Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pazar 3 Haziran 2018 12 Devlet dersinde öldürülen çocuklar için ağıt (*) Anacığım, bilirim yüreğin yanar. Tarlada mısın, kardeşlerime yemek mi hazırlıyorsun ya da fotoğrafıma bakıp, başımı okşadığın günlerin haylaz oğlunu mu düşünüyorsun? O zaman acını dindirmek için bir su kenarına git ve bana seslen; ben su olup gelirim yanına, ellerin suyu okşar ve birlikte en güzel günlerin hayalini kurarız. Anacığım, su acını dindirir ve beni sana getirir… Bir su başına git anacığım. Kız kardeşlerim, nasıl da güzelsiniz, sakın ola ki hayata küsmeyin, onu öyle doyasıya yaşayın ki, çevreniz şenlik sesleriyle dolsun; şenlik bulaşıcıdır ve bir yeryüzü çocuğudur, onu çoğaltın. Boynunuzda sade bir madalyonda benim gülümseyen bir fotoğrafım olsun; bir gün âşık olduğunuzda, sevdiğinize bir sır verir gibi madalyondaki fotoğrafı gösterin ve birlikte benim için bir kadeh şarap için. Aşk ve hayat için. Babacığım, hep gizli gizli ağladın, seni gördüm. Adımı binlerce kez yineledin ve gözyaşların bir ipek sessizliğinde yol oldu. Ağabeylerim, arkadaşlarım, dostlarım sana emanet. Onlar nasihatı sevmezler, bilirsin ama senin bilgeliğin onların yolunu açar, acıya dayanmalarını sağlar ve yeniden hayatı sevmelerini kolaylaştırır. Onlardan bilgeliğini esirgeme, yüreklerine kin bulaşmasın yeniden türkülerini söyleyebilsinler. Ben her yerdeyim. Bunu bilmenizi isterim. Geçenlerde, uçsuz bucaksız bir vadide koyunlarını otlatan 13 yaşında bir çobana rastladım. Koyunları köpeğine emanet etmiş, ders çalışıyordu. Sonra defterinin bir sayfası açıldı, bir de baktım, benim fotoğrafım; sayfaya yapıştırmış, altında el yazısıyla yazılmış bir slogan: “Her yer Gezi!” Ona bir selam vermek isterdim ama ölüler selam veremezler, ben de yel olup usulca sırtını okşadım, gülümsedi. Yolum bu kez bir triko atölyesine düştü. Triko atölyesinde gencecik on kadın işçi çalışıyordu, birden ezan sesi atölyeyi doldurdu, o zaman kadınlardan biri kalktı, çantasından çerçevelenmiş bir fotoğraf çıkardı, fotoğraf Ali’nin cenazesinde çekilmiş ağlayan analarımızın fotoğrafıydı, hepsi fotoğrafın başında toplandı ve sessizce dua etmeye başladılar. Ben usulca oradan ayrıldım. Onları dualarıyla baş başa bıraktım. Birden canım öylesine bir türkü çağırıp semah yapmak istedi ki, anlatamam. Dualarınız için sağ olun. Dostlarım denizi ne kadar çok sevdiğimi bilirsiniz. Bu kez denizlere doğru yürüdüm. Bir sahil kasabasında, bir motor teknesinin yanında durdum. Teknenin arka yüzünde kocaman bir bez asılıydı, bezin üstündeki yazıları okumaya başladım ve kahkahalarla güldüm. Bezin üstünde şunlar yazılıydı: “Gezi eyleminde bulunanlara yüzde 50 indirim. Cop yiyenlere bedava. Çarşı Grubu’na bedava. Direnişte insanlara yardım eden doktorlara bedava.” Gidin çoluk çocuk teknelere binin ve her denize atlayışınızda adlarımızı haykırın, deniz onları çok uzaklara, hiç bilmediğimiz coğrafyalara götürür ve bir gün o çok uzaklardan sesler gelir ve hepsi de aynı sihirli sözcüğü haykırır: “Özgürlük!” Bir ofisteyim, şaşkınlık içinde etrafıma bakıyorum, ofisin duvarları Gezi sloganlarıyla dolu. Tek boş yer yok ve tam ortada Abdullah’ın, Ethem’in, Zeynep’in, Mehmet’in ve benim fotoğraflarım; altında bir yazı: “Gezi ölümlerini unutma!” Yurdumun bütün ofisleri Gezi olmuş, bilenler bilmeyenlere anlatsın! Anacığım gördün mü bak, ne kadar çok oğlun, ne kadar çok kızın olmuş. Dağlardan, ovalardan, denizlerden, dört bir tarafı kapalı ofislerden her gün sana selam söylüyorlar. Anacığım bir oğul yitirdin, bin oğlun, bin kızın oldu. Anacığım bereket tanrıçası Kibele seni selamlıyor. Bereketin, oğulların ve kızların adına. (*) Yazarın notu. Bu yazı gazetemizde 14 Temmuz 2013 yılında yayımlanmıştır. Aradan beş yıl geçti ve yeniden sizlerle buluşuyor. Bu seçim hengamesinde Gezi’yi ve orada ölen gencecik dostlarımızı yeniden anımsamak bize iyi gelecektir. Devlet dersinde öldürülen çocuklar. Ece Ayhan’ı da yeniden anarak hepimizin çocuklarıdır. Hepimizin sevgilileri, arkadaşları, dostlarıdır, her daim kanayan acımızdır. Aynadaki suretlerimizdir. 3 HAZİRAN 2018 SAYI: 33842 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03:30 03:22 03:55 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:27 13:08 17:06 05:14 12:53 16:48 05:42 13:16 17:08 Akşam 20:38 20:19 20:37 Yatsı 22:25 22:03 22:17 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Psikiyatri alanında, yalan söylediğini farkında bile olmadan desteksiz atanlara “mitoman” deniliyor. Psikiyatri uzmanı Ferdinand Dupré, 1905 yılında Yunanca efsane anlamında ‘mitos’ ve Latince delilik anlamında ‘mania’ sözcüklerini birleştirerek adını koyduğu ‘mitomania’ hastalığına yakalanan mitomanları dört sınıfa ayırmış: Kendini övmek için yalan söyleyen hastalar, gerçeklerden kaçmak için yalan söyleyen hastalar, aşağılık kompleksini gizlemek için iftira atan hastalar, dolandırmak ve kandırmak için yalana başvuran hastalar. Yine Dupré’ye göre, bazı hastalardaki mitomania illeti az ya da ileri derecede psikotik ve nevrotik bozuklukların göstergesi olabilirmiş… Mitomania’yı ‘basit yalancılık’tan ayıran özellik, kişinin yalan söylediğini farkında olmadan yalan söylemesi. Mitoman, gerçekleri hayallerden ayırt edemiyor ve söylediklerine inanıyor. Bu inanç, doğruyu bilen kişilerin karşısında bile şaşırtıcı bir özgüvenle desteksiz atmasına yol açıyor. İllet, öznenin sürekli yalana sığınmak ihtiyacından kaynaklanan ve kabul edilmeyen gerçeklikten bir kaçış yolu… Tedavisi hiç mi hiç kolay değil. Hastanın uzun yıllar sürebilecek, o da belki işe yarayacak bir psikanalize girmesi gerekiyor. Ama hasta olduğunu reddeden bir mitomani psikanalize ikna etmek zaten imkânsız! HHH Dolayısıyla mitomani hastasının durumu, zamanla ağırlaşıyor. Gerçeklerden giderek kopan mitoman, içine kapanıyor ve yalnızlaşıyor. Kendisiyle konuşmak, söyleşmek, yalanlar üzerine kurulu bir dünyada Övünmeye kaynak, mitomanyak! yaşadığından, fikir alışverişi imkânsızlaşıyor. Bütün bu saptamalar, mitomani için arama yaptığım tıp literatüründe var olan bilgiler. Türkiye’de çok uzun süreden beri gözümüzün içine baka baka, devasa yalanlar söyleniyor. Seçimlerden önce de böyleydi. Geçen yılki referandum kampanyasında iktidarın afişlerinden birinde “Sıkıyönetim bitecek” yazıyordu, örneğin. Türkiye’de sıkıyönetim yoktu, OHAL vardı ve zaten referandum sonrasında da bitmedi, uzatıldıkça uzatılıyor. Yıllardır benzer yalanlara alıştığımız için, “basit yalancılık” deyip geçtik. Halkın aklıyla alay etmek mitomania olamaz, elbette! Ama bu yıl 24 Haziran’a alınan erken seçim sürecinde ‘fütursuz’ tanımını aşan kabalık ve büyüklükte ‘yanılmalar’, binlerce kişinin gözünün içine baka baka yapılır oldu. Merhum Süleyman Demirel, memleketi Isparta’da adını taşıyan üniversiteyi 1992 yılında kurdurmuştu. Zaten SDÜ’nün logosunda da nal gibi kuruluş tarihi yazıyordu. Ama geçen hafta Isparta’da kürsüye çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Üniversiteyi Isparta’da kim kurdu? Biz kurduk(!)” diyebildi. Ispartalı yandaşları da coşkuyla alkışladı. HHH 1999’da AKP bırakın iktidar, parti olarak bile var değildi. Ama Türkiye G20 ülkeleri arasındaydı. Cumhurbaşkanı kürsüye çıktı, Türkiye’nin G20’ye AKP iktidarında girdiğini söyledi. Yandaşlarından da epeyce alkış aldı. “Tekirdağ’a 3 baraj, 4 gölet inşa ettik” dedi. Oysa var olan tüm baraj ve göletler 1975 ile 1998 yılları arasında yapılmıştı… Ahali yine alkışladı! Bu yanılmalar, geçen hafta oldu. Örnekleri epeyce çoğaltabilir, zaten kendisi gibi sürekli yanılan, dolayısıyla da yanıltan iktidar partisi ile müttefiklerine yayabiliriz. Memlekette mitomania salgını mı var, sorusu meşru. Ama yok, mitomania bu değil! Çünkü malum şahıslar, bilinçli biçimde gerçeği tersyüz ediyor; kendilerini dinleyen seçmenin cehaletine güvenerek bazen yaptıklarını inkâr, bazen de yapmadıklarını sahiplenebiliyorlar. Cehaleti yaymak ve cahil nüfusu çoğaltmak için gösterdikleri gayretin meyvelerini topluyorlar. Damat bakan Albayrak, AKP seçmeninin “Cumhurbaşkanımız Ay’a kadar 4 şeritli yol yapacağım dese, vallahi inanırız!” sözleriyle boşuna mı övünüyor? Ne var ki dünyayı kandırmak, Türkiye’de özenle yetiştirdikleri cahilleri uyutmak gibi kolay değil. Ve Türkiye, o dünyanın bir parçası. Cehalete teslim olursa, afiyetle yutulacak bir parçası. “F aiz indir” saldırıları doları ve Avro’yu yeterin HtanHahmHet@gmail.com Alman baswwınw.ıanhmdeattanb.ciormkaç yıl önce, Erdoğan’ı bir kö ce fırlattı. pek kulübesinde zincire vu Oysa elinde padişah fer rulmuş gösteren, rezil bir manı yetkisi var. Devlete ya karikatür yayımlandı. ni kendisine bağlı 3 tane Cumhurbaşkanları her ül de devlet bankası var. Ma ke için, toplumsal kanaat dem faiz bütün kötülüklerin ten bağımsız olarak, dışarı anası, iki satırlık bir KHK ile önce sen indirt gitsin o üç En ince kurtuluş da o ülkenin onur ve haysiyetini temsil ederler. bankanın verdiği faizleri. O günlerde olayı kınamış Ama yapamaz. Neden? danışmanları bu anıları “fazla sa tık. Türk milletinin onur ve Şahsi ve ailevi tasarrufları do mimi” sayıp buharlaştırmaya ka haysiyetine saldırılmıştı. Bu sal larda diyenler var! rar verdiler! dırıyı da önce Alman devlet ve 28 Ağustos 2014’te YSK’ye HHH hükümet başkanlarının kınaması verdiği mal bildiriminde, Al Ba Alman Anayasası şöyle baş gerekiyordu. raka Bank’ta 200 bin $ mevdua lıyor: Kimse oralı olmadı. “Ifade öz tı olduğunu kendisi beyan etmiş “Tanrı ve insanlar karşısındaki gürlüğü” denilip geçildi. ti. (Baraka, Arapça “bereket” de sorumluluğunun bilincinde olan Bir üzüntü veya teessüf ifade mek. Allah bereket versin!) (....) bu anayasa, bütün Alman edilmedi. O günlerde dolar 2.15 TL idi. milleti için geçerlidir.” Ifade özgürlüğü elbette de Şimdi 4.604.90 TL arası gi “Insan Onur ve Haysiyetinin mokrasinin önkoşulu. dip geliyor. Korunması Ama hukukun temeli de insan Yani, faiz döviz savaşında, Md 1: Insanın onuru ve hay ve insan onurudur. dolar sahipleri yüzde 100 ka siyeti dokunulmazdır. Tüm devlet Almanların 1. maddeye ifade zançlı. erki, ona saygı göstermek ve onu özgürlüğünü değil, “insan onu Tayyip Bey, belki de “ince in korumakla yükümlüdür.” runun korunmasını” koymaları ce” eriyen oylarındaki açığı dö Md. 2/son: Cinsiyeti, soyu, bundandır. vizden milyonlar vuranların des ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inan Ama herhalde “Insan onur ve teğiyle kapatacaktır. cı, dini veya siyasi görüşleri do haysiyetinin dokunulmazlığını” HHH layısıyla hiç kimse mağdur edi Almanlar kendileri için yazmışlar. Herkesin hesabı kendine. lemez ve hiç kimseye imtiyaz ta Md. 2’ye “Din, dil, ırk ve siya “Faiz insin!” diye verdiği mü nınamaz.” sal görüşleri dolayısıyla ‘hiç kim cadeleyi “Kadın cinayetleri dur HHH se’ mağdur edilemez” ibaresini sun!” yolunda yürütseydi, şim “Alman Anayasası’ndan bi de usulen eklemişler. di yüzlerce kadın yurttaşımız ha ze ne?” Türkiye Cumhurbaşkanı, Al yatta olacaktı!” Maalesef, bunu diyemeyiz: manların gözünde demek ki ‘hiç Nereden mi bu hesap? Bu ülkede yaşayan 4 milyon kimse’ bile sayılmıyor. Başbakanlığı’nın ilk dönemin dolayındaki insanımızın huzu Solingen’den itibaren yakılan, de “Siyaset hayat kurtarmaktır(!)” ru, esenliği ve yazgısı o anaya katledilen, Türkler için güvence diyordu da ondan. (O günlerde saya bağlı. olmayan anayasa ne yazık ki bu “RTErdoğan” adlı bir sitesi var Dahası, Tayyip Bey bu ülkede ülkede seçim toplantısı düzenle dı, orada!) ve öteki AB ülkelerinde kampan mek isteyen bizim iktidar partisi Daha önce de yazmıştık: ya yapmak istiyor. için de teminat olamıyor! Çocukluğunda simit sattığı Başta bizim iktidar ricalimiz ile Çünkü Almanlar, anayasaları nı ve simit satan arkadaşlarından bu ülkede toplumsal, ticari ve na en baştan kırmızı çizgiyi çek daha çok kâr ettiğini anlatıyor ve kültürel bağı olan milyonlarca TC mişler “sırrını” da şöyle açıklıyordu: yurttaşı için Alman Anayasası en “Bu anayasa bütün Alman mil “Çok ucuza aldığım bayat si büyük güvence. leti için geçerlidir.” mitleri annemin yardımıyla evde HHH HHH sobadaki tencerenin buharından Keşke bizim anayasada da Üç pazar sonra sandığa gide geçiriyor ve yumuşatıyordum. “cumhurbaşkanı dokunulmaz ceğiz. Sonra da sobada çıtır hale geti lığı” yerine “Insan onur ve hay “Millet Ittifakı”nın seçimi ka rip satıyordum.” siyetinin dokunulmazlığı” hük zanması ve “Bütün Türk milleti” Çıtayı yükseltip “As mü yer alsaydı da onur ve hay için geçerli bir anayasa yapması rın Liderliği”ne, “Ümmet’in siyet Saray’da külliyede aran Tayyip ve Bahçeli Bey’lerin de Önderliği”ne yönelince belli ki masaydı. kurtuluşu olacaktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Plastiğe boğulmak… Bir denizatı, kuyruğuyla plastik kulak çubuğuna öyle bir sarılmış ki… Denizatları genelde deniz çayırlarına, yosunlara tutunurlar, akıntılarla birlikte yol alabilmek için. Bizimki bir su bitkisi bulamamış belli ki, plastik kulak çubuğu bulmuş… Diğer fotoğrafta bir deniz kaplumbağası, eski bir balıkçı ağına dolanmış, öldü ölecek. Bir leylek, çöplükte plastik torbaya yakalanmış. Torba onu öylesine sarmış ki, tek başına kurtulması olanaksız. Ne kaçabilir ne uçabilir… Okinawa Adası’ndaki keşiş yengecin sırtında ise plastik bir kavanoz kapağı var. Kabuğunu turistler almışlar. Bunlar, National Geographic dergisinin haziran sayısında yayımlanan fotoğraflardan bazıları… İnternette yer alan bu fotoğraflar plastik atıkların doğal yaşamı nasıl tehdit ettiğini gösteriyor… Baktıkça hüzünleniyor insan. Ne hale getirdik doğayı. 4.5 milyar yaşındaki dünyayı 70 yılda plastiğe boğduk. Denizler, denizde yaşayan canlılar plastik tehdidi altında. Her yıl 8 milyon ton plastik karışıyor okyanuslara. 2025 yılında denizlerdeki plastik miktarının 250 milyon tona ulaşacağı hesaplanıyor. Yani denizlerdeki plastik miktarı, var olan balık stoklarının üçte biri seviyesine ulaşacak. Dünya Ekonomik Forumu’na sunulan rapora göre 2050 yılında ise denizlerde balıktan çok plastik olacak. Pasifik Okyanusu’nda akıntılar nedeniyle plastiğin toplandığı dev alanlar oluşmuş. Spiegel dergisinin haberine göre; bu alanların en büyüğünün yüzölçümü Almanya’nın dört katına ulaşmış. Dünyanın en derin noktası Mariana Çukuru yaklaşık 11 bin metre derinliğinde. En yüksek dağ olan 8 bin 848 metrelik Everest ile karşılaştırıldığında Mariana’nın ne denli derin olduğu daha iyi anlaşılıyor. Orada bile plastik torbalar çıktı. “Sciencedirect.com” sitesinde yayımlanan rapora göre bulunan atıkların üçte biri plastik. Önceki ay İspanya’da Murcia’da 10 metre uzunluğunda, altı ton ağırlığında bir erkek ispermeçet balinası kıyıya vurdu. Midesinden 29 kilo plastik poşet, su şişesi, konserve kutusu, balık ağı gibi maddeler çıkarıldı. Çevreciler balinanın midesinden çıkan plastikleri kumsala dizmişler. İnternette yayımlanan fotoğraflara bakıyorum. Ürkütücü. Şöyle bir başlık dikkatimi çekiyor: “Yuttukları plastikler onları ölüme götürüyor.” Geçen yıl benzeri bir olay Bergen yakınındaki Sotra adasında yaşanmıştı. Bergen Üniversitesi zoologlarından Terje Lislevand, “Balinanın midesinde hiçbir yiyecek yoktu. Muhtemelen plastikleri yiyecek sanarak yuttu. Plastiklerin sindirim sistemini tıkaması sonucu duyduğu acıdan dolayı da karaya vurdu” diyordu. Binlerce albatrosun plastiği yiyecek sanarak yediği ve açlıktan öldüğü o belgeseldeki görüntüler geliyor aklıma. Her yıl yüz binlerce deniz canlısı, deniz kaplumbağası, su kuşu ve balığı plastik yüzünden can veriyor. Balinalar intihar ediyor. Ne olacak bu işin sonu? Nereye doğru gidiyoruz? Greenpeace’in “Plastik kirliliğine dur de” kampanyasına bakıyorum, bugüne kadar Türkiye’den sadece 6 bin 32 kişi imza atmış. Oysa insanlar Greenpeace’in “Plastik ayak izi hesaplayıcısı”na bakıp oradaki sorulara yanıt verseler belki de sorunun ne denli ciddi olduğunu daha işi kavrayacaklar. Program, farkında olmadan dünyaya ne kadar plastik bıraktığımızı hesaplıyor. Buradaki “farkında olmadan” ifadesi boşuna değil. Bir dakikanızı ayırıp internette yer alan basit birkaç soruya yanıt verdikten sonra karşınıza öyle sayısal veriler çıkıyor ki… Eğer sıkı bir çevreci değilseniz ve plastik kullanmamak yönünde özel bir çabanız yoksa, “Eğer Türkiye’de yaşayan herkes sizin kadar plastik tüketseydi...” ifadesinden sonra karşınıza çıkacak sayı sizi şaşırtacaktır. Gerçi uzmanlar, plastikle ilgili soruna ilişkin olarak, “Çözümünün ne olduğunu bilmediğimiz bir sorun değil” diyorlar: “Çöpü nasıl toplayacağımızı biliyoruz. Nasıl yok edeceğimizi biliyoruz. Nasıl geri dönüştüreceğimizi biliyoruz.” İnsanın sorası geliyor: Madem bu kadar çok şey biliyoruz, o zaman sorunu niye çözemiyoruz? Umarız, Avrupa Birliği Komisyonu’nun tek kullanımlık plastik ürünlerin yasaklanmasına ilişkin geçen hafta sunduğu tasarı hızla yasalaşır ve diğer ülkelere de örnek olur. C MY B