21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DUNYA Cumartesi 3 Şubat 2018 Castro’nun büyük oğlu hayatına son verdi DiazBalart Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro’nun oğlu Fidel Castro DiazBalart başkent Havana’daki evinde ölü bulundu. Küba medyası, Castro’nun ilk çocuğu olan 68 yaşındaki DíazBalart’ın intihar ettiğini duyurdu. Ülkenin resmi gazetesi Granma’daki haberde, “Birkaç aydır depresyon tedavisi gören Fidel Castro DíazBalart perşembe sabahı intihar etti” denildi. Küba Devlet Televizyonu da, DíazBalart’ın hastaneden taburcu olması sonrası son aylarda ilaç tedavisi gördüğünü bildirdi. Balart, babasına olan benzerliği nedeniyle, “Fidelito” ya da “Küçük Fidel” olarak biliniyordu. Sovyetler Birliği’nde eğitim görmüş bir nükleer fizikçi olan DíazBalart, 19801992 yılları arasında Küba’nın nükleer programını yönetmişti. DíazBalart, son olarak hükümete bilim danışmanlığı yapıyordu. [email protected] 7 Başörtüsü eyleminde [email protected] gözaltı dalgasıTah‘üurlykadenudpkıoşaılnnisdainalleanrgıkaöışrkraeıcrtıklıılğaıyıdyoılnra’!lar İran’da kadınların zorunlu başörtüsü kuralının kaldırılması talebiyle düzenlediği “Beyaz Çarşamba” eylemleri, geçen aralık ayında patlak veren rejim karşıtı protestoların ardından yayılırken İran polisinin bu hafta başkent Tahran’da gerçekleşen protestolara katılan 29 kadını gözaltına aldığı duyuruldu. ‘Kamu düzenini bozma suçlaması’ İran medyası kadınların “kamu düzenini bozmakla” suçlandığını ve savcılığa sevk edildiklerini aktardı. İran Devrim Muhafızları’na yakın yarı resmi haber ajansı Tasnim’in aktardığına göre Tahran polisi açıklamasında eylemlerin “uydu kanalları aracılığıyla ülke dışından kışkırtıldığını” savundu. Açıklamada “Uydu kanallarından ‘Beyaz Çarşamba’ adı altındaki kampanya çerçevesinde yapılan çağrıların ardından başör Vida Mohaved tüsünü çıkarmaları için kandırılan 29 kadın gözaltına alındı” ifadeleri yer aldı. Başsavcı Muhammed Cafer Montazeri önceki gün kadınların eylemlerini “çocukça ve önemsiz” olarak nitelendirmiş, eylemlerin ülke dışından kışkırtıldığını öne sürmüştü. İran’da 1979’daki İslam devriminden bu yana ülkede yürürlükte olan zorunlu başörtüsü uygulamasına karşı kadınlar sosyal medya üzerinden de yayımladıkları görüntülerle seslerini yükseltiyor. Ülkede geçen mayıs ayından beri devam eden başörtüsü eylemleri, ilk kez geçen aralık ayında hayat pahalılığı gerekçesiyle başlayan ve hükümet, rejim karşıtı eylemlere dönüşen protestolarla birlikte uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmişti. Tahran’ın İnkılab Caddesi’nde bir elektrik trafosunun üstüne çıkarak başından çıkardığı beyaz başörtüsünü sallayan Vida Mohaved adlı kadının görüntüleri, başta rejim karşıtı eylemlerle ilişkilendirilmiş, ancak daha sonra bu görüntülerin eylemlerden daha önce çekilmiş olduğu anlaşılmıştı. 27 Aralık’ta gözaltına alınan Mohaved yoğun kamuoyu baskısının ardından serbest bırakılmış, en az 5 kadının daha aynı eylemlerden dolayı gözaltına alındığı basına yansımıştı. İran dışında yaşayan, “My Stealthy Freedom” adlı internet sitesinin kurucusu olan aktivist Masih Alinejad öncülüğünde oluşturulan Beyaz Çarşamba eylemleri kapsamında kadınlar 27 Mayıs 2017’den beri her çarşamba günü Tahran’da bir araya gelerek başörtülerini çıkarıyor ve bir sopanın ucuna bağlayarak sallıyor. Başörtüsünü çıkarmayan da yapıyor Kadınlar arasında hızla yayılan bu barışçıl protestoya katılanlar, ülkenin çeşitli noktalarında trafolara veya yüksek yerlere çıkarak aynı eylemi tekrarlıyor. Sosyal medyaya yansıyan bazı görüntülerde, başörtüsünü çıkarmayan kadınların da eylem yaptığı görülüyor. Zira kimi eylemciler, başörtüsüne değil, kamusal alanda başlarını kapatmayı zorunlu kılan katı kıyafet kurallarına karşı çıkıyor. Akdeniz’de sığınmacı faciası Birleşmiş Milletler Göçmenlik Bürosu Libya açıklarında Akdeniz üzeriden Avrupa’ya ulaşmaya çalışan sığınmacıları taşıyan teknenin alabora olarak batması sonucu en az 90 kişinin denizde kaybolduğunu duyurdu. Uluslararası Göç Örgütü (IOM), üç kişinin kurtulduğunu, 10 kişinin cansız bedeninin karaya vurduğu ve diğer sığınmacıları arama çalışmalarının sürdüğünü aktardı. IOM açıklamasında, Pakistanlıların gittikçe artan ve tehlikeli bir şekilde İtalya’ya ulaşmaya çalıştıkları kaydedildi. IOM sözcüsü Olivia Headon, “Kurtulanlar, alabora sırasında yaklaşık 90 kişinin boğulduğunu tahmin ediyor ama bu trajedi sırasında tam olarak kaç kişinin hayatını kaybettiğini henüz doğrulamış değiliz” dedi. Headon, Libya’nın batısındaki liman kenti Zuvare açıklarında meydana gelen faciada, teknenin kapasitesinden fazla insan taşıdığı için alabora olduğunu söyledi. Headon, tekneden iki kişinin yüzerek kıyıya ulaştığını, bir kişinin de balıkçı teknesi tarafından kurtarıldığını ifade etti. Sözcü, bu yıl Akdeniz’de hayatını kaybeden sığınmacı sayısının 246’ya ulaştığını, Avrupa kıyılarına ayak basan sığınmacıların da 6 bin 624 kişi olduğunu kaydetti. ‘Çoğu Pakistanlı’ Kurtarılan üç kişinin yanı sıra yardım ve kurtarma görevlilerinin ifadelerine göre bottaki sığınmacıların çoğunun İtalya’ya gitmek üzere Libya’dan yola çıkan Pakistanlılar oldukları belirtildi. Libya Akdeniz sularından Avrupa’ya geçmeye çalışan sığınmacıların başlıca geçiş yollarından biri olarak bilinirken insan kaçakçılarının deniz ve hava şartlarına uygun olmayan botlara doluşturarak sığınmacıları tehlikeli Akdeniz sularında kaderine terk ettiğine dair haberler de daha önce pek çok kez gündeme yansımıştı. Polis baskınından sonra kavga Fransa’nın Calais kentinde sığınmacı kampında çıkan taşlı, sopalı, siahlı kavgada 4’ü ağır 13 sığınmacı yaralandı. Yerel kaynakların haberine göre kavga sığınmacıların yeniden toplanmalarını önlemek amacıyla Fransız güvenlik güçlerinin kampa bir operasyon düzenlemesinin ardından başladı. Sığınmacıların kurduğu naylon ve kağıttan baraka ile çadırların yıkıldığı operasyondan sonra yemek dağıtımı yapılan alana yakın bölgede silah sesleri duyulduğu belirtildi. 200 Eritreli sığınmacının 30 Afgan sığınmacı ile yaklaşık iki saat süren kavgasına güvenlik güçleri müdahale etti. Bazı yaralıların silahla vurulmuş olduğu bildirildi. Yaşları 16 ile18 arasında değişen dört Eritreli gencin durumunun ciddi olduğu aktarıldı. Polis yemek sırasında ateş açtığı iddia edilen 37 yaşındaki bir Afganı ararken Fransa İçişleri Bakanı Gerard Collomb bölgeyi ziyaret etti. Calais geçen yıl Fransız güvenlik güçleri tarafından dağıtılmıştı ancak Britanya’ya geçmek isteyen sığınmacılar burada toplanmaya devam ediyor. ‘İşsizlik ölüm madenlerine mecbur bırakıyor’ Fas’ın Jerada kentinde yüksek işsizlikten dolayı “ölüm madenleri” olarak adlandırılan kapatılmış kömür madenlerinde çalışırken hayatını kaybedenlerin sayısı artıyor. Önceki gün 36 yaşındaki bir kişinin madenin duvarlarının çökmesi sonucu yaşamını yitirdiği, olayda üç kişinin de ağır yaralandığı açıklandı. Geçen aralık ayında Houcine and Jedouane Dioui adlı iki kardeşin madende çalışırken tünel kazasında öldüğü, kardeşlerin ölümünün ardından kentte protesto gösterilerinin başladığı aktarıldı. Jerada’daki kömür madenleri 1998 yılında kapa tılmalarına kadar 9 bin kişiye istihdam sağlıyordu. Reuters’e konuşan bir eylemci, “Madenleri kapattıkları zaman bize yeni iş ve tazminat önerdiler ama hiçbiri olmadı. Hayat şartlarımız iyileştirilene kadar protestoları sürdüreceğiz” dedi. ABD: Yine vurabiliriz Washington yönetiminin, Suriye’de muhaliflerin kontrolündeki Doğu Guta’ya son bir ayda üç kimyasal saldırı düzenlemekle suçlanan Şam yönetimine karşı askeri seçenekleri gözardı etmediği öne sürüldü. Reuters’e konuşan ABD’li üst düzey yetkililer, Suriye hükümetinin yeni kimyasal silah türleri geliştiriyor olabileceğini öne sürürken “Başkan Donald Trump, (Suriye Devlet Başkanı Beşşar) Esad’ı (kimyasal) saldırıdan caydırmak veya cezalandırmak için askeri bir eylemi göz ardı etmemektedir” ifadelerini kullandı. Yetkililere göre, Şam’ın 2014 yılında kimyasal silahlarını imha amacıyla teslim etmesini öngören ABDRusya anlaşmasına rağmen, Esad’ın Suriye’nin kimyasal silah stoklarının bir bölümünü gizlice elde tuttuğu düşünülüyor. Yetkililer, geçen nisan ayında İdlib’in Han Şeyhun kasabasında 83 kişinin ölümüne yol açan kimyasal saldırıdan Şam’ı sorumlu tutan ABD’nin Suriye’deki Şayrat Ha va Üssü’ne gerçekleştirdiği hava saldırısından bu yana Suriye ordusunun kimyasal silahlarını geliştirdiğini ve zaman zaman küçük miktarlarda kullandığını savundu. Kimi yetkili ise Trump yönetiminin uluslararası yaptırımların ve diplomatik baskıların artırılmasının, kimyasal silah programının kısıtlanmasına yardımcı olacağını umduğunu belirtti. BM İnsani Yardım Koordinatörü Jan Egeland, önceki gün Suriye’nin 2015’ten beri en kötü dönemini yaşadığını söylemişti. Bu arada Rusya’nın Soçi kentinde yapılan Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne katılmaktan son anda vazgeçen muhalif Yüksek Müzakere Komitesi’nden zirvede alınan anayasa komitesi kurulması kararına Birleşmiş Milletler denetiminde olduğu sürece işbirliği açıklaması geldi. Daha önce Al Jazeera’ya konuşan Yüksek Müzakere Komitesi sözcüsü önce geçici bir yönetim kurulması gerektiğini savunmuştu. 140 kişilik kontenjana 107 bin kişi başvurdu Suudi Arabistan’da Pasaport Genel Müdürlüğü’nün ilk kez kadınları da istihdam edeceğini duyurmasının ardından Suudi kadınlar pozisyon için adeta hücum etti. El Arabiya sitesinin haberine göre 140 kişilik kontenjan için 107 bin kadın başvurdu. Müdürlü ğün verdiği ilanın görüntülenmesi de 600 bini aştı. Başvuru yapan kadın adayların lise ya da muadilinden mezun olmaları, Suudi Arabistan vatandaşı ve 25 ila 35 yaş aralığında olması gerekiyor. Tillerson’dan darbe iması ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Meksika, Arjantin, Peru, Kolombiya ve Jamaika’yı içeren Latin Amerika gezisi öncesinde, Venezüella’ya yönelik yaptığı “askeri darbe” imasıyla tartışma yarattı. Tillerson, Devlet Başkanı Nicolas Maduro karşıtı gösterilere sahne olan Venezüella’da “Maduro’nun görevi bırakmaması halinde ordu tarafından devrilebileceğini” söyledi. “Güney Amerika ülkeleri tarihinde, işler kötüye gittiği ve liderlik artık halka hizmet etmemeye başladığında ordu sık sık değişimi sağlayan unsur olmuştur” diyen Tillerson şaka yollu, darbe olursa Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun Küba’ya iltica edebileceğini de ekledi: “Mutfak çok ısınırsa eminim Küba’da ona sahilde güzel bir hacienda (villa) verebilecek bazı dostları vardır.” Tillerson’ın açıklamalarına Caracas’tan yanıt gecikmedi. Venezüella Savunma Bakanı Vladimir Padrino, ABD Dışiş leri Bakanı’nın sözlerini, “ölçüyü aşan açıklama” olarak değerlendirdi. Padrino, Tillerson’ın açıklamalarının, Latin Amerika gezisi öncesi Venezüella’daki sosyalist yönetime karşı yalnızlaştırma politikalara destek arayışının bir parçası olduğunu savundu. Tillerson RTE için OHAL Roma’ya uzandı Erdoğan için tüm güvenlik önlemleri hazır. Reis için alınan önlemlerin eksiksiz olması için Roma valisi Paolo Basilone ile emniyet genel müdürü Guido Marino doğrudan çaba gösteriyor. İtalya’nın MİT’i DIGOS saat saat güvenliği izliyor. Çizme de ana konu özetle insan hakları ve demokrasi değil… Güvenlik! Erdoğan’ın Roma Havaalanı’na ineceği yarın gece 20’den itibaren, uçağının yeniden havalanacağı pazartesi gecesine dek Roma felç olacak. Cumhurbaşkanı’nın güzergâhındaki tüm yollar ve meydanlar, güvenlik ablukası altında kalacak. 3 bin 500 polis görevde Erdoğan’ın pazartesi sabahı ziyaret edeceği Vatikan’dan, öğlen buluşacağı mevkidaşı Matarella’nın ikâmet ettiği “Quirinale Sarayı” çevresi ile parlamento Başbakanlık binalarının bulunduğu Roma’nın kalbi “Montecitorio meydanı” ve Cumhurbaşkanı’nın otelinin çevresi “Via Veneto”ya kadar tarihi merkez kuşatmaya alınacak. 3 bin 500 polisin gözetimindeki güvenlik uyarınca her gösteri yasaklanacak, tarihi merkezde kuş uçurtulmayacak. Yaşamımın yarısını geçirdiğim bu kentte şimdiye dek çok büyük uluslararası toplantılar ve zirveler dışında bu kerte sıkı güvenlik önlemi görmedim. Roma’dan her gün, Papa’yı ve hükümet temsilcilerini görmek için dünya liderleri gelip geçiyor. Kimsenin ruhu duymuyor. Ama Erdoğan’ın gelişi öncelikle “güvenlik önlemleriyle ilan ediliyor”. OHAL sanki Roma’ya taşınıyor. Bu bile başlı başına bir kartvizit gibi. Macron’dan farklı Mevcut havaya bakıldığında, ziyaret Cumhurbaşkanı’nın bir ay önceki Fransa çıkartmasından farklı koşullarda gerçekleşecek. Macron, hatırlanacağı gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a basın mensupları önünde, iki devlet arasındaki bol sıfırlı anlaşmalara karşın, “demokrasi dersi” ile ayar vermişti. “İfade özgürlüklerinin hukuk devletinin temeli olduğunu” söylemiş, “özgürlükler konusundaki yaklaşımlarımız çok farklı” sözleriyle, “AB babında ikiyüzlülüğün bırakılmasını” talep etmiş Türkiye’nin asla “AB üyesi olamayacağını” beyan etmişti. Erdoğan, gezisine limon sıkan bu beyanlar için sonra; “Ben Macron’un dediklerini anlamak istemedim!” demişti. Fransa’da RTE’nin Paris çıkartması öncesinde güçlü lobi yapan, kamuoyunda etkili gazetecilik ve insan hakları örgütlerinin yoğun çabası olmasaydı, Macron’un da bu açıklamaları yapıp yapmayacağı kuşkuluydu. Fransa basınındaki yorumlara göre Macron, Ankara’da soğuk duş etkisi yaratan çıkışlarıyla gerçekte üzerindeki “Niye bu otokratla görüşüyorsun?” baskısını hafifletmeye çalıştı... İtalya da ise bu türden bir kamuoyu baskısı yok. Erdoğan’ın geldiği hafta tam, Mussolini’nin İtalyanlar arasına 2018’de geri dönüşünü anlatan “Sono Tornato/Geri Döndüm” isimli bir filmin vizyona girdiği bir ülkeden bahsediyoruz… ‘Devlet raconu’ baskın Türkiye, ayrıca İtalya için, Fransa’ya nazaran çok daha önemli ve öncelikli bir partner. Akdeniz’i kuzeyden güneye bıçak gibi kesen İtalya için, Akdeniz ülkeleriyle güçlü diplomatik ilişkiler geliştirmek “yaşamsal önem” taşıyor. Libya’da İtalya ile büyükelçiliklerini açık tutan iki ülkeden biri olan Türkiye ile diyalog, diğer Ortadoğu konularında olduğu gibi, misal hiç savsaklanamayacak boyutta bir ağırlık arz ediyor. 8 bin kilometrelik sahiliyle “göç”ten Akdeniz’de 1. derecede etkilenen ülke olarak, Türkiye ile işbirliği gene göz ardı edilemiyor. Çizme’de “devlet raconu” gözüyle bakılan tüm bu önceliklere, Türkiye pazarını önemseyen ve Türkiye de iş yapan 1400 İtalyan şirketin varlığı da eklenince; Roma’da Reis’in gözünün içine bakan bir hava doğuyor. İtalya kaldı ki Makyavel’in ülkesi. Şahsen ben ak saçlı Hıristiyan Demokrat kökenli Cumhurbaşkanı Matarella ile onunla aynı Hıristiyan Demokrat kökenlerden gelen 60’ını aşmış Başbakan Gentilone’yi, “Jüpiter” lakaplı genç ve atak Macron misali RTE’ye demokrasi dersi verirken düşünemiyorum… Olağanüstü bir durum ve sürpriz olmazssa RTE’yi Roma’da tam hayal ettiği ortam bekliyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle