Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pazar 25 Mart 2018 6 Kuşkularla dolu bir seçim dönemine girdik. Seçimlere hile karışacağı yaygın bilgi. Baskı altında yapılacağına ilişkin bilgiler, belirtiler umutsuzluk yaratıyor. Seçimleri boykot etmek dahil “önlemler”, “yöntemler” tartışılıyor. Öyle ya da böyle seçimlerin, parlamento içi, dışı muhalefet partilerinin amacı olan değişimi sağlayıp sağlayamayacağını göreceğiz. Aynı anda daha pek çok şey göreceğimiz de kesin gibi. HHH Burada dışardan “nesnel” bir gözlem yapma zorunluluğu var. Bunu yaklaşan ekonomik felaketi anlayabilmek için yapmak zorundayız. Önümüzdeki yıllar değil, aylar, işçiler, emekçiler, memurlar dahil yoksul halk kesimleri için “zor” sözcüğünün yeterince anlatamadığı sıkıntılı aylar olacak. Ekonomik kriz gizlenebilir olmaktan çıktı. Artık hiç kimseye, hiç bir ekonomiste ya da siyasetçiye sormadan durumu görebiliyor, hissedebiliyoruz. HHH Saklanması mümkün olmayan durumun belirtileri, kendi mutfağımızda, dövizdeki tırmanışta, ödenmesi olanaksız sınırlara yaklaşmış kamu ya da özel dış borçlarda, hızla yükselen genç işsiz önce yani 16 Nisan Anayasa Referandumu’nda kazandı ğımızı kaybederek, elimizi kolumuzu bağladığımızı bili yoruz. Sorun ya da soru bu kez aynı akıbete uğramaktan nasıl kurtulacağımız, önü müzdeki seçim maratonunda “kaderimizi” kendi elimize almanın yolunu nasıl bulaca Tarih Beklemez ğımızdır. HHH Yolu bulamazsak, başarı sızlığımız, ekonomik krizin ve liktedir. Yakında patlayacağına kesin “kriz devletinin” artan baskı gözüyle bakılan, “medarı iftiharımız” yöntemleriyle “yönetilmesi” anlamına inşaat sektörümüzün yanıp sönen kır gelecektir. Pek çok isim takılabilir, ses mızı lambası da tehlike işareti veriyor. sizliğin mutlaklaştırıldığı, sokakların sus Ama dahası var: Dahası, ekonomik krizi turulduğu, itiraz etmenin evin içinde bile tamamlayan yani boğazımızı sıkan, üs mümkün olmadığı, orta gelir grubunun telik krizin çaresi gibi sunulan, hareket “sweet home”larının dahi hapishaneye olanaklarımızı kısıtladığı, yok ettiği için dönüştüğü süresi belirsiz bir dönem çözüm yollarını da tıkayan siyasal bas başlayacak, yoksulluğu suskunluk izle kıdır. yecektir. Öyleyse ekonomik yangının, HHH alevlerin hızla yaklaştığı bu günleri iyi Su kaynıyor ve biz ne olduğunu anla değerlendirmek zorundayız. madan haşlanırken tencereden fırlayıp, HHH kendimizi kurtaramıyoruz. Ama artık “Ne yapmalı?” sorusu her sıkıntılı nesnel duruma teslim olmanın pasifli zamanda düşünceyi harekete geçirmek ğinden kurtulmanın, seyirci konumunu için işe yarar sorudur. Ekonomik krizin terk etmenin zamanıdır. Bir yıl kadar çözümünün siyasi olduğunu kabul et meye yanaşmayanlar, “işsiz kalmamaya bakın, tasarruf edin, dayanışmayı hareketlendirin” türünden yanıtlar vereceklerdir; aldırmayın, çözüm değildir. Çare uyuşuk kurbağalıktan kurtulmak, bir an önce kaynayan tencereden fırlayıp çıkmaktır. Solun, sosyal demokrasinin, iktidardan hoşnut olmayanların, mutlak sessizliği kırması, baskıyı, kesin bir dille reddetmesi başlangıç noktası olabilir, olmalıdır. HHH Solun, anlamsız tartışmalara zamanı yok; “tekleşme” projelerini bir yana bırakıp yan yana, birlikte davranmanın yolunu bulmalıyız, çünkü tarih beklemez. Teorinin sayfalarında gezinmek çekicidir ama onun aynı zamanda “somut durumun somut tahliline” hizmet etmesi de gerekmiyor mu? Şimdi bize gerekli olan, “zamanın ruhuna” teslim olan ya da teorinin labirentlerinde “duruma uygun alıntı” arayan değil, gittikçe ağırlaşan havayı dağıtacak, umutlu sözler söyleyecek tarihten ders almış örgütlenmelerdir. HHH Statükonun boyun eğmeyi öneren “nesnelini” gördük; şimdi sorun kapıyı açacak devrimci “özneyi” görebilmek, onun hareketlenmesini sağlayabilmektir. Hileyle, mühürsüz oylarla iktidara Hakeme rağmengelebileceklerini düşünmüyorum diyen Erdoğan bu maçı alacağızToprak: ATAKAN SÖNMEZ Türkiye’de gündem her gün farklı bir yönde değiştirilse de, değişmeyen bir gündem olarak önümüzde bir 2019 gerçeği var. Yaratılan tüm gündemler, atılan tüm siyasi adımlar aslında 2019 seçimlerine ayarlı. Erken seçim tartışmaları devam ederken, ülkenin kaderini belirleyecek olan yüzde 50+1 denklemi nasıl oluşacak, Türkiye 2019’dan sonra yola başkanlıkla mı yoksa parlamenter demokrasi ile mi devam edecek, bu süreçte ‘Cumhur ittifakı’ adı verilen AKPMHP ittifakına karşı blokta en büyük kütleyi oluşturan CHP ne gibi adımlar atacak. Bu soruların yanıtları için CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Danışmanı Erdoğan Toprak ile görüştük. CHP’nin 2019’da da 7 Haziran ve 1 Kasım’da olduğu gibi toplumun ekonomik sorunlarına yanıt üreten bir program ile meydanlara çıkacağının işaretini veren Toprak, “Hileyle, mühürsüz oylarla iktidara gelmek isteyebilirsiniz ama tencere kaynamazsa orada kalamazsınız. Hileyle, mühürsüz oylarla da iktidara gelebileceklerini düşünmüyorum. Hakeme rağmen biz bu maçı alacağız’ diyor. n 2019’da Türkiye’de güvenli bir seçim yapılabileceğini düşünüyor musunuz? Hükümetin seçim yasaları ile bu kadar oynamasından seçimlerde bir bit yeniği olacağını görüyorum. Bu aslında parmak boyasının kaldırılması ile başladı. Kimse kimseyi aldatmasın önümüzde sıkıntılı bir süreç var. Ama Türkiye kolay kurulmadı ve Türkiye’nin kolay kolay da Atatürk’ün bize emanet ettiği bu parlamenter demokrasiyi ve cumhuriyeti vermeyecek. n Toplumun büyük bir kesiminde ‘16 Nisan’da biz sandıktan ‘Hayır’ çıkardık ama açıklanan sonuç ‘Evet’ oldu’ düşüncesi hâkim. 2019’da bunun tekrar etmemesi için ne yapacaksınız? Türkiye’de 175 bine yakın sandık kuruluyor. Biz, 1 milyon 200 bin üyemizle bu sandıkların güvenliğini sağlayacağız. Hiç kimse merak etmesin. Ama buna ilaveten bizim gibi düşünen çok büyük bir blok var. Bu bloğun içinde başka partiler var, sivil toplum kuruluşları var. Bizim bu bloğu oluşturarak bunun karşısında durmamız lazım. 16 Nisan’da biz, yüzde 50’nin üzerinde bir yapının gelecek antidemokratik sisteme karşı olduğunu gördük. Ama saat 15.00’te YSK mühürsüz oy pusulalarını haksız ve geçersiz olarak kabul etti. Bu sefer biz yüzde 60’ları hedeflemeliyiz. n Yüzde 60 alabilir misiniz? Evet yüzde 60 alabiliriz. Çünkü bizim içinde bulunduğumuz blokta bu ülkenin Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkesi, Arabı, milliyetçisi, muhafazakârı, komünisti, Alevisi, Sünnisi var. Toplumun bütün kesimlerinden büyük bir oranı bir kere bu işin karşısında. Diğer tarafta bir miktar muhafazakâr, bir miktar da milliyetçi var. O blokta bu toplumun bir çok rengi yok. Solcusu yok, Kürdü yok, Alevisi yok. Onlar aslında dar bir alana sıkışmış. Biz bunu iyi organize edebilirsek yüzde 7080’i rahatlıkla kucaklayabilecek bir yapıyız. n Boykot çağrıları var. Bu tartışmalar için ne diyorsunuz? Boykot yenilgiyi baştan kabul etmektir. Yüze 60 alabileceğimiz bir seçimi neden boykot edelim. Kaldı ki boykotun uluslararası bir meşruiyetinin öncelikleri anlatacaklar halka. 16 Nisan bize şunu gösterdi: Doğru hareket edersek ve o birlikteliği doğru kurarsak, bir çok büyükşehiri alabileceğiz. Toprak, CHP’nin 2019’da da 7 Haziran ve 1 Kasım’da olduğu gibi toplumun ekonomik sorunlarına yanıt üreten bir program ile meydanlara çıkacağını söyledi. olup olmayacağının da garantisi yok. Batı’da seçimlere katılım oranı zaten yüzde 50 ve altında. n Toplumun bir bölümünde ‘Bu iktidar sandıkla gitmez’ kanaati var. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Hayır. Ben bunu aklıma bile getirmek istemiyorum. Yerel seçimlerde AKP’nin elinden bir çok belediyeyi aldık ve yönetiyoruz. Sandıkta yenildiği anda koltuğu devretmek zorunda. n Aslında sandığa giren oyla sandıktan çıkan oy arasında fark olduğu inancı ve YSK’nin tavrı da boykot çağrılarına da haklılık payı vermiyor mu? Bazı maçlarda hakemler taraf tutabilir. Hakemi de yeneceksiniz. Biz hakeme rağmen bu maçı alacağız. n Erken seçim bekliyor musunuz? Yerel seçimlerin erken olacağına ihtimal vermiyorum. Ama sonbaharda bir erken seçim olasılığını gözardı etmemek lazım. Şu anda Torba Yasalarla, keyfi uygulamalarla seçim hazırlıklarının sinyalini alıyoruz. Zaten CHP olarak seçimlere hazırlığımızı aylar öncesinde başlattık. n Yerel seçimlerde ‘Hayır’ bloku içinde de böyle bir ittifak olacak mı, bu yönde bir çalışma var mı? AKPMHP bloğu karşısında vatandaş böyle bir inisiyatif alabilir. Tabanda, halk nezdinde bir ittifak olacağını görüyorum. Bu geçtiğimiz yerel seçimlerde Ankara’da, İstanbul’da olmuştur. Seçmenin birinci önceliği bu ülkedeki rejim sorunudur. O tehlikeyi görüyor ve refleks oluşturuyor. ‘Adaylar son güne bırakılmamalı’ n CHP’nin daha önceki seçimlerde aday açıklamada geç kaldığı gibi bir eleştiri vardı. Önümüzdeki yerel seçim için büyükşehir adaylarının açıklanacağı takvim veya isimler belli mi? Şu anda böyle bir takvim yok. Bazen adayları çok erken açıkladığınızda, o adayların haksız eleştirilerle yıpratılması mümkün olabiliyor. Ama ben büyükşehir adaylarının açıklanmasının son 60 günlük takvime sıkıştırılmaması gerektiğini düşünüyorum. 60 günde projelerini ve kendilerini anlatmaları zor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bünyesinde “Sosyal Demokrat Belediyecilik” ve öncelikleri ile ilgili bir çalışma başlatıldı. Kim aday olursa olsun, bu çalışmalar o adaylara verilecek ve onlar da bu ‘Doğan Medya’nın satışı en çok iktidara zarar verir’ n Doğan Medya’nın satışı Türk demokrasisi için ne anlama geliyor, Türkiye’deki medya düzenini nasıl etkiler? Başta söyleyelim bu bir ticari karar. Ama ticari bir karar diye geçiştirelemeyecek kadar da önemli bir karar. Bunun altında ne var, kapalı kapılar altında neler döndü, hangi cezalar devreye girdi, nasıl köşeye sıkıştırıldı, bunları tarih açıklayacak. Bugün medyanın yüzde 9095’i iktidarın kontrolüne geçti. Ama bu iktidar için hayırlı olmayacak.Bir çok medya kuruluşuna el kondu ve adı “Havuz” olan bir yapıya devredildi. Bu şekilde havuza alınan gazetelerin hepsinin tirajları dibe vurdu. Türkiye’nin en büyük ve köklü gazetelerinden birinin de bu yapıya geçmesi acı verici. n 2018 ekonomi açısından nasıl geçecek? Türkiye’yi önümüzdeki yıllarda da çok zor bir dönem bekliyor. Türkiye haksız bir şekilde betona aşırı yüklendi. Bu iktidar 15 yıldır, bu ülkenin sermayesini betona gömüyor. Bugün yurt dışından yüzde 18 ile borçlanan bir sanayi sektörü var. Yüzde 18 faizle borçlanan sanayinin dünyayla rekabet etmesi mümkün değil. Öte yandan ülkeye eskiden 22 milyar dolarlara varan bir yabancı sermaye girişi vardı. Bunun yarısı artık gelmiyor. Çünkü yabancı sermaye artık kendini güvende görmüyor. Ortada bir hukuk devleti yok. n CHP bu zor dönemden hasarsız biçimde geçirebilecek mi ülkeyi? Şunu açıkça söyleyeyim. CHP iktidarında Bir tek “hukuk devleti” güvencesi ile yüzde 18 olan borçlanma fazini yarı yarıya düşürürüz. IMF’ye bile ihtiyaç olmadan. n CHP, 2019’da yine 7 Haziran’da olduğu gibi ekonomiyi öncelik alan bir programla çıkacak mı meydanlara? 7 Haziran seçimlerinde CHP çok başarılı bir kampanya yaptı. Taşeron işçiler kadroya alınmışsa, asgari ücret bugün yetersiz olsa da 1600 liraya çıkmışsa, emekliye iki maaş ikramiye veriliyorsa bu CHP’nin sayesindedir. ‘TENCERE KAYNAMIYOR’ n Ama “bunlar yapılamaz” diyordu iktidar? Demek yapılabiliyormuş. Biz bunun hesabını kitabını yaptık. Biz, bu büyük ekonominin getirisinin halka yansımasını istiyoruz. Dünyada en büyük sorun gelir dağılımındaki adaletsizlik. Dünya yeni yüzyılda bunu tartışıyor. Gelirin yüzde 80’ini nüfusun yüzde 1’i alıyor. Bu sürdürülebilir değil. Biz, “asgari ücret 1500 lira olabilir, emekliye iki maaş ikramiye olabilir.” dedik. “Hayır olmaz, nereden bulacaksınız” dediler. Hepsinin bütçeye maliyeti yüzde 2.90’dı. Biz bunu yapabiliriz. Biz bu ülkeyi iyi yönetiriz. Türkiye çok büyük bir devlet ve bu coğrafya çok güçlü bir coğrafya. Türkiye’nin şanssızlığı bugüne kadar doğru yönetilememiş olması. Kısa vadeli düşünülmüş, koltuk hırsı ile yönetilmiş bir Tür kiye var. Sanayimiz var, yer altı zenginliklerimiz var, insan gücümüz var. Biz bunu yapabiliriz. n CHP’nin milyonlaca işsize umut olacak projeleri var mı? Türkiye ekonomisi şu anda borçlanarak ve savunma harcaması yaparak büyüyor. ‘3. Köprü, 3. Havalimanı, otoyollar gibi büyük projeler YapİşletDevret modeli ile verildi. Ve doğru şekilde de verilmedi. Bir kere iş oldukça pahalı fiyata ihale ediliyor. İkincisi, ihaleyi alan firmalara Türkiye’deki kamu bankalarından kredi kullandırılıyor. Esnafa, köylüye, üreticiye gitmesi gereken kaynak yandaş müteahhitlere gidiyor. Bugün yurt dışı borçlanma faizinin yüzde 18’lere çıkması bu yüzdendir. Otoyol istihdam yaratmaz. Yolla, köprüyle karın doyuramazsınız. Karın doyurmak için fabrika kurmanız, bacayı tüttürmeniz lazım. Bu şekilde ocak taki tencere kaynar. Tencere kaynamazsa sorun var demektir. İstediğiniz kadar seçimleri hileyle, hurdayla, mühürsüz oylarla almayı hedefleyin; tencereyi kaynatamadığınız zaman sizi orada oturtmazlar. Tencere kaynamıyor artık, tehlike yakında. n 2019’da bu biriken tepkiyi sandığa yansıtıp yüzde 60 alacağınızı söylüyorsunuz. Bizim görevimiz bu. Boykotu doğru bulmuyorum. Bu, milleti sandıktan soğutma oyunudur. Bu ülke kolay mı kuruldu? Sivas, Amasya, Erzurum kongreleri boşuna mı yapıldı? Samsun’a boşuna mı çıkıldı. O zaman “dünya devletleri kaşımızda, ne gereği var mücadleye” dediler mi? n O zaman spordan bir örnekle soracak olursak, 2019 için net bir skor tahmininiz var mı? Bu maçı alacağız başka yolu yok. haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: EMİNE BİLGET Neden Doğan Medya, 4 gerekçe ve ‘Gazetecilik yapmak yasak’!oğan Medya’nın Milliyet patronu na satılması konusunda sosyal Dmedyada paylaşımlarda acımasız yargılar var, “muhalefet” tarafında olanlardan bahsediyorum. “Zaten satılmıştı”, “iktidarın kuyruğunda gidiyordu, ha satılmış ha satılmamış ne fark eder”, “Gizli iktidarcı olmasındansa açık iktidarı savunması daha iyidir, maskesi düşmüş olur”... Bir zamanlar orada çalışan bazıları da “dik duramadı, bizi atmayacaktı, şimdi bunun acısı çıkıyor” vb gibi yazılar döşeniyor. Bunların hepsi yanlış bakışlar. Bir iktidar tetikçisinin en ünlüsü kendi kafasına göre düzenlediği atılacakların listesine bakarlarsa, belki farklı düşünürler. Çok geriye, Hürriyet’i yönetenlerin siyasetin göbeğinde hükümet politikaları yaptıkları döneme gitmeyeceğim ve bunu tartışmayacağım. Çünkü 10 yıldır bunun hiçbir anlamı yok. Hürriyet, ister beğenin ister beğenmeyin, yine de milletin ortak vicdanını temsil ediyordu ve AKP’li seçmenin bile okuduğu gazeteydi. Sol’un vicdanından bahsetmiyorum! Daima kontrol İktidar özellikle 12 yıldır, kamuoyunda etkili olacak farklı görüşleri tartışacak, kanaatler yayacak, ama en azından yaşanan olaylara nesnel bakacak ve haberi izleyecek ana akım dediğimiz büyük medya organlarını kontrol altında tutma politikası izlemektedir. Hürriyet, Doğan Medya grubu, kontrol isteğinde hep başta gelmiştir. Ana akım medyayı kontrol altına alma operasyonu ilk SabahATV medyasına yapılmıştı. 2007 yılında Ciner Holding’de olan bu medyaya TMSF el koymuş ve 2008’de iktidara yakın büyük patronlara, önce Çalık’a, bu grubun medyadan çıkmasıyla Kalyon grubuna, Cengiz grubuna satılmıştı. Sonra havuz büyümüş iktidarla iş tutan işadamları SabahATV gibi durmadan kaynak tüketen havuzu doldurmakla görevlendirilmişlerdi. Tabii bu patronların iktidardan milyarlık ihaleleri aldıklarını anımsatmaya gerek yok. Daha sonra havuza irili ufaklı Star vb. gibi gazeteler ve televizyonlar katıldı. Ama iktidarın gözü hiç doymadı. NTV ılımanlaştırıldı. Diğer ana akımdan sayılacak medyaların da kendi başına bırakıldığını sanmayın. 6op.8ermaislyyaornuTL’lik vergi SabahATV operasyonlarından sonra 2009’da, bu kez bir mali operasyon Doğan Grubu’na yapıldı ve 6.8 milyar lira (o zamanki kurla 4.5 milyar $) vergi cezası çıkarıldı. (Bugün ise grup şirketleri 1.2 milyar dolara satıldı, düşünün artık). Bu açıkça medyadan çık ver kurtul operasyonuydu. En sonunda Doğan Grubu 1 milyar TL’ye yakın vergi cezasıyla yakasını kurtardı. Tabii ki Aydın Doğan, medyası üzerinde baskıdan hiç kurtulamadı. İktidar hep Doğan Medya’dan, eleştirel yazarlarından, nesnel haber yapma alışkanlığından rahatsız oldu. Her baskıda bir yazarını, genel yayın müdürlerini feda etti. Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin yayın müdürlüklerini bıraktılar. En son, gazetenin en okunan ve iktidarın faaliyetlerini her zaman başarılı bir şekilde yakından izleyen gazeteciyazar Mehmet Yakup Yılmaz’ın köşesini kapattılar, kendisine seyahat ve aşk yazıları yazma olanağı bıraktılar. Buna karşılık, iktidar yanlısı yazarlara köşeler açıldı... Gelinen noktada aslında Doğan Medya, iktidara ilişkin yazılarında ve haberlerinde daha dikkatli olmasına, iktidarı rahatsız edecek özellikle hukuk, demokrasi, yasaların çiğnenmesi, anlamsız tutuklanmalar vb. gibi tonlarca haberi görmemesine rağmen yine de yaranamadı. 4 önemli neden Doğan Medya, tıpkı Türkiye’nin dünya özgürlükler araştırmalarında yarı özgür veya özgür değil kategorisine düşmesine rağmen! Neden? Çünkü, 1) Medyası yaptığı haberlerde yine de nesnelliği arıyor, muhalefetin görüşlerine de önemli yer vererek gazetecilik yapmaya çalışıyordu. 2) Televizyonlar programlarına muhalefeti de çıkartarak denge arayışı içindeydi. 3) Ve belki de en önemlisi, iktidarın nefret ettiği kişiler hâlâ orada yazıyor, haber yapıyordu. 4) Bunu da yazmalıyım, herhalde en önemlisidir: Gazete doğrudan iktidarın adamlarınca yönetilmiyordu. Yine gazeteciler işbaşındaydı. Nesnel gazetecilerin işbaşında, yönetimde olması ise çok tehlikeliydi! İşte böylece satış operasyonu gerçekleşti. Aydın Doğan’a “içeri bile atarız seni” tehdidi var mıydı, bilemem. Gazeteci olarak yetişen kızlarının bu satıştan memnun olduklarını ise hiç mi hiç düşünmem! Ama Aydın Doğan’ı yora, bezdire, korkuta satış noktasına getirdiklerini söyleyebilirim. Unutmayın: Geldiğimiz nokta, artık salt ana akım medya değil, tüm sosyal ve internet medyasını, yayıncılığını da denetim altına almak için RTÜK’ü devreye soktular. Yarın: Kaç sahte seçmen yazabilirler? C MY B