22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 12 EKİM 2019 CUMARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nden bugünlere Paris’te, UNESCO’da çalıştığım yıllarda kentin göbeğinde Saint Louis Adası’nda oturuyordum. Aynı dairede bir zamanlar ünlü şair Baudelaire (18211867) oturmuştu. Yanımızdaki binada Cumhurbaşkanı Pompidou yaşıyordu. Bütün binaların kapılarında orada yaşamış olanların adlarını gösteren levhalar asılıydı. Aynı rıhtım üzerindeki bir binanın kapısında Marie Curie’nin adı okunuyordu. Onun yanında da René Cassin adı yer alıyordu. Cassin, orada 19521976 yılları arasında yaşamıştı. Ben adaya 1963’te taşındım. Demek ki 13 yıl Cassin’le komşu olmuştum. Bazı günler kendisine apartmanın kapısında rastlardım. Saygıdeğer bir insan olarak herkes kendisini selamlardı. Çağının en büyük hukukçularından biri olan René Cassin, 10 Aralık 1948’de Paris’te Chaillot Sarayı’nda imzalanan Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nin mimarı olarak tanınıyordu. Bildirgenin ikinci yaratıcısı da eski Amerikan Cumhurbaşkanlarından Franklin Roosevelt’in eşi olan Eleanor Roosevelt’ti. Bu bildirgeden sonra çeşitli alanlarda birçok bildirge yayımlandı, ne var ki 1948 Bildirgesi’nden önce de insan haklarını savunan bildirgeler vardı. Bunların başında Hammurabi Yasası yer alıyor. Yasadaki maddeler arasında şunlar dikkati çekiyor: l Eğer bir kişi başka birini öldürmekle suçlanır ve suçsuzluğunu kanıtlayamazsa idam edilir. l Eğer bir kişi nikâh akdi yapmadan bir kadını almışsa bu kadın asla o adamın eşi sayılamaz. l Eğer bir kadın eşinden nefret ediyor ve kocasını ihmal ediyorsa koca suçsuzdur ve verdiği başlığı geri alabilir. l Eğer bir kadın zamanının çoğunu dışarıda geçiriyor ve kocasını ihmal ediyorsa suya atılır. Eğer eşi suçluysa evlilik bozulur. Yasada işte bu gibi maddeler yer alıyor. Ashoka Yasası: MÖ III. yüzyılda Hindistan’da Brahman alfabesiyle yazılmış olan bu yasa, 33 maddeden oluşuyor. Bazı maddelerin Grekçe, bazılarının da Aramice yani Hz. İsa’nın anadiliyle yazılmış olduğu görülüyor. Yasanın ilk hükümleri mağara duvar Bugün, demokratik Batı dünyasında halk kitleleri, sürekli barış içinde insan haklarını saygıyla yaşıyor. Evrensel kurallar bunu gerektiriyor. Ama biz hâlâ aydınlanma devrimlerinin gerisinde yer alan bir şeriatçı rejimin baskısı altındayız. Çağının en büyük hukukçularından biri olan René Cassin, 10 Aralık 1948’de Paris’te Chaillot Sarayı’nda imzalanan Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nin mimarı olarak biliniyor. larına kazılmış, son 7 hüküm de sütunlara işlenmiştir. Budizm tarihinde bu hükümlerin özel bir yeri vardır. Bu yasanın İmparator Ashoka’nın emriyle yazıldığı sanılmaktadır. Yasa Hindistan, Afganistan, Bangladeş, Nepal ve Pakistan’da geçerli olmuştur. Yasa, işkenceyi, uzun süre hapsi ve insanların kurban edilmesini yasaklamıştır. Ashoka Yasası’nda af hakkı savunulmuştur. İnanç ve din özgürlüğüne yer verilmiştir. Yasada imparatorun şu sözleri yer almaktadır: l Ülkemde hiçbir insan kurban edilemez. l İnsanların en az ölçüde kötülük yapmaları gerekir. Esas olan şefkat, doğruluk ve yaşamın temizliğidir. l Hastalara bakılacak, kölelere iyi davranılacaktır. İşkence ve uzun süreli hapis yasadışıdır. l Kral bütün dinlerin varlığını kabul eder. Manden Bildirgesi: Mali’nin Kouroukan Fouga kentinde ilan edilen bu bildirge, 44 maddeden oluşmaktadır. Bildirge, sosyal barışı, çeşitlilik içinde sosyal yaşamı, insana saygıyı, eğitim hakkını, köleliğin yok edilmesini, anlatım özgürlüğünü savunur. Bildirgede şu maddeler yer alır: l Hiç kimsenin yaşamı başka bir insanın yaşamından üstün değildir. l Hiç kimse boş yere başkasına düşman olamaz ve kimseye zarar vere mez. l Hata tamir edilmelidir. l Karşılıklı yardımlaşma esastır. l Herkes vatanını koru mak zorundadır. l Açlık kötü bir şeydir. l Haksız yere köylere sal dırı yasaktır. l İnsanlar köle edilemez. l Kimseye dayak atı lamaz. l Kimse köle oldu ğu için ölüme mahkum edilemez. l Yasalara saygı zorunludur. Habeas Corpus Yasası: Bu yasanın başlıca hükümleri şunlardır: l Bir kişi tutuklanmasının ardından üç gün içinde mutlaka adalet karşısına çıkarılmalıdır. l Kendisine suçunun ne olduğu bildirilmelidir. l Eğer tutuklanma nedeni inandırıcı görünmezse sanık derhal özgür bırakılmalı ve kendisine tazminat ödenmelidir. Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi: Büyük Fransız Devrimi’nin hemen ardından 26 Ağustos 1789’da yayımlanmıştır. Bildirgenin adında da belirtildiği gibi amaç, yalnız Fransız halkının değil, evrensel çapta bütün insan haklarını savunmaktır. Fransız halkının hükümet karşısındaki haklarını sıralayan bu bildirge, 17 madde den oluşmaktadır. l İnsanlar haklar yönünden özgür ve eşit doğar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar, ancak ortak yarara dayanabilir. l Her siyasal toplumun amacı, insanın zamanaşımı ile kaybedilmeyen doğal haklarını korumaktır. Bu haklar; özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnmedir. l Özgürlük, başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir. Doğal hakların kullanımı, toplumun diğer üyelerinin aynı haklardan yararlanmasını sağlayan sınırlarla belirlidir. Bu sınırlar ise ancak yasa ile belirlenebilir. l Her insan suçlu olduğuna karar verilinceye kadar masum sayılır. Tutuklamaya karar verildiğinde, yakalanması için zorunlu olmayan her türlü sert davranış, yasa tarafından ağır biçimde cezalandırılmalıdır. Amerikan Haklar Bildirgesi: 10 maddeden oluşan bu bildirge 15 Aralık 1791’de yayımlandı. Bu bildirgenin evrensel bir niteliği yoktur. Bildirge Amerikan Hükümeti’nin halkın karşısındaki yetkilerini saptamaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda da birçok bildirge, yayımlanmıştır. Bunlar arasında Avrupa Konseyi’nin yayımladığı belge önemli bir yer tutar. Evrensel Demokra si Bildirgesi: 1989’da Federico Mayor’un Unesco Genel Müdürlüğü (19871999) sırasında yayımlanmıştı. Mayor’un amacı bütün insanların barış içinde ve eşit haklarda yaşamalarını sağlamaktı. Yüzlerce ünlü politikacı ve Nobel ödülü kazanmış birçok insanın imzaladığı bu bildirge tasarısı demokrasi konusunda uluslararası ve bölgesel örgütler arasında işbirliğine yönelikti. İnsan haklarını savunmak da demokrasiyi savunmanın temel ilkelerinden biriydi. Ama ne yazık ki otuz yıldır bu konuda hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Bugün, demokratik Batı dünyasında halk kitleleri, sürekli barış içinde insan haklarını saygıyla yaşıyor. Evrensel kurallar bunu gerektiriyor. Ama biz hâlâ aydınlanma devrimlerinin gerisinde yer alan bir şeriatçı rejimin baskısı altındayız. Çağını yitirmiş bir rejim daha ne kadar ayakta durabilir? Ama umudumuzu yitirmeyelim, aydınlık günlerin ışıkları parlamaya başladı. DASK her koşulda hasarı öder mi? Dr. Savaş KARABULUT Jeofizik Mühendisi, Deprembilimci Deprem olduğunda binamız yapısal hasar aldığında, Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) poliçesi ödemişsek, geri ödeme (aynı) yapılacak mı? Yapılmayacak mı? Kararı, DASK’ın sigorta uzmanları, yaptıkları inceleme ve yetkili inceleyen kuruluşun tespit raporu veya bilirkişi mi verecek? Sürecin nasıl ilerlediği üç aşağı, beş yukarı belli. Ancak burada kritik olan başka bir durum daha ortaya çıkıyor. Her deprem olduğunda yeniden öğreniyoruz. Kişilerin evleri hasar görmüşse, öncelikle DASK’a ait 125 no’lu numarayı arayarak bildirim yapması gerekiyor. Diğer bir yandan da belediye ve bakanlığın ilgili birimine başvuru yapıp durum tespiti isteniyor! “Yapılan incelemeler neticesinde evimizin hasarlı olduğunu bildirilirlerse ve poliçemizi ödemişsek (ya da sadece tüm sakinlerin bir kısmı ödemiş, kalanı ödememişse) DASK birimi her koşulda karşılığını ödeyecek mi” soruları da aklımıza geliyor. Önemli sorular Bu yazıyı yazmama sebep olan ise Avcılar Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde Avcılar Belediyesi’nin yaptığı toplantıda konuşulması. Toplantıda, Avcılar Belediye Başkanı Sn. Av. Turan Hançerli, yapılan incelemeler (iki bin başvuru olmuş) sonucunda “Avcılar’daki binalar son depremden hasar görmemiş, zaten binalar sıkıntılıydı (deniz kumu vb.)” cümlesini kurdu! Bu cümleden hareketle “Deprem ve DASK poliçelerinin karşılanması ve geldiğimiz sürece kadar hasarlı olduğu belirtilen yapılarla ilgili ne yapmalıyız” sorusu, beni bazı konular hakkında düşünmeye mecbur bıraktı. Çünkü DASK ödemeleri, deprem kaynaklı bir hasarı ödemek üzerine kurulmuştur. “DASK’ın kendi web sayfasından hangi haller teminat dışında kalmaktadır” sorusuna Zorunlu DASK poliçesi yaptıran kent sakini, binaları zaten hasarlıysa, bugüne kadar neden bir inceleme yapılmadı? Yani hasarlı olan bir bina, depremde zaten yıkılacaksa, zorunlu sigorta neden ödettirildi? “depremden bağımsız olarak, binanın kendi kusurlu yapısı nedeniyle zamanla oluşmuş hasarlar” dendiğini de unutmamak gerekir. Ya da öncesinde hafif hasarlıysa, yani deprem nedeniyle oluşmadığı söylenirse, “sigortalının beyanına göre sigorta poliçesi oluşturulduğundan”, beyanı hatalı mı veya yanlış olarak mı kabul edilecek? Buradan da başka bir boyuta, “yani 20 yılda ne yapıldığı, hasarlı binaların neden önceden kontrol edilmediği, kimler tarafından denetlendiği gibi” konulara geçmek gerekiyor elbette. Aşağıda bu konular üzerine çok açık ve sade sorular sorup beyin cimnastiği yapmaya çalıştım. Ancak gerçekler beyin jimnastiğinin de ötesinde. Cevapları ise ilgililerin (sigorta, bakanlık vb.) ve ilgili meslek odalarının (baro ve meslek odaları) tartışmalarına açık. Cevaplarını ise tüm kamuoyunun bekliyor olacağına eminim. Zorunlu DASK poliçesi yatıran kent sakininin, binaları zaten hasarlıysa, bugüne kadar neden bir inceleme yapılmadı? Yani hasarlı olan bir bina, depremde zaten yı kılacaksa, zorunlu sigorta neden ödettirildi? Ya da ilçede bu kadar hasarlı yapı varsa bugüne kadar ilçeyi yöneten belediye ve ilgili birimler neden bir şey (mühürleme ve tahliye) yapmadı? Suç var mı? Varsa kimin? Konu canlı yaşamı olunca bu konuda bir inceleme/çalışma yapmayanlar suç işlemiş midir? Eğer öyleyse, ortada bir kamu suçu bulunmakta mıdır ve ilgili kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulacak mıdır? Kontrol edilen binalar içinde kaçı 2000 öncesi ve kaçı sonrasında imal edilmiştir? Tahliye kararı alınmış binalarda bir hasar olması durumunda: 2000 öncesi yapı kontrollerini yapan kamu personeli veya 2000 sonrası yapı denetim firmaları hakkında bir inceleme yapılacak mıdır? Bu işin kamu ve kamu eliyle özelleştirilen firmaları hakkındaki ilk akla gelen durum. İşin bir diğer tarafı da zorunlu deprem sigortası poliçeleri. Zorunlu DASK poliçenizi ödediyseniz, si ze her koşulda ödeme yapılmayabilir mi? DASK’ın kendi web sayfasından sıkça sorulan sorular başlığı altında, 71. sorusunda muafiyet nasıl hesaplanır sorusuna “Sigorta bedelinin yüzde 2’sinin üzerinde olan tutar, tazminat ödemesi olarak sigortalıya ödenir” denmektedir. Başka bir sorun Şimdi diğer bir problem ise “Yapısal hasar depremden dolayı değilse ve 125 numaralı telefonu aradıktan sonra uzmanlar bu hasarın nedenini depreme bağlamazlarsa, mevcut hasar yüzde 2’nin altındaysa ödeme nasıl yapılacak” sorusuna yanıt aranmakta. Eğer böyle bir tespit yapılırsa, öncelikle binalar deprem öncesinde hasarlıysa veya depreme dayanıklı değilse, DASK poliçeleri neden ödenir veya kurum tarafından neden tahsil edilir? Ya da binamız zaten yapısal ömrünü tamamlamış (korozyon, deniz kumu, yaşı vb.) ise depremden dolayı daha fazla hasar aldıysa ve oturulmayacak duruma gelmişse bunu nasıl öncesinde ispatlayacağız ve tespitini kim yapacak? Ya da uzman tarafından binamız yapısal riskli çıkarsa, poliçe değeri mi artacaktır? Bu işin sonu da kontrol edilmeden imar barışı uygulamasıyla, yapı ruhsatı alan binlerce kişinin ileride karşılaşacağı sorunun da bir parçası gibi duruyor. Görüldüğü üzere her yeni deprem aklımıza yeni soru işaretlerini getiriyor! DASKdeprem ilişkisine ait yukarıda sormuş olduğum hukuki problemlerin nasıl çözüleceği hakkında, bu konu üzerine şimdiden kafa yormak gerekiyor. Yoksa yine haksız olan kent sakini olacak ve yeni bir mağduriyet krizi ortaya çıkacak. “Poliçe sahibinden sigorta ücretini alırken başvuran kişinin beyanına güveniyor, olası bir hasarda ücreti öderken ise son kararı sigorta firmasının kendisine bırakması” ise işin objektif olmayan diğer bir yüzü olarak tartışmaya açık olduğu tabloyu karşımıza çıkarıyor. Attilâ İlhan düşüncesinde Kuvayi Milliye, Atatürk ve Sultan Galiyev ÖNDER EGE Attilâ İlhan’ın ölüm yıldönümü 10.10.2005 tarihiydi. Tam 14 yıl geçmiş “Kaptansız.” Attilâ İlhan, büyük bir şair olmanın yanında, bir düşünür ve gerçek bir Türk aydını idi. Bu satırların yazarı için ise bir öncü, belki de bir rol modeldi. Onun şiirleri, romanları ve düşünsel yaklaşımları yaşamımda bir pusula vazifesi görmüştür. Duygusal yaşamımın belki de özetidir şu dizeleri: “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir. Azıcık okşasam sanki çocuktular, Bıraksam korkudan gözleri sislenir. Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir.” Yıllar önce bir gün, Elmadağ’da Divan Pastanesi’nde onun ile uzun bir sohbetimiz olmuştu. Muhteşemdi. Yan masada bekleyen Gözleri kızların, Sabırsızlıkla haykırıyor “Hadi kalk, kaptan bizimle olsun” Oysa o bir bütün halkındır İmgelerimize yansıyan Ve Attilâ muştusu hakikat olan Güzelim tut gökkuşağını İşte millet yeniden ayağa kalkıyor Türk ordusunun devletin ve milletin bekasını korumak için terör yuvalarına karşı operasyon yaptığı bugünlerde biz, Attilâ İlhan’ın edebi kişiliğini bir başka yazıya bırakarak düşünsel yaşamımıza getirdiği katkı üzerinde duracağız. Özellikle de “Attilâ İlhan ile Kuvayi Milliye, Galiyev ve antiemperyalizm” kavramlarını ele almaya gayret edeceğiz. İlhan için Kuvayi Milliye Nazan Kahraman tarafından kaleme alınan ve oldukça beğenilen, “Türkiye Solunda Bir Figür Olarak Attilâ İlhan” isimli akademik makale, bu kısa yazı için yararlandığımız temel bir kaynak olmuştur. (Ankara Ün., İLEF dergisi, 2016, S. 3 (1) bahar, s.91119) Attilâ İlhan, “Kuvayi Milliye” kavramını, 1970’lerde emperyalizmin Türkiye üzerindeki emellerine karşı “solda birlik” çağrısının bir tutkalı olarak kullanmıştır. Bunun nedeni ise 1970’lerde bir kısım Türk solunun Kemalizm ile arasına koyduğu mesafedir. Çünkü o dönemde sol, görüş ayrılıkları temelinde farklı sosyalizm anlayışları ve devrim stratejileri ile oldukça dağınık bir haldeydi. Attilâ İlhan, başat çatışmanın emperyalizm ile “Kuvayi Milliye” arasında geçtiğini düşünmektedir. Bazen İlhan, yazılarında “Müdafaai Hukuk” kavramını da kullanmıştır. Bu husus, MDD yaklaşımını dolaylı olarak benimsediği tespitinin yanında iki yaklaşım ile açıklanabilir. Birinci yaklaşım; Kemalizm ile ilgilidir. Attilâ İlhan, Mustafa Kemal önderliğindeki antiemperyalist ulusal demokratik devrimi, “İkinci Fransız İhtilali” olarak nitelendirir. Ayrıca İlhan, Türkiye’de milli burjuvazi olmaması nedeniyle Türk milliyetçiliğinin sınıfsal tabandan yoksun olduğu sonucuna varır. İkinci yaklaşım; sosyal sınıfların var olmadığı Kurtuluş Savaşı ve izleyen dönemde köylü, eşraf, aydınlar ve bürokratlardan oluşan sınıfsız ve imtiyazsız bir halkın, emperyalizm karşısında topyekun vermiş olduğu destansı mücadelenin altının çizilmesidir. Atatürk ve Galiyev Attilâ İlhan’ın, emperyalizme karşı yaklaşımının ideolojik temeli; Mustafa Kemal Atatürk ile Mir Seyid Sultan Galiyev’den beslenir. Bu doğrultuda Attilâ İlhan, Türkiye gibi burjuvazi ve işçi sınıfının tam olarak oluşmadığı toplumlarda asıl çelişkinin emeksermaye arasında değil, metropol ülkeler ile mazlumlar arasında olduğu sonucuna varmıştır. Nazan Kahraman’ın belirttiği gibi, Türkiye’ye özgü koşullar üzerinden çelişkinin emeksermaye çelişkisi olmadığı düşüncesi Attilâ İlhan’ı Tatar Müslüman devrimci Sultan Galiyev ve onun “Mazlum Milletler” kuramını benimseme noktasına getirmiştir. İlhan’a göre, Galiyev’in “Devrim mutlaka mazlum milletlerden yani Doğu’dan gelecektir” tespiti, Avrupa sosyalist teorisinin yanıldığını göstermiş ve sınıf yerine millet kavramını merkeze alan bir sosyalizmi mümkün hale getirmiştir. Sultan Galiyev, İlhan için Batı dışı bir toplum olarak Türkiye’ye özgü sosyalizm kavrayışının teorik çerçevesini oluşturmuştur. Attilâ İlhan, ayrıca Galiyev’in Mustafa Kemal ile benzer ve hatta ilişki içerisinde olduğu savunarak, Kuvayi Milliye hareketini Galiyev tezleri doğrultusunda sosyalizme yönelik atılan büyük ve güçlü bir adım olarak nitelendirmiştir. İlhan, Türkiye’de Kemalizm’in hâkim kılınmasıyla ancak sosyalizme geçişin mümkün olabileceğini, antiemperyalist mücadeleyi ve Galiyevcilik düşüncesini yaşamının sonuna dek istikrarlı bir şekilde savunmuştur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle