21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 15 EKİM 2019 SALI [email protected] olaylar ve görüşler Yargı reformu birinci paketine üç itiraz CMK, tez, antitez ve sentez üçlemesi üzerine kurulmuş bir yargılama sürecidir. Savcı belli suçlarda yargıç gibi karar verebilecek!.. Yani belli suçlarda CMK’nin temeli “tez, antitez ve sentez” üçlemesi bozulmuş olacak. Av. Celal ÜLGEN İktidarın “Yargı Reformu”nu adını verdiği birinci paketteki 39 maddelik yasa teklifi TBMM Adalet Komisyonu’ndan küçük değişiklikler yapılarak geçti. Azami tutukluluk süreleri kısaldı, haber suç olmayacak gibi medyada haberler çıkıyor. Bu doğru değil. Tutukluluğa ilişkin azami sürelerde bir değişiklik yok. CMK 102. Madde a, b ve c fıkraları korunmuş salt yeni bir (d) fıkrası getirilerek soruşturma ev resindeki, iddianamesi henüz yazılmamış, yani davası açılmamış tutuklu işlerde bir yıllık tutukluluk sınırı ile kanunun yayımlanma tarihinden üç ay sonra cezaevlerini rahatlatacak tahliyeler amaçlanmıştır. Bu değişiklik salt iddianame yazımını çabuklaştıracak ve tutukluluk sürelerinde bir değişiklik olmayacak. Düşündürücü ekleme Reform adı verilen değişikliklerin amacının özgürlüklerden yana olması elbette temenni edilirdi. Terörle Mücadele Yasası’nın 7. maddesine “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” diye bir cümle eklenmiş. Bu cümle yargıca yasayı böyle yorumla diye bir açıklama içermekte. Ancak haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları zaten suç oluşturmuyordu. Bu genel kuralın maddeye eklenmesine gerek duyulma sı düşündürücüdür. Peki, uygulayıcılar, örneğin soruşturma savcıları, yargıçlar için haber verme sınırının nerede başlayıp nerede biteceğini kim söyleyecek? Bu konudaki ölçütleri nereden bulacak? Eleştiri sınırı için de aynı kaygı duyulabilir. Bunun yerine ulusal üstü hukuktan “şiddeti önermemek koşuluyla yapılan tüm açıklamalar düşünce açıklaması kapsamındadır” gibi bir tanımın yer alması daha doğru olmaz mıydı? Bu torba kanun (taslağı) yasadaki olası değişiklikleri uygulayıcıların, soruşturma savcılarının ve yargıçların insaf ve inisiyatifine bırakmış görünmektedir. Kabul edilemez Cumhuriyet savcılarına, kendilerine intikal eden konularda şüpheliye karşı seri muhakeme usulünü uygulama yetkisi tanınıyor. Biraz daha ileri gidilerek seri muhakeme uygulanmasına olanak verilen suçlarda savcılar için yargıç gibi hüküm verme yetkisi getiriliyor. Savcılar yeni düzenlemeye göre hükmün açıklanmasının ertelenmesi (HGB) kararı verebilecekler, hatta alternatif yaptırımlar uygulayabilecekler. Bu husus ilk bakışta bir yenilik gibi gelse de savcılara böyle bir yetki verilmesi, hatta Amerika yargı sistemindeki gibi bu suçlarla ilgili sanık ve avukatı ile pazarlık yapılmasının önünün açılması, bana CMK sistemi içinde oldukça yadırgatıcı geldi. CMK, tez, antitez ve sentez üçlemesi üzerine kurulmuş bir yargılama sürecidir. Savcı belli suçlarda yargıç gibi karar verebilecek!.. Yani belli suçlarda CMK’nin temeli “tez, antitez ve sentez” üçlemesi bozulmuş olacak. Bütün bunların yanında, savcıya temel cezadan yarı oranında indirim uygulama suretiyle yaptırımı belirleme yetkisinin tanınması yargıç ve savcı tanımlarını değiştirecek ki bunu kabul etme olanağı bulunmamaktadır. Sanki biraz daha Amerikalılaştırılmak isteniyoruz gibi... Eğitimin gericilikle sınavı Nazım Mutlu Ulusal Eğitim Derneği Genel Başkanı Ülkemizde yüzyıllarca ulaşılamayan bilimsel ve laik eğitimin temeli, Cumhuriyetle, 3 Mart 1924’te çıkan 430 sayılı Öğretim Birliği (Tevhidi Tedrisat) Yasası’yla atılır. Bugün de geçerliliğini koruyan, ancak karşıdevrim iktidarlarınca içi boşaltılan Öğretim Birliği Yasası, 2. Dünya Savaşı sonrasında ülkemizin yön değiştirmesiyle anlamını yitirir. Günümüzde eğitimin aldığı biçim, ilk büyük kırılması Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla başlayan, sonraki yıllarda da aşama aşama bu kırılmaya eklenen yeni adımlarla karşıdevrimin yarattığı sonucun ürünüdür. Gerekçesinde “Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise, duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder” denilen Öğretim Birliği Yasası ile tüm okullar Maarif Nezareti (Eğitim Bakanlığı)’ne bağlanmış, çok başlılık ortadan kaldırılarak eğitim ve öğretimde ulusal bütünlük sağlanmıştır. 1928’de Millet Mektepleri’nin, 1932’de Halkevleri ile sonrasında halk okuma odalarının açılması, 1933’teki Üniversite Reformu, 1936’da Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın Atatürk’ün yönlendirmesiyle başlattığı “Köy Eğitmeni Projesi”, 17 Nisan 1940’ta eğitim tarihimizin en parlak kurumları olan Köy Enstitülerinin açılması, genç Cumhuriyetin erişilebilir, karma, laik ve bilimsel eğitim yolunda kısa sürede kat ettiği yolun kilometre taşlarıdır. Günümüze uzanan karşıdevrim atağı Karşıdevrimin kıpırdanışları 10 Kasım 1938 sonrasında başlar. 1943’te toplanan 2. Milli Eğitim Şurası’nda Köy Enstitüleri aleyhine başlatılan yaygın kulis çalışması, yakın gelecekte olacakların habercisidir. Nitekim 1946’da Köy Enstitülerinin mimarları Bakan Hasan Âli Yücel ve Genel Müdür İsmail Hakkı Tonguç görevlerinden alındı ve yerine Köy enstitülerine karşı olan Reşat Şemsettin Sirer getirildi. 1947 ve 1948’de çıkarılan 5012 ve 5210 sayılı yasalarla köylü yurttaşların kendi okullarını yapma yükümlülüğünün kaldırılması; 19471948 öğretim yılında Enstitülerin öğretim kadrosunu yetiştiren Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nün kapatılması; 1947’de çıkarılan bir yönetmelikle öğrencile Eğitimde gelinen yolun taşları yaklaşık 75 yıl boyunca adım adım döşenmiştir. Ancak, “en gerçek kılavuz” olan bilim yerine hurafeye ve baskıcı uygulamalara dayalı eğitim siyasasıyla iktidar artık duvara dayanmıştır. rin okul yönetimine etkin katılımlarının önlenmesi; 1954’te Köy Enstitülerinin ilköğretmen okullarıyla birleştirilmesi gibi temeli sarsan adımlarla 18. yılına girmek üzere olan AKP iktidarına bağlanan karşıdevrim süreci, ülkemizi, özellikle 4+4+4’le simgeleşen bugünün parçalı, Sünni İslam öğretisi odaklı, 150200 yıl öncesinin sıbyan mektepleriyle medreselerine dönüşü amaçlayan dayatmaların yaşandığı günlere getirdi. Büyük kırılma Sirer’le başlayan imam hatipçilik, özellikle sağ iktidarların din sömürüsüne dayalı siyasalarında öncelikli araç olarak kullanılmıştır. 19501960 arası DP iktidarının başbakanı Adnan Menderes’in 27 Kasım 1954’te kendi milletvekillerine söylediği “Siz anayasayı değiştirip hilafeti bile getirebilirsiniz” sözüyle hızlanan uygulamaların yüzlercesinden birkaçını anımsamak, bugünü anlamamızı kolaylaştırır. İşte: Unutulmaması gerekenler “Bu Hakkı Tonguç, değil İlk Tedrisat Umum Müdürü, değil Talim Terbiye heyeti azalığı, değil resim hocalığı, Türk çocuğunun karşısına çıkamayacak kadar bu memlekete hıyanet etmiş bir adam olması sıfatıyla onun oradan tutulup atılması, şükür olsun, bize nasip olmuştur” (Tevfik İleri, DP Dönemi Milli Eğitim Bakanı, 19 Kasım 1951). “... biz laik okullara karşı imam hatip okullarını bir ‘alternatif’ olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri bu okullarda yetiştireceğiz” (Cevdet Sunay, 19661973 arası Cumhur başkanı). “İmam hatip okullarının gayesi sadece din adamı yetiştirmek değildir. Dinini bilen Türk vatandaşı doktor, mühendis, hâkim olsa daha iyi değil mi? (...) Şayet Kuran kursları veya din eğitimi, bu kanuna (Tevhidi Tedrisat) ters düşüyorsa yanlış olan din eğitimi değildir, Tevhidi Tedrisat Kanunu’dur” (Başbakan Süleyman Demirel). “Din dersinin zorunlu olarak devlet okullarına konması için çalışmalar sürdürülüyor” (Hasan Sağlam, 12 Eylül döneminin Milli Eğitim Bakanı). “Bakan Vehbi Dinçerler, il ve ilçe Milli Eğitim Müdürleri toplantısında, ders kitaplarında Cumhurbaşkanı’nın direktifleri doğrultusunda yüzde 70 oranında İslami görüşe yer verildiğini açıkladı” (Güneş, 17 Ekim 1985). “Aydın Ortaklar Öğretmen Lisesi’nde kız ve erkek öğrencilerin birlikte yemek yemeleri yasaklandı (Milliyet, 28 Haziran 1986). “Akyazılı Eğitim Vakfı Özel Aziziye Lisesi, Başbakan Özal tarafından açıldı. Nurcuların liderlerinden Fethullah Gülen’in kurduğu Akyazılı Vakfı’na ait olduğu öne sürülen liseye alınan 500 öğrencinin vakıf tarafından seçildiği bildirildi” (Güneş, 4 Aralık 1987). “Milli Eğitim Gençlik ve Spor Müdürü’nün önerisi üzerine, eski Tunceli Valisi Kenan Güven’in, vaizlerin ilkokullarda öğretmenlik yapmasına ‘olur’ verdiği öğrenildi. Vali, Cumhuriyet muhabirine ‘Bunlar konuya vâkıf kişilerdir’ dedi” (Cumhuriyet, 23 Şubat 1987). “Aydın’da yaşları 1012 arasında değişen, açık renk kıyafetli 30 kadar çocuk her gün beyaz elbiseli, yeşil fesli ‘dini lider’ Mustafa Tutkan’ın önderliğinde ilahiler söyleyerek şehir turu yapıyor” (Hürriyet, 29 Ağus tos 1987). “Erbakan, Tarsus ve Mersin’de yaptığı konuşmalarda ‘İktidara geldiğimizde tüm ortaokul ve liselere tefsir ve hadis dersleri koyacağız.” (25 Ocak 1988 günlü gazeteler). “AnkaraSincan Lisesi’nde öğrencilerin yılbaşı nedeniyle birbirlerine aldıkları hediyelerin okul müdürü Musa Durdu tarafından ‘yılbaşı örf ve âdetlerine aykırı’ diye toplatıldığı bildirildi” (Cumhuriyet, 3 Şubat 1988). “Yarıyıl tatilinde MEGS Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortaklaşa düzenlediği ‘Öğrenci Umresi’ne katılanların çoğunluğunu imam hatip liseleri oluşturdu. Bu yıl Umre’ye Isparta Lisesi’nden 10 öğrenci, 27 öğretmen ve eşleri katıldı” (Milliyet, 20 Şubat 1989). Sonuç Eğitimde gelinen yolun taşları yaklaşık 75 yıl boyunca adım adım döşenmiştir. AKP’nin eğitim sistemini özellikle 2012’de başlattığı “4+4+4” uygulamasıyla din odaklı sonuca ulaşmak için elindeki bütün resmi ve sivil yapılarla olağanüstü zorlaması sonucu bugün sayısı 4 bin 500’ü bulan imam hatip ortaokul ve liselerinde 1 milyon 300 bin öğrenci öğrenim görmektedir. Eğitimimizin gericilikle sınavını bugünkü iktidarın salt imam hatipçilik tutkusuyla da sınırlamamak gerekir. Bakanlığın bütün eğitim kurumlarında dayattığı kadrolaşmanın, ders izlenceleriyle kitapları bilimdışı içerikle doldurmasının yol açtığı olumsuz sonuçlarını yaşıyoruz. Gelişmeler karşısında olması gereken örgütlü müdahalenin gerçekleşmemesi de bu sonucun bir başka nedenidir. Yaklaşık bir buçuk yıl önce atanan iktidarın yedinci Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bir kısım laik çevrede oluşan iyimser beklentiyi boşa çıkarmakta gecikmemiş, iktidarın öteden beri izlediği çizgiye ayak uydurmuştur. Ancak, “en gerçek kılavuz” olan bilim yerine hurafeye ve baskıcı uygulamalara dayalı eğitim siyasasıyla iktidar artık duvara dayanmıştır. Halk, özellikle okul seçiminde başvurulan zorlamalara, dayatmalara açık tutumla dur demektedir. Dikkat edilirse okul sayısındaki artışa karşın son üç yıldır imam hatiplerdeki öğrenci sayısında artış yerine duraklama ve gerileme söz konusudur. Bu durum, uzun süredir uzaklaşılan Cumhuriyetin karma, bilimsel, laik ve halkçı eğitim temelinde kaçınılmaz olarak yeniden buluşulacağının önemli göstergesidir. Basit bazı gerçekler İnsanların, yöneticilerin, politikacıların, yazarların, düşünürlerin, sanatçıların ve elbette rejimlerin gerçek kimlikleri, göründükleri gibi olup olmadıkları, kriz zamanlarında ortaya çıkar ve asla unutulmaz! HHH Bir iktidar “askeri bir harekât” veya “bir savaş” ya da “bir barış operasyonu” yaparken, temel hak ve özgürlükleri askıya alırsa, yaptığı işin haklılığı konusunda hem içteki hem de dıştaki kuşkuları artırır ve destek kaybeder. HHH Bir iktidar “askeri bir harekât” veya “bir savaş” ya da bir “barış operasyonu” sırasında, bunu eleştirenleri ihanetle suçlar, hapisle tehdit eder ve susturursa, hem içerde hem de dışarda zayıflar. HHH Bir iktidar, en üst düzeydeki yöneticileri yapılan işe “savaş” derken, bir başka yöneticisi “savaş” diyenlere saldırırsa, ancak güven ve ciddiyet kaybeder. HHH Bir iktidar seçmenlerin gerçek tercihlerini yansıtan âdil ve şeffaf seçimlerle yönetime gelmişse ve demokratik rejimi gerçekten işletiyorsa, yaptığı işe ister “askeri harekât” densin, ister “savaş”, isterse “barış harekâtı”, gerek içerde, gerekse dışarda daha çok anlayışa ve desteğe sahip olur. HHH Bir iktidarın yaptığı işi, “askeri operasyon”, “sınır ötesi askeri harekât”, “savaş”, “barış harekâtı”, “meşru müdafaa”, “teröristlerin temizlenmesi” ve benzeri terimlerle ifadesi, ancak bu işi nasıl gördüğünü, içeriye ve dışarıya nasıl anlattığını ve hangi gerekçelerle bu işe giriştiğini belirler; yapılan işin niteliğini değiştirmez. HHH Bir iktidar, bir dış eylemi, ne isim verilirse verilsin, iç politikada istismar ediyorsa, kimse yapılan işin gerekliliğine ve haklılığına inanmaz. HHH Türkiye Cumhuriyeti’nin Silahlı Kuvvetleri, TSK, güçlüdür; ne etnik, ne dinci teröristlere, ne de sağdan soldan toplanmış, ne oldukları belirsiz çapulculara pabuç bırakır; tek kaygı can kayıpları konusundadır; görevlendirildiği iş ister “savaş”, ister “barış harekâtı”, ister “operasyon” olarak nitelensin, başarıyla tamamlayacağına hiç kimsenin kuşkusu yoktur. HHH Zaten sorun ve belirsizlik de tam buradadır: TSK işini başarıyla tamamladıktan sonra, girdiği topraklardaki sorunların kalıcı çözümü siyaseten nasıl sağlanacaktır? HHH Bu sorunun yanıtı verilmedikçe terimler üzerinden tartışma yapmak, eleştiri yasakları koymak, farklı düşünenleri ihanetle suçlamak ve cezalandırmak, hapse atmak hiçbir anlam ifade etmez: Sadece bazı insanların ve ailelerin hayatları söndürülmüş olur ve iktidar haksızlık ve baskı yapmakla damgalanır! HHH Hiçbir politikacının ve yöneticinin asla unutmaması gereken en basit ve en önemli gerçek ise şudur: İnsanları baskı altına alarak ve susturarak desteğinizi artıramazsanız; tam tersine gittikçe kaybederseniz! Nöbetçi kitaplık Nusret ERTÜRK “Nöbetçi eczane” yazısına, kent sokaklarında sık sık rastlarız. “Nöbetçi köfteci”, “nöbetçi çorbacı” tabelasını bile görebilirsiniz. Peki, ‘’nöbetçi kitapçı’’ nerede? En önde olması gereken nöbetçinin, bizde adı bile yok. İlaca verdiğimiz değerin daha çoğu kitaba gösterilmeli. Kitabın sağaltım gücü sanıldığının daha üstündedir. Mahallenizde bir “nöbetçi kitaplık” olmasını istemez misiniz? Gecenin bir saatinde gidip oradan kitap alabilmeliyiz. Bu düşün gerçekleştiği gün, dünya daha yaşanası, daha güzel olacaktır. Karanlıktan yakınırız da, karanlıktan kurtulmak için toplum olarak gerekli ilgiyi gösteriyor muyuz? Uğur Mumcu’nun unutulmaz sözlerinden biridir: “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” Bilginin en önemli kaynağı yine kitaplardır. Ne yapıp edip kitaplara ulaşmalıyız. Hastalanınca ilaca koştuğumuz gibi kitaba koşmalıyız. Ondan dolayı nöbetçi kitaplık diyorum. Karanlıktan kurtulmak için. Sabahın daha erken gelmesi için. Almanya başta olmak üzere Baltık ve İskandinav ülkelerinde kentlerde her sokak başında kapısı açık kitap dolapları bulunuyor. Günün her saatinde, kitap okumak isteyen gidiyor, oradaki kitaplardan birini alıyor. Okuyunca kitabı götürüp sokaktaki kitap dolabına koyuyor. Bu kitap dolaplarında her yaşa uygun, her tür kitap bulunuyor. İsteyen, kendi kitaplarından da oraya armağan ediyor. Paylaşmanın en güzel örneği. Bu tür kitaplık, nöbetçi kitapçı önerimin epey önünde. Bizde, çoğu kitaplığın kapısı hep kapalıdır. Okul kitaplıkları gibi. Köy Enstitülerinin başarısını, oradaki öğrencilerin ekmek kadar kitap okumaya önem vermelerinde aramak gerekiyor. Köy Enstitülerinde kuyruk, kitaplık önlerinde görülürdü. Oradaki köy çocukları dünya klasikleriyle tanışınca dünyayı tanıdılar, gittikleri yerlerde yeni dünyalar kurdular. Köy Enstitülerinin bu niteliğinden dolayı UNESCO, bu kurumu dünya gençlerine örnek okul almalarını önerdi. Fransa, İngiltere gibi ülkelerin lise bitirmelerinin baraj sınavı, dünya klasiklerinden okumaları üzerinden yapılır. Kitapları anlatmak yetmez, en ince ayrıntısına değin çözümleme istenir. Karl Marx, özel söyleşilerinde uzun uzun Don Kişot’u, Binbir Gece Masallarını, Shakespeare kitaplarını anlatması boşuna değildir. Kitaplık satılır mı? Onu da gördük! Son günlerde basında sıkça konuşuldu, yazıldı. Aydın Nazilli’de iktidarın bir milletvekili, ilçenin kaymakamına gider. Kaymakamdan, “ilçe kütüphanesinin satılmasını ister!” (Ümit Zileli,4 Eylül 2019,Korkusuz) Bunu, değil yaşamak duymak bile insanı sarsıyor! İş orada kalmıyor. Nazilli kaymakamı bu çağdışı isteği yerine getirmediği için sürgüne gönderiliyor. Ne acı! Karanlıklar, karanlık kafalar ancak kitapla aydınlatılır. Ne okuduğunu söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle