18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 28 Aralık 2018 EDİTÖR: GÜRER MUT TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Hem takdir hem ceza istemi haber 9 SAVCI: Eylemlerinde cebir, şiddet yok. Çalışmaları takdir edilesi ama örgütten cezalandırılmalı ALİCAN ULUDAĞ Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Avusturyalı gazeteci Max Zirngast’ın arasında bulunduğu Hatice Göz, Burçin Tekdemir, Mithatcan Türetken hakkında “TKP/Kıvılcım terör örgütü üyesi olmak” iddiasıyla dava açtı. Şüphelilerin silahlı terör örgütü üyeliğiyle suçlamasına dayanak gösterilecek “Cebir, şiddet ve/veya tehdit içeren eylem ve yöntemlerinin” tespit edilemediği belirtilen iddianamede, şüphelilerin kadın hakları, çocukların eğitimi konusunda yaptığı çalışmaların hukuka aykırı olmadığı, insani olduğu, devlet tarafından desteklenmesi ve takdir edilmesi gerektiği ifade edildi. Ancak savcılık, bu tür etkinlik ve çalışmaların örgütsel kapsamda yapıldığı ve illegal olduğunu, bu nedenle şüphelilerin cezalandırılmasını istendi. İddianameyi kabul eden Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesi, 24 Aralık’ta tu tuklu 3 ismi tahliye etti. İddianamede şüpheliler “TKP/Kıvılcım terör örgütü üyesi olmakla” suçlanırken, Hatice Göz, örgütün “İç Anadolu Bölge sorumlusu” Zirngast’ın“Ankara sorumlusu” olduğu ileri sürüldü. ‘Etkinlik masum değil’ “Şüphelilerden ele geçirilen materyaller bir bütün olarak değerlendirildiğinde; şüphelilerin çocuk, kadın, işçi gibi etkinliklerinin gerçek amaçlarını yansıtmadığı” öne sürülen iddianamede, “Şüphelilerin TKP/Kıvılcım terör örgütünün bu yapısını bilerek ve isteyerek bu örgüt bünyesinde sözde kadın, çocuk ve işçi hakları adı altında örgüte eleman temin ettikleri ve zaman zaman bu elemanların çatışma bölgelerine gittikleri tespit edilmiştir” denildi. İddianamede, örgütün açık alan yapılanmaları olarak gösterilen “Kampüs cadıları” gruplarıyla ilgili ilginç değerlendirmeler yapıldı. 2013’te kuru lan oluşumun üniversitelerde taban kazanma amacıyla faaliyet yürüttüğü ifade edilen iddianamede, “Şüphelilerin her ne kadar kadın hakları, çocuk hakları, çocukların eğitimi vb gibi insani ve olması gereken hususlarda çalışmalar yaptık Max Zirngast ları iddia olunsa da bu çalışmaların hukuka aykırı olmadığı, insani bir duygu ve vicdanın gereği olduğu ve diğer insanlar ve devlet tarafından desteklenmesi ve takdir edilmesi gerektiği aşikârdır. Ancak bu isim ve görüntü altında yapılacak her illegal eylemin tartışılması, tespiti ve cezalandırılması gerekmektedir. Şüphelilerin kadın, çocuk hakları ve eğitimi gibi konularda kamp, toplantı, yürüyüş, eylem organizasyonlarında bulun dukları görülmüş ise de amaçların dışına çıkılarak örgüte eleman temin etme, siyasi ideolojide hareket etme, kamuoyu oluşturma, illegal gruplarla iletişim kurma, devlete karşı isyana teşvik etme gibi eylem ve faaliyetlerde bulundukları anlaşılmaktadır.” Şiddet yok ama illegal İddianamede, şüphelilerin silahlı örgüte üye olma suçuyla ilgili cebir, şiddet ve/veya tehdit içeren eylem ve yöntemlerinin tespit edilemediği anlatılırken; şüphelilerin organize ettiği kadın hakları, çocuk hakları, çocukların eğitimi vb gibi konularda kamp, toplantı, yürüyüş, eylem vb etkinliklerin örgüte eleman temin etme amacı taşıdığı iddia edildi. İddianamede, Kampüs Cadıları grubunun Ankara Tuzluçayır’da her yıl yaptıkları “Her yer çocukyaz etkinlikleri” isimli yaz okulu faaliyeti de terör amaçlı gösterildi. l ANKARA ‘Yaşamı savunacağız’ Barış istedikleri için hâkim karşısına çıkan TTB yöneticileri, ‘değerlerini’ savundu ŞEYMA PAŞAYİĞİT Türk Tabipleri Birliği (TTB) eski Merkez Konseyi üyesi 11 hekim, “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklamasıyla barış istedikleri için dün Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıktı. Savcı mütalaasında, 1 Eylül 2016 ve 24 Ocak 2018 tarihinde yapılan iki açıklama sebebiyle sanıkların iki kez ayrı ayrı, 2 yıldan 6’şar yıla kadar hapis ile cezalandırılması istendi. Hande Arpat hakkında ayrıca sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı bazı paylaşımlar için de ceza talep edildi. Avukatlar, savcı mütalaasının savunmalardan önce kopyalayapıştır yaparak hazırlandığını söyledi. Hekimler, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını “Suç işlediğimizi düşünmüyoruz, o yüzden kabul etmiyoruz” diyerek reddetti. Dava, 20 Mart 2019’a ertelendi. Dünkü duruşmada çok sayıda dernek ve sendika yöneticisi ile milletvekilleri de hazır bulunarak hekimlere destek verdi. Savunmasını yapan eski Merkez Konseyi Genel Başkanı Raşit Tükel, “Hekimler olarak en temel görevimiz, sağlıklı bir toplumu savunmaktır” dedi. Taner Gören, “Biz insan yaşamını sürdüreceğimize dair yemin ettik. Bu açıklama bir suç olarak görülerek; evlerimiz basıldı, işyerlerimiz arandı” dedi. Nazım Yılmaz ise TTB’nin toplumcu ve bilimsel bir sağlık sistemi için mücadele ettiğini belirtti. Hande Arpat ise “Hiçbir terör örgütüyle ilişkim olmadığı gibi özellikle karşısında durduğum bir terör örgütü vardır ki bu da IŞİD’dir. Ülkemizi kana bulamış bu örgüt hakkındaki paylaşımlarım bağlamından koparılmıştır” dedi. Açıklamaya polis engeli Duruşmanın ardından adliye önünde basın açıklaması yapmak isteyen Ankara Tabip Odası’nın “Barış talebi yargılanamaz. TBB’nin yanındayız” pankartı polis tarafından engellendi. l ANKARA A85ds.aohlenatfbtNuaösldıbnuedtai ‘Mücadelemiz devam edecek’ Tutuklu avukatların serbest bırakılması için 6 Nisan 2017 tarihinde başlatılan ve 85 haftadır tutulan Adalet Nöbeti dün son kez tutuldu. Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ndeki Themis Heykeli önünde tutulan nöbette avukatlar, “Hak, Hukuk, Adalet” sloganlarıyla gökyüzüne balonlar uçurdu. Eylemde “Adalet Nöbeti sona eriyor ama adaletsizlik, keyfilik ve hukuksuzluk devam attiği sürece adalet mücadelemiz başka biçimler ve araçlarla devam edecektir” vurgusu yapıldı. “Herkes için adalet” pankartının açıldığı eylemde, son haftanın açıklamasını avukat Kemal Aytaç yaptı. Attila İlhan’ın dizelerini okuyan Aytaç, “‘Birikip yeniden sıçramak için’ birlikte yeni yol ve yöntemler arayacağımız, zenginleşerek, tazelenerek ve güçlenerek adalet mücadelesine de vam edeceğimiz bir soluklanmanın da eşiğindeyiz. Tutmaya başladığımız ilk Adalet Nöbetinde polisin saldırısıyla karşı karşıya kaldık. 9 arkadaşımız gözaltına alındı. Cübbelerimiz polisin ayaklarının altında ezildi. Adliye kapısının önünde basın açıklaması yapmamıza izin verilmedi. Hakkımızda dava açıldı. Ama tüm bunlara rağmen 85 hafta aynı cesaret ve kararlılıkla, aynı ısrar, inat ve iradeyle yılmadan adalet mücadelesi vermeye, adalet için nöbet tutmaya devam ettik” diye konuştu. ‘Yargı iktidarın infaz aracı’ Aytaç, özetle şunları dile getirdi: “Bu topraklar üzerinde adaletsizlik her daim var oldu evet; ama adaletsizlik, hukuksuzluk ve keyfilik hiç bugünkü kadar pervasızca yaşanmamıştı. Adaletin ayaklar altına alındığı, hukukun ve yargının siyasal iktidarın elinde ‘yargısız infaz’ aracı ve bir sopa olarak kullanıldığı bir dönemde yaşamaktayız. Adil bir yargılanmadan, şeklen dahi olsa yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından söz edebilmek mümkün değildir. Siyasal iktidarın tak diye emrettiğini, hafta sonu demeden adliyeyi açtırarak şak diye yerine getiren bir yargı düzenine tanıklık etmekteyiz ne yazık ki. Adalet Nöbeti, Cumhuriyet gazetesi çalışanı üç meslektaşımızın akıl ve mantık dışı iddialarla haksız ve keyfi tutuklanması üzerine onlarla dayanışmak, onlara dayanma gücü vermek ve adalet talebini dillendirebilmek için başlamıştı. Çağlayan Adliyesi’nde yaktığımız meşalenin çoban ateşi misali çoğaldığına tanıklık ettik.” l İSTANBUL/Cumhuriyet Uludere Komisyonu üyesi TBMM Başkanvekili Levent Gök: ‘Uludere karanlıkta bırakıldı’ SİNAN TARTANOĞLU TSK’nin 28 Aralık 2011’de hava harekâtında 34 kişinin yaşamını yitirdiği, 4 kişinin de yaralandığı Uludere katliamının 7. yılı Meclis’te kurulan Uludere Komisyonu’nu üyesi TBMM Başkanvekili Levent Gök, karartılan, soruşturulmayan yönleri bir kez daha anımsattı. Gök, “Çok net bir olay olmasına karşın karanlık dehlizlere terk edilmiştir. Ölen şahıslarla ilgili yaratılan algı ne yazık ki halen Türkiye’de kırılamamıştır. Aileler bugüne değin adalet arayışlarını sürdürüyor. Yurttaşlarımız adaletin kendilerine ulaşmaması nedeniyle duygusal bir kopuş yaşıyorlar. Devlet hiçbir yurttaşında duygusal kopuş yaracak bir tavır içinde olamaz” dedi. Olayın yaşandığı gün “önce bir karartma uygulandığını” belirten Gök, “Başlarda; devlet, ailelere güvence verdi, ‘karanlık dehlizlerde kalmayacak, adalete güvenin’ teminatı verildi. Çok net bir olay olmasına karşın herhangi bir soruşturma ya da baş ka bir yargı süreci başlatılmaması nedeniyle karanlık dehlizlere terk edilmiştir” ifadesini kullandı. Kapanan dosyalar Meclis’te komisyon kurulduğunu, İçişleri Bakanlığı’nın bir müfettiş görevlendirdiğini ve Diyarbakır’da özel yetkili savcılığın soruşturma başlattığını anımsatan Gök, “Müfettişler önemli bir rapor sundular. İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturma raporuna dönüştürülmedi, bakanlığın tozlu raflarında öylece kaldı. Doğru olan soruşturma izni verilmesi ve soruşturma raporunun tanzim edilmesiydi. Soruşturma raporunun sonucu işin yargısal boyutunu ortaya çıkaracaktı. Buna olanak tanınmadı” diye konuştu. Meclis komisyonunun hazırladığı raporun iktidar partisinin oyları ile kapatıldığını belirten Gök, Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’nın da görevsizlik kararı vererek dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderdiğini belirtti. Gök, “Genelkurmay Aske ri Savcılığı da kovuş turmaya yer olmadı ğı kararı vermek su retiyle dosyayı ka pattı. Ortada yargı sal boyutta müdaha le edecek ve araştırı lacak bir mekanizma kaldı” dedi. TBMM başkan ve kili, “28 Aralık tari Levent Gök hinden önce PKK’nın askeri kanat sorum lusu Fehman Hüseyin’in (Bahoz Erdal) sınırın öbür tarafında olduğuna da ir çeşitli duyumlar istihbarat raporla rına yansımıştır. Zamanın Genelkur may İkinci Başkanı olan Hulusi Akar tarafından operasyonun onay emri için yazı Milli Güvenlik Kurulu toplantı sında bulunan Necdet Özel’e gönderil miştir. Uludere’deki olayın can damarı Fehman Hüseyin’in bu gruplar içinde Türkiye’ye gireceğine dair beklentidir. Oysa Fehman Hüseyin o grubun için de değildi. Ortada büyük bir yanıgı ve yanlış istihbarat vardır” diye konuştu. ‘MİT yetkilisi kimdir?’ Meclis Araştırma Komisyonu’na MİT’ten bir yazı geldiğini belirten Gök, “Yazıda MİT, olaydan 12 saat sonra haberdar olduğunu bildiriyor. Ama MİT’in bir gün önce MGK’ya gönderdiği yazıda, sınırlarımızda hareketliliğin olduğunu ifade etmiş” dedi. 2014 yılında dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Meclis’te basın toplantısı düzenlediğini belirten Gök, “Şahin, ‘MİT tarafından gönderilen yazılar ve üst düzey bir MİT görevlisi TSK’yı bizzat arayarak, Bahoz Erdal’ın hudut hattını geçmekte olduğu bildirilmiştir. TSK yetkilileri bilginin doğru olup olmadığını defaatle sormuş, MİT yetkilisi de ısrarla bilginin doğruluğunu teyit etmiştir’ diyor. Şahin’in büyük bir açıklıkla ifade ettiği MİT yetkilisi kimdir? Bu MİT yetkilisinin kim olduğu devlet tarafından elbette bilinmektedir. Kim korunmaktadır? ” dedi. l ANKARA Hıyar zamanı “T aze endamınla sen pek dilşikârsın (gönül avcısı) ey hıyar!” diye başlayan; “Her ne yazsam sen kızarsın her sözüm olmuş günah, Bilmeyenler zannederler iktidarsın ey hıyar!” diye biten bir şiir yayımlayarak; “Ne yazsak Marko Paşa’yı toplatıyorlar. On beş sayı çıkabilen gazetemizin yedi sayısını toplattılar. Biz de, zülfüi yâre dokunmayalım, güneşe karşı su döküp de çarpılmayalım, evliyai umuru incitip, fincancı katırlarını ürkütmeyelim diye suya sabuna dokunmadan, havadan sudan yazılar yazmaya karar verdik. Bundan sonra gazetemizin her sayısını, meyva ve sebzelerin övgülerine ayıracağız. Şimdiye dek gazetemizi, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı toplattırdı; Bakalım, bu kez de Tarım Bakanlığı toplatacak mı? Gazetemizin bu sayısı, hıyar özel sayısıdır. Baştan sona dek, hıyarın ve hıyarların övgüsünü bulacaksınız. Memleketimizin hıyarlarını incitmemek için, onların bile aleyhinde bulunmayacağız” diye bir giriş yazısı yazan; Ve sansür tarihine “Hıyar özel sayısı”yla damga vuran Marko Paşa’nın hikâyesi, sanki bu ülkenin çok ama çok eski bir hikâyesi değilmiş gibi... Olan bitenin üzerinden yarım asırdan fazla zaman, iki askeri darbe, bir muhtıra, birkaç neye hizmet ettiği belirsiz kalkışma, iki anayasa, onca seçim, bir sürü referandum, şu kadar cumhurbaşkanı, bu kadar başbakan, bir o kadar da hükümet geçmemiş gibi... Tüm bu süreç içinde ülke, demokrasinin olanakları ve birtakım akıl oyunlarıyla ileriye değil geriye, çok ama çok çok geriye gitmemiş gibi... Sanki önümüzdeki aylarda “gerçekten” bir yerel seçim yapılacakmış gibi... Adaylara değer biçiyor, sloganlar hakkında fikir yürütüyoruz. Ama bu arada kâh yüzde ellilik bir kalabalığın içinde... Kâh bomboş bir karanlığın merkezinde... Tehditlerle kısılmaya çalışılan seslerden geriye kalan ıssızlıkta aklımızı yitiriyoruz. Hukukun, adaletin, sağduyunun, demokrasinin, evrensel politik ilkelerin ve daha da önemlisi can güvenliğinin olmadığı bir ülkenin korunmasız yurttaşıyız. İktidarın öfkesiyle tetiklenen gayri meşru bir hukuk refleksinin, insanın başına nasıl belalar açabileceğini her fırsatta çarpıcı örneklerle tekrar tekrar öğrenmekle lanetliyiz. Mazotunu aynı öfkeden alan ve amacını aşarak ölçülerini iktidarın tepkileriyle belirleyen bir denetleme kurulunun kararlarıyla yok edilmeye çalışılan muhalif yayınların ardından, bir süre sonra evlerimizde fısıltıyla bile konuşamayacak hale gelmek üzereyiz. Her şeyin raydan çıktığı bu korku cumhuriyetinde... Artık ne basın özgürlüğünden bahsedilebilir, ne fikir özgürlüğünden, ne de adalet umudundan. Bu ülkenin başına gelmesinden ta en baştan beri korkulan ne varsa hepsi geldi. Şu anda başımıza gelenlerin sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Ve adını net olarak koymaktan tehditlerle alıkoyulduğumuz bir felakete sürükleniyoruz. Bu ahval şerait içinde muhtaç olduğumuz kudret belki de... Aziz Nesin, Sabahattin Ali ve Rıfat Ilgaz’ın 1940’lı yılların ikinci yarısında... Hayatları ve özgürlükleri pahasına... Her türlü tehlikeyi ve tehdidi görmezden gelerek... İnançla ve ısrarla çıkardıkları Marko Paşa gibi bir politik hiciv dergisinin tarihimizdeki ibretlik varlığındadır. Ve belki de tarihi tekerrür sırası bu kez hıyarda ya da nardadır. Gazeteci Ünker yargıç karşısında Eski muhabirimiz Pelin Ünker hakkında, gazetemizde yayımlanan “Paradise Papers” haberleri nedeniyle TBMM Başkanı Binali Yıldırım’a “hakaret” ettiği iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması dün görüldü. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada savunma yapan Ünker haberin yayımlanmasının ardından Yıldırım’ın açıklamalarda bulunduğunu aktararak “Yıldırım şirketleri kabul etmiş ve bunun suç olmadığını söylemiştir. Zaten yazımda ben bunların suç olduğunu belirtmedim. Yazının hiçbir yerinde hakaret içeren cümle geçmiyor” diye konuştu. Duruşma ocak ayına ertelendi. l SEYHAN AVŞAR/İSTANBUL Eski Diyarbakır Baro yönetimine soruşturma Diyarbakır Barosu eski başkanı Ahmet Özmen ve yönetim kurulu üyeleri hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi gereğince Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldı. Baro tarafından “Ermeni Tehciri”, “Kürdistan ifadesini cezalandırma utançtır” başlıklı ve 20162018 yılları arasında yapılan bazı açıklamalar soruşturmaya gerekçe olarak gösterildi. Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade veren eski Yönetim Kurulu üyesi Nahit Eren, baronun hazırladığı raporların ve basın açıklamalarının arkasında olduğunu söyledi. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle