19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER eposta: [email protected] Salı 18 Eylül 2018 2 TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Kriz ve faşizm BOZKURT GÜVENÇ Günümüzden yarım yüzyıl önce, Endüstrileşme Devrimi’nin tarihini yazan Karl Polanyi, Büyük Dönüşüm eserinde (1944, Türkçesi 1984), faşizmi, ‘ekonomik krize girmiş ekonomilerin gürbüz çocuğu’ olarak nitelemişti. Hiçbir ülke faşizme karşı, muaf /güvenli değildi. Batı ülkelerinde, hatta Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde faşist çeteler türemiş; 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD’deki Refah Toplumu krizinin yarattığı Senatör McCarthy fırtınası kendine özgü bir ‘faşist çılgınlığı’ olarak değerlendirilmişti. Çoğu Türk yazar, faşizme özenen 12 Eylül Darbesini, ekonomik krizlerin sonucu olarak gördüler, görüyorlar. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ ne geçiş sürecinin ünlü tarihçisi Hollandalı Profesör Eric Jan Zürcher, Leiden Üniversitesi’ndeki görevinden ayrıldıktan sonra, ‘Türkiye Nereye?’ adlı söyleşide Yavuz Baydar’ın sorularını yanıtlamış. Soru, yanıt ve açıklama* Bu yazımın konusu olan tarihçi Zürcher, “Türkiye’yi demokratik sürece yönlendirebilecek en akılcı ve uzun vadeli strateji hangisidir” sorusunu “Tek kelimeyle ekonomik kriz” diye yanıtladıktan sonra bu görüşünü şöyle temellendiriyor: “Faşizm, kuvvetler (erkler) ayrılığını sağlayan anayasal kurumların, aşırı derecede zayıf düştüğü ülkelerde görülür. Bu süreç bütün hızıyla devam ediyor (ama henüz sonuçlanmış deği). Erdoğan’ın sorumsuz ekonomik politikaları nedeniyle ülke maliekonomik bir krize giriyor. Krizi atlatıp ekonomik sağlığına kavuşabilmesi için, IMF gibi kurumların desteğine ve yabancı yatırımlara ihtiyacı var. Bu konuda AB, 26 yıllık Gümrük Birliği’ni ve Vize (serbest dolaşım) kısıtlamasını yenileyerek etkili bir rol oynayabilir, böyle bir destek veya politika değişikliği AKPMHP iktidarını (olumsuz yönde) etkilemez. Ben, AKPMHP ittifakının Hollandalı tarihçi Zürcher’in, “Türkiye’yi demokratik sürece yönlendirebilecek en akılcı ve uzun vadeli strateji hangisidir” sorusuna verdiği “Tek kelimeyle ekonomik kriz” yanıtı düşünmeye değer. Ancak tarihçilerin kehanet ve tahminleri, sorgu ve eleştiriye açık olmalı. Zürcher’in iddiası tarihsel deneyimlerde de ortaya çıktığı üzere, her zaman aynı sonucu doğurmayacaktır. Türkiye’de iktidarı elinde tutacağını düşünüyorum. (Zira) Seçmen çoğunluğu, ülkenin medyatik bir faşizme kaymasını durdurabilir.” Ülkemizdeki yazançizen özgürlükçü aydınların savunduğu görüşlere ters düşen öneri pek ciddiye alınmasa bile, Cumhuriyet okurlarının dikkatine sunmayı görev saydım. Çünkü Türkiyeli yazarlar, çoğunlukla Polanyi’nin yorumuna bağlı kalarak, toplumun tepkisiz kalışından, yaklaşan felaketi görmeyişinden yakınır. Zürcher ise ‘Türk toplumu halinden memnun görünüyor’ diyor ve toplu bir tepki beklemiyor. Nice ünlü olursa olsun, tarihçilerin kehanet ve tahminleri, sorgu ve eleştiriye açık olmalıdır. İlkin, koşullar değiştiğinde tepkiler de değişir. İkinci bir sorun, Osmanlı’daki ‘kapitülasyon’ haklarını Lozan’da yitiren Emperyalizm, bugün Türk ekonomisinin yaklaşık üçteikisine sahip olduktan sonra, haklarından kolayca vazgeçebilir mi? Son günlerde, küresel sermaye geldi milyonlar yatırdı, dolar kuru fırlayınca farkını alıp gitti. Üçüncü bir sorun, Batı’da yaşanan büyük tarihi devrimler; toplumların görece refah içinde olduğu dönemlerde gerçekleşti. Marie Antoinette’e atfedilen ‘Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler’ önerisi, amatörce bir yakıştırmadır. Paris halkı, kral ailesinin idamına seyirci kalmıştır. Son olarak, Zürcher, devlet varlığını askeri ve milli bir diktatörlük olarak görüyor. Kemal Paşa’nın kurduğu laik Cumhuriyetin 10. yıldönümündeki, “Yurtta barış, Dünyada barış!” önerisine hiç yer vermiyor. Oysa, sosyolojik açıdan, ‘Devlet, milletin hukuki şahsiyet (kişilik) kazanması olarak’ yorumlanır. Dağa taşa yazılan “Adalet mülkün temelidir!” bu yorumun Türkçesidir. *https://ahval.me/turkeycrisis/economiccrisiscanstopturkeysdriftfascismzurcher krizini körükledi; bu krizi, Türk Lirası’na değer kay bettiren yanlış ekonomi politikalarının suçunu “Dış Güçlere” yüklemek için kul landı. Türk Lirası’nın değer kay bını önlemek için Merkez Bankası’nın alacağı kararları önledi; bunu ilan da etti ‘Yangına ve böylece liranın değer kaybını hem arttırdı hem de körükle gitmek!’ hızlandırdı. Erdoğan/AKP iktidarı, Türkiye’yi bu ucube Tek Adam Rejimi’ne, bütün Şu anda Türkiye, tam bir toplumsal, siyasal, hukuksal, ekonomik ve mali krizin içinde. krizlerde “yangına körükle gide Özellikle bankalar çok zor rek” getirdi: durumda. Mezhep gibi, ırk gibi farklılık ek İktidar, bizzat yarattığı veya senlerini kaşıdı... şiddetlendirdiği krizlerle otoritesini Laiklik gibi, demokrasinin temel arttırdığı ve Parlamenter Rejimi önkoşulunu tartışmaya açtı, rejimin yıkıp yerine ucube bir Tek Adam temellerini sarstı... Rejimi kurduğu için, yine bu krizi Yargıyı siyasetin emrine aldı, de derinleştirerek lehine kullan Hukuk Devleti’ni yıktı... mak eğiliminde... Haksız, hukuksuz ve adaletsiz Önce Türkiye’nin kamu banka uygulamaların simgesi olan po ve şirketlerine “Varlık Fonu” adı lisleri, savcıları, yargıçları yüceltti; altında el koydu, sonra dövizli sonra bunlar güçlenip kendisine muamelelere sınırlamalar ge yönelince hepsini hapse attı... tirdi... FETÖ’yü askeri darbe girişimi Şimdi de ekonomik krizi daha yapacak güce eriştirdi; sonra da derinleştirecek, piyasaları bunu bahane ederek kendi sivil altüst edecek bir hamle ile, darbesini yaptı. “yangına körükle giderek”, İş “Kürt Açılımı” diyerek PKK te Bankası’na el atmaya çalışıyor! rörüne karşı eylemsiz kaldı; sonra HHH böylece güçlenen PKK ile savaş Toplum, artık kendisine eko ma gerekçesiyle milletvekillerini ve nomik olarak da zarar vermeye belediye başkanlarını hapse attı... başlayan bu krizlerden, gergin Bütün yaptığı yanlışları likten bıktı... FETÖ’nün ve Kürtlerin üstüne Ayrıca ekonomi, devlete yıkarak bu yapılanları eleştirenleri boyun eğmeye koşullanmış de “ihanet” çizgisine varan suçla seçmene benzemez; doğasına malarla susturdu; susmayanların aykırı davrananı tepiverir! bir kısmını işlerinden attı, bir kıs “Yangına körükle gitmeye” ve bu mını doğrudan hapse tıktı ve ora yolla krizleri daha da derinleştire da unuttu... rek kendi egemenliklerini pekiştir Belediyelerle birlikte holdinglere meye alışanlara, önce bir toplum de el koydu, bununla da yetinme sal gerçeği anımsatmak isterim: di, bireylerin ailelerini de cezalan Toplum bunca gerginlik ve dırdı. kriz karşısında, üstelik bir de Siyasal farklılıkları, mezhep yoksullaşıyorsa, “sabır taşı olsa ve ırk çizgilerine taşıdı; insanları çatlar!” böldü, birbirlerine düşmanlaştırdı, Ve sonra bir başka anımsatma böylece kendi seçmen tabanını daha: konsolide etti. Unutmayalım; büyüklerimiz ne HHH demiş? Bu “yangına körükle gitmek” “Keskin sirke küpüne zarar!” politikasını sadece iç ve dış HHH politikalarda, temel hak ve öz gürlükler ve adalet konularında DEMOKRASİ, EKONOMİNİN değil, ekonomik konularda da MOTORU, İŞÇİNİN EKMEĞİDİR... sürdürdü: ONU YOK EDERSEN, PARAN ABD ile çıkan Rahip Brunson DA PUL OLUVERİR! Sular paraya doğru yokuş yukarı akıyor! instagram.com/kristalelmafestivali | facebook.com/Kristalelmafestivali | twitter.com/kristalelma Gelişmekte olan ülkelerde ‘para’ birçok değeri dönüştürür. Ve bu ülkelerde kriz dönemleri, çevre yıkımının zirve yaptığı dönemlerdir. Çevreye tahribatı ‘şelale etkisi’ ile oldukça fazla olan taşocaklarının açılması ve işletilmesi düzenlenmelidir. Prof.Dr. Çağatay Güler Halk Sağlığı Uzmanı Kriz dönemleri çevre yasalarının ve düzenlemelerinin rafa kaldırıldığı, çevre yıkımının neredeyse bir hak olarak görüldüğü dönemlerdir. Neredeyse dörtnala değişen gündem nedeniyle, olağan koşullarda açılması mümkün olmayan çevre düşmanı birçok tesis gözlerden kaçırılarak sessiz sedasız açılabilmektedir. Çevre ve halk sağlığına yönelik koruyucu önlemler yatırımcılarca gereksiz bir maliyet öğesi sayıldığından umursanmamaktadır. Yüzlerce yıllık düzenlemelerde bile maden ve taşocaklarının verimli toprakların, bağların ve zeytinliklerin yıkımına yol açacağı, bu gibi yerlerde açılmaması gerektiği belirtilir. Taşocağı açılması önemli bir kazma ve oyma işlemidir. Altyapı; yollar, depolar, şantiye personeli barınakları, bu barınakların ısıtılması önemli çevresel müdahalelere yol açar. Parçalama, kırma, öğütme düzenekleri bir diğer önemli altyapı müdahalesi sayılmalıdır. Bütün bu nedenlerle yeraltı suları, yüzeysel sular, bitki örtüsü, doğal yaşam, toprak, hava ve kültür kaynaklarını da olumsuz etkileyebilmektedir. Taşocakları su gereksinimlerini daha çok yüzeysel su kütlelerinden ve akarsulardan sağlar. Eğer su taşıyan katmanlara inilirse önemli miktarda yeraltı suyu boşaltılmaktadır. Bu etkiler birbirinin nedeni ve sonucu olan etkiler dizisidir. Olumsuzluk dolaylı bir neden haline gelerek kendisini güçlendiren bir kısır döngü oluşturabilir. Buna şelale etkisi denmektedir. Söz konusu etkilerin sonuçları ekolojik bozulma, görsel kirlilik, arazi kaybı, erozyon, ekosistem parçalanması, yüzeysel ve yeraltı sularının kirlenmesi, yangınlar, toz, titreşim, gürültü, oluşan katı ve sıvı atıklar, petrol kirliliği, denetimsiz ve izinsiz avlanma, trafik yükünün artması olarak sıralanabilir. Taşocaklarının çevre ve toplum açısından zararlı etkileri başlangıçta yapılacak değerlendirmeler ve alınacak önlemlerle çok büyük oranda azaltılabilir. Bu önlemler arasında çevresel etki değerlendirmesi, ruhsat zorunluluklarının yerine getirilmesi, restorasyon planları, teknik standardı yüksek araç, gereç ve donanım, gürültü ve toz düzeylerinin sınırlandırılması sayılabilir. Taşocakları ÇED yönetmeliği kapsamından çıkarılarak maden kanunu ve yönetmelikleri kapsamına alındı. Zaten ÇED zorunluluğunun bulunmasının da bir anlamı yoktu, yasal düzenlemelerde güzel ve doğru hükümlerin bulunması hukukun üstünlüğü söz konusu değilse bir anlam taşımaz. Glen Sanders “ABD’nin batısında, su paraya doğru yokuş yukarı akar” der. Gelişmekte olan ülkelerde de mevzuatı “para” biçimlendirir sonuçta para birçok değeri ezer geçer. Gelişmiş ülkelerde taşocaklarının sayısının azaltılmasına, artık ve kalıntı maddelerin daha etkin biçimde kullanılır duruma getirilmesine, geçici kullanım döneminden sonra çevresel rehabilitasyon uygulamalarına çok büyük önem verilmektedir. Yasalar terk edilen taşocaklarının doğayla uyumlu bir biçimde onarılmasını ve esenlendirilmesini zorunlu kılar. Bu durumda paha biçilmez doğal varlıklarımızdaki utanç verici taşocağı kalıntılarını açıklayabilecek biri var mı? AŞKA GELDI 1112 EKiM 2018 C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle