16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 16 OCAK 2019 ÇARŞAMBA EMAİL: [email protected] EDİTÖR: SİBEL BAHÇETEPE TASARIM:BAHADIR AKTAŞ SAĞLIK Ayrıntılar Sabahattin Ali için telif ödemelisiniz! Yayın dünyasının içinde bulunduğu büyük açmaz günden güne derinleşiyor. Kâğıt sorunu, tümden maliyetlerin artması, doğrudan okuru etkiliyor. Üretim azalacak, eskisi kadar seçenek sunulamayacak okura. Nitelikli yapıtların yerini, hızla popüler, sığ, sıradan kâğıt tomarları alacak. (Kitap demeye dilim varmıyor.) RTE sızlanıyor “Kültür dünyasında dilediğimiz yerde değiliz” diye. Hiçbir zaman da olamayacak siyasal İslamcılar. Belki piyasaya egemen olacaklar, ancak insanlık tarihinde sözlerinin değeri olmayacak. Bu da onların makus talihi işte! Her yolu deniyor sandıktan çıkıyorsun, gelgelelim sadece kendini kandırarak hükümranlığa devam ediyorsun. Bugünün hakikati büyük cehaletin egemenliğidir, er ya da geç çöker. Telif hukuku gereği eserler yetmiş yıl korunuyor, sonra serbest kalıyor. Doğrusu insanlığa katkı yapan eserlerin kapitalist koşullarda alınır satılır olmasından hoşnut değilim. Ancak henüz sosyalist düzeni kuramadık, Elsa Triolet’nin “Sosyalist olmayan bir düzende sosyalist gibi davranmak ahmaklıktır” tümcesi aynen geçerliliğini koruyor. Bundan bir süre önce Stefan Zweig patlaması oldu yayın dünyasında. İrili ufaklı tüm yayınevleri Zweig basmaya başladı. Yetmiş yıl doldu ve saldırı başladı! Kimi yeniden çevirtti eserleri, kimiyse işi iyice utanmazlığa vurup çeviri hırsızlığına girişti. Pazarda satılan kitaplarda inanılmaz fiyat farkları doğdu. İşini iyi yapanlarla korsanlık edenler arasındaki ayrımı bilemeyen okur için tuzaklarla dolu süreç yaşanmaya devam ediyor. Başka türlü söylersek, belki de Zweig okuduğunu sanan birçok kimse, bütünlüksüz, niteliksiz ve yazarla ilgisi olmayan metinlerle boğuşuyor. Şimdi bu talihsiz durum Sabahattin Ali için geçerli. Yetmiş yıl bitti ve teliften düştü eserler, fuarlarda şöyle dolaşın, her yayıncı kendi meşrebine uygun kapaklarla basmış büyük yazarın yapıtlarını. Faili meçhuller tarihinin ilk kurbanı olan büyük Sabahattin Ali, devrimci yazar, piyasanın eline düşmüş durumda. “Filiz hiç üzülmesin” diye yazdığı kızı Filiz Ali hayatta ve muhtemelen bu tabloyu acıyla izliyor. Madem her birimiz Sabahattin Ali’ye saygılıyız, o halde hatırasına neden sahip çıkmıyoruz? Bu vahşi saldırı utandırıcı değil mi? Yaşamı boyunca türlü bedeller ödemiş Sabahattin Ali’ye hiç mi borcumuz yok? Ali’nin kitapları yıllarca yok sayıldı, kavgasından vazgeçmedi mahpus yattı, iş verilmedi kamyonculuk bile yaptı Sabahattin Ali! Sonunda, gizini koruyan biçimde öldürüldü. Hunharca vahşice! Yayıncılar bu utançtan kurtulmalıdır. Filiz Ali’nin hakkını hukuku öne sürerek gasp etmemelidirler. Hukuk her zaman doğruyu, haklıyı belgelemez. Dünyada halen miras denen bir saçmalık varsa, iki yüz sene önce dedeleri tarafından alınan yalıda oturarak keyif çatan birileri süre doldu diye nasıl orayı boşaltmıyorsa, kitaplar için de böyle bir tutum takınılamaz. Devlet eliyle zengin olan onca aile var, hangisinin torunu malını kamuya veriyor? Haksız elde edilen kazanç kuşaktan kuşağa devam ediyor. Açık yanlıştır bu. Soyluluk iddiası kadar adaletsiz, saçmadır. İş fikir ürününe gelince, gerekçesi tartışmalı bir anlaşmanın arkasına saklanıp birileri zengin oluyor. Sabahattin Ali üstünden kâr elde ediliyor. Hani Ali’nin eserlerini beş liradan satsalar maliyetine, diyeceğim yok. Ortada bir rezalet var. Ne yapmalı? Buradan tüm yayıncılara sesleniyorum “Sabahattin Ali Kültür Sanat Vakfı” adı altında edebiyat ve müziği öncelemesi muhtemel bir yapı kurulmalı. Bunun için Filiz Ali’den destek alınmalı, tartışmaya açık olmayan isimlerle yönetim oluşmalı ve burası yaşatılmalı. Her yayıncı bastığı kitap adedinin fiyat üzerinden yüzde on beşini düzenli ödemeli. Hatta bana kalırsa kâr payı alınmamalı, maliyet dışında tüm gelir bırakılmalı vakfa. Hani AKP’ye karşı örgütlü mücadele edilmiyor diye şikâyet ediyoruz ya her yerde, buyurun hodri meydan işte! Örgütlenelim Sabahattin Ali için! Yaptığım çağrıya olumlu yanıt veren yayıncıları buradan açıklayacağım. Önerimi Filiz Ali’ye de ulaştıracağım. Bu vakıf bağış da alacaktır mutlaka. Belki buradan yeni yazarlar, müzisyenler yetişir, biz de RTE’ye kültür yaşamına dair özgün ve iyi bir örnek veririz. KifDer’den BAKANLIĞA ÇAĞRI Ter testi piyasada yok Doğumla birlikte ortaya çıkan ve birçok organı etkileyerek işlev bozukluğuna yol açan, genetik bir hastalık olan Kistik Fibrozis’in erken tanısı için ter testi büyük önem taşıyor. Kistik Fibrozis Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Kifder), bir yıla yakın zamandır ter testinin yapılamadığını belirtti. Açıklamada, hayati önem taşıyan kitin acilen temini için gerekli çalışmaların hızlandırılması gerektiğini vurgulanarak “Ter testi kitinin acilen temin edilebilmesi ve bu testin hastanelerde tekrar yapılmaya başlanabilmesi için üretici firmayla bakanlık arasındaki sürecin tamamlanmasını bekliyoruz” değerlendirmesi yapıldı. İstanbul Tabip Odası, 2018 yılında 13 doktor hakkında meslekten men cezası verdi Sağlık bozan hekimlerAyrıntılar Ayrıntılar Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve İstanbul Tabip Odası, sosyal medyada, basınyayın organlarında sık sık bazı doktorlar “ezber bozan”, “tabu yıkan”, “şoke eden” gibi açıklamalar yapıldığını belirterek bu konuda halkı uyarmak adına deklarasyon yayımladı. “Lütfen bu menfaatpe rest bilimdışı bilgilerle toplumu yanlış bilgilendirilmesine ve insanların sağlığını tehliyeke atmasına aracı olmayınız. Sakın kanmayın, sağlığınızdan olmayın” uyarısı yapan tabip odaları, yalnızca İstanbul’da 2018 yılında 13 meslekten men ve 64 para cezasının verildiğine dikkat çekti. Cağaloğlu’nda dün düzenlenen basın toplantısında konuşan oda başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, İstanbul Tabip Odası yönetim kurulu olarak TTB Kanunu ve ilgili mevzuatın verdiği görev, yetki ve sorumluluklar çerçevesinde gelen şikâyetler üzerine soruşturmalar açıldığını, İTO Onur Kurulu’na sevk edildiğini, kusurlu bulundukları takdirde cezalandırıldıklarını söyledi. ‘Ölümle sonuçlanabilir’ Saip, modern tıbbın dogma değil bilimsel bir disiplin olduğunu ve felsefesinden pratik uygulamasına kadar modern tıbba dair her konunun tartışılması gayet doğal ve sağlıklı olduğunu belirterek “Ancak ne yazık ki bazı tıp mensupları ısrarla ve inatla toplumun sağlık eğitimi konusundaki eksikliğini istismar etmeyi mesleki bir kariyer haline getirmektedir. Aslında olay yalnızca günümüze ve ülkemize özgü değildir; çağlar boyunca her zaman tıpla birlikte, tıbbın itibarından yararlanarak tıbbı ve hastaları istismar ederek var olmuştur ve Türk Dil Kurumu Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü’nde şöyle tanımlanmaktadır. Şarlatan: Bilim, vicdan, etik ve deontoloji vb. her türlü değer sistemini yok sayarak kısa zamanda ün ve varlığa ulaşmak için her türlü yola başvurarak hekimlik pratiği yapan kişi” diye konuştu. Prof. Saip, uzmanlık ve ilgi alanları, tarzları, üslupları farklı olsa da açıklamalarıyla sık sık “kamuoyunun gündemine oturan” kişilerin ortak özellikle Prof. Dr. Pınar Saip: Bu kişiler yalnızca hekimlere ve hekimliğe zarar vermekle kalmamakta; kişisel çıkarları için insanların modern tıbba güvenini zedeleyerek ve onları bazen ölümle sonuçlanacak kadar yanlış yönlendirerek aslında ve esasen toplum sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturmaktadırlar. Dr. Güray Kılıç Prof. Pınar Saip Dr. Osman Öztürk Dr. Ali Çerkezoğlu Cağaloğlu’ndaki İstanbul Tabip Odası ‘nda dün konuya ilişkin toplantı yapıldı. ri hakkında “Her ne kadar modern tıbbı yerden yere vursalar da, bunu yaparken modern tıp eğitimi sonucu kazandıkları ‘doktor’ unvanlarını ve akademik kariyerlerini kullanmaya özen gösterirler; özel muayenehanelerinde, kliniklerinde hasta bakmaya, ilaç yazmaya devam ederler. Hemen her açıklamalarında bilimsel/tıbbi gerçekler/doğrularla bilimdışı yalanları/yanlışları birlikte harmanlayarak sunar, böylece yalanları/yanlışlarını gerçeklerin/doğruların arasında gizlemeye çalışırlar” dedi. ‘Bilimsel ispatı yok’ Saip, şöyle devam etti: “İleri sürdükleri ‘ezber bozan’, ‘tabu yıkan’, ‘şoke eden’ iddiaların hiçbir bilimsel ispatı yoktur. Ortaya attıkları iddiaların çürütülmesinde kendileri açısından hiçbir sıkıntı duymazlar. Hemen hepsinin kendince ‘her derde de va’ bir meyvesi, sebzesi, insan yaşamını en az 30 yıl uzatacak bir diyet/ tedavi kürü vardır. Bilimsel başarılarıyla değil, medyatik söylemleriyle kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışırlar. Kendilerine uzatılan her mikrofona, yöneltilen her soruya, uzmanlık alanları olup olmadığına bakmaksızın mutlaka verilecek bir cevapları vardır. Zihin dünyaları ‘komplo teorileri’yle doludur. Açıklamalarında soyut bir ‘tıbbi endüstri’, ‘sistem’ eleştirisi varsa da hiçbir zaman mevcut sağlık politikalarını ve o politikaların sahibi siyasi iktidarı eleştirmezler, iktidar partisinin adını dahi ağızlarına almazlar; sonunda da faturayı doktorlara keserler. Bu kişiler yalnızca hekimlere ve hekimliğe zarar vermekle kalmamakta; kişisel çıkarları için insanların modern tıbba güvenini zedeleyerek ve onları bazen ölümle sonuçlanacak kadar yanlış yönlendirerek 64 HEKİME PARA CEZASI Prof. Pınar Saip, “İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu, 2018 yılı içinde 13 meslekten men, 64 hekime de para cezası verildi” dedi. Oda Genel Sekreteri Dr. Osman Öztürk ise oda olarak yaptırım güçlerinin olmadığını belirterek “Bu kararları sağlık müdürlüğüne bildiririz, meslekten men kararını uygulamak onların görevi” değerlendirmesini yaptı. aslında ve esasen toplum sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturmaktadırlar.” ‘Denetleme önemli’ TTB İkinci Başkanı Dr. Ali Çerkezoğlu ise “Daha iyi, daha sağlıklı, daha mutlu yaşama talebi anlaşılabilir fakat hurafelerden, modern tıbbı manipüle etmeye kadar şarlatanlığa varan uygulamalarla karşı karşıyayız. Denetlenme bu aşamada çok fazla önem kazanmıştır” dedi. İstanbul Tabip Odası yönetim kurulu üyesi ve patoloji uzmanı Dr. Güray Kılıç ise şunları kaydetti: “Patoloji uzmanı olarak basın açıklamasına konu olan hekimlerden birinin özellikle patoloji alanına yönelttiği bir eleştiri vardı. Bu açıklama patologlar tarafından konulan kanser teşhisinin üzerine bir kuşku yarattı. Gerçi arkadaş yanlış anlaşıldığını söyledi ama bu tür açıklamalar çok önemli tehlikeler içeriyor .” Soğan ve sarımısak kadar, et, balık, peynir gibi yiyecekler de ağız kokusuna sebep olabiliyor Ağız kokusu toplumsal sorun! SAVAŞ KÜRKLÜ Ağız kokusunu toplumsal, sosyal bir sorun olarak değerlendiren İç Hastalıkları, Gastroenteroloji ve Hepatoloji Uzmanı Prof. Dr. Yüksel Gümürdülü, “Ağız kokusu, ağız kaynaklı dişeti, kulakburunboğaz enfeksiyonu gibi üst solunum yolları veya mide hastalıklarının yanı sıra; soğan, sarımısak, et, balık ve peynir gibi yiyeceklerin aşırı tüketilmesinden de kaynaklanabiliyor. Ancak, tedavisi de mümkün” dedi. Ağız kokusu sorunu yaşayanların, mide şikâyeti olsun olmasın mutlaka, gastrit ve ülsere neden olan “Helikobakter pilori” olarak adlandırılan bakteri açısından incelenmesi gerektiğine işaret eden Gümürdülü, yapılan inceleme ve tetkikler sonucu midesinde bakteri varlığı tespit ve tedavi edilen hastaların büyük çoğunluğunda iyi sonuç alındığını vurguladıktan sonra şunları söyledi: “Aslında sağlığımız için yararlı olan soğan, sarımısak, et, balık ve peynir gibi yiyeceklerin kokunun tedavisi mümkün Epilepsi, tansiyon ilaçları gibi bazı ilaçları kullanmak zorunda olanlarda tükürük salgısı azalmasının ağız kokusunu artırabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Gümürdülü sözlerini “Ağızda tükürük azalması bununla da kalmayıp; gastrit, reflü gibi sindirim sistemi (gastrointestinal) bozukluklara yol açmakta, bunun sonucu nefes kokusu gibi problemler ortaya çıkmaktadır. Ağız (nefes) kokusunun tedavisi vardır. Ancak tıbbi bir müdahale gerektirmeyecek durumlar için; yemek sonrası ağız yıkama, diş fırçalama, çinkolu sakız, çinkolu diş macunu ile alkolsüz ağız kokusu giderici gargaralar kullanılabilir” diyerek tamamladı. çok tüketilmesi ne yazık ki, nefesin kötü kokmasına yol açabilir. Benzer şekilde tütün ürünleri ve alkol de ağız kokusuna neden olur. Buna karşı, mümkün olduğunca maydanoz, kahve tanesi ve limon kabuğu gibi kokuyu önleyici yiyecekler tüketilmeli; pastırma, sucuk gibi baharatlı yiyeceklerin hemen ardından dişler mutlaka fırçalanmalıdır.” Diş aralarında, dil üzerinde ve diğer çevre dokularda kalan yiyecek artıklarının, ağız içindeki bakteriler ile kötü kokulu bileşiklerin oluşmasına sebep olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Gümürdülü, şöyle devam etti: “Ağız bakımı eksikliğine bağlı olarak oluşan bu ortamda, diş çürükleri ve dişeti hastalıkları da meydana gelerek tabloyu ağırlaştırmakta, iyi temizlenmeyen protezler de benzer şekilde ağız kokusunun daha şiddetli hissedilmesine neden olmaktadır. Bu nedenle dişlerin yeterli oranda fırçalanarak ağız bakımına özen gösterilmeli, bakım sırasında, diş araları yeterince temizlenmiyorsa diş ipi kullanılmalıdır.” SAĞLIK REHBERİ Kayak kazalarından korunmanın 8 yolu Kayak sezonunun açılmasıyla birlikte, kazalar ve sakatlıklar da başlıyor. Tec rübesiz kayakçılar için oldu ğu kadar, tecrübeli olanlar için de riskler aslında ben zer oluyor. Kazalarda en sık rastlanılan nedenleri kayma tekniği veya ekipmanla ilgili yetersizlikler oluştururken; en çok sakatlanmaya uğra yan kısımlar diz, ayak bileği, omuz ve el bileği oluyor. Fiz yoterapist Altan Yalım, “Ka yak kazaları, hafif burkulma dan kırığa kadar uzanan de ğişik şiddetlerde meydana geliyor” dedi. Yalım, kayak kazaları ve sakatlıklarından korunmanın basit önlemleri olarak şunları açıkladı: 1 Fiziksel olarak mutlaka kuvvet li olmalıyız, kayak sezonu öncesi bacak kas larımızı kuvvetlendirmek, hem bizi pistte daha den geli yapar, hem de olası kaza durumlarında ciddi sakatlıklardan bizi korur. 2 Hafif ısınma hareketleriyle kaslarımızı aktiviteye hazırlama lıyız. Kaslarımızın sıcak du rumda olması, olası kas ger ginliklerini ve yaralanmaları nı engelleyecektir. 3 Susuz kalmamaya önem vermeliyiz. Susuzluk fiziksel kapasiteyi düşürdüğü gi bi dayanıklılık üzerinde de ciddi kayba sebep olur. 4 Sezona yeni başlıyorsak, mutlaka önce basit pist lerden başlamalı ve daha sonra zor olanla ra geçmeliyiz. 5 Kullanılan ekipmanın sağlamlığı, ka zaları oluşmadan önlemedeki diğer önem li bir faktördür. İster ken dinizin olsun, isterseniz ki ralayın, mutlaka güvenli olup olmadıklarını her kul lanımdan önce mutlaka kontrol edin. 6 Yaralanmalarda ilk müdahale ne kadar erken olursa, sakat lık oluşma riski de o kadar düşük olacaktır. Bu yüzden pistlerde yalnız kalmamaya dikkat edin. 7 Nasıl dengeli bir şekilde kayacağı mızı bilmek kadar, nasıl düşüleceğini bilmek de çok önemlidir. Güvenli bir düşüş, dengesiz bir şe kilde ayakta kalmaya ça lışmaktan çok daha gü venlidir. 8 Tüm önlemlere karşı, yine de düştük ve yaralandık, peki ya pılması en acil 3 şey nedir? Eğer bir kanama yoksa, ya ralanan kişiyi profesyonel yardım gelene kadar olabil diğince hareketsiz bırakmak gerekir. Bazen görünmeyen kırıklar veya bağ kopmaları, hare ketle tamiri zor duruma gelebilirler. En kısa sürede pro fesyonel yardım ça ğırmak gerekir. Yarala nan kişinin susuz kal masını engellemek gerekir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle