22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 19 Şubat 2018 EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: EMİNE BİLGET haber 3 120/5 0 190/6 0 100/2 0 100/5 0 120/2 0 130/ 2 0 40/ 6 0 120/1 0 160/8 0 150/1 0 150/2 0 140/1 0 0 60/ 2 0 190/1 1 0 100/7 0 20/ 7 0 60/2 0 140/4 0 40/1 0 140/7 0 100/5 0 110/4 0 TARİHTE BUGÜN 1861: Rusya’da toprağa bağlı kölelik yasaklandı. 1915: Gelibolu muharebeleri başladı. İtilaf devletlerinin Çanakkale’ye denizden yaptıkları saldırı püskürtüldü. ORANTISIZ KARAR Diyarbakır’da S.B. adlı kız çocuğuna bakkalda cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınan E.T., adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Mahkemenin kuvvetli suç şüphesi bulunduğu, ancak tutuklama tedbirinin orantılı olmayacağını gerekçe göstererek E.T.’yi salıvermesinin ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, zarar görebileceği ihtimaliyle S.B.’yi koruma altına aldı, soruşturma sürüyor. ‘Öldürürüm’ dedi Diyarbakır merkeze bağlı bir köyde yaşayan, şu an 12 yaşında olan S.B., geçen yıl okuldaki rehber öğretmene uzaktan akrabası E.T.’nin kendisine cinsel istismarda bulunduğunu söyledi. Rehber öğretmenin olayı ihbarı üzerine soruşturma başlatıldı. Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi bünyesinde kurulan Çocuk İzleme Merkezi’nde, psikolog eşliğinde S.B.’nin ifadesi alındı. Başından geçenleri anlatan S.B., E.T.’nin kendisine cinsel istismarda bulunduğunu belirterek, “Bu olay okulumuzun karşısındaki bakkalda oldu. Bakkala bir şey almaya gitmiştim. Bakkalda başka çocuklar vardı. E.T., diğer çocukları çıkarttı. Ben de çıkmak istedim, ancak izin vermedi. Burada bana cinsel istismarda bulundu. Bu olayı birine söylersem beni öldüreceğini söyledi. Rehber öğretmenime, bana tecavüz ettiğini anlattım. Korunacağım bir yere gitmek istiyorum, aileme gitmek istemiyorum” dedi. Gözaltına alınan E.T., işlemlerinin ardından sevk edildiği adliyede, tutuklama istemiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği’ne sevk edildi. E.T., olayın olduğu dönemde Şanlıurfa’da olduğunu belirterek, “Suçlamaları kabul etmiyorum. İddialarda geçen bakkal dükkanı ağabeyime aittir. S.B.’ye herhangi bir şekilde istismarda bulunmadım ve ölümle tehdit etmedim. Kendi içinde bir kurgu yapmış olabilir. İddia ettiği şeyler kesinlikle yalandır. Bu olaydan dolayı burada olmaktan çok utanıyorum” dedi. Hâkimlik, tutuklama talebinin reddederek, E.T.’yi adli kontrol şartıyla serbest bıraktı. l DHA 12 yaşındaki kız çocuğu bakkalda uğradığı tecavüzü anlattı, mahkeme kuvvetli suç şüphesine karşın tutukluluk orantılı olmaz diyerek sanığı serbest bıraktı DÜĞÜNDE ÇOCUĞA TECAVÜZ YAYIN YASAĞI GELDİ Adana’nın Yüreğir ilçesinde 10 Şubat’ta yapılan bir düğünde 4.5 yaşındaki kız çocuğunun tecavüze uğramasıyla ilgili haberlere yayın yasağı getirildi. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan yazılı açıklamada, “Bazı basın ve yayın organları ile internet ortamında olaya ilişkin asılsız haber ve yorumlara yer verildiği, mağdur çocuğun isim ve fotoğrafının paylaşıldığı görülmüştür. Söz konusu tedbir, mağdur çocuğun korunması ve soruşturmanın sağlıklı biçimde ve süratle sonuçlandırılması amacıyla alınmıştır” dendi. Asılsız paylaşımlarda bulunanlar hakkında da soruşturma başlatıldığı duyuruldu. Öte yandan AB Bakanı Ömer Çelik, dün Hatay Valisi Erdal Ata ile birlikte cinsel istismara uğrayan 4 yaşındaki kız çocuğunun Hatay’ın İskenderun ilçesindeki ailesini ziyaret etti. l DHA Muharrem için itiraz Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Yalınca köyünde hastalanan, yolların kapalı olması nedeniyle hastaneye götürülemeyen, babası Abdulvahap Taş’ın cenazesini çuvala koyup sırtında taşıdığı 1.5 yaşındaki Muharrem Taş’ın ölümüyle ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kamu görevlileri hakkında “kovuşturma yapılmasına yer olmadığı”na dair kararına, Taş ailesinin avukatı olan Van Baro Başkanı Murat Timur itiraz etti. Timur, kararının kaldırılması talebiyle hazırladığı 8 sayfalık itiraz dilekçesini 10 gün önce Van Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği’ne gönderilmek üzere Van Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdi. Timur, “Ölüm olayının gerçekleşmesinin sorumlu kamu görevlilerinin görevlerini ihmal etmesinden kaynaklandığı açıkça görülüyor. Önümüzdeki hafta bu karara karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunacağız” diye konuştu. l DHA Muharrem 2014’te ölmüştü. Babasının onu sırtında taşıdığı bu fotoğraf akıllara kazındı. Dar gelirliye kıyafet yardımı Edirne’nin Keşan İlçe Belediyesi Muhtarlık İşleri Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren ikinci el giyim biriminden, dar gelirli vatandaşlar ihtiyaçları olan giyim eşyasını ücretsiz olarak temin edebiliyor. Görevliler, duyarlı vatandaşların verdiği ihtiyaç fazlası kıyafetleri toplayarak yıkayıp ütüleyerek raflardaki yerlerine asıyor. Birimde en fazla, bebek ve çocuk giysilerine ihtiyaç duyuluyor. l DHA 5 kişi yanarak can verdi Tokat’ta otomobilin istinat duvarına çarpıp alev alması sonucu araçtaki 5 kişi yanarak hayatını kaybetti. Kaza akşam saat 19.00 sıralarında TokatNiksar Karayolu Gökdere mevkiinde meydana geldi. Ahmet Paray yönetimindeki otomobil, Gökdere mevkiine geldiğinde yol kenarındaki istinat duvarına çarp tı. Çarpmanın etkisiyle otomobil alev aldı. İhbar üzerine olay yerine gelen itfaiye ekiplerinin çalışması sonrası otomobildeki yangın söndürüldü. Sürücü Ahmet Paray ile birlikte eşi Kadriye Paray (49), kızı Damla Nur Paray (18), kardeşi Selma Yalçın ve kızının arkadaşı Ebranur Gür’ün (18) yanarak hayatını kaybettiği tespit edildi. l DHA Ataerkil utancımızın aynası Yeşilçam hurileri Daha önce de çeşitli vesilelerle dillendirdiğim üzere, gündelik hayatın içinde “hayal inşası” anlamında 19’uncu yüzyıl romanın, 20’nci yüzyıl sinemanın olmuştur. (21’inci yüzyıl da dizilerin olacak gibi görünüyor.) 20’nci yüzyılın Türkiye’de de sinemanın olduğuna dair en çarpıcı göstergelerden biri, Türker İnanoğlu’nun “Başlangıcından Bugüne (19142018) Afişlerle Türk Sineması” başlıklı muhteşem eseri... Sinemamızın yapımcı ve yönetmen olarak abide isminin, kurucusu olduğu TÜRVAK’ça (Türker İnanoğlu Vakfı) yayımlanmış, tarafıma gönderilme inceliğinde de bulunulmuş, içerisinde toplam 8104 sinema afişinin yer aldığı 3 bin 700 sayfalık, iki ciltlik dev çalışması bu. Ve “Bir resim bin kelimeye bedel” sözünü alabildiğine doğrulayan içeriğiyle, 20’nci yüzyılda yokluk, yoksulluk, kavga, dövüş, ölme, öldürme ve darbelerle geçmiş renksiz hayatımızı hayallerle renklendirenin sinema olduğunu fark etmenizi sağlıyor. Bu kıymetli eser üzerine farklı yönlerden söylenecek çok söz var. Bununla birlikte benim ilk göz atışta takıldığım nokta, hüzünle acıyı buluşturan bir efkâr eşliğinde 1970’lerin “seks filmleri çığırı”nı aksettiren afişler oldu. Bizim kuşak üzerindeki etkisi barizdir; çünkü ergenlik ve ilk gençlik yıllarımıza denk gelmiştir!.. Bu filmleri elbette içerisinde üretildikleri dehşet verici sosyopolitik iklimden bağımsız değerlendiremeyiz. Türkiye bir “soğuk savaş”ın sıcak zeminidir ve adına ister “sağsol”, ister “ülkücüdevrimci”, isterse “faşistkomünist” çatışması deyin, tam bir iç savaş ortamında günde ortalama 20 kişi cinayete kurban gitmektedir. Sokaklar, aile, konukomşu, çolukçocuk insanların şenşakrak nefes alıp verdiği yerler olmaktan çıkmıştır. (Televizyon, henüz tek kanallı ve çok kısıtlı devlet ekranı formunda eğlence ve hayal ihtiyacına kısmen cevap vermektedir.) Bu insanların boşalttığı semt sokakları nasıl ölümcül bir erilpolitik şiddetin egemenliğindeyse, onların doldurmaz olduğu sinema salonları da erilpornografik şiddetin hâkimiyeti altına girmiştir. Sokaklarda gencecik erkeklerin ölümüne tanık olmaktayızdır. Sinemada ise tertemiz umut ve hayallerle beyazperde macerasına başlamış gencecik kadınların eril bir şevk, şehvet ve şiddetle “öldürülüşü”ne tanığızdır!.. Mine Mutlu, Figen Han, Feri Cansel, Arzu Okay, Melek Görgün, Zerrin Egeliler, Zerrin Doğan ve diğerleri... Sinema salonlarının sokaktaki ölümcül karanlıkla uyarlılık ve devamlılık içinde olduğu politik/pornografik erkek şiddetiyle yanmış bir dönemin kurbanları... Çok ama çok güzeldiler!.. İnanoğlu’nun “Türk Sineması”nın 1’inci cildi (1914 1979) sayfaları arasında dolaşırken fark ediyorsunuz, oyunculuğa ilk adım attıkları yıllarda da hepsi eli yüzü düzgün filmlerle karşımızda. Bir Türkan Şoray ikizi denilebilecek Mine Mutlu mesela: 1969 yılında “İnleyen Nağmeler”de Zeki Müren’le, “Hancı”da Sadri Alışık’la, “Kaderimsin”de Murat Soydan’la, “Öldüren Aşk”ta Ediz Hun’la ve “Köprüden Geçti Gelin”de de tek başına başrolde. Diğerleri hakeza: Arzu Okay, yavaş yavaş seks furyasının içine çekilmekte olduğu zamanda bile (1971) Engin Çağlar’la “Beyaz Kelebekler”de, Murat Soydan’la “Büyük Acı”da, Zeki Müren’le “Rüya Gibi”de başrolde. 1972’de de Kartal Tibet’le Muazzez Tahsin Berkand’ın eseri “Bir Pınar Ki”de başrolü paylaşıyor. Feri Cansel’i 1971’de İzzet Günay’la “Gizli Aşk”ta, Kadir İnanır’la “Kadifeden Kesesi”nde başrolde karşımızda görüyoruz. Sonrası hazin ve haşin... Mine Mutlu virajı çok “keskin” döner 1971’de Salih Güney’le “Seks Fırtınası”nda... Ötekiler de öyle. Ama hayli karakteristik bir örnek, 1974’te yapılmış “Ah Deme Oh De”de “janr”ın en gözde erkek oyuncularından Sermet Serdengeçti’nin bir yanında Arzu Okay’ın, diğer yanında Mine Mutlu’nun yer almasıdır; konuk oyuncu kategorisinde de Feri Cansel vardır!.. Türk sinemasında 70’lerin seks furyası denince akla gelen, yukarıda isimlerini sıraladığımız bu kadınların dramatik durumu nasıl açıklanabilir? Öncelikle onlar, “4 Yapraklı Yonca”nın (T. Şoray, H. Koçyiğit, F. Akın, F. Girik) artık olgunluk yaşlarında olsalar da seyirci nezdinde “kurumlaştıkları”, seyircinin gözünün başka “sevilecek” kadın görmek istemediği dönemde yükseliş imkânı, fırsatı, şansı aramışlardır. Sonra, yukarıda da belirttiğimiz siyasal şiddet eşliğinde toplumun “evekapanma” dönemi geldi. Ve sinema, kendisine gönül vermiş bu kadınların gönlünü değil etini, kalbini değil cinselliğini kazanma yoluna gitti. Onları seyirci nezdinde “sevilecek” değil “sevişilecek” kadın yaptı!.. Ancak onlar bu sürecin en masum, en onurlu ve en saygın mümessilleridir. Bizim eril utancımızın akça pakça aynalarıdırlar aynı zamanda... O müthiş güzellikleriyle bugünkü teledijital dünyamızda var olsaydılar, eminim oyunculuk umut ve hayallerini böylesine örselenmeye uğramadan gerçekleştirme yolunda çok daha fazla seçenek karşılarında olacaktı. Talihsizlikleri yanlış zamanda yanlış yerde olmalarıydı. Şimdikiler, hani şu medyamagazinel dünyamızın içinde birbiriyle çekişen, didişen, mahkemeleşenler ise belki yine yanlış zamanda, ama doğru yerdeler denilebilir!.. 1970’lerde ortalıkta olmadıklarına şükretsinler. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle