22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 10 Şubat 2018 EDİTÖR: ALPER İZBUL / ASLAN YILDIZ TASARIM: İLKNUR FİLİZ Suç duyurusunu hakaret saydılar! PYD’nin temsilcisiyle görüştüğü için Erdoğan hakkında şikâyette bulunan CHP’li Tanal’a Erdoğan’ın avukatları, ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ten suç duyurusu yaptı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kendisi hakkında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatı ile “terör örgütü propagandası” ve “terör örgütüne yardım ve yataklık” gibi suçlamalarla savcılığa şikayet dilekçesi veren CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal hakkında “Cumhurbaşkanı’na hakaret” ve “iftira” suçları iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Tanal 7 Şubat’ta, “Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin PYD, YPJ ve YPG’yi terör örgütü olarak kabul ettiğini, kararın ardından “PYD terör örgütünün başındaki kişi ile mahkeme kararından sonra defalarca iktidar tarafından Türkiye’de resmi düzeyde görüşmeler yapıldığını” belirterek Erdoğan’ın yanı sıra eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğ lu hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na, suç duyurusu hakkında suç duyurusunda bulundu. Dilekçede, Tanal’ın şikâyet dilekçesinin, ‘içeriği ve vardığı sonuç itibarıyla akıl, mantık ve vicdanla bağdaşmayan, gerçekle hiçbir ilişkisi bulunmayan, tamamen hakaret ve iftira kastıyla kaleme alınmış ve verilmiş olduğunun değerlendirilmesi gerektiği’ kaydedildi. Bütün olarak değerlendirildiğinde Tanal’ın, Erdoğan’a yönelik mesnetsiz ve hukuka aykırı ithamlarla, hakaret kastıyla hareket ettiğinin açık olduğu bildirilen dilekçede, Tanal’ın, bahse konu eylemiyle şikâyet hakkını istismar ettiği, hak arama özgürlüğünü kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işlediği anlatıldı. Dilekçede, “Kimse ‘Şikâyet yapıyorum veya dilekçe veriyorum’ diyerek bir başkasına hakaret ve iftira etme özgürlüğüne sahip değildir. Şüpheli, mezkur fiili ile iddia ve savunma sınırını aşmış, hak arama özgürlüğünü istismar etmiştir” denildi. ‘Sorumlu değil’ Tanal’ın dilekçesinde kullandığı söz ve beyanların iftira ve hakaret suçlarını oluşturduğunun sabit olduğu, eyleminin şikâyet hakkının kullanılması kapsamında değerlendirilemeyeceği ileri sürüldü ve ‘bu mahiyetteki Yargıtay kararları’ örnek gösterildi. Dilekçede, anayasanın 105. maddesinde Cumhurbaşkanı’nın şahsi sorumsuzluk halinin düzenlendiği anımsatılarak, “Cumhurbaşkanı’nın, görev süresi dolsa dahi vatana ihanet suçu haricinde görev süresinde iş lediği ileri sürülen fiiller hakkında soruşturma yapılmasının mümkün olmadığını bilmesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eden seçilmiş ilk Cumhurbaşkanımıza yönelik olarak şüpheli tarafından gerçekleştirilen eylemin bir yönüyle de Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir suçlama sonucunu doğurduğu göz ardı edilmemelidir” ifadeleri kullanıldı. Dilekçede, “Sonuç itibarıyla şüpheli, şikâyet hakkını kötüye kullanmak suretiyle, mesnetsiz ve asılsız iddialarla Sayın Cumhurbaşkanı’mızın onur, şeref ve saygınlığını rencide etmiş olduğundan, şüpheli hakkında atılı suçlardan soruşturma yapılarak, kamu davası açılmasını talep etme gereği hasıl olmuştur” değerlendirmesinde bulunuldu. l ANKARA /Cumhuriyet ‘Tek adama geçit yok’ Erdoğan’ın kendi bekasını her şeyin üzerinde gördüğünü söyleyen Akşener, “Parti olarak hedefimiz, parlamentonun gücünü tekrar kazandığı bir ülke” dedi BÜLENT ÖZDOĞAN İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener İstanbul’da gazeteTV yöneticileri ile bir araya gelerek siyasi gündemi değerlendirdi, soruları yanıtladı. Türkiye’nin sorunlarını konuşamayan, müzakere edemeyen bir ülkeye dönüştüğünü belirten Akşener, “Eğer dün Suriye’yi konuşabiliyor olsaydık bugün Afrin sorununu yaşamıyor olacaktık. Türkiye’de devlet deyince artık insanların aklına güven değil korku geliyor. Ülkeyi yönetenler sivil siyaseti garnizona çevirdi” dedi. Afrin harekâtının bir zorunluluk olduğunu savunan Akşener, Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon konusunda da Erdoğan’a destek vererek, “Ama bu sorun iç politikaya malzeme yapılmamalıdır. Buna izin vermeyeceğiz” diye konuştu. Gezdiği illerde yaşanan ekonomik sıkıntılara ve işsizliğin boyutlarına tanıklık ettiğini fakat insanların korkudan bunu açıkça dile getiremediklerini belirten Akşener, “Türkiye şaibeli bir referandum sürecini geride bıraktı. 2019’da da tek adam yönetimi devam ederse ekonominin düzelmesi mümkün değil” dedi. Akşener, “İYİ Parti kendisini siyasetin neresinde tanımlıyor” sorusuna, “Biz toplumun merkezindeyiz. Partimizin yüzde 14 oranında sabit bir seçmeni şimdiden oluştu. Biz yorulan, huzuru kaçan, kardeşlik duygusunun ortadan kalktığı ülkede yeniden huzuru ve kardeşliği kazanabilmek için yola çıkan bir partiyiz. Cumhuriyetin kuruluş değerlerini yeniden hayata geçirmek lazım. Bizim projemiz tek adam yönetiminin ortadan kalktığı, parlamentonun gücünü tekrar kazandığı bir ülke yaratmak” yanıtı verdi. ‘HDP ile anlaşacak’ “Seçimde ikinci tura kalmanız durumunda HDP ile işbirliği yapar mısınız sorusuna Akşener’in yanıtı, “HDP ile en derin ahbaplığı çözüm sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı. Bana göre cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda HDP ile anlaşmaya çalışacak olan Erdoğan olur. Çünkü Erdoğan kendi bekasını her şeyin üzerinde görüyor” oldu. CHP’nin cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi adayını çıkarması gerektiğini söyleyen Akşener, “Birileri ile ittifak yapacaksak, aday çıkarmayacaklarını düşündüğüm SP ve DP ile ittifak yapmayı tercih ederim” dedi. l İSTANBUL Akşener, gazetemizin Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan’ın da aralarında bulunduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı. ‘MEDYA AKP KONTROLÜ ALTINDA’ Meral Akşener AKP medyasında kendisine yönelik ağır hakaretler içeren karalama kampanyaları yürütüldüğünü belirten Akşener, “Kraldan çok kralcılık vicdanı ortadan kaldırır. Vicdansızlık düşmanlık getirir. Türkiye’de bir kara propaganda savaşı sürüyor ama ben de bu savaşı biliyorum” diye konuştu. Akşener, AKP’nin Türkiye medyasının yüzde 65’ini kontrol altında tuttuğunu söyledi. Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sert eleştirdi SP ittifaka soğuk Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, dün kendileriyle ittifak yapmak isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin ardından “Biz milli görüş prensiplerini bırakmadığımız için şu an buradayız. Pragmatik davranmış olsak hükümetin yanında olurduk” diyerek ittifaka sıcak bakmadığı mesajını verdi. Karamollaoğlu, TV5’te katıldığı canlı yayında Erdoğan ile yaptığı görüşmesine değerlendirdi. Erdoğan’ın MHP ile yürüttüğü seçim ittifakı çalışmalarına SP’yi katmak istediği iddilarına ilişkin Karamollaoğlu, “Anketler ittifakın yüzde 56 bandını geçeceğinden bahsediyor. Ama ben iktidarın bu noktadaki hassasiyetinin o kadar rahat olmadığını düşünüyorum. Şu anda bu ittifak ile seçimi garantilemiş olduğu anlamına gelmiyor. Kanaatim bu. Bizim potansiyelimizin çok daha yüksek olduğu kanaatindeyim” dedi. Karamollaoğlu, “Uyum yasalarıyla ilgili tekliflerimizi götürdük. Endişelerimizi ilettik” dedi. Seçim barajının yüzde 10 olarak devam edeceğini aktaran Karamollaoğlu, bu durumu doğru bulmadıklarını belirtti. Türkiye’de kutuplaşma olduğunu belirten Karamollaoğlu, “Kimin yanındasın söylemi ön plana çıkıyor. Yerli ve milli ittifak konusunda bunun dışında ka SP lideri Karamollaoğlu, dün AKP Genel Merkezi’nde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüştü. Karamollaoğlu, görüşme sonrasında “Karşılıklı görüş alışve lan herkes gayri milli gibi görülüyor. Böyle bir istikamette atılacak adımlar huzursuzluğu arttırır” dedi. “Kutuplaşmaya sebebiyet vermeyecek bir oluşum”un SP’nin ittifak noktasındaki kırmızı çizgisi olduğunu belirten Karamollaoğlu, “Biz milli görüş prensiplerini bırakmadığımız için şu an buradayız. Pragmatik davranmış olsak hükümetin yanında olurduk. Biz başkanlık sistemine karşı değiliz fakat kuvvetler ayrılığı ilkesi olduğu noktasında başkanlığı kabulleni rişinde bulunduk” demekle yetindi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Ünal, görüşmeye ilişkin “İttifak konusunda herhangi bir zemin oluşturacak değerlendirme yapılmadı” dedi. yoruz. Kuvvetler ayrılığı ilkesi olmazsa olmazımızdır” dedi. Türkiye’nin dışa bağımlı bir ülke olduğunu vurgulayan Karamollaoğlu, “Cumhurbaşkanı Erdoğan milli gömlek çizgisinden çıkıp bu ilkeyle ülke yönetilemez.Türkiye bugüne kadar uygulanan politikalarla görüntüye bakarak çağ almamış gibi gösterilmeye çalışılsa bile böyle bir durumda olmadığımız gözler önünde. Köprüler yüksek, binalar bize güç katmıyor” diye konuştu. l ANKARA/Cumhuriyet haber 5 Bir mektup... Kimi okur mektupları haber niteliği taşır... Bizlerin göremediği olaylar onların gönderdiği mektuplardan çıkar... Bir okurumuz şöyle diyor mektubunda: “Ben 19831987 yılları arasında Eskişehir Anadolu Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nde öğrenciyken 19861987 yıllarında Sakarya Caddesi’ndeki Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun kız öğrenci yurdunda kaldım. Bu süre içerisinde bizim yurdun birkaç bina ötesindeki bir apartman dairesinde Fethullah Hoca yandaşları tarafından finanse edilen evde bir kız arkadaşım kalıyordu. Ben onun aracılığıyla bu eve iki yıl boyunca rahatlıkla girip çıktım. O dönemde amacım onların taktiklerini tanıyıp çok sevdiğim arkadaşımı onlardan korumaktı. Maalesef başaramadım. İşte bu süre içerisinde şahit olduklarım bu örgütlenmenin bir iddia değil, gerçek olduğunun kanıtıdır...” Okurumuz bu mektubu Fethullah Hoca’nın bizim köşemizde tekzibini okuyunca yazmış. Diyor ki: “Ben de Fethullah Hoca’nın avukatını tekzip ediyorum...” Okurumuz yaklaşık on yıl önce Eskişehir’de yaşanan olayı bize aktarırken kimi ipuçları da veriyor. Evde kaç kişi kaldıklarını, neler döndüğünü şöyle anlatıyor: “Bu geniş, kaloriferli, sıcak suyu olan dayalı döşeli evde odaların büyüklüğüne göre 23 kız öğrenci olmak üzere toplam on bir kişi kalıyordu. Eve haftalık erzak, arabalı, tesettürlü bir bayan tarafından getiriliyor, ayrıca aylık yakıt, elektrik vb. gibi giderler için belli bir para veriliyordu. Evde teyp ve televizyon da vardı ve bunlarda Fethullah Hoca’nın ders programları takip ediliyordu. Bunların dışında televizyon yayınlarını izlemek yasaktı. Ayrıca her kız öğrenci tesettürlü olup namaz kılıyordu. Her pazar sabahı yalnız yaşayan, evinde halı ve kitaplardan başka eşyası olmayan, Hocam (Şükran Hanım) dedikleri genç bir bayanın evine kahvaltıya gidiliyordu. Bu gidiş de zorunluydu. Kahvaltıdan sonra sohbet adı altında ders başlıyordu. Derslerde, bugünkü yaşam koşullarının zorluğundan, bozulan bir toplumdan, gerçek Müslümanların birbirlerine yardımcı olduklarından, öğrencilerini rahat yaşattıklarından hareketle bugünkü sistemin değişmesi gerektiği. Bunu ancak Müslüman gençlerin başaracağı, bugün yanlış bulsalar dahi bu üniversiteleri bitirip devletin yüksek kademelerinde görev Tarihe not düşmek için 24 almaları gerektiği, bu amaç için çok çalışılması, son derece yumuşak ve güzel sözcüklerle empoze ediliyordu. Bu konuda en büyük güçlüklerinin orduyu ele geçirmek olduğu, ama erkek öğrencilerin bu konuda ne kadar çalışkan ve azimli oldukları kız öğrencilere güzel bir örnek olarak sunuluyordu. Yani erkeklerin işi daha zordu. İslam dininde kadının yönetimde bulunması günah olduğundan kız öğrencilerin evlenip çocuk doğurmaları ve çocuklarını İslami esaslara göre yetiştirip geleceğe yönelik Müslüman jenerasyon yaratmaları gerektiği, ancak böylelikle toplumsal huzurun kurulup devam ettirilebileceği söyleniyordu.” Okurumuz uzun bir süre o evde kalmış. Evde kaldığı sürece sigara içmiş ve başını açık bırakmış. Onu hiç eleştirmemişler, üstelik çok sıcak davranmışlar. Amaçları da şuymuş: Kaybetmek yerine kazanmak... Yani sürekli hoşgörü göstererek yanlarına çekmek... Mektubu okumayı sürdürüyoruz: “Çağımızın gereklerinden kaçmamamızı, İslamiyette bilim ve teknolojinin zorunluluk olduğunu ancak bunları Allah yolunda kullanmak gerektiği vurgulanıyordu. Temizlik üzerinde önemle duruluyor birtakım tuhaf esaslar getiriliyordu (Örneğin tuvalete çoraplar çıkarılıp sol ayakla girilecek, çıkarken ayaklar dize kadar yıkanacak). Vücudun güzel kalması için alkollü parfüm, kolon ya, deodorant vb. yerine gülsuyu salık veriliyordu. Yemekler yerde kaşık, çatal kullanılmadan elle yeniyordu.” Mektup şöyle noktalanıyor: “Her evin yaş olarak en büyük kız öğrencisi o evin imamıydı. Her evde bir imam vardı. Bu imamlar evlere erzak getiren arabalı bayana bağlıydı. Ona da başimam deniyordu (Eşi de erkeklerin başimamı olarak Fethullah Hoca ile irtibat kuruyormuş). Kız öğrenci evlerinden başimam sorumluydu. Şehirlerdeki başimamlar da o bölgedeki hocalarına bağlı. Hoca işin eğitimini üstlenmiş durumda. Eğitim, ibadet ve sohbet toplantılarını organize ediyor. Son derece kapalı bir hayat yaşıyor ve asla mal mülk edinmiyordu. Okunacak kitaplar, hoca tarafından tespit edilip başimam aracılığı ile evlere gönderiliyor, evdeki imam da akşamları ev halkına sohbet adı altında ders veriyordu. Ayrıca başimam evlenme çağındaki kızlara Müslüman bir erkek bulma işini de üstlenmişti.” Bu yazı 8 Aralık 1993 tarihinde yayımlanmıştır. ‘Başkanın adamları’ için formül arayışı AKP’de anayasaya uyum kapsamında 2019 seçiminden sonra bürokrasinin nasıl yapılandırılacağı üzerine çalışılıyor. EMİNE KAPLAN AKPyönetimi, uyum yasaları kapsamında kasım 2019’da yapılacak seçimlerden sonra geçilecek Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde üst düzey bürokrasinin yeniden yapılandırılması üzerinde de çalışıyor. 16 Nisan referandumunda kabul edilen anayasa değişikliğiyle, yeni sistemde üst kademe kamu yöneticileri Cumhurbaşkanı’nca atanacak ve görevlerine son verilecek, bunların atanmalarına ilişkin usul ve esaslar Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenecek. Partide yapılan çalışmalarda yaklaşık 8 bin dolayında üst düzey bürokrat olduğu belirlendi. Bürokratların yeni sistemde sayısının aynı kalıp kalmayacağı, atanmaları ve görevden alınmalarının nasıl olacağıyla ilgili partide şu öneriler dile getiriliyor: ‘Üst düzey’ tanımı yaplacak: Mevcut mevzuatta üst düzey bürokrasiye yönelik bir tanım olmadığından yola çıkılarak öncelikle Cumhurbaşkanı’nca atanacak üst düzey kamu yönticisi kap samına kimlerin gireceği, ardından da bu kapsama giren bürokratlardan hangilerinin Cumhurbaşkanı ile gelip gideceği belirlenecek. Müsteşarlıklar kaldırılabilir: Yeni sistemle birlikte sayısı 8 bini bulan üst düzey bürokrasi kapsamına giren müsteşarların fonksiyonsuz kalacağı, bakan yardımcılarının daha aktif hale geleceğine dikkat çekiliyor. Bu nedenle müsteşarlıkların kaldırılabileceği değerlendirmesi yapılıyor. Görevleri Cumhurbaşkanı ile sınırlı olsun: Partide bir görüş, AKP’nin daha önce önerdiği gibi bürokratların Cumhurbaşkanı ile gelmesi ve görev sürelerinin Cumhurbaşkanı’nın süresiyle sınırlı olması. Ancak böyle bir yaklaşımın ‘devletin hafızası’nı yok edeceği kaygısı dile getirilerek, bu kapsamdaki bürokrat sayısının sınırlı tutulması gerektiğini ifade ediyor. Bazı parti yöneticileri ise bu kaygıya katılmıyor. Özel sektörden bürokrat: Cumhurbaşkanı’nca atanacak bürokratlara ‘imza atma çekincesi’ nedeniyle güvence getirilmesi de tartışılan konular arasında yer alıyor. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle