18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 24 Nisan 2018 6 Adalet hemen şimdi! haber TASARIM: SERPİL ÜNAY Gazetemizin yayın politikası suçlama konusu edilerek 18 yazar ve yöneticimizin yargılandığı davanın 8. duruşması bugün Silivri’de görülecek Gazetemizin 18 yazar ve yöneticisinin yayın politikamızın suçlama konusu edilerek yar gılandığı davanın 8. duruşması bu gün Silivri Cezaevi’nin karşısında bu lunan duruşma salonunda görülecek. Cuma gününe dek sürmesi planlanan duruşmaların ardından hükmün açık lanması bekleniyor. Dava kapsamın da İcra Kurulu Başkanı mız avukat Akın Atalay, 541 gündür tutuklu bu lunuyor. Cumhuriyet operasyo nu, Fethullahçı Terör Ör gütü üyeliği suçlama sı ile Yargıtay’da yargılanan sa nık savcı Mu rat İnam’ın talimatıy Akın Atalay la, 31 Ekim 2016’da 13 Orhan Erinç yazar ve yö neticimizin evlerine yapılan polis baskını ile başladı. Savcılığın “PKK/KCK ve FETÖ/PDY terör örgütlerine müzahir oldukları”nı iddia ettiği Cumhuriyet mensuplarından 9’u gazetede yayımlanan haberler ve yazılar gerekçe gösterilerek tutuklandı. O sırada yurt dışında bulunan icra kurulu Başkanımız avukat Akın Atalay ve eski yayın yönetmenimiz Can Dündar hakkında da yakalama kararı çıkarıldı. Bunun üzerine yurda dönen Atalay, gözaltına alınarak kaçacağı şüphesiyle tutuklandı. 2 ay sonra da muhabirimiz Ahmet Şık, yazıları gerekçe gösterilerek gözaltına alındı ve FETÖ ile PKK propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklandı. Geç gelen iddianame Yazar ve yöneticilerimiz hakkındaki iddianame, tutuklanmalarından 156 gün sonra tamamlandı. Bu süreçte sulh ceza hâkimlikleri tahliye taleple rini gerekçesiz bir şekilde reddetti. 4 Nisan’da iktidar yandaşı Sabah gazetesine servis edilen iddianamede, yazar ve yöneticilerimizin haber ve yazılarımız gerekçe gösterilerek FETÖ’ye yardım ettiğini iddia edildi. İddianamenin açıklanmasının ardından gazete çalışanlarına yönelik gözaltı ve tutuklamalar sürdü. 5 Nisan’da ulaştırma servisi çalışanımız Yavuz Yakışkan, bir gün sonra da muhasebe servisi çalışanımız Emre İper, iddianame savcılarından Yasemin Baba’nın talimatı ile gözaltına alındı. Karar bekleniyor 13 günlük gözaltı sürecinin ardından Yakışkan serbest bırakıldı. Dosyası Cumhuriyet davası ile birleştirilen İper ise ByLock kullandığı iddiasıyla 9 ay tutuklu kaldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, sonradan aralarında İper’in de bulunduğu 11 bin 480 kişinin “Mor Beyin” programının altına yerleştirilen programları kullanmaları nedeniyle iradeleri dışında ByLock ağına yönlendirildiğini duyurdu. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yürüttüğü davanın 16 Mart’taki 7. duruşmasında, savcı Hacı Hasan Bölükbaşı davaya ilişkin esas hakkındaki mütalaasını açıklamıştı. Bölükbaşı, mütalaada, davaya konu iddianamedeki suçlamaları tekrarlamış ve “bir bütün halinde yayıncılık faaliyetinin dava konusu edildiği”ni belirtmişti. Mahkeme, mütalaanın ardından yazar ve yöneticilerimiz ile avukatlarına esas hakkındaki savunmalarını hazırlamaları için süre vermişti. Bugün başlayacak karar duruşmasında yargılanan 18 Cumhuriyet gazetesi mensubu, esas hakkındaki savunmalarını yapacak. Avukatların da savunmalarının tamamlanmasının ardından yazar ve yöneticilerimize son sözleri sorulacak ve hüküm açıklanacak. l İSTANBUL/Cumhuriyet Soldan sağa: Murat Sabuncu, Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, M. Kemal Güngör, Emre İper, Ahmet Şık, Bülent Yener, Günseli Özaltay. Abökalüdnemmeiye Direnenlerin okuluCumhurbaşkanı’nın talimatıyla kampusunda öğrencilerin tepkili gözaltına alındığı Boğaziçi’nin tarihi, başarı ve direnişlerle dolu ZEHRA ÖZDİLEK İstanbul Üniversitesi’ndeki (İÜ) akademisyenler, üniversitelerindeki bazı fakültelerin ayrılıp başka bir üniversite çatısı altına alınmasına tepki gösterdi. İstanbul Üniversitesi İletişim Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arzu Kihtir gazetemize yaptığı açıklamada “Kararın insani boyutu yoktur. Karar, öğrenciler, öğretim üyeleri ve idari personel için ciddi bir travmadır. Öğrenciliğim ile birlikte 30 yılımı İÜ bünyesinde tamamladım, taslak karardan dolayı çok ama çok üzgünüm, yüreğimi sıkıştıran bu kararı eleştirmeye ve aktif demokratik tepkimi vermeye devam edeceğim” diye konuştu. Kararın demokratik olmadığına değinen Kihtir şöyle devam etti: “Karar İstanbul Üniversitesi’nin entelektüel sermayesini de yok etmektedir.” Yükseköğretim Kanunu ile bazı kanun ve KHK’lerde değişiklik yapan kanun tasarısı, geçen günlerde TBMM Başkanlığı’na sunulmuştu. Tasarıyla ikisi vakıf olmak üzere, 15 üniversite kurulacağı açıklanmıştı. İstanbul, Gazi, Karadeniz Teknik, İnönü, Selçuk ve Erciyes gibi üniversitelerin bazı bölümleri ise, yeni kurulacak üniversitelere bağlanacak. l İSTANBUL DİSK: 1 Mayıs’ta Maltepe’deyiz DİSK/ EmekliSen İstanbul Şubeleri üyeleri, sömürü ve köle sistemine karşı insanca yaşam için “1 Mayıs’ta Maltepe Alanı’ndayız” başlığıyla Galatasaray Meydanı’nda basın açıklaması yaptı.EmekliSen Aksaray Şube Sekreteri Selehattin Sert, Bizler emektarlar olarak 1 Mayıs’ta Maltepe’de olacağız. Fakat Taksim alanı bizim kutsalımızdır. Taksim alanından asla vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu. DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu da, “1 Mayıs İstanbul’da da yeri Taksim Meydanı’dır. 1977’de Taksim Meydanı’nda DİSK’in öncülüğünde gerçekleştirilen, çok sayıda emekçinin katıldığı 1 Mayıs’ta işçi sınıfının ortak iradesi Kurucu Genel Başkanımız Kemal Türkler tarafından 1 Mayıs meydanı Taksim Meydanı olarak ilan edilmiştir. Ama bugün Taksim Meydanı’nı bizlere kapatarak buluşmamız engellenmek isteniyor. Biz, bir kez daha Taksim Meydanı’nın bizim alanımız olduğunu duyurmak istiyoruz” diye konuştu. l İSTANBUL/Cumhuriyet 29 Mart 2016’da Boğaziçili öğrenci ve akademisyenler, barış akademisyenlerinin tutuklanmasını protesto etmişti. SEYHAN AVŞAR Boğaziçili akademisyenler ve öğrenciler şimdi büyük bir baskı altında. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hedef göstermesi sonucu çok sayıda Boğaziçili öğrenci, evinden, kampusundan gözaltına alındı. 13 öğrenci tutuklandı. Tüm yaşananlara karşın rektörlük sessizliğini koruyor. Oysa Boğaziçi, kurulduğu 1971 yılından bugüne hep direnişin, özgürlük talebinin akademideki kalelerinden birisi oldu. İşte Boğaziçi Üniversitesi’nin parlak tarihinde yer eden önemli öğrenci direnişleri: Boykot dayanışması n 27 Şubat 1976’da okuldaki not ve averaj sistemini, hazırlık ve ara sınıflarda okuyan öğrencilerin sene sonu not ortalamasının altında kalmasını, okuldan atılmalarına protesto etmek için Boğaziçili öğrenciler boykottaydı. Boykot tam 39 gün sürdü. 7 Nisan 1976’da Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Kurulu, öğrencilerin taleplerini kabul ederek okuldan atılan öğrencilerin geri dönmesini sağladı. n 12 Eylül darbesinde dahi Boğaziçili akademisyenler ve öğrenciler duruşlarından taviz vermedi. Bu konuda üniversite hocaları tarafından anlatılan bir anekdota göre, 12 Eylül darbesinden sonra üniversiteye, askeri yönetimin atadığı bir rektör gelmiştir. Rektörün önemli icraatlarından biri de hocaların kılık kıyafetlerine ‘çekidüzen’ vermekti. Rektör, üniversitede karşılaştığı Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Faruk Birtek’i sakallı görünce, bu durumun üniversiteye yakışmayan bir manzara olduğunu düşünerek ‘Hocam, sakalınızı kesin!’ emrini vermeye kalktı. Birtek, elleriyle sakalını avuçladı ve şöyle dedi: ‘Sayın hocam, bu sakallar çok rektör gördü!’ n 6 Şubat 1988’de ise Boğaziçili öğrencilere Gaziantep’i tanıtmak üzere bir program düzenlendi. Programa katılan 75 öğrenci düzenlenen programda İslami Hizmetler Vakfı Genel Müdürü’nün konuşma yapması üzerine toplantıyı terk etti. Öğrenciler o günlerde tepkilerini, ‘Dini oyunlarına alet olmayacağız’ diyerek gösterdi. n 2 Ağustos 1990’da ise Irak’ın Kuveyt’i işgaline Boğaziçililer tepkisiz kalmadı. Kampusta yaptıkları protesto yürüyüşleriyle ‘savaşa hayır’ diye haykırdılar. n 14 Ekim 1990’da gazetemiz yazarı Doç. Dr. Bahriye Üçok’un suikaste kurban gitmesi de Boğaziçili akademisyenlerin ve öğrencilerin tepkisine neden oldu. 139 akademisyen imzaladıkları bildiri ile saldırıyı kınadı. Bildiride yer alan, “Bu gibi cinayetler özgür düşünceye, laikliğe olan inancımızı sarsamaz” cümlesi her şeyin özetiydi aslında. Erkek şiddetine karşı n 25 Mayıs 1993’te ise Boğaziçili kadın öğrenciler kadınlara yönelik şiddeti ve çocuk istismarını protesto etmek için İstiklal Caddesi’nde büyük bir yürüyüş düzenledi. n 10 Mart 1992’de ise direnişlerin en görkemlisi yaşandı. Boğaziçili öğrenciler Zonguldak’taki maden faciasında ölen işçilerin ölümünü protesto etmek için rektörlüğü işgal etti. İlk kez bir helikopter üniversite kampusunun içerisine indi. Ama o dönemde üniversite yönetimi öğrencilerine müdahale edilmesine izin vermedi. Öğrencilerin işgali üç gün sürdü. Üç günün ardından özel harekât tarafından müdahale edilerek öğrenciler gözaltına alındı. Tutuklanan öğrenciler yaklaşık dört ay tutuklu kaldı. Starbucks’ta menemen n 23 Şubat 1995’te bu kez öğrenciler ‘Eğitim hakkı satılamaz’, ‘Zamları yemezler’ sloganlarıyla harçlara ve yemeğe yapılan zamlar için alanlardaydı. Öğrencilerin eylemleri sonucu yönetim yine geri adım atmak zorunda kaldı. Zamlar geri alındı. n 21 Temmuz 2004’te de öğrenciler bu kez Munzur için isyandaydı. Tunceli Vadisi’ne yapılacak barajı protes to eden öğrenciler, “Küresel şirketler için her şey paradır” diyerek tepkilerini dile getirdiler. n 23 Mart 2007’de de Boğaziçililer sokak ortasında öldürülen gazeteci Hrant Dink anısına fidan dikmek istedi. Ancak polisin saldırısına uğradılar. n 9 Aralık 2011’de ise kampuslarına açılan Starbucks’u işgal etti Boğaziçili öğrenci ve akademisyenler. Kimi öğrenciler menemen yaparken, kimi akademisyenler dersleri kafenin içerisinde verdi. n 5 Kasım 2011 yılında da akademisyenler cüppeleriyle ve öğrencileriyle eylemdeydi. Bu kez eylemin konusu KCK operasyonunda tutuklanan Prof. Dr. Büşra Ersanl’nın serbest bırakılmasıydı. İşçi ölümlerine protesto n 16 Nisan 2015, Boğaziçili öğrenciler 11 işçisi çadırda yanarak can veren Marmara Park AVM inşaatının yükleyici firmasının kampuslarında açtıkları standı kovdu. n 29 Mart 2016, Barış Bildirisi’ni imzalayan akademisyenlerin tutuklanması Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen bir yürüyüş ile protesto edildi. n 14 Kasım 2016, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri bu kez tepeden inme rektör için isyandandaydı. Oyların yüzde 86’sını alan Gülay Barbarosoğlu’nun yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından seçimlere bile girmeyen Mehmed Özkan’ın rektör atanması protesto edilmek istendi. Ancak öğrenciler darp edilerek gözaltına alındı. n 21 Haziran 2017, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, mezuniyet töreninde seçimlerde aday bile olmamasına karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanan rektör Prof. Mehmed Özkan’ı protesto etti. Özkan’ın konuşması sırasında sahneye arkalarını dönen öğrenciler, alkışlar ve ıslıklarla eylem yaptı. Öğrenciler pankartlarında açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı unutmadı. fotoğraf: Cumhuriyet Arşivi / Can erok İnce hesaplar: Muhalefetin şansı ilk turda mı, ikinci turda mı? İktidar blokunun, İYİ Parti CHP hamlesi karşısında gösterdiği normal dışı davranışları, hakaretleri, aşağılamaları, işlerin, tasarladıkları seçim ortamının dışına taştığını gösteriyor. Bir panik havası var. İYİ Parti ve Akşener’i dışlama veya yokuşa sürme üzerine kurgu birden sıfırlandı. YSK eliyle “ne yapalım, bakın yasa böyle diyor” diyerek yaratmayı planladıkları “hukuki meşruiyet” çöktü.  Karşı demokratik hamle ile İYİ Parti’nin pozisyonu gerçekten güçlendi. Bu Kılıçdaroğlu CHP yönetiminin başarısıdır. Ciddi iki soru Bu hamle yeni bir durum da yarattı. En önemli gelişme, muhalefetin kesin bir bloka ittifaka dönüştüğüdür. Ve ittifak şimdi çok ciddi bir soruya yanıt arıyor: İlk turda ortak aday mı çıkarmalı, yoksa ikinci tura kalınırsa, en çok oyu alacak aday mı desteklenmeli? Bu sorudan çok ciddi bir başka soru daha çıkıyor: İlk turda ortak bir adayın şansı mı Cumhurbaşkanı RTE’ye karşı daha fazladır, yoksa, ikinci tura kalacak muhalefet adayının şansı mı? Bu stratejik bir soru. Yukarıdaki iki sorunun da farklı sonuçlar üretebileceğini öngörebiliriz. Üzerinde birleşilmiş ve ilk turda AKP seçmeninin bir kısmını yanına çekebilecek tek adayla seçime girip meydan okumak, Başkanlık seçimini iktidardan alma şansını yükseltebilir. Çünkü tam bir alternatif iktidar bloku oluşmuş ve bunun ilkeleri belirlenmiş oluyor. Her şey saydam ve açık.. Soru: İlk turdaki belirgin ortak adayın mı seçmen üzerinde etkisi daha güçlü olur, yoksa ikinci tura kalacak adayın mı?  Aslında tüm bu hesaplar, iktidardan giderek memnuniyetsizliği artan seçmenin oyunu nasıl çekeriz düşüncesine ve arayışına dayanıyor.  Eğer, bu seçimlerde iktidar bloku ile muhalefet blokunun oyları yaklaşık sabitse, muhalefet açısından birinci ve ikinci tur stratejileri arasında bir fark yoktur. Bu durumda herkesin ilk turda kendi adayıyla seçimlere girmesi normal gözükebilir.  Ama ya önemli bir fark varsa? Kararlı bir ortak adayın seçmen üzerinde etkisi gerçekten fazlaysa? Ve belirlenmiş bir ortak adaya oy vermeyi tercih ederse? Herkesin şansı blokta yüksek Tüm muhalefet partilerinin ortak çıkarı: a) AKP iktidarından bir an önce kurtulmaksa... b) Başkanlık rejiminin önünü keserek güçlü bir parlamenter rejime dönüş ise, şüphesiz ki tam bir muhalefet bloku oluşturacaklardır ve parlamento güçlenecektir. “Cumhur ittifakı” seçimleri kazanırsa, önümüzdeki 5 yıl boyunca tek adam rejiminin ve bugüne kadar görülen antidemokratik uygulamaların giderek daha çok Türkiye’yi sarıp sarmalayacağı açıktır. Cumhurbaşkanı’nın, OHAL’e niye karşısınız, ne zarar gördünüz, 810 kez daha uzatılabilir demesi, iktidarın uzun dönemli bir demirden rejimi sürdürmekte bir çekincesi olmadığını gösteriyor. Anayasanın Başkana verdiği yasal yetkilerin yetmediği, OHAL ile güçlendirilmiş bir Başkanlık Rejiminin tercih edilebileceği görülüyor. OHAL’in 10 kez daha uzatılması, 2.5 yıl daha OHAL anlamına gelir. Siyasi partiler, kendilerine büyüme ve iktidar yolunu açacak bir demokratik siyasal ortamı tercih ederler. Muhalefetin hepsi güçlenir  Muhalif siyasi partilerin tek tek “başkan seçilme seçme” olasılığı yoktur, bugünkü tabloda ancak birleşik güçle başkan seçtirebilir ve kendilerine yeni demokratik kulvar açabilirler. Saadet Partisi ancak alternatif seçeneklerde büyüyebilir ve AKP’den seçmeni çekebilir. İYİ Parti, ancak AKP iktidarının sona ermesi durumunda, kendine gerçekten büyüme olanaklarını yaratabilir. HDP ancak daha demokratik bir ortamda, eski politikalarını gözden geçirerek kendini yenileyebilir ve var oluşunu güçlendirebilir. CHP’nin tek başına iktidar olma olasılığının (başkan seçilme) henüz bir rüya olarak görüldüğü bugünkü koşullarda, ancak birleşik hareket ederek, ülke ve parti için yeni demokratik ve ekonomik koşulları yaratabilir. Not: Önceki günkü yazımda İlhan Kesici için Adalet Yürüyüşü’de katılmadığını yazmıştım. İnternette yaptığım bir saatlik araştırmada bir bilgiye rastlamamıştım. Ama gönderilen TV linklerinde Kesici’nin birkaç kez yürüyüşe katıldığı, katılamadığı zamanlarda ise Avrupa Parlamentosu’nda görevde olduğu görülüyor. Düzeltir özür dilerim. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle