdingimizin anılan madde kapsamında muhatap olduğu davalar ortadan kalkacak, henüz karara bağlanmamış ve devam eden binlerce dava kendiliğinden sona erecektir.” Şimdi, “Bu açıklama üzerine daha ne denebilir ki?” Diyeceksiniz, ama deniyor!.. Hem de Meclis’te!.. Düzenlemenin Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki toplantısına katılan Kombassan’ın pardon Bera’nın Yönetim Kurulu Başkanı olan eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ali Rıza Alaboyun tutanaklara göre şu cümleyi kuruyor: “Mesela, hissemizin komisyonda görüşüleceği duyulur duyulmaz, dün borsa yüzde 1 civarında değer kaybederken bizim hissemiz tavan yaptı, bir beklenti var, özellikle yabancı yatırımcılar tarafından...” Binlerce mağdur yaratan, hukuki olarak sonuçlanmayan bir olayın ardından işin özeti yine aynı: Para para para!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle