18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 12 Ağustos 2018 TASARIM: SERPİL ÜNAY Cehennemde bir vaha: Seferihisar Çocuk Belediyesi’nde zaman Bir an gözlerimi kapattım ve kendimi bir kum tanesi gibi hissedip, uzaktan dünyaya baktım. Kuzeyde yanan ormanlar, erimesin diye köpükle kaplanan buzullar, gene kuzey ülkelerinde sıcaktan dehşete düşmüş yurttaşlarına “buyrun reyonların yanında serinleyin” diyerek kapılarını sonuna kadar açan marketler, Amerika’da durdurulamayan ve birinci derece afet çağrısı yapılan yangınlar, seller, depremler ve kısaca dostlar, dünya usul usul değil, şiddetle ölümüne doğru gidiyor. Birden ülkeme geldim, rant uğruna haşat edilen Karadeniz, sulara sürüklenen fındık çuvalları, kayan ve yıkılan köprüler ve sürekli yükselen dolar, dehşet içinde kaldım ve bir anda “ben cehennemde miyim” diye düşünüp, kendimi çimdikledim ve gözlerimi açtım. Derin bir soluk alıp, cehennemden kaçmak için sığındığım bir vahada olduğumu fark ettim. Ben Seferihisar’daymışım. Seferihisar sadece yavaş kent değil, aslında kulağınıza fısıldayayım, burası bir “Çocuk Cumhuriyeti”... Neden böyle söylüyorum, şimdi anlatacağım. Seferihisar Belediye Başkanı; çocukların “Tunç abi”si ve belediye çalışanları, burada bir çocuk belediyesi kurmuşlar, sözde değil özde, çocuklar da belli bir sırayla meclis toplantılarına katılıp isteklerini dile getirmişler. Ve usul usul Seferihisar bir çocuk cenneti olmuş. Ben burada bu çocuk cennetinin küçük bir filmini yapıyorum ve ne doların yükselmesi, ne batan dünya pek umurumda olmuyor. Büyük kentlerde ailelerin binlerce lira harcayıp çocuklarını gönderdikleri kurslar, eğlence ve spor olanakları burada tümüyle çocukların emriyle parasız ve belli bir disiplinle yapılıyor. Küçük çocuklar aileleri, diğerleri seçtikleri alanlarda daha etkin olabilmek için bisikletlerine atlayıp harika bir yer olan Çocuk Belediyesi binasına geliyorlar. Ağaçların arasında sayısı 20’yi geçen atölye işçiliği ve isteyen istediğinde... Ben en çok küçücük, minnacık çocukları origami yaparken, müzik eşliğinde dans ederken seyretmeyi sevdim. Satranç da tam yaşında, yani beşaltı arası başlıyor. Şimdiden şampiyon olanlar var. Müzik, resim, ritim atölyesi, piyano, keman, nefesli sazlar, ne isterseniz bu konseptte var. Gencecik ya da benim yaşımda hocalar ders veriyor.. Ben bir yandan dokuz çocuğa (1013 yaş aralığı) senaryo yazmayı, film çekmeyi öğretiyorum. Çok iyi hikâyeler tek tek gelmeye başladı. Bu arada bir psikoloğumuz var, çocukları, anaları, babaları dinliyor, onlara yol gösteriyor ve eminim hep çocuklardan yana. Belediye Çocuk Meclisi’nin işi burada bitmiyor, istek üstüne dalgıç okulu açılmış, 15 küçük çocuk hocalarıyla dalmayı öğreniyorlar, bir kısmı da yelken kullanmayı.. basketbol ve voleybol takımlarını saymıyorum. Merkezde çocuklarla birlikte çalışan arkadaşların söylediğine göre her dönem yaklaşık bin çocuk bu aktivitelerden faydalanıyor. Bando ekibi bile var. Ben bu ‘Çocuk Cumhuriyeti’nde dolaşırken, bu yıl 12’ncisi yapılan Türkiye Tiyatrolar Buluşması’na denk geldim. Bu buluşma benim en sevdiğim etkinliklerden biri, 6 yıldır içindeyim. Türkiye’nin her yerinden gelen genç tiyatrocular, sanat merkezinde çadırlarını kurup imece yaparak tam bir hafta birbirlerini tanıyor, köylere gidiyor, bir kısmı da Sığacık Kalesi’nde oyunlarını oynuyor. Dans, drama, tiyatroda ışık, tiyatroda reji, tiyatronun geleceği hakkında en değerli hocalardan ders alıyor ve onları sıkıştırıp yepyeni bir tasarımla, yepyeni oyunlar düşüyle kentlerine dönüyorlar. Bir hafta süren etkinlik öylesine yoğun ki, bu güzelim buluşmayı ayrı bir zamanda, geniş anlatmak istiyorum. Çünkü üç yıl önceki buluşmada tango atölyesinde Yusuf Emre ile tango yapmıştım ve o Suruç’taki patlamada öldü. Ona hep bir sözüm var, her yıl tango yapacağım ve bu etkinliği uzun uzun anlatacağım. Dostlarım, heyecanlandıysanız 554 kişinin geldiği, 39 tiyatro grubunun bulunduğu bu etkinliği internetten izleyebilirsiniz. Vay vay vay, ben bunları yazarken dolar gene bir çeyrek artmış, ne yapalım en azından şimdilik sığındığımız vahalar var, onlara sahip çıkalım... 12 AĞUSTOS 2018 SAYI: 33912 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:25 04:14 04:43 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:03 13:15 17:05 05:50 13:00 16:48 06:16 13:23 17:09 Akşam 20:15 19:57 20:17 Yatsı 21:47 21:27 21:44 yorum 13 Adnan Oktar mafyasıyla FETÖ, aynı şirketin görünümü ve içeriği az çok değiştirilerek sanki rakip markalarmış gibi piyasaya sürdüğü; ama temelde toplum sağlığına aynı zararı vermeye, hatta zarara bağımlılık yaratmaya hizmet eden zehirli ürünlerdir. Her ikisinin de dış sponsoru ABD’li Evangelistler olup; nihai amaçları “evangelize” edilmiş, yani Tevrat ve İncil’le karılmış bir Kuran çerçevesinde Amerikancı bir İslam yaratmaktır. Bu büyük tasarıma Türkiye’den başlamış olmalarında şaşılacak bir yan yoktur; çünkü Türkiye hem Sünni İslamın sonuncu halifeliği, hem de en azından 2002’ye kadar en demokrat, en yenilikçi, en dinamik, çünkü laik tek ülkesiydi! Üstelik, Adnancılarla FETÖ’cülerin feyz aldıkları Saidi Nursi’nin materyalist felsefe düşmanlığı ve bilimin “yaratanın yüceliğini gösterdiği” tezini sürdüren Nurculuk, Amerikan evangelizmine uygun bir zemindi… ABD’de Cumhuriyetçi Parti politikalarına yön veren ve Reagan, George W. Bush ile, şimdi de Trump’ın iman ettiği Evangelist Kilise; Türkiye’de toplumun her katmanına yayılan ve devletin atar damarlarına sızan FETÖ’yle cemaatini yarattı. Harun Yahya aracılığıyla da cemaatten olan olmayan tüm Müslümanlara, Evangelistlerin Yaratılış savını başarıyla dayattı! Adnan Oktar’ın, Yaratılışçılığın promosyonuna soyunmak için Harun Yahya adını takınması, elbette raslantı değildi. HHH Adnan Hoca, Musa peygamberin kardeşi ve yardımcısı Harun ile Hz. İsa’yı vaftiz eden Yahya peygamber sayesinde İslamiyeti Yahudi/Hıristiyan ittifakı Evangelist Kilise’ye taşıyor; kendisi de tabii ki Evangelist bir mehdi! “yolun sonundaki rehber” Mehdi oluyordu. Ne var ki ABD’nin en etkin, yetkin ve organize lo bisi Evangelist Kilise’nin, İngilizcesi “vallahi very very pretty” düzeyindeki Adnan Oktar’ı bizzat tanıması, zaten hasbelkader tanısa; suç dosyalarını, yargıdan kaçmak için aldığı deli raporunu vb. bilerek kendisine Türkiye’yi “evangelize” etmek misyonunu yüklemesi mümkün değildi! Adnancı mafya, Evangelist Kilise’nin güvenini Türkiye’de lise kapılarından devşirdiği bendeleri aracılığıyla kazandı ve “evangelizasyon” misyonuyla tabii ki parasal getirisini de onlar sayesinde aldı. Ailelerin tam da Adnancı mafyanın pençesinden kurtarmak için ABD’ye gönderdiği bu bendeler, Adnan Oktar’ın elçiliğini yaptılar. Çok iyi okullarda okuyan ve su gibi İngilizce konuşup yazan Adnancı elçilerden Mustafa Akyol; ABD’de Evangelist Kilise’nin gözdesi olmayı başardı. Mustafa Akyol’un Amerikanca Yaratılış propagandasının sözde bilimsel türevi Akıllı Tasarım üzerine yayınlardan alıntıları, ufak tefek değişikliklerle Türk çe olarak Adnan Oktar’ın Harun Yahya takma adıyla yazmış gibi görünmesini sağladığı; hatta Türkçe versiyonun editörlüğünü de Amerikalı Evangelist bilimci Timothy Mossman’ın üstlendiği Yaratılış Atlası’nı bizzat yazıp/çevirdiği iddia ediliyor. HHH İddia ne kadar doğrudur, bilemem. Ama 1998’de Adnan Oktar tarafından Evangelistlerin düzenlediği Yaratılış konferanslarına katılmak için ABD’ye gönderilen ve 1999’da Adnancı mafyadan ayrıldığını ifade eden Mustafa Akyol; 2004’te islamonline.net sitesinde yayımladığı “Why Muslims should support İntelligent Design” başlıklı makalede, dindaşı Müslümanları Hıristiyan Akıllı Tasarım’ının İslamiyette yeri olduğuna ve kabul görmesi gerektiğine ikna etmeye çalışıyor. Bu makalenin mesajı çok açık ara başlıkları şöyle: “Moderniteye karşı çıkalım Düşmanımız materyalizm Müttefikimiz Hıristiyanlık Ortak davamız (Yaratılışçı) Akıllı Tasarım Eyleme çağrı” * Yine Mustafa Akyol, 2005 yılında ise karşımıza Kansas’taki Yaratılışçı Akıllı Tasarım sempozyumunun parlak konferansçısı ve hatta yine Kansas’taki Intelligent Design Network kurumunun yönetim kurulu üyesi olarak çıkıyor!* 2000’li yıllardan öteye Evangelist Akıllı Tasarım’ın propagandasını yapan MEB, nihayet 2017 yılında Darwin ve Evrim teorisini müfredattan kaldırdı. Türkiye’de İslami görüşün kimler tarafından yönlendirilip dinin neye hizmet için kullanıldığı açık değil mi? Devamı haftaya. *JeanMarc Balhan/Le Créationnisme Américain en Turquie Hangisi makbul ve sevap? Allah indinde ola “tiTr!üH”radkkiymlıeiollbledutuiyğauusrmkaeunwtraşı[email protected] nı, elbet Allah bilir. Ama ya anlaşıldı. Aynı zamanda iktidar indinde olanı? “Bedelli asker” bir mil Bunu da TL kullanan TC let olduğumuz anlaşıl vatandaşları bizler bilmeliyiz! dı. Milli Savunma Baka HHH nı, TBMM Plan ve Bütçe Geçen pazar, yazı yoktu. Komisyonu’nda, “bedel Haftayı hastanelerde ve li asker sayısının 400 bin işitme testi laboratuvarların kişiye kadar çıkacağını” da geçirdim. ilan etti. Sağ biraz daha fazla, iki kulakta da işitme kaybı varmış. Hırgüre, neredeyse Dolar hacısı ile TL bedellisi NATO’nun ve belki de dünyanın en büyük bedelli ordusuna sahip ol ömür boyunca hep sağ ta duğumuz anlaşıldı. raftan maruz kalmanın bedeli kestirmek için de yine de kulak ver Üstelik “ucuzlayan belki de kim bilir? mek gerekiyor. Bu riski eşedosta, TL” nedeniyle yasa çıktığında 3 bin Sol el gibi, sol kulağımız da acemi çoluk çocuğa havale edeceğiz. 500 dolar olan askerlik, şu sıralar ve işlevsiz kalmış, fazla yıpranmamış Ya da Sayın Reyiz’in buyurdu da 2 bin 300 dolara düşmüş du demek ki.. Bu düşüncemi, “İhtiyaten ğu siyasi, ilahi, iktisadi ve içtimai her rumda. Trump, Türk Hazinesi’ne ka adımı yazmasan yine de iyi olur” di tür hakikati orijinal seslerinden değil, zık atarken Kahraman Türk Bedel yen deneyimli üniversite profesörü “sahibinin sesi” medyadan kıraat et li Ordusu’na da büyük bir kıyak yap doktoruma sordum: “İşitme kaybının mekle yetineceğiz. mış oldu. nedenleri içinde bağırtılı çağırtılı ko Kulak sağlığımız bunu emrediyor. Daha büyük bir kıyağı da, şu sıra nuşmalara, önce uzun yıllar Meclis’te; Kulaklar pamuk tıkılarak istirahate larda Mekke ve Medine ziyareti yap sonra da TV’lerdeki apansız peydah alınınca, gözlerin mesaisi artıyor. maya hazırlanan Türk hacılarına ya olan canlı yayınlardaki uzun, gergin Test günü tam da “Senin doların pıyor. ve tehditkâr nutuklara fazla kulak ver varsa bizim de Allah’ımız var!”ın man Dolar üzerinden ödeme yapan miş olmanın payı var mıdır?” şette çıktığı gün idi. Türk hacıları, ucuzlayan TL yüzünden Hoca, sorumu ideolojik bulmasın Bekleme salonunda akıllı telefon kazançlı duruma geçtiler. (Hacı sayısı diye de, biraz odyolojik muhteva ka karıştıran kadar gazete okuyan da kura ile belirleniyor. Her yıl ortalama İklim değişikliğine hazır mıyız? Doğal afetler giderek artıyor. Dünyada 1980’de 250 olarak kaydedilen doğal afetlerin sayısı 35 yıl içinde 3 katına çıkmış. Veriler Alman reasürans kuruluşu Munich Re’ye ait. Munich Re, dünyanın en büyük sigorta şirketlerinden. Dünyada son 10 yılda doğal afetlerin yarattığı yıllık ortalama hasarı 170 milyon dolar olarak hesaplamış şirket. Oysa sadece 2017 yılında yaşanan doğal afetlerin yarattığı ekonomik yıkım 330 milyar dolar. Yani on yıllık ortalamanın iki katı… Küresel iklim değişikliği ile birlikte seller, kuraklık, erozyon, çölleşme, fırtınalar, orman yangınları giderek artıyor. Aşırı iklim olayları yeni normalimiz haline geliyor. Dünyanın dört bir yanından felaket haber zandırayım istedim: “Kulak zarı aşın var. Yaş yelpazesi nedeniyle. 70 bin kişi kura ile hacı oluyor. 400 leri geliyor. ması veya iç ve orta kulak yorgunluğu Yanımdaki dağınık giyimli genç bin kişi de umreye gidiyor. Ödemele Önceki ay Hindistan ve Bangladeş büyük bir sel diye medikal diagnoz bir tanısal yak adam muhtemelen babası olan ya rin tümü dolar ile yapılıyor.) felaketi yaşadı. 1 milyondan fazla insan evlerini laşım var mı?” nındakine gazeteyi işaret ederek “Se Hem de organizasyonun önem terk etmek zorunda kaldı. Oysa Hindistan bu yıl Belli ki soruyu ucu tehlikeli sulara nin Allah’ına kurban!” diyor. li bölümü ile hac kuralarını belirleyen tarihin en büyük su kıtlığını yaşıyor. fazla açık ve gıcık buldu. Yaşasın! Bu sözleri az duyan kula Diyanet İşleri de dolarları topluyor. Kenya’da mart ayındaki sellerde 7 kişi ya Ve anında kapak takıp iade etti. ğım duydu bile. Ben de “Ben de Al Hac maddi manevi fedakârlığa şamını yitirdi. Çin’de temmuzda 16 kişi öldü. “Testlerinizi bir KKB uzmanına de lah’ına kurban!” diye geçirdim içim dayalı bir ibadet. İbadetin mükafatı Hemen ardından Japonya’da sel felaketi ğil de kulağı kesik bir falcıya götür den. Çok şükür Allah’ımız bir! nı eğer hacılarımız TL miktarı üzerin 236 yaşam aldı. Japonya’da, bu yıl yüksek müşseniz, sizi mutlu edecek her tür Yüksek siyaset çok karmaşık bir den görürlerse yaşadılar. Bu yıl en sıcaklık nedeniyle ölenlerin sayısı 80’i geçti. teşhis mümkündür.” hal aldı. Mahkeme kararlarına gir az yüzde 40’a varan bir kazanç sağ Binlerce insan hastanelere akın etti. Hekim ile şaka olmaz. İyisi ile hiç olmaz! HHH Bir süre kulak istirahati aldım. Naklen nutuk ve demeç dinlemek yok! Hele de şu günlerde, yüksekte ve yüksek perdeden gelenlere kulak tıkamak gerek. Zira gürültülü caddelerde, AVM’lerde dolaşmaktan da, cızırtılı müziği ikram diye sunan caferestoranlardan da daha beter bir “işitme kaybı tetikleyicisi” imiş. Sigaranın ciğerlere yaptığını sert nutuklar da kulaklara yapıyor anlaşılan. Ama yüksekte ne olup bittiğini anlamak ve “Doların ne zaman 10 TL’ye oturup bizleri rahatlatacağını” miş “sübliminal mesaj” işini belli ki Trump’la mücadelesinde, Sayın Reyiz de sathı vatanda devreye sokmuş. “Dolara karşı bizim de halkımız, hakkımız ve Allah’ımız var!” sözlerine sahip çıkmayacak, halk ve hak düşmanı, kulağı işitsin işitmesin bir tek, hak ve halk düşmanı Allah’ın kulu çıkmaz bu topraklarda? Reyiz işini biliyor. Trump’ın giderek lanetleşmesi de bundan. HHH Madem hepimiz bir halkın, bir Allah’ın kuluyuz. Madem hepimiz operasyon çekilen TL’nin ortak mağdurları olacağız. Bu Trump melununa dersini ortaklaşa vermeliyiz. Reyis, papaz krizinin başında, layacaklar. Ama bu ülkenin alın teri göz nuru TL’leri dolara çevirip Suudi topraklarında harcarlarsa veballeri ağır olacak. Bir papazı bahane edip ülkemize dolar Üzerinden Haçlı Seferi düzenleyen Trump’a, istemeden yardım ve yataklık yapmış olacaklar. Bunun kefaretini Kâbe’yi 7 kez değil 777 kez tavaf etseler ödeyemezler. Yastık altlarındaki dolarları Türk bankalarına yatırmak yerine Suudi topraklarında harcamak demek, şu anda ekonomik savaş verdiğimiz Doların Haçlı Komutanı Trump’a hizmettir. Artık girdiğimiz bu ekonomik savaşın Başkomutanı olan Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda bir açıklama yapmalıdır. Yunanistan’daki yangında 91 kişi yaşamını yitirdi. Hemen ardından Atina’da bir de sel yaşandı. İsveç, orman yangınlarını söndürmek için AB’den yardım istedi. Kanada Quebec’te aşırı sıcaklar yüzünden temmuz başında 50 yaş üstü 90 kişi öldü. Meksika’da sıcaklıklar yüzünden olağanüstü hal ilan edildi. Vietnam’da sel ve toprak kayması yüzünden 15 kişi öldü. Cezayir’in Ouargla kentinde, temmuz ortasında hava sıcaklığı 51.3 dereceye ulaştı.   Bu, Afrika kıtasında kaydedilmiş en yüksek sıcaklık. Peki Türkiye’de? Ocakta Tarsus’ta bir sel felaketi yaşadık. Mayısta sırasıyla Birecik, Adıyaman, Diyarbakır, Kilis, Ankara, Kars, Bursa, Balıkesir, Trabzon’da. Haziranda Muş ve Trabzon’da. Temmuzda Kocaeli, Afyonkarahisar’da. Ağustosta ise Rize’de, Antalya’da ve Ordu’da. Ordu’da sekiz köprü yıkıldı. Karadeniz Sa hil Yolu trafiğe kapatıldı. Sel felaketinden 500 bin kişi etkilendi. En ağır hasar Ünye, Fatsa, KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Perşembe ilçelerinde. Sel felaketinin görüntüleri insanın içini ya kıyor. Neden yaşıyoruz bunları? Çünkü HES’ler bölgedeki ekosistemi de ğiştirdi. Dere yataklarını tahrip ettiler. Maden faaliyetleri için ağaçlar kesildi. Karadeniz Sahil Yolu’nun oluşturduğu set derelerin Karadeniz’e ulaşmasına engel oldu. Çevrecilerin uyarıları dikkate alınmadı. Ne diyor Ordu Çevre Derneği Başkanı Gül Ersan: “Felaket şaşırtıcı değil. Yetkilileri defa larca uyardık ama ciddiye alınmadık.” Ordu’da 20 HES faaliyette. Toplam proje sayısı 50. Peki HES projelerinin tümü tamamlanınca durum ne olacak? Ne tür felaketler yaşayacağız? TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz şöyle diyor: “Doğu Karadeniz bölgemizde yılın aynı dönemlerinde yaşanan yağışlarda hep aynı manzaralarla karşılaşıyoruz: Bu durum, yaşa dıklarımızın doğal afet değil, plansız ve çarpık kentleşmenin sonucu olduğunu gösteriyor.” Küresel ısınma nedeniyle havalardaki aşırı lıklar devam edecek. Artarak devam edecek. Öyle diyor uzmanlar. Betonun egemen kılın dığı kentlerde aşırı yağışların yol açtığı selle ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] rin tahrip gücü de artacak. 8 Ağustos’ta İstanbul’daki hortumun gö rüntülerini izlediniz mi? Artık İstanbul’da hor tum da görmeye başladık. Neyse ki hortum sahile gelmeden etkisini yitirdi. İklim değişikliği yaşamımızı her yönüyle etki leyecek. Küresel ısınma yüzünden 2050 yılında 150300 milyon insan göç etmek zorunda kalacak. Peki, Türkiye iklim değişikliklerine ne öl çüde hazırlıklı? Hangi eylem planları yapıldı? Bunlar ne ölçüde uygulanıyor? Bilen var mı? 8 Eylül Küresel Etkinlik Günü’ne yöne lik olarak Kadıköy’den San Francisco’ya, Manilla’dan Johannesburg’a çağrılar başla mış durumda. Yaşam savunucuları “İklim için ses ver” diyorlar (www.iklimicinsesver.org). Duydunuz değil mi? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle