18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Cuma 6 Temmuz 2018 ‘Sertab’ın Müzikali’ Açıkhava’da Sertab Erener’in kış sezonu boyunca kapalı gişe oynayan müzikali, bu akşam 21.00’de Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda sahnelenecek. Erener’in “120 Dakika, Konser, Gösteri ve Ötesi” sloganıyla yola çıkan gösterisinde sanatçının geçmişten günümüze en sevilen şarkıları, 7 kişilik profesyonel dansçının şovuyla renkleniyor. Müzikalin ‘Denizbank Açıkhava Konserleri’ gösteriminde Erener, yakında çıkacak single’ı “Bastırın Kızlar” için de ipuçları verecek. Festivalin finali ‘Zorba’dan Bu yıl 21 Haziran 07 Temmuz tarihleri arasında 9. kez düzenlenen Uluslararası İstanbul Opera Festivali bir dans şöleniyle, “Zorba” ile sona eriyor. Dünyanın en popüler eserlerinden olan ve 35’ten fazla ülkede sergilenen Zorba, iki sezon kapalı gişe oynadığı Ankara’dan sonra İstanbul seyircisinin yoğun talebi üzerine 7 Temmuz’da Zorlu PSM’de seyirciler ile buluşacak. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: eMİNE BİLGET [email protected] 13 olduğum eveBegnöitaüitrPyEaevrirmıfno’BramodmalınbosirnsgtaiöandsatateçArısiLıgTHe’teraçce‘EtokvliremCştaGirneüoczneeglke, Amerikalı performans sanatçısı Hector Canonge, yarın saat 20.00’de Bomontiada ALT’ta ‘İşlerim beden odaklı’ “Evim Güzel Evim” adlı bir gösteri gerçekleştirecek. “Performans sanatı bedenin hem özne hem de nesne olduğu özel bir disiplin. Bu alanda izleyici ile direkt iletişim kurma şansı buluyorum. İfade etmek istediğimi o an n Performans sanatçısı olarak kariyeriniz nasıl başladı? Karşılaştırmalı edebiyat ve sinema okudum. Sonradan yeni teknolojilere ilgi duymaya başladım. Bu yüzden New York’a dönüp lisans üstü eğitimim için yeni medya sanatı okudum. Okuldaki bir proje sırasında, Uluslaraası Queens Sanat Bienali’ne davet edildim. Cuidad Transmo da istediğim şekilde izleyici ile payla bil isimli proje ile organizasyona katıldım. Çevrimiçi et şabiliyorum” diyen Ca nonge yakın zamanda konkunç bir olay yaşa mış. Evi tamamen ya nan sanatçı, “Olay be ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK ni, bir yer sahibi olmanın önemi üzerine düşünmeye itti. Büyük, küçük, konforlu ya da konforsuz fark etmez. İnsan olarak hepimizin kendi ‘mağarası’na ihtiya kileşimli öğeler barındıran, katılımlı bir yerleştirme işiydi ve ABD’deki göçmen sorununa eğiliyordu. 2004 yılıydı. O dönemde sosyal medya daha hayatımıza girmemişti o yüzden oldukça yaratıcı bir proje olarak değerlendirildi. Art Dance Space isimli misafir sanatçı programına davet edildim. Burada etkileşimli platformlarda beden araştırması üzerine çalışmaya başladım. Başlarda performans sanatını alanım olarak görmüyordum. Ancak işlerim zamanla beden odaklı hale gelmeye başladı ve yavaş yavaş yeni medyadan performans alanına evrildim. Artık işlerim beden odaklı. Bedenimi, sanatsal yaratıcılık, deneyim ve kendimi ifade için bir araç olarak görüyorum. cı var. Bir barınak bize güvenlik ve denge sağlar. Yangından sonra ne kadar kırılgan olabildiğimi fark ettim. mek için yola koyuldum. Fas, Mısır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti der tiğini ise şöyle açıklıyor, “Evim Güzel Evim, başıma gelenlerin bir yansıma Her şeyin kontrolümüz altında oldu ken şimdi Türkiye’deyim. Burası beni sı. Öte yandan küresel anlamda her in ğunu düşünürüz ama işler öyle yürü çocukluğumdan beri heyecanlandıran sanın bir eve ihtiyacı olduğu gerçeği müyor” diyor. Evinin yandığını öğren bir yerdi. İstanbul da kültürel anlam ni dile getiriyor. Ev aynı zamanda zi diğinde kırsal bir bölgede tatildeymiş. da birçok farklılığı içinde barındıran hinsel bir kavram. Benim evim ABD’de Tatil dönüşü, şehre uzun süren çare bir şehir” diyor. New York şehrinde. Eve döneceğim siz bir yolculuk yapmak zorunda kal Sanatçının Bomonti Ada’da gerçek kavramı bu adreslerle birlikte şekille dığını söyleyen Canonge, “İşlerimi ip leştireceği “Evim Güzel Evim” per niyor, ama bir yere evim demek başka tal etmeye karar verdim, ama bir daha formansı evsizlik ve yerinden edil bir hissi uyandırıyor.” İstanbul’u New düşününce devam etmek için kendim me kavramlarına odaklanıyor. Kişisel York’a benzeten sanatçı, “Bir şekilde de güç buldum ve yeni topraklar gör kaybının, bu kavramlarla nasıl eşleş yabancı gibi hissetmiyorum ve evim deymişim hissi uyandırıyorlar” diyor. Performans sanatının görünürlüğü... Canonge, İstanbul’a gelmeden önce çok sayıda galeri ve kurumla iletişime BİPperformans, BiPsergi, BİPatölye, BİPkonuşma, BİPfilm olmak üzere 5 bölümden oluşan yapının neden kuruldu maları yürütmek, yerel ve uluslararası organizasyonlara performans projeleri önermek, yeni yaklaşımlar üzerine çalışmalar geçmiş. Bazıları yanıt vermemiş bazıları ise oyalamış. Canonge, “Bip ile konuştuğumda ise gerçek bir samimiyet ğunu, bodyinperform kurucu direktörü ve yürütmek, performans sanatçılarına per gördüm. Ayça Ceylan ve onun ekibiyle performans sanatçısı Ayça Ceylan’a sor formans projelerini gerçekleştirebilme çalıştığım için doğru karar verdiğimi duk. Ceylan, “Türkiye’de performans sa leri için kaynak yaratmak amacıyla 2018 natının görünürlüğü arttırmak, arşiv çalış Ocak ayında kuruldu” dedi. gördüm. Çünkü sanatçılarını ve işbirliklerini önemsiyorlar” diyor. Fransız yapımı ‘Hayat Okulu’ gösterimde Çalılıklardaki hayat... Adeta çocuk edebiyatımızın köşetaşı yazarlarından bir Kemalettin Tuğcu romanı tadında seyreden, yer yer duygusallığın doruğa çıktığı, bildik tema ve klişeler üzerinden aileye yönelik kotarılmış, sonuçta orta karar, çevreci bir çağdaş masal izlenimi veren, 2017 yapımı bir Fransız filmi seyrettim, temmuz sıkıntısına gark olduğumuz bu hafta: “L’ecole BuissonniereHayat Okulu”. Senaryosunu Jerome Tonnerre’le birlikte yazan Nicolas Vanier’nin yönettiği “Hayat Okulu”, 1927’nin Paris’inde yetkililere başvuran Celestine (Valerie Karsenti) adındaki taşralı, kısır bir kadının, kan bağı bulunmayan, 10’lu yaşlardaki öksüzyetim Paul’ü (Jean Scandel) zor şartlarda yaşadığı yetimhaneden alıp memleketi Sologne’a götürmesiyle başlıyor. Doğal hayatın süregeldiği, tavşan, geyik, tilki, yabani domuz, sülün, ördek, vb. gibi hayvanlarla ve nehirdeki kocaman balıklarla dolu, cennet gibi ormanlarla büyük, geniş arazilerden oluşan Sologne’un efendisi ve yörenin ağası olan, yaşlı bir kontun (François Berleand) şato gibi malikanesinde hizmetkârdır Celestine ve yine kontun emrindeki kaçak avcıları engellemekle görevli, orman jandarması kocası Borel’le (Eric Elmosnino) beraber malikanenin müştemilatında oturur. Memur zihniyetli Borel’in tam zıddı olan, nehir kıyısındaki salımsı gecekondusunda yaşayan, gece karanlığında, Borel ormandayken gizli gizli ziyaret ettiği Celestine’le de bir kaçak aşk yaşayan, Paul’e de bir çeşit hayat eğitmenliği yapan, özgür ruhlu, yerel balıkçı Totoche’la (Fransız sinemasının eski toprak oyuncularından François Cluzet filmin lokomotifi) yakın arkadaş oluyor küçük Paul zamanla, çingene dilberi Bella’yla (Ilona Cabrera) da kırıştırıyor. Doğum yaparken ölen kızının acısıyla doğan çocuğu (yani torununu) hiç umursamayan, Paris’de baba parası yiyerek sefih bir hayat süren ve ölümünü bekleyen, paragöz oğlu Bertrand’dan (Thomas Durand) da hiç hazzetmeyen, çevredeki doğal hayata hamilik edip, zaman zaman yörede kamp kuran çingenelere de kol kanat geren mutsuz kontun tekdüze yaşamını renklendirir ilişkileri yakınlaştıkça gariban Paul (malum kan çeker hesabı). Aslında Celestine’in yetimhaneden kurtarıp (evlat edinmese de) bakıcılığını üstlendiği Paul’ün kontun torunu olduğunun ortaya çıkacağı, mutlu son’lu bir finale çıkan “Hayat Okulu”, dramdan komediye gide gele, 2 saatlik bir masal gibi seyreden, sıcak bir aile filmi özetle. Harika doğal ve yabanıl hayat görüntüleri, özel bir itinayla kaydedilmiş ormanhayvan çekimleri, sonu tatlıya bağlanan TotocheBorel gerilimiyle sürükleyici kılınmış klasik anlatımı, beylik konusunu çekilir kılan yeterli performanslar çıkaran kalabalık oyuncu kadrosunun da katkısıyla, aslında Arjantinli kadın yönetmen Lucrecia Martel’in “Zama”sı dışında sıradan filmlerin gösterime sokulduğu yeni haftanın bir adım öne çıkan filmlerinden biri sayılabilir “Hayat Okulu”. Hikâyesi kadar hatta hikâyesini aşan şahane görselliğiyle akılda kalıyor yönetmen Nicolas Vanier’nin imzasını taşıyan bu Fransız filmi. Başarılı görüntü yönetmeniyse Oliver Horlait . Aslında düzenin sınırlamalarına aldırmaksızın, çayır çimen çalılıklarda özgürce yaşamak anlamına gelen “L’ecole BuissonniereHayat Okulu”, Fransız sineması meraklısı seyirciye nisbeten çekici gelebilir sanırım. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle