21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: Alper izbul TASARIM: ilknur filiz 512 EKİM 2019 CUMARTESİ ABD ‘ateşkes’ içinTürkiye’nin Suriye’deki harekâtına karşı ABD ‘arabuluculuk’ peşinde baskıya hazırlanıyor ABD, Başkan Donald Trump’ın, “Türkler ve Kürtler arasında anlaşma sağlayabiliriz, bunu isterim” ABD Başkanı Trump’ın birbirini tutmayan söylemleri devam ederken, ABD’nin Türkiye’nin yürüttüğü harekâtın kapsamına göre girişimler yapması bekleniyor. sözlerinin ardından, Türkiye’nin Suriye’ye başlattığı Barış Pına hüseyin hayatsever nu belirtmiş, Beyaz Saray bahçesinde gazetecilerin “Hangisini se rı Operasyonu’nun sınırlı kal çeceksiniz” sorusuna “Umarım so ması için Ankara’ya ateşkes önerme nuncusu olur” demişti. Trump, daha ye hazırlanıyor. Türkiye’nin ilerleyen sonra Minneapolis’te katıldığı mitingde dönemde netleşecek olan Fırat’ın do de bu üç seçenekten söz ettikten son ğusundaki operasyonunun kapsamı, ra “Türkler ve Kürtler arasında anlaş ABD’nin Türkiye’ye yapacağı ateşkes ma sağlayabiliriz, bunu isterim. Türki baskısı üzerinde de belirleyici olacak. ye ile Kürtler arasında bir anlaşma sağ ABD Başkanı Trump, önceki gün ön layalım” ifadelerini kullandı. ce sosyal medya hesabı üzerinden yap Bu açıklamaların ardından ABD Dı tığı açıklamada, Türkiye’nin Suriye’ye şişleri Bakanlığı, Trump’ın kendileri başlattığı Barış Pınarı Harekâtı’yla il ne Türkiye ile YPG’nin ana unsurunu gili “Suriye’ye yeniden asker göndere oluşturduğu Suriye Demokratik Güç rek zafer kazanmak” , “Türkiye’ye eko leri arasında ateşkes sağlanması ko nomik yaptırım uygulamak” ve “Tür nusunda çalışma başlatılması talima kiye ile Kürtler arasında arabuluculuk tı verdiğini açıkladı. Gazetecilere ismi yapmak” şeklinde üç seçenek olduğu nin açıklanmaması koşuluyla telekon ferans yöntemiyle açıklama yapan bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, “Başkan iki taraf arasında ortak zemin bulunabilecek noktalara ve ateşkes imkanı olup olmadığına bakmamızı istedi. Bu işi durdurmak için elimizden geleni yapacağız. SDG ve Türkiye ile yapacak çok önemli işlerimiz var” ifadelerini kullandı. Kapsam belirleyecek Türkiye’nin operasyonu henüz yeni başlamışken, güvenli bölgenin ilk aşaması için Ankara’nın hedeflediği Tel Abyad ve Resulayn arasındaki 120 kilometre genişlikte ve 30 kilometre derinlikte bir alana ulaşılmadan “ateşkes” yapılması, Türkiye’nin operasyo nunu sonlandırması anlamına geleceği için Ankara’nın, Washington’dan kısa vadede gelecek ateşkes talebine olumlu yaklaşması beklenmiyor. Diplomatik kulislerde ABD Başkanı Trump’ın tehdit tweetlerinde “aşılmaması gereken çizgi” olarak tarif ettiği ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile operasyon konusunda vardıkları düşünülen mutabakatın da ABD’nin olası ateşkes önerisinin zamanlaması konusunda belirleyici olacağı ifade ediliyor. Türkiye’nin operasyonunun kapsamı ilerleyen dönemde, ABD’nin Türkiye’ye ateşkes yönünde bir baskı yapıp yapmayacağının da belirleyicisi olacak. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile YPG arasında şiddetli sıcak çatışmaların, operasyonun ilerleyen aşamasında artması durumunda ABD’nin ateşkes baskısını arttırabileceği belirtiliyor. l ANKARA ‘Çıkarları ortaklaştı’Eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu, ABD ve Rusya’nın BMGK’deki veto tavrını yorumladı: HÜSEYİN HAYATSEVER Avrupa ülkelerinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Türkiye’nin Suriye’de başlattığı Barış Pınarı Harekâtı’nın kınanması için yaptıkları girişim, ABD ve Rusya engeline takıldı. ABD ve Rusya dikkat çekici bir şekilde Türkiye konusunda aynı noktada buluştu. Türkiye’nin eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu, ABD ve Rusya’nın farklı çıkarlarının iki ülkeyi Türkiye konusunda aynı noktada buluşturduğunu belirterek “İkisi de kendi çıkarlarını düşünerek Türkiye’nin operasyonuna yönelik bir açıklamanın çıkmasını istemediler” dedi. Türkiye’nin, terör örgütü PKK’nin Suriye kolu YPG’ye yönelik Fırat’ın doğusunda Barış Pınarı Harekâtı’nı başlatmasının ardından Fransa ve İngiltere, BMGK’yi toplantıya çağırmıştı. Önceki gece yapılan toplantıda Fransa, İngiltere, Almanya, Belçika ve Polonya, BMGK’nin Türkiye’nin operasyonunu kınayan bir açıklama yapması talebinde bulunurken, ABD ve Rusya, Türkiye hakkında kınama içeren açıklamaya katılmadı. Böylece ABD ve Rusya, Suriye konusunda BMGK’de ilk kez ortak bir tavır sergilemiş oldu. Çıkarlarını düşündüler BMGK oturumunda ABD ve Rusya’nın Suriye konusunda ilk kez ortak hareket ederek Türkiye’nin kınanmasına karşı çıkmalarını Cumhuriyet’e değerlendiren Türkiye’nin eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu, iki ülkenin farklı çıkarlarının, Türkiye konusunda aynı noktada buluştuğunu belirtti. Loğoğlu, “ABD ve Rusya, Suriye’de farklı çıkarları olduğu için bugüne kadar ortak bir noktada buluşamadılar. Ama ikisinin de çıkarları BMGK’den Türkiye’nin operasyonuna yönelik bir kararın çıkmasını önledi. İkisi de çıkarlarını düşünerek Türkiye’nin operasyonuna yönelik bir açıklamanın çıkmasını istemediler. ABD, ‘Operasyona dahil olmayacağım, desteklemeyeceğim ama karşı da çıkmayacağım’ çizgisini sürdürmek için BMGK’den kınama kararının çıkmasını istemedi. Rusya da Türkiye ile Astana ve Soçi mutabakatları çerçevesinde İdlib’de süren işbirliğini dikkate alarak bir karar çıkmasına izin vermedi” diye konuştu. ‘Destek anlamına gelmiyor’ Loğoğlu, ABD ve Rusya’nın tavrının, Türkiye’nin operasyonuna destek anlamına gelmediğini belirterek kınama kararına katılmasalar da ABD ve Rusya temsilcilerinin BMGK toplantısının ardından Türkiye’ye ciddi uyarılarda bulunduklarına dikkat çekti. Loğoğlu, “Hem ABD’nin hem Rusya’nın BMGK toplantısı dışında da belirttikleri kaygıları bulunuyor” dedi. l ANKARA Erdoğan, ‘PYDYPG’ye karşı attığımız adımı kim ne derse desin durdurmayacağız’ dedi ‘Geri adım atmayacağız’ Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “911 kilometre sınırımız olan ve Suriye rejiminin dahi kabul etmediği PYDYPG’ye karşı attığımız adımı kesinlikle durdurmayacağız. Kim ne derse desin durdurmayacağız. Kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz, artık geri adım atmayacağız” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün akşam 3. Parlamento Başkanları Konferansı Açılış Resepsiyonu’nda yaptığı konuşmada, “Kuzey Irak ve Suriye’de yürütülen terörle mücadele operasyonlarının asla bu ülkelerin toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarını hedef almadığını” söyledi. Cumhurbaşkanı, “Fırat’ın batısını olduğu gibi doğusunu da terör örgütlerinden temizleyerek hem sınırlarımızın güvenliğini temin edeceğiz, hem de ülkemizde Suriyelilerin kendi evlerine huzuru kalple geri dönmelerini sağlayacağız” dedi. Mücadelemiz Kürtlerle değil Türkiye’nin komşularının toprakları üzerindeki egemenlik haklarına ve sınırlarına saygılı olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı, “Ama bir şartla. Buralardan ülkemize saldırı yapılmamalı, düşmanca faaliyetler yürütülmemelidir. Tek amacımız oradaki canileri engellemek, teröristleri yok etmektir. Barış Pınarı Harekâtı’nın gayesi de aynıdır. Bi zim bu mücadelemiz Kürtlerle değil, mücadelemiz terör örgütleriyledir. Şu anda Suriye’de yaşananlar 10 bin kilometre uzaktan koalisyon güçleriyle Suriye’de yer alanlar bir şeyi ihmal ediyorlar. Ne yazık ki Batı, PKK’ye terör örgütü diyor, ama onun yan kolları olan PYD, YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmiyor. Bize sağdan soldan şu anda tehditler geliyor, bu gidişi durdurun diye. Sayın Trump’a da söyledim, diğerlerine de söyledim. Eğer bunu ‘durduracaksanız durdurun’ dedik size, ama durdurmadınız. Şimdi biz kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz, artık geri adım atmayacağız” şeklinde konuştu.” l Haber Merkezi Emekli Tuğamiral Cem Gürdeniz, Barış Pınarı Harekâtı’nı değerlendirdi: Kürt devletinin önüne geçer LEYLA KILIÇ Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Türkiye’nin Suriye’ye yaptığı Barış Pınarı Harekâtı’nın Doğu Akdeniz politikası için de önemli olduğunu belirterek “Yapılan harekât bir yandan da denize çıkışı olan sözde bir Kürdistan devletinin kurulmasına engel olacaktır. Türkiye de bu değerlendirmeyi yaptığı içindir ki bu harekâta geç de olsa karar vermiştir” dedi. Gürdeniz, ABD’ye karşı Türkiye’nin elindeki en büyük kozun İncirlik ve Kürecik üsleri olduğunu söyledi. Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Suriye operasyonunun denize çıkışı olan sözde bir Kürdistan devletinin kurulmasına engel olacağını kaydederek, “Doğu Akdeniz jeopolitiği, Türkiye’nin genel jeopolitiğinin de lokomotifidir. Anavatan, Mavi Vatan, Yavru Vatan bir bütündür. Kıbrıs’taki askeri varlığımızın ve bağımsız KKTC’nin devamlılığı ile Türkiye’nin güneyinde denize çıkışı olan sözde Kürdistan’ın kurulması nın engellenmesi birbirinden ayrılamaz. Bu büyük jeopolitik hedeftir. Bu hedefi kazandığınızda Türkiye’nin zaten hakkı olan kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge’de (MEB) saldırıların ve empozelerin göğüslenebileceğini düşünüyorum. Çünkü bu cephelerden birini kaybedersek, Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan cephesini de kaybederiz” diye konuştu. ‘Suriye ile görüşülmeli’ Gürdeniz, ABD Başkanı Donald Trump’ın ve Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye yönelik tehdit içeren söylemlerine ise “İktidarın Trump’ın tehditlerinin ardından İncirlik Üssü’nün kapatılmasını gündemine alması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin elindeki en büyük koz İncirlik ve Kürecik üssü” ifadelerini kullandı. Doğu Akdeniz’de acil eylem planı olarak Suriye başta olmak üzere Rusya, Mısır ve Libya ile de görüşülmesi gerektiğini kaydeden Gürdeniz, “Türkiye’nin yapması gereken en acil iş, operatif ve stratejik düzeyde askeri harekâtı yürütürken, siyasi düzeyde mutlak suretle Suriye devleti ile işbirliği yapması. Doğu Akdeniz’de kazanabilmek için Türkiye’nin mutlak suretle bir ittifak sistemleri geliştirmesi gerekir. Bu nedenle Rusya ile dayanışma, KKTC’nin tanınması, Türkiye’nin çıkarlarının savunulması yönünde önem taşır. Güney Kıbrıs’ın kanunsuz bir şekilde ilan ettiği lisans sahalarında Rusya’nın hiçbir çağrıya cevap vermemesi bile iyi niyet göstergesidir. Diğer taraftan Mısır, Güney Kıbrıs’ta 2003 yılında yaptığı MEB sınırlandırma anlaşmasında çok büyük bir alan kaybettiğini biliyor. Mısır’la tekrar görüşülerek, Türkiye ile deniz yetki alanlarındaki kayıpları gündeme alınarak yeniden bir dostluk zinciri oluşturulabilir. Libya’nın Yunanistan’a nota verdiği belirtiliyor. Bu konunun üzerine gidilerek Libya ile şartlar ne olursa olsun bir deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasının yapılması gerekir” dedi. l İSTANBUL Temenni ile gerçek Suriye politikamızın nasıl başladığını ve nereye evrildiğini hep birlikte yaşadık, gördük. Başladığımızda ve geldiğimiz noktaya baktığımızda Muzaffer Sarısözen’in Bolulu Emin Arın’dan derlediği “Halimem” türküsünün son nakaratı tam da içinde bulunduğumuz durumu anlatıyor. “Alçaklara kar yağdı üşümedin mi Sen bu işin sonunu düşünmedin mi?” “Arap Baharı”nın ülkeden ülkeye sıçradığı, daha doğrusu sıçratıldığı dönemde Suriye’de muhalifler sokaklara dökülünce elinde benzin bidonuyla ilk koşturan ülke biz olduk. Esad’a parmak sallayıp muhaliflere mali, askeri, hatta cerrahi yardım yapmakla kalmadık, onlara destek olabilecek cihatçı grupların geçişi için sınırlamızı alabildiğine açtık. Ne adına? Esad’ı bir an önce devirip Emevi Camii’nde cuma namazı kılmak adına. Namaz işin şov yanı tabii. Suriye parçalanırsa bize de bir şey düşer mi hani. Suriye parçalandı. Rus, İran, ABD ve ABD’nin lejyonerleri PYDYPG gelip Suriye topraklarına yerleşti. Bize düşen de 5 milyona yakın geçici koruma statüsüne sahip sığınmacı besleyip, kolladığımız ve gelecekte ne yapacağımızı bilmediğimiz ÖSO’yu oluşturan cihatçı gruplar ile Kuzey Irak’ta olduğu gibi Suriye’nin kuzeydoğusunda silahlı terör örgütü PKK ile komşuluk. Osmanlı hayalinin bizi getirdiği noktaya bakar mısınız? Suriye’de ilk kıvılcım başladığında silahlı muhalif güçlere destek verip ateşi harlamasaydık, Esad bu kadar güçsüz düşmeyecek, Rusya ve İran’dan yardım istemek zorunda kalmayacaktı. Esad bir an önce gitsin diye sınırlarımızı açmasaydık, ABD’nin doğup büyüttüğü IŞİD’in kanlı eylemleri olmayacak ve ABD’nin de bölgeye gelmek için IŞİD bahanesi olmayacaktı. IŞİD’i bahane eden ABD ve İsrail’in, Kuzey Irak’ta olduğu gibi Suriye’nin kuzeyinde uydu bir devlet kurma hayali suya düşecekti. Sonuçta Türkiye, Suriye’ye üç harekât yapmak zorunda kalmayacaktı. Türkiye sağının iç politikada ihtiyaç duyduğu fetih, kahramanlık ve Osmanlı rüyası her dönemde ülkenin başını ağrıtan, geleneksel dış politikamızı alabora eden ve yıllar yılı düzeltmek için didinip durduğumuz belalar olmuştur. Gelin, yakın tarihimizin tozlu sayfalarını şöyle bir çevirelim. DP, iktidara geldiğinde NATO’ya girmek için TBMM’den karar çıkarmadan Kore’ye asker gönderdi. Bunu da kahramanlık argümanıyla kamuoyuna sundu. Sonuç, 741 askerimizi Kore’de bıraktık, 2 bin yaralı askerimizi alıp döndük. Truman Doktrini kapsamında Marshall ekonomi paketinden yararlanma hevesi ile ABD’nin uydusu olduk. Türkiye’de ABD’nin üsler kurmasını sanayi yatırımı yapmış gibi sevindik. Sonrasında o üslerin U2 krizinden Çekiç Güç’e ne belalar açacağını o tarihte bilmiyorduk. Ha öğrendik de ne oldu? O ayrı konu. DP iktidarının ilk döneminde Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, “Türkiye’nin Kıbrıs meselesi diye bir meselesi yoktur” açıklamasında bulunmuştu. 1954 yılında İngiltere Kıbrıs konusunu BM gündemine taşıdı ve garantörlük elde etti. Böylelikle DP iktidarı döneminde İngiltere Kıbrıs konusuna yeni bir oyuncu olarak müdahil olmuş oldu. Aynı yıl Yunanistan’ın Kıbrıs sorununu “Kendi kaderini tayin” kapsamında BM’ye götürmesi üzerine “Kıbrıs diye bir sorunumuz yok” diyen DP hükümeti, “Bize ne İngiltere düşünsün” diyerek adanın İngiliz kolonisi olarak devamından yana tavır koydu. Sonra da Yunanistan’ın tezlerine karşı elini güçlendirmek için 67 Eylül olaylarını sahneye koyarak başımıza olmaz işler açtı. 1. Körfez Krizi döneminde Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ABD’nin bölgeye ilişkin planlarını öğrenince “Ben Ortadoğu’daki yeni haritaları gördüm. Engelleyemiyorsak bari içinde olalım” diyerek ABD politikalarına destek verdi. TBMM’ye ait olan savaş yetkisini Bakanlar Kurulu’na devretti ve Çekiç Güç’ün Irak’ın kuzeyinde konuşlanması için üslerimizi kullanmasına göz yumdu. Ülkemizdeki üslerin NATO amaçları dışında kullanılmasına itiraz eden dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’la ters düşerek istifa etmesine neden oldu. Özal, “Bir koyup üç alacağız” derken gelinen noktada alacak verecek hanesi tersine döndü. Sonuç: Çekiç Güç himayesinde PKK militanları “beka”dan çıkıp burnumuzun dibindeki Kandil’e yerleşti ve kitlesel terör saldırıları sonucu binlerce asker şehit oldu. Yetmedi, Kuzey Irak’ta Türkiye’nin “kırmızı çizgileri” bir bir çiğnenerek “Özerk Kürt Devleti” kuruldu. Temenni ile gerçeklik her zaman sizin öngördüğünüz gibi olmayabiliyor. İşi kolay kılmak yerine zorlaştırmakta üstümüze yok. Esad rejimi ile anlaşmış olsak ve rejim muhalifi cihatçılara destek vermesek zaten “Barış Pınarı” adı verilen bu harekâta ihtiyaç kalmayacaktı. Ne IŞİD, ne PYDYPG o bölgede cirit atabilecekti. Suriye’nin kendi toprak bütünlüğünü koruyacak güce sahip olacaktı. Demek ki neymiş? Temenni başka, gerçeklik başka bir şeymiş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle