28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
70’lik delikanlılar: 68’liler 68’in 50. yılındayız... Kısacık, yalın bir cümle... Genç kuşaklara ne anlatır, kestiremiyorum. Ancak bir, hatta birkaç kuşağa “çok şey” anlatır. Dahası anlattığı Avrupa’da başkadır, Türkiye’de başka... Önce Avrupa... 1968 ilkbaharında Paris’te, hemen ardından Londra’da, Berlin’de bütün Avrupa’yı etkileyen, ağırlığını üniversite öğrencilerinin oluşturduğu kitlesel protesto eylemleri patlak verdi. Ana akım medyanın ısrarla “öğrenci olayları” diye adlandırdığı bu kitlesel protesto eylemleri bir özgürlük arayışı, kurulu düzene, yani insana aykırı bir sisteme, kapitalizme başkaldırıydı. Avrupa başkentlerinde sokaklarda akan genç kadın ve erkeklerin hınzır bir ortak zekâdan fışkıran sloganları birbirini izliyordu. Mesela “Yasaklamak yasaktır” deniyordu. Cinsel özgürlük, sistemin dayattığı değerleri değerden saymama, özgür ve sorgulayıcı bir bilim yerine sisteme kalifiye eleman yetiştirme araçlarına dönüşmüş üniversite eğitimine itiraz, 68 gençliğinin talepleriydi. Refah toplumu düzeyine ulaşmış ve her yanı, sanatı, düşünce dünyası, siyasal eylemlilikleri kısırlaştırılmış Avrupa toplumunu derinden sarsan ve alışılagelmiş değerleri kökten sorgulayan bir eylemler zinciriydi. Avrupa’da 68 eylemleri aynı zaman bürokratlaşmış, işçi aristokrasisince tutsak edilmiş, “nomenklatura”laşmış komünist partilerine karşı da bir itirazdı. Nitekim Fransa, Federal Almanya gibi ülkelerin komünist partilerince eylemler desteklenmedi, hatta karşı çıkıldı, küçümsendi. “Avrupa 68’i”, sistemi değiştir(e)medi. Ancak sarstı, pek çok çürümüş, örümcek bağlamış değer yargısının geniş kitlelerce sorgulanır olmasına yol açtı. Kestirmeden söyleyelim: İnsanlık için bir kazanımdı... HHH Türkiye de 68’i yaşadı. İstanbul ve Ankara’da kadın ve erkek üniversite öğrencileri sokaklarda aktılar, alanlarda toplandılar, üniversiteleri işgal ettiler. Türkiye’nin eylem pratiğine özgür düşüncenin ve düşünce özgürlüğünün bereketli tohumlarının ekildiği “Forum”ları armağan ettiler. Bir gazete yazısına ayrıntılı bir tarihçe ve analiz elbette sığmaz. Yine de “Avrupa 68”i ile “Türkiye 68”i arasındaki kanımca önemli ve gözden kaçmaması gereken bir farktan söz edilmeli. Avrupa 68’i sisteme ve o sistemin uyumlu halkalarına dönüşmüş komünist partilere köklü ve haklı bir itirazdı. Türkiye 68’i ise komünist hareketin keşfedilmesiydi. 27 Mayıs Anayasası’na kadar süren çölleştirilmiş bir düşünce ikliminden henüz çıkılmıştı. Marksizmin klasikleri ve güncel eserleri çoğu bir yabancı dil bilmeyen öğrenci gençlik için ulaşılamaz halde idi. 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren Türkiye İşçi Partisi içinde ve dışında arayış içindeki gençlik, gitgide sayısı artan çevirilerle Marksist klasiklere kavuşuyor, “Leninci parti” kavramı ile tanışıyordu. Türkiye 68’i, bu ülkenin sol hareketine derinlik, ufuk ve heyecan aşıladı. Kuşkusuz savrulmalar da yaşandı. Ancak çok bereketli, çok değerli bir arayışlar paleti Türkiye 68’inin rahminden fışkırdı. Sadece Sovyetler Birliği ve o çizgideki “sosyalist sistem” değil, Güney Amerika’daki devrimci hareketlerden Doğu Asya’daki sosyalizm kuruculuğu deneyleri, Güneydoğu Asya’daki antiemperyalist savaşlar, Türkiye 68’ini besleyen ve oradan da Türkiye solunu biçimlendiren esin kaynakları oldu. Kestirmeden söyleyelim:  Türkiye 68’i ülke için ve insanlık için bir kazanımdı. HHH 68 gençliğinin ortalama 20 yaşında olduğunu varsayarsak ki hiç de yanlış olmaz o gün sokaklarda akan genç kadın ve erkekler bugün 70 yaşında. ‘70 yaşındaki delikanlılar’dan söz ediyorum. Kuşkusuz aramızdan çürük elmalar da çıktı. Milliyetçiliğe, hatta Türk ırkçılığına savrulanlar, kapitalizme kapılanıp saf değiştirenler oldu. Ama çoğunluk, belirleyici çoğunluk 68’in ilkelerine, ülkülerine, siyasal tercihlerine bağlı kaldı, o günkü heyecanıyla yaşadı, yaşıyor. Hiç kuşkum yok: Türkiye 68’i yaşanmasaydı, Türkiye bugünkünden de berbat bir ülke olurdu. Hiç kuşkum yok: Türkiye bugünkü siyasal İslam karabasanından kurtulacaksa bunda 70 yaşındaki kadın ve erkek delikanlıların payı, katkısı olacak. HHH Tam yazıyı noktalarken bilgisayarıma bir imza bildirisi düştü. 68 kuşağının dönmemiş, caymamış, ülkü ve siyasal tercihlerinden sapmamış 282’sinin (şimdilik 282’sinin) imzasını taşıyan tek cümlelik yalın bir açıklama: “Biz 68’lilerin adayı Selahattin Demirtaş’tır” yazıyor. Demedim ben size, 70 yaşındaki kadın ve erkek delikanlılar hâlâ ve hep 1968 ilkbaharında gibiler... Pazar 3 Haziran 2018 EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: FUNDA YAŞAR ER haber 5 Erdoğan, kendisine ‘FETÖ’nün bir numaralı siyasi ayağı’ diyen Kılıçdaroğlu’na karşı açtığı davaya gönderdiği Açtığı davadadilekçede, aralarında Akar’ın da olduğu komutanları suçladı savunmaya geçti! Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kendisi hakkında “FETÖ’nün bir numaralı siyasi ayağı Cumhur başkanı koltuğunu işgal eden zattır” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıç daroğlu aleyhinde açtığı 250 bin TL’lik tazminat davasında mahkeme ye 85 sayfalık “savunma gibi” dilekçe gönderdi. ALİCAN ULUDAĞ Cumhurbaşkanı’nın avukatının hazırladığı dilekçede, 15 Temmuz dar be girişimine katılan FETÖ’cü gene rallerin büyük bölümünün Erdoğan’ın başında bulunduğu Yüksek Aske ri Şura’da (YAŞ) terfi ettirilmesi ko nusunda “askeri kesim” suçlandı. 15 Temmuz öncesinde YAŞ’ta Genelkur may Başkanı, kuvvet komutanları ile orgenerallerin olduğuna işaret edi len dilekçede, “Başbakan ve Milli Sa vunma Bakanı’nın iki kişi olarak si vil azınlıkta olduğu ve teknik hazır lığın da Genel Sekreter unvanı ile as ker kesim tarafından yapıldığı” belir tildi. Erdoğan’ın avukatının işaret et tiği dönemin önemli bölümünde Ge nelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar görev yapıyordu. Diğer yandan dilekçede, Ergenekon davasına ilişkin Erdoğan’ın 2008 yılında “Ben bu dava nın savcısıyım” dediği iddiası yalanla nırken, Erdoğan’ın “milletin savcısı” olduğunu beyan ettiği savunuldu. Kılıçdaroğlu, partisinin 27 Mart’ta düzenlenen grup toplantısında “FETÖ’nün bir numaralı siyasi ayağı 2004 MGK’ye yanıt veremedi Erdoğan’ın avukatının yanıt dilekçesinde, 2004 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) alınan Fethullah Gülen cemaatiyle mücadele kararının Erdoğan hükümeti tarafından uygulanmaması, AKP yöneticilerinin Erdoğan’ın talimatıyla Gülen ile görüşmesi, 2005’te CHP’nin FETÖ konusunda sunduğu araştırma önergesinin AKP’liler tarafından Meclis’te reddedilmesi, devlet kurumlarının FETÖ’ye açılması konularıyla ilgili açıklama yapılmaktan kaçınıldı. Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun avukatının İlker Başbuğ, Işık Koşaner gibi isimlerin tanık olarak dinlenmesi talebiyle ilgili de yorum yapılmadı. Cumhurbaşkanı koltuğunu işgal eden zattır. Versin mahkemeye, ispat edeceğim” demiş, bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu aleyhinde 250 bin TL’lik tazminat davası açmıştı. Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik, davanın görüldüğü Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne verdiği 84 sayfalık dilekçede, “delillerini” sunmuş, eski Genelkurmay Başkanları İlker Başbuğ ve Işık Koşaner ile dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’ın arasında bulunduğu 8 kişinin tanık olarak dinlen mesini istemişti. Dilekçede özellikle “FETÖ’nün devletin en kritik konumlarına yerleşmesine en fazla katkı veren siyasinin Erdoğan olduğu” belirtilirken, 15 Temmuz kalkışmasına katılan neredeyse tüm FETÖ’cü generallerin, general olmasını Erdoğan’ın YAŞ’ta sağladığı, terfi ve atama kararlarına imza attığı vurgusu yapıldı. 85 sayfalık yanıt Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın, Kılıçdaroğlu’nun dilekçesindeki suçlamalarına karşı mahkemeye 85 sayfalık yanıt dilekçesi verdi. YAŞ toplantılarında FETÖ’cü subayların terfi ettirilmesi konusunda Erdoğan’ın sorumluluğu olmadığı öne sürülen dilekçede, 15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadar ve halen Genelkurmay Başkanlığı yapan Hulusi Akar’ın arasında bulunduğu komutanlar ile diğer asker kökenli YAŞ üyeleri şöyle suçlandı: “Davalının Sayın Cumhurbaşkanımızın bizzat, hak eden subayların terfisini engellemek ve FETÖ’cü sözde subayları terfi ettirmek suretiyle general yaptığına ve FETÖ’ye destek olduğuna ilişkin Yüksek Askeri Şura’nın 15 Temmuz’a giden süreç içerisindeki toplantı ve karar usulleri dikkate alındığında gülünç kalmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın ülkenin Başbakanı sıfatı ile Yüksek Askeri Şura’ya katıldığı ve başkanlık yaptığı dönemlerde yani 15 Temmuz’dan sonra yapılan değişikliklerden önce, YAŞ üyeleri; Başbakan, Genelkur Başbakan Binali Yıldırım, Bolu’da miting yaptı. adalet bakanı Gül: Gündemimizde af yok Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, ‘bayramdan önce bir af’ için çalıştıklarını açıklayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin önerisine, “af gündemimizde değildir” cevabını verdi. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, memleketi Gaziantep’te Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından hazırlanan Yerel Medya Soruyor programında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin af çağrısına cevap verdi. Bahçeli’nin 235 bini bulan mahkum ve tutuklu olduğunu hatırlatarak, ramazan ayı öncesinde hükümetten af konusunda çalışma yapılması önerisi ile ilgili soruya cevap veren Gül, “Şu an için bir af gündemde değildir. Hükümetimizin gündeminde şu an için yoktur” cevabını verdi. ‘Her adayın tek vaadi: Erdoğan’ı indireceğiz’ Başbakan Binali Yıldırım, Bolu’da İzzet Baysal Caddesi’nde halka seslendi. 24 Haziran seçimlerinde parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçileceğini belirten Yıldırım, “Adayları görüyorsunuz. Herkes meydanlarda ve birçok vaat veriyor. Abartılı şekilde de vaatler veriyorlar. Her adayın tek bir vaadi ‘Recep Tayyip Erdoğan’ı indireceğiz’ diyorlar. Bolu, Erdoğan’a sahip çıkacak mısın? Yeni dönemde Cumhurbaşkanlığı kadar Meclis de önemli. Güçlü Meclis olursa güçlü hükümet olur, güçlü hükümet olursa güçlü Türkiye olur” diye konuştu. Seçime sayılı günler kaldığını söyleyen Yıldırım, “Sandığa gidiyoruz. Ak mı, kara mı saçımız önümüze düşecek. Sandıkta herkes boyunun ölçüsünü alacak. İlk hedefimiz Meclis’i daha güçlü hale getirmek. İkincisi milletin adamını cumhurbaşkanı seçmek. Üçüncü hedefimiz ise Türkiye’yi daha da büyütmek ve daha da güçlü hale getirmek” ifadelerini kullandı. l DHA Kuzey Irak’ta iki şehit, bir ağır yaralı Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) , Irak’ın kuzeyinde yol yapım çalışması sırasında askeri iş makinesine terör örgütü PKK mensupları tarafınan düzenlenen roketatarlı saldırı sonucunda, iki askerin şehit olduğunu, bir askerin de ağır yaralandığını açıkladı. TSK’den yapılan açklamada, “02 Haziran 2018 tarihinde Irak kuzeyinde yol yapım çalışması esnasında askeri iş makinesine bölücü terör örgütü mensupları tarafından gerçekleştirilen roketatarlı saldırı sonucunda, iki kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, bir kahraman silah arkadaşımız ise ağır yaralanmıştır. Bizleri derin bir acı ve üzüntüye boğan bu saldırıda hayatını kaybeden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, şehitlerimizin kederli ailelerine, Türk Silahlı Kuvvet Hakan Ergin Tayfur Uluçay leri ile Yüce Türk milletine başsağlığı ve sabır, yaralanan kahraman silah arkadaşımıza acil şifalar dileriz. Türk Silahlı Kuvvetleri asil Türk milletinden almış olduğu güç ile tüm terör örgütleriyle mücadelesine en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar azim ve kararlılıkla devam edecektir” denildi. Şehit Uzman Çavuş Hakan Ergin’in Giresun’un Eynesil ilçesindeki evine acı haber gitti. Ergin’in ailesinin ikamet ettiği apartman ve çevresine Türk bayrakları asıldı. Ailede, 3 erkek kardeşten biri olan Ergin’in asıl görev yeri olan Malatya’dan 2 yıl önce geçici görevle Hakkâri’nin Çukurca ilçesine gittiği, buradan da Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Suriye’nin Afrin bölgesinde yürüttüğü Zeytin Dalı Harekâtı’nda görev aldığı öğrenildi. Şehit Uzman Çavuş Tayfur Uluçay’ın (26) Adana’nın Kozan ilçesi Yukarıkeçili Mahallesi’ndeki evine de acı haber gitti. Haberi alan komşuları ve yakınları, Türk bayrakları asılan şehit evine akın etti. Bekâr olan Uzman Çavuş Tayfur Uluçay’ın bugün Yukarıkeçili mahallesinde toprağa verileceği bildirildi. l DHA may Başkanı, Milli Savunma Bakanı, Kuvvet Komutanları, Ordu Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Donanma Komutanı ile Silahlı Kuvvetler kadrolarında bulunan orgeneral ve oramirallerden oluşmaktaydı. Toplantılar, Başbakan’ın başkanlığında yok ise Genelkurmay Başkanı başkanlığında ve Şura üyelerinin katılımı ile yapılır, Şurada kararlar toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğu ile alınırdı. Eğer oylamada eşit oy çıkarsa, o sırada başkanlık yapan kişinin (Başbakan ya da Genelkurmay Başkanı) oy verdiği tarafın oyu geçerli olmaktaydı.” ‘Askeri kesim’ ithamı “Bununla birlikte yine değişiklikten önceki 1612 sayılı kanunun 6. maddesine göre; ‘Genelkurmay İkinci Başkanı aynı zamanda Yüksek Askeri Şura’nın Genel Sekreteridir’ ve Şura toplantısında bir üst rütbeye terfi edecek general, amiral ve albaylar ile emekliliğe sevk edilecek ve görev süresi uzatılacakların işlemlerine yönelik tüm hazırlık faaliyetleri ilgili mevzuata uygun olarak Şura Genel Sekreteri tarafından yürütülmekteydi. Açıklananlardan da anlaşılacağı üzere, Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde Yüksek Askeri Şura’da yalnızca bir oy hakkı bulunmaktaydı. Davalının Sayın Cumhurbaşkanımızın kararları bizzat tek başına alarak, atamalara keyfiyetle karar verdiği iddiasının, sadece yukarıda açıklanmış olan şüranın toplantı ve karar usulleri dikkate alındığında dahi gerçek dışı olduğu ortadadır. Başbakan ve Milli Savunma Bakanı’nın iki kişi olarak sivil azınlıkta olduğu ve teknik hazırlığın da Genel Sekreter unvanı ile asker kesim tarafından yapıldığı Yüksek Askeri Şura’lara ilişkin davalının söz konusu iddiası görünen ve mevcut gerçekliğin tam zıttı niteliğindedir.” ‘Savcılık’tan çark Dilekçede, Erdoğan’ın Ergenekon operasyonlarına 2008 yılında “Ben bu davanın savcısıyım” diyerek arka çıkmasına ilişkin suçlamaya ise şöyle yanıt verildi: “Sayın Cumhurbaşkanımıza ait olduğu iddia edilen ‘Ben bu davanın savcısıyım’ ifadesi Cumhurbaşkanımız tarafından sarf edilmiş değildir. Davalının genel başkanı olduğu partinin eski genel başkanı tarafından Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik yapılan ‘savcı’ yakıştırması üzerine; sayın Cumhurbaşkanımız ‘Biz kendimize hiçbir vasıf tayin etmemişken bize de savcılık görevini sağ olsun onlar veriyor. Bu da güzel bir şey. Niye? Savcı millet adına vardır, iddia makamı millet adına oradadır. Biz de millet adına evet hakkı aramanın hakkı savunmanın gayreti içindeyiz, eğer bu anlamda savcılık ise evet savcıyız’ ifadelerini kullanarak ‘milletin savcısı’ olduğunu açıkça belirtmiştir.” 19 Aralık 2009’da yapılan Kozmik Oda aramalarında dönemin Başbakanı Erdoğan’ın dahli ve talimatı olmadığı öne sürülen dilekçede, bunun yargı içindeki FETÖ’cülerin kumpası olduğu iddia edildi. Dilekçede, yargının FETÖ tarafından ele geçirilmesinde 12 Eylül 2010’da yapılan anayasa değişikliği referandumunun gösterilmesine de yanıt verilirken, “FETÖ’nün yargının içerisinde güç ve yetki sahibi olmasını sağlayan adımın asıl faili ve müsebbibi CHP’dir” denildi. Akar dönemini kapsıyor Erdoğan’ın avukatının YAŞ’ta askerleri suçladığı dönemin önemli bölümünde halen Genelkurmay Başkanı olan Hulusi Akar aktif rol oynadı. 20112013 yılları arasında Genelkurmay 2. Başkanı olan ve YAŞ’ın Genel Sekreteri olarak hazırlık çalışmalarını yürüten Akar, 20132015 yılları arasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevine atandı. Orgeneral Akar, 18 Ağustos 2015 tarihinden bu yana ise Genelkurmay Başkanlığı görevini devraldı. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargâhı’nda olan olayları konu alan çatı iddianamede, darbeye karışan generallerin büyük bölümünün 2011’den sonra YAŞ’ta terfi ettirildiğine dikkat çekildi. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle