19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 22 Mart 2018 10 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ haber TASARIM: İLKNUR FİLİZ 11 Putin kazandı boykot kaybetti Rusya’da başkanlık seçimini kimin kazanacağı konusunda en ufak şüphe yoktu. Beklendiği gibi, Vladimir Putin birinci turda dördüncü defa yeniden seçildi. 2012’de birinci turda aldığı şaibeli yüzde 63.6 oy oranını, bu sefer yüzde 76.7’e çıkardı. Bu Putin’in on sekiz yıldır aldığı en yüksek oy oranı. Seçime katılmasına izin verilen diğer yedi adayın arasında ilk sırada gelen Komünist Parti’nin adayı Pavel Grudinin yüzde 15’in altında kaldı. Halkın memnuniyetsizliğinin göstergesi olarak bakılıyordu Grudinin’in alacağı oya. Rusya’da başkanlık seçimlerinde esas soru işareti, katılım oranıydı. Putin’in en güçlü rakibi olduğu iddia edilen Aleksey Navalni’nin yargı yoluyla adaylığı engellendikten sonra yaptığı boykot çağrısının sonucu merak ediliyordu. Katılım, yüzde 67.4’le, 2012 başkanlık seçimlerinden iki puan daha yüksek gerçekleşti. Boykot kampanyası etkili olmadı. Navalni, boykotun başarısız olmasını diğer adayların seçimlere katılmasına bağlıyor. Bu nedenle seçim gecesi, kendisiyle seçim sonrasında işbirliği öneren, oyu yüzde ikiye bile varmayan liberal aday Sobçak’ı hakaretle yanıtladı. Kendisinden başka kimsenin gerçek muhalefeti temsil etmediğine olan inancı, taşkın öfkesi ve aşırı kibriyle Navalni’nin etrafında güçlü bir muhalefet örgütlenmesi pek mümkün gözükmüyor. Neredeyse hiç seçim kampanyası yürütmeyen Putin, seçimlere başında Medvedev’in olduğu partisi Birleşik Rusya’nın adayı olarak değil, bağımsız aday olarak girmişti. Katılımın yüksek olması için hem teşvik hem baskı yöntemleri kullanıldı. Örneğin kamu kurumlarında çalışanların işyeri seçim sandığında oy vermeye zorlandıklarını belirtiyor gözlemciler. Seçim kurulu, seçim öncesinde seçmenin talep etmesi halinde, kayıtlı olduğu sandıktan başka bir sandıkta oy kullanmasını mümkün kılmıştı. Rusya’da seçmen haklarını savunma amaçlı çalışan Golos derneğinin yöneticisi, beş milyon civarında seçmenin oyunu her zamanki seçim sandığında değil, gene aynı yerleşim yerinde başka bir sandıkta kullandığını iddia ediyor. Ama aynı zamanda, seçim komisyonunun seçmen listelerinde mükerrer ve ölmüş seçmenleri temizlemeye gerçekten çalıştığını, sonucun zaten garantili olduğu için iktidarın abartılı seçim hilesi yapmaya ihtiyacı olmadığını belirtiyor. Yarısında kamera olan 93 bin 700 seçim bürosunun birkaçından yansıyan sandığa oy doldurma işlemlerinin de, sadakat gösterisi yapmaktan kendilerini alamayanların işi olduğunu iddia ediyor. Çeçenistan Başkanı Kadirov, Çeçenistan’da Putin’in aldığı oy oranını yüzde 93 olarak ilan etti! Navalni seçimleri boykot etmeye çağırmasaydı, sonuç değişir miydi? Hayır. Putin’in oy oranı biraz daha düşük olurdu, o kadar. Navalni’nin seçimlere katılması engellenmeseydi, Putin birinci turda seçilebilir miydi? Atı alan Üsküdar’ı geçti, bu sorunun artık kesin yanıtı olmayacak ama sonuçlar az farkla da olsa gene de seçilebileceğine işaret ediyor. Rusya’da seçimler boykot politikasının sınırlarını bir kez daha gösterdi. Boykotun başarılı olabilmesi için gerekli koşullardan biri, boykotun muhalefetin en güçlü partisi veya hareketi tarafından yürütülmesi ve diğer muhalifleri de etrafında toplayabilmesidir. Aksi takdirde parçalı bölüklü bir muhalefetin bir kısmının yürüttüğü seçim boykotu etkili olmuyor. Seçimi geçersiz kılacak bir asgari katılım oranının yokluğunda, boykotun göreli bir başarı şansı olması için, seçim sonrasında yürütülecek muhalefetin de, hele bu parlamento dışı muhalefet olacaksa, güçlü ve dirençli olacağına seçmen topluluğunun önemli bir kısmının inanması gerekiyor. Bu koşulların hiçbiri Rusya’da yok. Doğan hisseleri borsada yükseldi Hürriyet Gazetecilik ve Doğan Holding hisseleri, Doğan Medya Grubu’nun Demirören Grubu’na satıldığına yönelik haberlerin ardından yüzde 20’ye yakın değer kazandı. Saat 14.00 sıralarında 1.02 TL’den işlem gören Hürriyet Gazetecilik Ve Matbaacılık A.Ş. hisseleri, satış haberinin ardından 1.23 TL’ye kadar yükseldi. Yine satış haberi öncesi 0.74 TL’den işlem gören Doğan Holding hisseleri de 0.87 TL’ye yükseldi. Doğan Medya’nın pazar payı Doğan Holding, medya dışında, enerji, akaryakıt, perakende, sanayi, turizm, motorlu araç, finans ve gayrimenkul sektörlerinde de faaliyet gösteriyor. 8 bin 247 kişinin çalıştığı grubun 2017 geliri 10 milyar 478 milyon TL olmuştu. 2017 yılında toplam günlük ortalama net gazete satışı Hürriyet Grubu (Hürriyet ve Hürriyet Daily News) için 321 bin adet olurken, Doğan Gazetecilik (Posta ve Fanatik) için 359 bin adet olarak gerçekleşmişti.  Doğan Grubu’nun 2017’de basılı gazete pazar payı yüzde 20.7’diydi. Doğan Dergi Grubu’nun toplam dergi satışları 2017 yılında 3.3 milyon adet olurken, pazar payının yüzde 38 olduğu tahmin ediliyor. l Ekonomi Servisi Amiral gemisi yandaş limandaBünyesinde Hürriyet, Fanatik ve Posta gazeteleri ile Kanal D ve CNN TÜRK kanallarını da bulunduran Doğan Medya Grubu, Demirören Grubu’na satıldı D oğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, Mayıs 2011’de Milliyet ve Vatan’ı sattığı Erdoğan Demirören’le Doğan Medya Grubu’nun satışı konusunda anlaştı. A KP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ciddi sorunlar yaşayan Doğan Grubu ve kurucusu Aydın Doğan’ın satış kararı, Türkiye tarihindeki en büyük medya el değiştirmesini ifade ediyor. A ydın Doğan, 1979’da Karacan ailesinden aldığı Milliyet’le basın sektörüne girdi. 1994’te Simavi ailesinden Hürriyet grubunu satın alarak en büyük medya grubunun sahibi olmuştu. CHP: REKABET KURUMU ONAY VERMEMELİ Doğan medya grubunun Demirören grubuna satışına CHP’den “tekelleşme yaratır, Rekabet Kurumu onay vermemeli” tepkisi geldi. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirmede, Doğan Medya grubunun satışıyla, Türkiye’deki çok büyük bir medya grubunun, tek elde toplanması sonucunu doğuracağını, bunun da son derece sıkıntılı sonuçlar vereceğine dikkat çekti. Bu satışın medyada büyük bir tekelleşme sonucu doğuracığın belirten Özel, şunları söyledi: “Bunu Doğan Medya grubunu satın alan aileden veya gruptan bağımsız olarak söylüyorum, dünyada da bu tür dengesiz dağılımların sıkıntılı sonuçlar yarattı Özgür Özel ğı biliniyor. Örneğin İtalya’da da benzer durum yaşanmış ve farklı düzenlemelere gidilmek zorunda kalmıştı. Farklı işkollarında sermayesi olanların medya sahibi olmaması, sermayesi sadece basın yayın konusunda birik miş kişilerin medya organlarını satın alabilmesi gibi etik ve yasal düzenlemeler var dünyada. Türkiye’nin bunları konuşması, tartışması gerekiyor. Ama Türkiye’de bu konuda hiçbir düzenleme yapılmadığı gibi, daha da sağlıksız bir sürece doğru ilerleniyor.” Ortaya çıkan durumun iktidar lehine bir tablo oluşturduğunu ve önümüzde de kritik 2019 seçimleri olduğunu vurgulayan Özel, “Rekabet Kurulu bu satışa onay vermemeli. 2019 seçimleri yaklaşırken, birçok konuda haksız, adaletsiz düzenlemeler, YSK’nin talihsiz kararı ortadayken, medya alanındaki bu tek taraflı kümelenmeyi son derece tehlikeli görüyoruz” diye konuştu. l ANKARA/Cumhuriyet Aydın Doğan (sağda) Milliyet gazetesinin meşalesini, 2011 yılında törenle Erdoğan Demirören’e teslim etmişti. POAŞ davası Petrol Ofisi’nde (POAŞ) örgütlü şekilde akaryakıt kaçakçılığı yapıldığı iddiasına ilişkin devam eden davanın sanıkları arasında Aydın Doğan da bulunuyor. Doğan Grubu, 2000 yılında aldığı Petrol Ofisi’ni 2010’da satmıştı. Erdoğan 28 Şubat İÇİN hedef göstermişti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ErdoğanAKP ile Doğan Grubu arasındaki ilişkiler son 16 yılda dalgalı bir seyir izledi. Doğan Grubu birçok kez Erdoğan tarafından sözlü olarak hedef alındı. Grubun bünyesindeki basın kuruluşları bazı dönemler görece muhalif, bazı dönemler ise iktidarın yanında konum aldı. Son olarak önceki hafta, hapse girmesine ne den olan hakkındaki siyaset yasağını 24 Eylül 1998’de “Muhtar bile olamaz” başlığıyla duyuran Hürriyet’i işaret ederek “28 Şubat davasında yargılanmalılar” mesajını vermişti. Doğan Medya çalışanlarının işsiz kalma tehlikesine dikkat Basın örgütleri tepkiliçekilip habere ulaşmanın daha da zorlaşacağını belirttiler Ana akım yok oluyor Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto: “Türkiye’de ana akım dediğimiz medyanın giderek yok olduğunu görüyoruz. Daha doğrusu halka doğru haber verme ve bilgilendirme yükümlülüğünü unutmuş görünüyorlar. Bunlardan az çok halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı adına eleştirisel gazetecilik yapabilen bir grubun ortadan kalkması söz konusu bu satışla. İster istemez bu satışla işsiz kalacak arkadaşlarımızın da olacağını düşünüyoruz. İşsiz kalacak meslektaşlarımızdan kaçı iş bulabilir? Konu netleştiğinde tekrar görüşümüzü paylaşacağız.” Dayanışmayı artırma zamanı Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş: “Doğan Grubu’nun satılması Türkiye’de merkez medyanın varlığının da sona ermesi anlamına gelmektedir. Türkiye’de medyanın bugünden itibaren tamamen tek sesli hale geleceği aşikârdır. Yan daşlaşma operasyonu Doğan grubunun da el değiştirmesiyle birlikte tamamlanmıştır. Eğer bu satışın arkasında AKP iktidarı varsa onlar açısından da kendilerine oy vermeyen yüzde 50’lik halkı gözden çıkardığı görülmelidir. Bir muhaliflikten bahsedemesek de hâlâ haber veren yaygın bir medya kuruluşu daha ortadan kalkmış bulunmaktadır. Türkiye’de habere ulaşmak artık daha da zorlaşacaktır. Bu aynı zamanda basın özgürlüğü konusunda Türkiye’nin geriye gidişini hızlandıracaktır. Bu satışın ardından tenkisatlar da gündeme gelecek ve işsiz gazeteci sayısı artacaktır. Bu süreçte gazeteciler daha az zarar görmek için kendi aralarındaki dayanışmayı arttırmak zorundadırlar.” Habere sahip çıkmalı DİSK Basın İş: Türkiye gazetecilik tarihinde dönüm noktalarından birin Aydın Doğan’ın sektöre girmesidir. 1979’da Milliyet gazetesini alarak sektöre giren Aydın Doğan, Türkiye’nin en büyük medya patronu oldu. Doğan grubunun el değiştirmesi ise Türkiye açısından dönüm noktalarından biri oldu. Bu satışın arkasındaki güç aslında Demirören ya da başka bir sermaye grubu değil bize göre. Bu değişikliğin gerçek aktörü, 2019 seçimi öncesi medyada tek sesi sağlamak isteyen iktidardır. Milliyet ve Vatan gazetelerinden iktidarın hoşlanmadığı tüm gazetecileri kovan Demirören’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ağlayarak yaptığı telefon konuşmaları hâlâ hafızalardadır. Üzerindeki baskıdan yılan ‘Nereden girdim bu işe’ diye ağlayan medya Demirören, artık Türkiye’nin en büyük medya patronu. İktidar artık ‘Alo Fatih’ hattı kurmadan neredeyse tüm medyanın sahibi durumda. Artık Cumhuriyet, Birgün, Evrensel, Tele1, sendika.org gibi yayın organları dünden çok daha değerli durumda. Halk haber alma hakkına ve gerçekleri kamuoyuna duyurmak için olağanüstü çaba gösteren bu yayın organlarına daha çok sahip çıkmalı. Bu satış ile birlikte çok sayıda meslektaşımızın işsiz kalacağını bilmek bir kehanet değil. Tüm baskıları dayanışma ile aşacağız.” Erdoğan demirören ‘Nasıl girdim bu işe ya’ Erdoğan Demirören ve ailesinin çoğunlukla madencilik, enerji ve inşaat sektörlerinden gelen servetinin 11.5 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Erdoğan Demirören, Milliyet ve Vatan gazetelerini yayımlayan şirketin çoğunluk hisselerini elinde bulunduran Demirören Holding A.Ş.’nin en büyük hissedarı konumunda. ‘İmralı zabıtları’ Milliyet gazetesinde manşete taşınan ‘İmralı Zabıtları’ başlıklı haberinin ardından dönemin Başbakanı Erdoğan, mitinglerde ve açılışlarda ‘batsız sizin gazeteciliğiniz’ sözleriyle azarlamıştı. Mart 2014’’teki dönemin başbakanı Erdoğan ile Milliyet’in sahibi Erdoğan Demirören arasındaki diyalog kamuoyuna yansımıştı. Bu görüşmelerde, dönemin başbakanının, işadamı Demirören’i bir haber sebebiyle “azarladığı,” bu haberi yapanların işine son verilmesini istediği ve sonuç olarak işadamı Demirören’in ağladığı duyuldu.Konuşmada Erdoğan, haberi yapan muhabir ve dönemin Milliyet genel yayın yönetmenine hakaret etmiş, Vatan ve Milliyet’ten kimseyi Başbakanlık uçağına almayacağını söylemişti. Görüşmede Demirören, Erdoğan’la görüşmesinin sonlarına doğru ise ‘nasıl girdim bu işe ya, kim için’ diyerek ağlamaya başlamıştı. Erdoğan Demirören’in telefon konuşmasının ardından “Hayatında hiç kimsenin kendisine bu kadar ağır laf etmediğini, telefonu kapattıktan sonra ağladığını” söylediği öne sürülmüştü. l Haber Merkezi Tayyip Erdoğan, Erdoğan Demirören’in sahibi olduğu medya grubunun başına kimi getireceğini kendisine sorduğunu gazetecilere açıklamıştı. n Haber Ajansı: Doğan Haber Ajansı (DHA) n Televizyon: Kanal D, CNN Türk, Tv2, Dream TV, Dream Türk n Gazeteler: Hürriyet, Posta, Fanatik, Hürriyet Daily News, TME n Haber Portalları: hur riyet.com.tr, posta.com. tr, fanatik.com.tr, hurriyetdailynews.com n Dergiler: Doğan Burda Yayıncılık (Autoshow, Autoshow Tercih Rehberi, Atlas, Foto Atlas, Atlas Tatil, Atlas İstanbul, Atlas Tarih, Acıbadem Hayat, Beef&Fish, Blue Jean, Head Bang, Bulvar216, Brides, Burda, Burda Büyük Beden, Campus, Capital, Chip, Elle, Elle Man, Diabetic Living, Elle Wedding, Elle Decoration, Elle Shooping Book, Elle Beauty Book, Elele, Bebeğimle Elele, Evim, Evbahçe, Ekonomist, CeoLife, Formsante, Pozitif, Hello, Hello Fashion, Hey Girl, Yaz Keyfi, Hotelier, Güncel Hukuk, Haftasonu, İstanbul Shooping Guide, İzmir Guide, Ankara Shopping Guide, İstanbul Life, Best of İstanbul, Lezzet, Şımartan Tatlar, Level, Maison Française, Maison Française Banyo Mutfak, Maison Française Emlak Yaşam ve Mimarlık, Maison Française Celebrity Homes, Medicana, Pedal, PC Net, Popular Science, Sağlıkla Randevu, Start Up, Tempo, The Rake, Dolce Vita, Tempo Astroloji, Tempo Sanat, The Economist Tempo, Tempo Travel, Yacht Türkiye, Revolution, Tekstil İşveren), Doğan Egmont, Doğan Kitapçılık n Radyo Yayıncılığı: Radyo D, Slow Türk, CNN Türk Radyo, radyonom. com n TV ve Müzik Prodüksiyon ŞİRKETLERİ n OnlIne reklam ve epazarlama MedyaNet, www.arabam.com, www.hurriyetemlak. com, www.hurriyetoto. com, www.yenibiris.com, www.ekolay.net, www. yakala.co, hurriyetaile. com, mahmure.com, bigpara.com n Basım, Dağıtım ve Dış Ticaret: Doğan Dağıtım, Doğan Printing Center, Doğan Media International, Doğan Dış Ticaret n Dijital TV Platformu: DSmart, Blu TV n Avrupa Faaliyetleri: Kanal D Romanya, Euro D Aydın doğan Perakendecilikten medya patronluğuna Aydın Doğan, iş hayatının ilk yıllarında lastik, bisiklet, radyo, ticari araç, iş ve inşaat makineleri tüccarlığı, nakliyecilik ve müteahhitlik yaptı. 1970 yılına kadar da zahirecilik ve ecza depoculuğu ile uğraştı, 1974’ten sonra da İstanbul Ticaret Odası Meclis ve Yönetim Kurulu Üyeliği’nden sonra Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği’nde bulundu. Aydın Doğan, 1979’da Karacan ailesinden aldığı Milliyet’le basın sektörüne girdi. 1994’te Simavi ailesinden Hürriyet grubu nu satın alarak Türkiye’nin en büyük medya grubunun sahibi olan Aydın Doğan, yaklaşık 40 yıldır kesintisiz olarak medya sektöründeydi. Doğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğindeki AKP’nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara gelmesinin ardından iş hayatında en sıkıntılı dönemini yaşadı. Doğan Grubu, Nisan 2011’de Milliyet ve Vatan’ı, internet siteleri dahil bütün haklarıyla toplam 74 milyon dolara DemirörenKaracan ortaklığına satmıştı. l Haber Merkezi ‘Esas duruş’ medyanın esası oldu! Doğan Medya Grubu’nun Demirören’e satılması, Türkiye’de tipografik ve televizüel medyanın hazan mevsimini yonlar, sona yaklaştıklarını hissediyor. “Teknoekonomik” realite bu... Şimdi Milliyet’e, Vatan’a ne olduysa, ola işaret ettiği kadar, iktidarmedya ilişkisi açı cak olan odur. Milliyet ve Vatan, iktidar inisi sından bakıldığında bir “pamuk ipliği”nin ko yatifi ve Demirören marifetiyle nasıl bitirildiy puşu olarak da düşünülebilecek vahim, ür se Hürriyet’in de Posta’nın da aynı noktaya pertici, kaygı verici bir gelişme. hızla savrulacağını izleyeceğiz. Toplumsal iklimdeki “psikolojik” etkisi ise Sabah’tan Akşam’a açılan yelpazede iri çok daha büyük olacaktır. li ufaklı bir dizi gazete için olduğu gibi ma Doğan Medya, Hürriyet’iyle, Posta’sıyla, nipülatif, gerçeği yansıtmayan tirajlarla göz Kanal D’si, CNN Türk’üyle; yanılsamasına uğratılacak olsak da biliyoruz Elbette dinbaz iktidar zoru karşısın ki “amiral gemisi” batmıştır. da duruşu itibarıyla söylenecek, tartışı Batmıştır da peki, şu “hafriyat ik lacak, eleştirilecek çok noktası olmak tidarı” artık “kültürel iktidar” olma la birlikte... noktasına da gelebilecek midir?.. Hâlâ bu ülkenin farkı yaşam biçimi Öyle ya, onlar açısından “son kale” ni sürdürmekte ısrarlı büyük bir kesime düşmüş görünüyor.   de ait olduğu algısı ve duygusunu besleyen en önemli sembolik kaynaktı. TAYFUN ATAY Türkiye’de AKP’nin, hem de en yet Sanmıyoruz. Olan, sadece, kültürel iktidar olamamanın hıncıyla ortalıkta “kültürel iktidar” adına hiçbir kili ağzından dile getirildiği üzere, bir türlü sır şey bırakmamaktan ibaret. rına vakıf olamadığı, hükmü altına alamadığı “Olamıyorsam oldurmam!..” Strateji bu. “kültürel iktidar”ın laik/seküler doğasının, ha Bu gelinen noktada Doğan Grubu’nun, vasının, ruhunun en belirgin, yaygın, popüler onun onursal başkanının payı yok mu pe ve “anaakım” göstergesi Doğan’dı. ki?.. Dolayısıyla “iktidar ağızları” açısından bu Var ve buna zaten sayısız gelişme nede olayın “Bizans’ın fethi” gibi karşılanacağı, niyle defalarca değindik, eleştirdik. anlamlandırılacağı ve kutlanacağı su götür Artık bunun tartışılacağı aşamanın çok mez... ötesindeyiz. Toplumun geneli açısından ise “sokakta Sadece şu karşılaştırmayı yapmamıza ki insan”ın haber adına, yorum adına, eleşti müsaade edilsin ve onunla bitirelim: ri adına hasbelkader de olsa, nispeten de ol Seküler toplum kesimine odaklı medya sa, hadi söyleyelim, “hiç yoktan iyi” derece nın iktidar karşısındaki hali pürmelalini an sinde de olsa güven duyarak yönelebileceği lamlandırma yolunda iki ana simgeden biriy yazılı ya da televizüel medya mecrası kalma di Doğan... Diğeri de Demirören... dığı söylenebilir. Doğan, başlangıçta çok diklendiği, sonra Ayrıca iktidar, Türkiye’de özellikle yazı sonra üzerine amansızca gelindiğinde de dik lı medya, yavaş yavaş da televizüel med durmaya çalıştığı bir iktidar karşısında “hiza ya açısından dünyadaki gidişatla da doğru ya çekilme”nin simgesi... orantılı olarak sektörel bazda hanidir hissedi Demirören ise ta en baştan o iktidar karşı len bir “son”u hızlandırmıştır. sında “esas duruş”un simgesi... Yazılı basın, uzatmaları oynuyor. Televiz Esas duruş artık tek seçenek. Ne zamandır ana akım medya kavramının tartışmalı olduğu, artık kalmadığı dillendirilmekteydi. Ana akım denilen medya en genel tabirle yaptığı haberlerle geniş bir kitleyi etkileyebilme gücüne sahip gazeteleri, televizyonları işaret eder. Ülkenin en büyük, sahiplik yapısı itibariyle en eski medya grubu olan Doğan Grubu’nun nicedir hükümetin suyuna giden yayıncılık anlayışıyla ana akım olma özelliğini yitirdiği, iktidar medyasından bir farkı kalmadığı eleştirilerin odağıydı. Haksız bir çıkarım değil elbette, yayın çizgisinin özellikle Deniz Feneri yolsuzluğuna ilişkin haberlerin ardından gelen vergi cezalarından sonra nasıl değiştiği, zaman zaman ekranlarda programcıların ağzından kaçan otosansürün yaygınlığı ve içselleştirilmesi, her kriz sonrası Aydın Doğan’ın adeta özür dileyen mektupları bunların işaretiydi. Ancak her durumda Doğan Grubu’nun varlığı hükümetin tamamen kontrolündeki medyanın karşısında bir denge unsuruydu. Diğerlerinde mümkün olmasa bile Doğan Grubu gazetelerinde “kaçaklar” yani iyi habercilik, eleştirel duruş gözlenebiliyordu. Ayrıca Hürriyet gazetesi örneğin, okur temsilciliği kurumu ve onu yürüten Faruk Bildirici’nin olağanüstü çabalarıyla iç özdenetim mekanizmasını işletebiliyordu. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve Bianet’in ortak projesi olan Medya Sahipliği Gözlem Raporu’nun Türkiye ayağında en çok okunan 10 gazetenin, en çok izlenen 10 televizyonun yedisi hükümetle doğrudan ilişki içinde olan sahiplere ait tespiti yapılırken Doğan Grubu bunun dışında bırakılmış KONUK YAZAR CEREN SÖZERİ tı. Bir başka deyişle hükümete karşı bir nebze de olsa mesafesini korumuştu. Doğan Grubu’nun Demirören Grubu’na satışı işte bu mesafenin tamamen ortadan kalkması anlamına geliyor. Demirören Grubu medyada tecrübeli bir grup değil, Vatan ve Milliyet gazetelerinin kontrolüne tamamen sahip oldukları 2012’den bu yana gazetecilik anlamında iyi bir sınav vermediler. Grup belki bu sayede inşaat, enerji alanlarında yeni ihaleler aldı, nasıl satıldığı hala belirsiz Zeytinburnu limanıyla büyüdü ama gazeteler değer kaybetti. Okuyucuları ve reklam gelirleri azaldı. Pek çok gazeteci işsiz kaldı. Patron Erdoğan Demirören’i hepimiz en iyi “İmralı Zabıtları” haberi sonrası Erdoğan’dan fırça yerken ağlamaklı “üzdük mü seni patron!” cümlesiyle ve Derya Sazak’ın Batsın Sizin Gazeteciliğiniz adlı kitabındaki tanıklığıyla gazeteyi satın aldıktan sonra Erdoğan’ı arayıp “Beyefendi ben gazeteyi satın aldım. Bir talimatınız olur mu, gazetenin Ana akım medyanın bitişi demek başına kimi getirelim” sorusuyla hatırlıyoruz. Özetle ifade edecek olursak Demirören Grubu’nun medya sahibi olma gerekçeleri arasında iyi gazetecilik yapmak ve medyadan kâr etmek yok. Peki bu durumda ne olacak? Hürriyet halen daha kâr edebilen az sayıda gazeteden biri. Demirören’in Hürriyet’e sahip olması demek zarar eden gazeteleri gözden çıkarmasına yol açabilir. Milliyet’in hâlâ belki bir marka değeri var ama Vatan en zayıf halka. Bu zamana dek ettiği zararı biraz olsun azaltmak için maliyeti düşürme yolunu seçmesi olası. Bu da maalesef çok sayıda gazetecinin işini kaybetmesi anlamına gelebilir. Öncelikle muhalif olarak etiketlenen gazetecilerden, yazarlardan başlanacaktır. Malum Doğan Grubu zaman zaman “Patron”u üzmüştü, ne kadar eleştirsek de, çok göze batanlar dışında hedef haline gelen gazetecileri, yazarları belirli dönemlerde geriye çekerek onları korudu. İyi gazetecileri, yazarları elinde tutmayı tercih etti. Demirören’in böyle bir kaygısı olacağı kuşkulu. Demirören Grubu bu satıştan kısa vadeli kazanç sağlayabilir. Daha fazla ihale alabilir, dediğimiz gibi medya zararını azaltabilir. Ancak Türkiye’de medya sahipliği aynı zamanda çok riskli bir alan. İktidarın bir gecede verdiğini bir gecede alabilmesi mümkün. Erdoğan Demirören’e bundan sonra uyku yok, her daim diken üstünde olacaktır. Bu satışı hükümet ya da Erdoğan desteklediyse (ki onların izni olmadan kuş uçmayacağı biliniyor) medya politikaları açısından çok yanlış bir adım. Hürriyet’in Sabah ya da Milliyet gazetesine dönüşmesinin ya da CNN Türk’ü A Haber’e çevirmenin bir faydası yok. Aksine bu haliyle değerliydi hükümet için, çünkü hem onlara oy vermeyen yüzde 50’ye erişebiliyor, hem de kontrolü altında tutabiliyordu. Yayın politikasında ciddi bir değişiklik ve büyük bir tenkisat olursa bunun faturası illa ki hükümete kesilecektir. Bu duruma gelinmesinin sebebi medyaya uygulanan yoğun baskılar çünkü. Bu satış Türkiye medya tarihi açısından büyük bir kırılmanın işareti, hatta 1980’lerdeki medya sahipliği değişimi ile dahi kıyaslanabilir, bunu başka satışlar izleyebilir. Okuyucu açısından ise artık daha kısır bir medya iklimi söz konusu, bu durumda daha muhalif görünen yayınlara yani Sözcü, Cumhuriyet, Evrensel, BirgGün gibi gazetelere, internet medyasına ilgi artacaktır. Buna hazırlıklı olmaları gerek. Doç. Dr. Ceren Sözeri Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi İslamın güncellenmesi Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, beklenen ABD gezisine bu hafta başladı. “MBS” kısaltmasıyla tanınan veliaht prensi tanıyorsunuz değil mi? Tanımıyorsanız, hemen kulak kabartın. Çünkü genç ve hırslı prens, önümüzdeki süreçte Ortadoğu’yu şekillendirecek en önemli isimlerden biri olacak. Siz onu muhtemelen ülkesindeki kodamanları Ritz Carlton otelinde gözaltına aldırarak haraca bağlamasıyla tanıdınız. Belki kulağı delik bir Ortadoğu gözlemcisiyseniz, genç prensin son Riyad gezisinde Trump’ın damadı Jared Kushner’la sabahın erken saatlerine kadar puro içtiğini, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’la sürekli WhatsApp üzerinden yazıştığını da duymuşsunuzdur. Ancak Veliaht Prens’in asıl önemi, ‘İslamın güncellenmesi’ tartışmasını ilk başlatan isim olması. Şaka değil. MBS, babası Kral Selman tahta geçer geçmez ipleri eline alıp, bir dizi reform hareketine girişti. Önce kadınların araç kullanmasına, sonra konserlere, spor müsabakalarına izin verdi. Meşruiyetini bizzat dini otoritelerden alan bir rejimde, kraliyetin meşruiyet devşirdiği yobaz din adamlarına alenen savaş ilan etti. Hızını alamadı birkaç tanesini tutukladı. Hiç çekinmeden “ılımlı İslam” lafını telaffuz etti ve İslamın “aşırı” yorumlarına karşı savaş açtı. Bu yıl Davos’a gittiğinde, resmi heyetinde kadınlar, verdiği mesajlarda radikalizme karşı kararlılık vardı. Tahmin edersiniz ki, bütün bunlar Prens Bin Selman’ın dünya (ve Batı) kamuoyu nezdinde en ilgi çeken Ortadoğu lideri haline gelmesi için yetti de arttı bile. Dilimin ucuna geldi, söyleyivereyim: MBS, bir zamanlar Tayyip Erdoğan ve AKP’ye verilen global misyonun bugünkü taşıyıcısı. Bugün İslamda reform tartışmasının gerçek anlamda yaşandığı iki önemli merkez, Tahran ve Riyad. Ankara değil. Adalet ve Kalkınma Partisi liderleri, bu konuda kendilerine açılan krediyi, çoktan heba etti. 15 yıl önce AKP, dünyanın kulak kabarttığı, hem demokrat, hem de İslamcı olunabileceği tezini ortaya atan önemli bir merkezdi. Tüm dünyadan övgü alıyordu. Ama Ankara’dakilerin demokrasi yerine otoriterliğe yönelmesi, Müslüman Kardeşler sevdası ve son olarak bir de bu karışıma Türk milliyetçiliği sosu katmasıyla, AKP’nin küresel model olma iddiası çöktü. Hayat insanlara aynı şansı iki defa vermiyor. AKP, Baaslaşma eğilimine girince, Araplar açısından ilginç olmaktan çıktı. Türkiye’de seçim kazanabilir, Suriye’nin kuzeyinde savaşabilir, ancak 21. yüzyılda İslam dünyası için bir model olamaz. İran ve Suudi Arabistan ise eşzamanlı olarak reform meselesini gündeminde tutuyor. MBS ve Tahran’daki mollalar arasındaki rekabet, tuhaf bir biçimde Müslüman toplumların önünü açma potansiyeli taşıyor. Son altı ayda bile, iki başkent arasındaki rekabet iki ülkedeki kadın hak ve özgürlüklerine yaradı. İşte bu yüzden MBS’ın Washington gezisi, artısıyla, eksisiyle önemli. Eksileri de saymadan bitirmeyelim yazıyı. Dün ABD Kongresi’nde Suudi Arabistan’ı (Yemen’deki insani trajedi nedeniyle) kınayan bir tasarı, kıl payı oyla düştü. Suudilerin Yemen’de çok kanlı bir mezhep savaşına girdiğine, Suudi hava bombardımanında 5 bin sivilin hayatını yitirdiğine şüphe yok. Dünya bu savaşı görmezden geliyor. Ritz Carlton’da topladığı Suudi prensler ve kodamanların bir bölümüne kötü muamele edildiği de ortada... Genç prensin AKP’ye hiç de sempatiyle bakmadığını, önümüzdeki dönemde Aramco’nun milyarlarca dolarlık halka arz sürecinin önemli bir bölümünü ABD’de yapmayı planladığını biliyoruz. Ama dedim ya... Suudi Arabistan bu günlerde en sıkı izlenmesi gereken ülke. Bir iddia ortaya koyuyor ve bir biçimde dünyayı neredeyse ikna etmiş durumda. Bakalım bu yeni düzende Türkiye’ye bir rol kalacak mı? SATIŞ SOSYAL MEDYADA AKP yörüngesine iyice yaklaşacak Sosyal medya kullanıcıları satışın ardın dan Doğan Grubu’nda bulunan yayın kuruluşlarının AKP yörüngesine iyice yaklaşacağı yorumlarında bulundular. Twitter’da satış gündemin ön sıralarına yerleşti. Yorumlarda “Havuz medyası deniz oldu ve Türkiye’de olmayan basın tekrar satılarak tekrar yok oldu.” “Hürriyet, Demirören’in elinde ne olur? Milliyet’e ne olduysa o olur. Yani murdar olur.” “Doğan Medya Grubu, Demirören’e satılmış. Biz bunların TFF’den gitmesini beklerken memleketin her sektörünü sarıyorlar kene gibi. Havuz medyası oldu size deniz, hatta okyanus medyası” denildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle