19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 22 Mart 2018 14 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY İçmeyelim mi? A y geçmiyor ki bir ilçeden, bazen de bir ilden “şurada burada içki içilmez” gibi kısıtlama haberleri gelmesin. Eski bir yazımı anımsamamak elde değil... İslamiyetten önce yaşamış Arap şairi Ebu Tamam, içkiden bahsedermiş: “Kızarmış et ve şarap: Denenmiş ve emin / Binicisince mahmuzlanmış dişi bir devenin / Sırtında vadilerde ve düzlüklerde / Yalpalanarak yapılan bir gezidir..” İslamiyet şarabı yasak edince içkiden, deveden söz açıldığında Ebu Tamam’ın torunları artık başka şeyler düşüneceklerdi: “Kıyamette dağlar yok olacak ve karnı şişik dişi develer, doğumlarında başıboş bırakılacaklardı.” Yüz yıllar geldi geçti ve içkiden söz açılınca artık Arabistan’ın değil Hıristiyan âleminin şairleri geliyor aklımıza. Mesela ABD’li John Berryman: “Bol miktarda içkiyi uyuşuk şairler için / zihin dağıtıcı sanan eksantrik görüş konusunda /pek fazla bir şey söylemek güçtür.” Başka bir Amerikalı ozana, John Montagu’ya göre alkol, aslında Berryman’ın yaratıcılığını pekiştirirdi: “Rüya Şarkıları adlı nefis yapıtını bitirmeye yöneldiği günlerde içtikleri, beyninin engellerini aşmasını sağladı” demişti. Berryman kurtuluşu için, yaratıcı gücüne kavuşmak için içkiye sığınıyordu. Zamanla kötü politikacılar da aynı şeyi yapmaya başladılar: Mesela Sudan’ın başkanı Numeyri, güttüğü devletin ekonomisi çöktüğünde halkın desteğini yitirmemek için içkiye sığınmıştı. Bundan sonra İslamın yasalarını eksiksiz uygulayacağını ilan etmiş ve binlerce şişe alkollü içkiyi Nil Nehri’ne döktürmüştü. Aslında “Ben tümünüzden daha Müslümanım” oyununu oynamaya başlamıştı. Alkol Numeyri’yi kurtarabildi mi? Hayır! 1985’te darbeyle yitirdi iktidarını. Alkol, Berryman’ı da kurtaramadı: O da 1972’nin Ocak ayında Mississipi Nehri’nin üstündeki bir köprüden atlayarak intihar etti. İçki iyi midir, kötü müdür? “Sakın ha!” derlerse asla içmemeli miyiz? Götürüp Nil’e ya da Fırat’a mı dökmeliyiz içkilerimizi? Berryman’ın bu soruya cevabını Cevat Çapan’ın nefis çevirisinden okuyalım: “Ey ulu gölge, seni yıllarca önce iyi okumaya çalışmıştım. Bakalım öğrenebildim mi verdiğin dersi? Görünümlerinden gerçeği bulabildim mi?” Şair, bilgi kaynağını (yani  ünlü şair Yeats’i) neden unutmuş neden bir yana bırakmış? Bunu açıklıyor: “Nankörlük zorunlu belasıdır yeniyi yaratmanın!” Görüyoruz ki kurtuluşumuz, bugün kendini kaplumbağa terbiyecisi, bizi de tosbağa sananlara anlayacakları dilde “Yallah!” dememize bağlıdır ve bu tür nankörlük kınanacak bir şey değildir: Bunlar bize  “iç” diyorlarsa şalgam suyuna yönelmeli, tersini dayatıyor ve “Sakın içme” diyorlarsa da kalecik karası, öküzgözü, boğazkere ve  daha nice milli  ve yerli üzüm çeşidinden yapılmış şaraplar ne güne dururlar? Hemen istemeli! IŞİD sanıkları şeriat mahkemesi istedi Kocaeli’de, IŞİD’e yönelik soruşturmalar kapsamında tutuklanan 8 sanığın yargılanmasına devam edildi. Kocaeli’deki davanın 4. duruşmasında sanıklar, Kocaeli’de terör örgütü üyelerine barınma ve diğer çeşitli ihtiyaçları konusunda yardımcı oldukları, Rakka’da savaşan kişilerle birlikte hareket ettikleri, sosyal medyadan Fırat Kalkanı’nı karalayıcı paylaşımlar yaptıkları yönündeki suçlamalarla ilgili savunma yapmayı kabul etmedi. Sanıklardan Hüseyin Perçin, “Kuran ve sünnetin olmadığı yerde mahkeme olmak istemiyorum. Sizi reddediyorum” dedi. Yargılanan Savaş Demir, “Biz şeriat mahkemeleri istiyoruz” ifadelerini kullandı. Hakan Çakmak ise, “Mahkemenizi tanımıyorum” dedi. Sanıklar avukat da istemediklerini belirtti. Mahkeme, tutuklu yargılanan sanıklar Murat Ergin, Hakan Çakmak, Savaş Demir, Ramazan Gümüştaş, Samir Caferov, Hasan Çiydem, Hüseyin Perçin ve Efgan Yusifov’u “terör örgütü üyesi olmak” suçundan 6’şar yıl 3’er ay hapsine karar verdi. l DHA 22 Mart 2018 SAYI: 33769 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05:32 05:19 05:44 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:58 13:17 16:42 06:43 13:02 16:26 07:06 13:25 16:50 Akşam 19:24 19:09 19:31 Yatsı 20:44 20:27 20:48 ‘Kılıç artığı…’ Duyanın tüylerini diken diken eden bir sözdür. Çünkü ardında bir soykırım, katliam ya da en hafifiyle ‘etnik temizlik’ vardır. İnsanlar kılıçtan geçirilmiştir. Onların arasından bazıları ya kaçıp kurtulmuş ya da ‘canları bağışlanmıştır’; işte onlara ‘kılıç artığı’ der egemen zihniyet. Sanırım bunu artık bilmeyen yoktur. Sorsan “Haşa, bizim atalarımız soykırım yapmamıştır” derler. Ama nedense ‘kılıç artığı’ sözcüğü ağızlarından düşmez. Nefret, ölüm ve elbette alttan alta ‘tehdit’ kokan bu ırkçı söz Ermeniler ve Aleviler için kullanılır ne yazık ki. Karşısındakine “ataların kılıçtan geçirildi, sen hasbelkader kurtuldun, ayağını denk al” mesajını iletirler kendilerince. O hiç kapanmayacak kılıç yarasını büyük bir zevkle tekrar tekrar kanatırlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP Genel Başkanı olarak salı günü parti grubunda yaptığı konuşmasını dinlerken önce kulaklarıma inanamadım. Sonra bir daha, bir daha dinledim. Yok, yok dil sürçmesi filan değildi. Üst üste iki farklı cümlede kullanıyordu ‘kılıç artığı’nı Erdoğan. Grup salonunu dolduranların alkışına girmeyeceğim bile, malum ne de olsa bazen nerede alkışlayacaklarını karıştırdıkları için bizzat Erdoğan tarafından uyarılmışlıkları vardır. Önce ‘Fırat Kalkanı’nı anlattı uzun uzun. “İlk defa belirli bir noktayı değil, 2 bin kilometrekarelik büyük bir bölgeyi sorun olarak bize sıkıntı veren Kılıç artığı ve demirci Kawa bölgeyi, sorun olmaktan çıkararak bunları kontrolümüz altına aldık” dedi ve ekledi: “Kılıç artıklarının temizlenmesi sebebiyle 7 ayı bulan operasyon bölgesinde huzurun sağlanmasının ardından kardeşlerimiz topraklarına dönmüştür.” “Nasıl yani” demeye kalmadan devam etti. ‘Zeytin dalı harekâtı’na getirdi bu kez sözünü. “Zeytin dalı harekâtında iki ay geçmeden şehir merkezini kontrol altına almış bulunuyoruz” dedi ve yine ekledi: “Kılıç artıklarının ve patlayıcıların temizlenmesi için operasyonlarına bir müddet daha devam edeceklerdir. ÖSO ve bizim oradaki askerlerimiz bu arama taramayı devam ettiriyorlar.” Erdoğan da, o konuşma metnini yazanlar da bu sözün ne anlama geldiğini çok iyi biliyor olmalılar. Kimdir sözünü ettikleri ‘kılıç artıkları?’ ÖSO militanları tarafından heykeli parçalanıp yıkılan barışın, özgürlüğün, umudun, baharın yani Newroz’un simgesi, mitolojik kahraman demirci Kawa’ya inanan Kürt halkı mıdır? Ölüm, kan ve acıyla yoğrulmuş coğrafyada yine terk etmek zorunda kaldıkları evleri, işyerleri ÖSO militanlarınca yağmalanan Kürt halkı bu sözü nasıl algılar sizce? Herhalde AKP Genel Başkanı ve onun metin yazarları bir türlü ulaşamadıkları yüzde 50+1’lik oy oranını yakalayabilmek için milliyetçi kesime kendilerince bir selam daha çakmaya çalıştılar. Kendilerinden görmedikleri ‘diğerleri’ni nasıl yaraladıkları, kırdıkları, dışladıkları umurlarında değil zaten. “Öyle bir seçim sistemi yarattık ki sizin oyunuza ihtiyacımız yok” havasında geziniyorlar. Ama unutmasınlar ki AKP’ye oy ve gönül vermiş ‘ötekiler’ de, bu kutuplaşmadan, şiddet ve baskı ortamından yılmış insanlar da mesajı alacaktır. Mesela Abdülkadir Selvi ne düşünmüştür o konuşmayı dinlediğinde? Hatırlarsınız, tam bir yıl önce Saray ittifakının ikinci ortağı MHP’nin genel başkanı kendisine ‘kılıç artığı’ deyivermişti. Aslında Selvi’nin söylediklerine kızmıştı Bahçeli ama onu Alevi kimliğiyle ‘vurmak’ istemişti. Bahçeli’ye bile yanıt veremeyen Selvi’den Erdoğan’a yanıt vermesini beklemek saflık mı olur? Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Şeker fabrikaları gerçeği MUSTAFA ÖZYURT Prof. Dr., 22. Dönem Bursa Milletvekili Cumhuriyetin devir aldığı Türkiye’de gerçek anlamda bir gram şeker üretimi yoktu. Şeker sanayi kurulması için ilk adım ve ilk girişim, cumhuriyetle birlikte, Uşak’ta ve Trakya bölgesinde atıldı. Her iki atılım halkın katılımıyla ve öncülüğünde gerçekleşti. Örneğin Uşak’ta Molla Ömer oğlu Nuri Efendi adında bir halk çocuğu, köy köy dolaşarak şeker fabrikası kurma işine öncülük etti. Halk içinden gelen ve halk için kurucu bir özveriyle gecesini gündüzüne katan Nuri Efendi ve arkadaşları, topladıkları 600 bin TL ile Uşak’ta Ayberk Mahallesi Cemiyeti Hayriyesi adıyla bir mahalle hayır derneğini Uşak Terakki Ziraat Şirketi’ne dönüştürerek şeker fabrikası kurmaya yöneldiler. Uşak’ta 6 Kasım 1925’te temeli atılan fabrika 19 Aralık 1926’da işletmeye açıldı. Özel girişim örneği Alpullu Şeker Fabrikası, İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları Türk Anonim Şirketi tarafından tam bir özel girişim örneği olarak, yüzde 68 oranında İş Bankası öncülüğünde, Trakya il ve ilçelerinin özel idarelerinin sembolik katılımlarıyla gerçekleşti. Alpullu’da ilk kazma 22 Aralık 1925’te vuruldu ve 1926’da şeker üretimine başladı. Eskişehir Şeker Fabrikası’nın temeli, 1 Şubat 1933’te atıldı ve fabrika 6 Aralık 1933’te üretime geçti. Cumhuriyet’in ilk üç şeker fabrikasından sonra 7 Ekim 1933’te temeli atılan ve 26 Eylül 1934’te işletmeye geçen Turhal Şeker Fabrikası öncü üçlüye katıldı. Bunlar daha sonra Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ şeklinde tek elde toplandı. Giderek Anadolu’nun dört bir yanında yeni kurulan şeker fabrikaları, bu birliğe katıldı. 1960’lı yıllara geldiğimizde 16 şeker fabrikası çalışır durumdaydı ve üretilen şeker 450 bin tona ulaşmıştı. 1923’te 50 bin ton şeker ithal eden Türkiye’nin gereksinimi 1930’da 75 bin ton oldu ve bunun 63 bin tonunu dışardan almak durumunda kaldı. Oysa 1939’a gelindiğinde, 120 bin ton olan ihtiyacın 95 bin tonu ülkede KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Üretime ve istihdama yönelik bir tek çivi çakılmadı. Şimdi sıra 14 şeker fabrikasının yok pahasına birilerine peşkeş çekilmesine mi geldi? 1960’larda Alpullu Şeker Fabrikası. üretilen şekerle karşılandı. Yalnız 1938’de 44 bin tonluk ithalat dışında, hemen bütün şeker gereksinimimiz kendi fabrikalarımızdan karşılanıyordu. Şeker tadında üretim Şeker fabrikası yalnız şeker üretmekle kalmaz, pancar üreticisinin koruyucusu ve bulunduğu çevrenin aydınlık yüzüdür. Bu gerçeği lise ve üniversite öğrencisi olduğum yıllarda, tatil aylarına rastlayan her kampanya döneminde toplam 440 gün sigortalı ve geçici statüde çalıştığım Adapazarı Şeker Fabrikası’nda birebir yaşayarak gördüm. Pancardan şeker üretiminin çok özel bir yapısı vardır. Şeker üretimini yapan fabrika müdürünün dışında fabrikanın ziraat müdürü vardır. Onun alt kademesinde ziraat bölge şefleri ve çok sayıda ziraat mühendisi çalışır. Pancar üreten çiftçinin bağlı olduğu bölge ve o bölgedeki ziraat mühendisleri çiftçinin her sorunu bilir ve ilgilenir. Tohum verilmesi, ekim zamanı bellidir. Bir tarlaya belli bir süre geçmeden pancar ekilmez. Pancar bitkisi [email protected] [email protected] nin çapalama ve söküm zamanında çiftçiye fabrika avans dağıtır. Böylece çiftçinin parasal sıkıntıya düşmeden işlerini rahat yapmasını ve bir bakıma kendisine getireceği pancarın üretimin garanti altına almasıdır. Şeker fabrikası diğer sanayi kuruluşlarından farklı bir yapıdır. Sanayi bölgelerinden uzak, pancar üreticisinin kolay ve rahat ulaşabileceği bir çiftlik konumundadır. İlk pancar geldiği andan başlayarak son kristal şeker, çuvala girene kadar hiç durmadan çalışır. Kısaca kampanya dönemi boyunca çalışma gece gündüz kesintisizdir. Bütün bu dönemde içinde çiftçi, sürekli pancar taşır ve fabrika şeker üretir. Yalnız şeker üretilmekle kalmaz, tarım ve hayvancılık da yapılır. Bunların eğitimi de verilir. Pancarın son kalıntısı küspe, hayvan yemi olarak kullanılır. Çiftçi pancarı fabrikaya bıraktıktan sonra, köye dönüşünde hayvanlarına küspe götürür. Böylece şeker üretiminden başka pancar küspesi hayvan yemi ihtiyacını karşılar. Ayrıca şeker fabrikaları sosyal tesisleri, lojmanları, misafirhanesi ve diğer yapılarıyla çevresine örnek olmuştur. 195060 döneminin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes Adapazarı’na geldiklerinde, o zaman kaloriferli otel bulunmadığı için, şeker fabrikasının misafirhanesinde konaklamışlardır. 14 şeker fabrikası olayı 14 şeker fabrikasının özelleştirmesine işine gelince biraz durmak isterim. “Zarar ettiği için satıyoruz” diyorlar. Hangi aklı evvel ticaret adamı zarar eden bir kuruluşu satın alır, para yatırır? Bu sözün altında bir bit yeniği sezinlemiyor muyuz sanıyorlar? Cumhuriyetin şeker fabrikalarını kurma girişimi başladığında şeker ithalatını elde tutan bir özel şirket varmış. Hatta bu şirketin aktif yürütücüsü, bir şeker kralı bile ortalıkta dolaşırmış. Bu şirketin ne yeri ne yurdu, ne depolama, sevk etme tesisleri ne de büroları varmış. Ama Türkiye’nin büyük miktarda şeker dış alımında gene bu şirket sahnedeymiş. Örneğin dört şeker fabrikası 1939’da şeker üretimini 42 bin ton ile sınırlandırmak zorunda kalmış. Ancak işler kontrol altına alınıp da İnönü projesi ile şirket ortadan kaldırılınca o yıl, 4 şeker fabrikasının üretimi 90 bin tona çıkmış. Sonra da 120 bin tona... Dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmiş gibiyiz. İster istemez şeker fabrikalarını ucuza kapma peşinde olan ya da peşkeş çekilecek yandaş birileri devrede mi diye sormadan edemiyor insan. O kadar alıştık ki, 8 Kasım 200225 Temmuz 2017 dönemindeki özelleştirmelerin toplam tutarının 59 milyar 558 milyon 255 bin dolar olduğunu 11 Ağustos 2017 tarihinde Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın açıklamasından öğreniyoruz. Aradan 7 ay geçti, bu değer 65 milyar dolara yükselmiştir. Özelleştirmeden gelen bu kadar para nereye çar çur edildi? Üretime ve istihdama yönelik bir tek çivi çakılmadı. Şimdi sıra 14 şeker fabrikasının yok pahasına birilerine peşkeş çekilmesine mi geldi? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle