19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 3 Eylül 2018 2 Yargı ve MEB gözünü kapayınca 10 çocuk istismar edildi 2013’te bir meslek lisesinde okuyan 4 kız çocuğu bir öğretmenlerinin kendilerine cinsel istismarda bulunduğunu söyleyerek savcılığa şikâyette bulundular. Öğretmen bir çocuğu kendisine doğru çekip yanağından öpmüş, ikisinin kalçasını sıkmış, birinin çenesini okşamıştı. Çocuklar çok da küçük olmadıklarından, öğretmenin eylemlerinin cinsel içerikli olduğunu fark etmişlerdi. Savcı dava açmaya gerek bile görmeden takipsizlik kararı verdi ve kararı şöyle gerekçelendirdi: “Mağdurlar şüpheli öğretmenin eylemlerinden rahatsızlık duyarak şikâyette bulunmuş iseler de, tanıklık eden diğer öğrenciler şüpheli öğretmenin cinsel amaçlı ve kötü niyetli değil, baba şefkati ile bu hareketleri yaptığını beyan ettiklerinden suçun unsurları oluşmamıştır.” Savcı, bir öğretmenin bir kız çocuğunun kalçasını sıkmasının ‘baba şefkati’ olduğuna inanarak fahiş bir hataya imza attı. Oysa Çocuk Koruma Kanunu’ndan hareketle en azından danışmanlık tedbirine hükmedebilir veya bu vesileyle çocukları pedagoga gönderebilirdi. Bu olaydan 4 yıl sonra, 2017’de, başka bir kız öğrenci daha aynı öğretmenin cinsel istismarına maruz kaldı. Bu kez, öğretmene çocuğun cinsel istismarından dava açıldı. Ama öğretmen tutuklanmadı. 6284 sayılı yasa çerçevesinde çocuk hakkında koruma kararı alınarak öğretmenin çocuğa belli bir mesafeden fazla yaklaşması yasaklandı. Öğretmen o dönemde izin kullandı ama kendi çocuğu da aynı okulda olduğu için sürekli okula gidip geldi. Önüne gelene “Ben bunun hesabını soracağım” deyince de bu kez öğretmene tehditten dava açıldı ama bundan beraat etti. Yargılandığı cinsel istismar davasında eski öğrencilerinden biri de tanıklık etti. Bu öğrenci bu öğretmenin kendisine yaptıklarını anlatınca, öğretmen hakkında bir cinsel istismar davası daha açıldı. Bu olaydan sonra öğretmen, belediyenin kursunda öğretmenlik yapmaya başladı. Bu kursta da fiillerini sürdürdü. Burada 9 yaşında bir kız çocuğuna “Annene söyleme, lafımız çıkar” diyerek cinsel istismarda bulundu. Bu çocuğun şikâyetini 3 ay rı şikâyet daha takip etti ve öğretmen hakkında 6 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu suçlamasıyla 6 ayrı dava açıldı. Ve sonunda adam tutuklandı. Davalardan ikisi sonuçlandı. Öğretmen, “sarkıntılık suretiyle cinsel istismar” suçundan 7’şer yıl hapis cezası aldı. Ancak karar henüz kesinleşmedi. Bu cezalar daha da düşebilir, hatta adam tahliye bile edilebilir! Önceden kanunda, çocuklara yönelik her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanırken, 2014’te yürürlüğe giren 6545 sayılı yasa ile cinsel istismar suçunun tanımını yapan TCK 103/1’e ‘sarkıntılık’ suçu tanımlanmaksızın eklendi. O dönemde çocuk hakları alanında çalışanlar gerekli uyarıları yapmışlar ve şöyle demişlerdi: “Sarkıntılık suçu nedeniyle iyi hal ve pişmanlık indirimleri uygulanacağı açıktır. Uygulamada ‘çocuğun üstün yararı’ yerine ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesine öncelik tanınacak ve cinsel istismar suçu yerine sarkıntılık suçundan hüküm kurulacak, bu da failler açısından cezasızlık sonucunu doğuracaktır.” Ne dedilerse şimdi çıkıyor! Artık mahkemeler, basit cinsel istismardan değil, sarkıntılık suçundan ceza veriyorlar, haliyle bu cezalar da daha düşük oluyor. Savcı, öğretmene, ilk çocuk istismarı suçunu işlediği ve henüz ‘sarkıntılık’ diye bir suç ile kanunun hafifletilmediği 2013 yılında takipsizlik vermek yerine dava açsaydı, adam daha yüksek ceza alacaktı. Çocuklar söz konusu olduğunda savcıların çocuklar yerine yetişkinlere inanmayı seçmesinin böyle ağır bedelleri oluyor. Daha 2013’te savcı bu adamı aklamak yerine, şikâyetçi olan çocuklara inanmayı seçip adam hakkında dava açsaydı, Milli Eğitim laf olsun diye bir soruşturma açıp sonra geçiştirmek yerine bu öğretmeni anında görevden alsaydı, ülkemizde bir çocuk koruma sistemi olsaydı, bu öğretmen çok sayıda çocuğun daha canını yakamayacaktı. Ama bu ülkede çocukların korunması yetkililerin umurunda bile değil! Bu adam her an üst mahkeme tarafından tahliye de edilebilir. Demedi demeyin. KANSERLİ HASTALARDA RİSKLERİ AZALTIYOR Prostatın çaresi sportif faaliyet Üroloji ve Üroonkoloji Uzmanı Prof. Dr. Can Öbek, Kanada Kanser Derneği’nin ve Harvard Tıp Fakültesi’nin (Canadian Cancer Society Kenfield 2011 & Friedenreich 2016) yaptığı araştırmalara dayanarak prostat kanserli hastalarda en sık ölüm nedeninin kalpdamar hastalıkları olduğuna dikkat çekerek, egzersiz ve sportif faaliyetlerin prostat kanserli hastalarda önem taşıdığını söyledi. 1.5 saatlik yürüyüş Prof. Öbek, fiziksel aktivitenin olmadığı ya da düzensiz olduğu ‘sedanter’ hayat tarzının kanser gelişimi için bağımsız bir risk faktörü olduğunu belirterek “Haftada 90 dakikadan uzun süreyle orta tempolu yürüyüş yapmanın, herhangi bir sebepten ölüm riskini yüzde 46 oranında azalttığını anlattı. Öbek, şu önerilerde bulundu: “Keyif için yapılan ve ağır olmayan sportif faaliyetler prostat kanserli erkeklerde, prostat kanse rinden ölüm riskini azaltıyor. Haftada en az üç kez yapılan yüksek tempolu egzersiz, prostat kanserinden ölüm olasılığını yüzde 61 oranında azaltıyor. Tüm hastaların başlangıçta yüksek tempolu seviyede egzersiz yapması güvenli olmayabilir; bir eğitmen eşliğinde çalışarak bu seviyeye yavaş yavaş çıkılmalıdır. Prostat kanserli hastalarda egzersizin faydaları şu şekilde sıralanabilir; kalp sağlığını artırır, kemik yoğunluğunu destekler, kanser yorgunluğunu azaltır, kas kütlesini ve kas gücünü geliştirir, kan şekerini kontrol eder ve tedavilerin yan etkilerini azaltır. Haftada en az 150 dakika ortayüksek yoğunlukta fizik aktivite ve iki kez direnç egzersizi (kişiye uygun ağırlıklarla) yapılmalı. Direnç egzersizi programın önemli bir parçasıdır ve vücut yapı içeriğini destekler (kas kütlesini artırır, kemik yapısını sağlamlaştırır), yağ oranını azaltır.” l SİBEL BAHÇETEPE / İSTANBUL haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: EMİNE BİLGET 4 yaşındaki minik Efsa artık gülüyor Böbrek nakli olan kızının ameliyattan sonra yeniden hayata tutunduğunu söyleyen baba Talip Aldemir ‘En önemlisi o artık mutlu bir çocuk’ dedi Doğuştan böbrek hastası olan ve bir yıldır tedavi gören 4 yaşındaki mi nik Efsa Aldemir, babası Talip Aldemir’in böbreği ile yaşama tutundu. Baba Aldemir, kızının nakilden sonra hayatının değiş tiğini belirterek “Nakil olmadan önce kimse ile ko nuşmazdı. Mut SİBEL suz bir çocuktu, BAHÇETEPE adeta hayata küs müştü. Nakilden sonra koşuyor, her şeyi yiyip içebiliyor ve en önemlisi artık gülüyor. Çok mutluyuz” dedi. Efsa, ameliyattan sonra doktorlarıyla birlikte poz verdi. Kapadokya’da yaşayan ve Ta lipNaciye Demir çiftinin iki yanıt vermedi” dedi. çocuğunun küçüğü olan Efsa, 1 Kızının 10 gün kadar diyalize ‘Halsizlik varsa dikkat edin’ yıl önce gözlerindeki şişlik ile hekime götürüldü. Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakülte girdiğini anlatan anne Aldemir, şöyle devam etti: “Doktorlar kızımın hastalığı Ameliyatı gerçekleştiren Koç Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nin Böbrek olup, özellikle hastalığın ilk dönemlerinde pek belirti vermeyebilir. Hastalarda öncelikle halsiz si nefroloji bölümüne sevk edilen minik Efsa, burada bir süre yattı. Yapılan tahlil ve tetkiklerin ardından böbrek hastası olduğu tespit edildi. Anne Naciye Aldemir, doğumdan nın genetik bozukluktan kaynaklandığını söylediler. İlaçlar işe yaramayınca kesildi. Böbrek yetersizliği aşamasına gelinmişti. Hastalık teşhisinden sonra kızım çok sık yoruluyordu, psi ve Pankreas Nakli Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Burak Koçak, kronik böbrek yetmezliğinin her yaş grubunda ve çocuklarda da görülebilen ciddi bir hastalık olduğunu, genellikle de sinsi seyrettiğini söyledi. Çocukluk dö lik başlar. Daha ileri aşamalarda yüksek tansiyon, göz kapaklarında ve bacaklarda şişme, kemiklerde özellikle bacaklarda ağrı, eğrilik ve idrar miktarında azalma görülebilir. Hastalık çok daha ilerlediğinde ise hastalar ha itibaren rutin kontrollerin ya kolojisi çok etkilendi. Babasın nemindeki böbrek yetmezlikleri vale geçirebilir, komaya girebilir, pıldığını, buna karşın hastalığın anlaşılmadığını belirterek “Kayseri’de FSGS tanısı (Kronik böbrek yetmezliğine kadar ilerleyen fokal segmental glo dan alınan böbrek ile sağlığına kavuştu. Nakil sonrası hızla kilo almaya başladı. Önceden iştahı yoktu, yemekten kaçıyordu. Şimdi kendi isteği ile yemek yi nin genellikle doğumsal nedenlerden kaynaklandığını anlatan Prof. Koçak “Çocuklarda böbrek yetmezliği milyon nüfusta 1015 oranında görülmektedir. Kronik böbrek yetmezliği çocuklar akciğer sorunları, kalp yetmezliği gelişebilir, hatta hasta aniden hayatını kaybedebilir. Eğer çocuğunuz son zamanlarda halsizse, çabuk yoruluyorsa, eski hareketliliği azalmışsa, gelişme ge merüloskleroz hastalığı) konul yor. 1 ay içinde hızla toparladı.” da da tıpkı erişkinlerde olduğu riliği gösteriyorsa mutlaka dok du. İlaç tedavisi yapıldı. İlaca l İSTANBUL gibi son derece sinsi bir hastalık tora götürülmelidir” dedi. Sivilce deyip geçmeyin Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Güneş Gür Aksoy, ileri derecedeki aknelerde tam sonuç veren ilaçlarla ilgili yanlış ve eksik bilgiler nedeniyle hastaların tedavi olmak istemediklerini söyledi. Şiddetli aknenin dıştan sürülen tedavilerle geçmediği gibi deride yaygın iz oluşmasına neden olduğunun altını çizen Aksoy “Sonuç olarak hasta hem geçmeyen akneleri hem de izler yüzünden daha da deprese oluyor. İsotretinoin denen ve dünyada güvenli bir şekilde kullanılan ilaç; yalnızca deri hastalıkları uzmanınca yazılabilen orta ve şiddetli dereceli aknede çok etkilidir. Uygun dozlarda, rutin kan kontrolleri ile alındığında hastayı tamamen tedavi edecek kadar etkili bir ilaçtır” diye konuştu. Yaklaşık 25 yıldır dünyada milyonlarca ve ülkemizde on binlerce hastada kullanılmış ve çok az sayıda hastada ciddi yan etkisinin görüldüğünü anımsatan Aksoy “Deri hastalıkları uzmanı gözetiminde kullanıldığında çok güvenlidir” dedi. Prof. Dr. Güneş Gür Aksoy konuyla ilgili önemli soruları da şöyle yanıtladı. n Tedaviden önce ne tür testler yapılmalıdır? Tedavi öncesinde karaci ğer fonksiyon testlerine ve kan yağlarına bakılmalıdır. Ortalama altı ay süren tedavi boyunca biri başlangıçta olmak üzere 2 ayda bir kez 3 kez kan tahlili yapılması yeterlidir. n İlaç ne zaman kullanılmamalıdır? Hastada karaciğer ile ilgili geçirilmiş bir hastalık var ise bunun yanında kadınlarda emzirme ve gebelik döneminde ilaç kullanılmamalıdır. Bunun yanında tedavi süresince ve tedavi sonrasında 1 ay süreyle en az iki yöntem kullanılarak doğum kontrolü yapılmalıdır. nİlaç depresyona yol açar mı? Depresyona yol açtığına dair hiçbir tıbbi bilgi yoktur. Son yapılan çalışmalarda isotretinoinin depresyona yol açmadığı, hatta isotretinoin ile akne tedavisi sonrası depresyon belirtilerinin azaldığı bildirilmiştir. n Tedavi sırasındaki yan etkiler nelerdir? İsotretinoin kullanırken deride, dudaklarda aşırı kuruluk, saçlarda dökülme, burun kanaması, gözlerde kuruma, yanma, batma hissi görülebilir. Bu yan etkilerin hepsi geçicidir hiç biri kalıcı olmaz. n Karaciğere yan etkileri nelerdir? Karaciğer enzim anormallikleri isotretinoin hastalarının yüzde 15 kadarında görülse de, belirgin yükselme görülmesi ya da ilacın kesilmesini gerektirecek yükselme yüzde 1’in altındadır. Karaciğer enzim yükselmeleri bulgu vermez, kan tahlilleri ile saptanır, geçicidir. n Her akne sorunu izotretinoin mi tedavi edilir? İsotretinoin akne tedavisinde ‘altın standart’tır. Akne oluşumunun her basamağına etkilidir ve tüm basamaklara etkili tek ilaçtır. Tedavi sonrasında en uzun süre hastada tam iyileşme sağlayan ilaçtır. n Hangi ilaçlarla etkileşme riski vardır? İsotretinoin, bir A vitamini türevidir. Dolayısıyla beraberinde A vitamini alınmamalıdır. Bunun yanında bazı antibiotiklerle etkileşir. Bu ilacın yanında başka hastalıklar için farklı ilaçlar kullanmak gerektiğinde mutlaka deri hastalıkları uzmanına danışmak gerekir. l İSTANBUL/ Cumhuriyet Destekleyici bakımın önemi artıyor Prof. Dr. Meltem Uyar: Palyatif bakımın yaygınlaşması hastanelerin işleyişini kolaylaştıracak Palyatif bakım merkezleri bugün, 81 il kamu hastanelerinde 314 tane. SİBEL BAHÇETEPE Son dönem organ yetmezliği, kanser, nörolojik hastalıklarda tedaviden yeterli yanıt alamayan ve yaşam sonu desteğe ihtiyaç duyan kimselerde devreye giren palyatif bakımın önemi giderek artıyor. Ülkemizde 2015 yılında hayata giren palyatif bakım merkezleri bugün, 81 il kamu hastanelerinde 314 tane. Palyatif Bakım Derneği Başkanı Algoloji Uzmanı Prof. Dr. Meltem Uyar, hastane dışında palyatif bakım desteği sağlayan merkezlerin hayata geçirilmesini hedeflediklerini belirterek “Palyatif bakım hizmetleri, tüm dünyada bir insan hakkı olarak kabul ediliyor. Palyatif bakım için aralarında doktor, hemşire, psikolog, fizyoterapist, sosyal çalışmacı ve manevi destek uzmanının yer aldığı kalabalık bir ekibe ihtiyaç duyuluyor. Hastanın gereksinimine göre yapılan destek planlarının yanı sıra, hastayla birlikte aynı zorlu süreçten geçen hasta yakınlarına da psikososyal destek verilmesi gerekliliği de ön plana çıkıyor” dedi. Palyatif Bakım Derneği Başkanı Algoloji Uzmanı Prof. Dr. Meltem Uyar, dernek olarak; palyatif bakım hizmetlerinin bilimsel olarak gelişmesi için konunun uzmanlık olarak ele alınmasını, evde bakım hizmetlerinin eğitim ve personel desteği ile Palyatif Bakım sağlamak üzere yeniden yapılandırılmasını, hastane dışında palyatif bakım desteği sağlayan merkezlerin hayata geçirilmesi hedeflediklerini söyledi. Prof. Dr Uyar; “Palyatif bakım için aralarında doktor, hemşire, psikolog, fizyoterapist, sosyal çalışmacı ve manevi destek uzmanının yer aldığı kalabalık bir ekibe ihtiyaç duyuluyor. Hastanın gereksinimine göre yapılan destek planlarının yanı sıra, hastayla birlikte aynı zorlu süreçten geçen hasta yakınlarına da psikososyal destek verilmesi gerekliliği de ön plana çıkıyor” dedi. l İSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle