18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 13 Aralık 2018 16 ‘Yedinci Kıta’yı insan yarattı İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Koç Holding sponsorluğunda, 14 Eylül10 Kasım 2019 tarihleri arasında düzenlenecek 16. İstanbul Bienali, insan faaliyetlerinin dünyada bıraktığı izleri araştırmak üzere yola çıkıyor. Nicolas Bourriaud’nun küratörlüğünde düzenlenecek bienal, odağına insanlığın yarattığı doğal ve kültürel atıkları alarak, sanatçılar, düşünürler, antropologlar ve çevrecilerle birlikte sanatın güncel durumunu inceliyor. Sergili açılış 16. İstanbul Bienali’nin başlığı, önceki gün İstanbul Özel SaintJoseph Fransız Lisesi’nde düzenlenen bir basın toplantısında duyuruldu. İKSV Güncel Sanat Projeleri ve İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer’in açılış konuşmasıyla başlayan basın toplantısında bienalin küratörü; “İlişkisel Estetik ve Postprodüksiyon” gibi kitapların yazarı ve Montpellier Contemporain’in direktörü Bourriaud, bienalin “Yedinci Kıta” başlığını taşıyacağını açıkladı. İtalyan yönetmen Pier Paolo Pasolini’nin “Şahinler ve Serçeler (Uccellacci e Uccellini)” filminden bir bölümün de 16. İstanbul Bienali, 14 Eylül10 Kasım 2019 tarihlerinde gerçekleşecek ve insanın yol açtığı çevre sorunlarını araştıracak gösterildiği toplantıya ulusal ve uluslararası medya mensupları, eleştirmenler, sanatçılar, küratörler ve kültürsanat kurumlarından temsilciler katıldı. Basın toplantısının gerçekleştirildiği İstanbul Özel SaintJoseph Fransız Lisesi, 148 yıllık geçmişiyle Türkiye’nin ilk Doğa Bilimleri Merkezi’ne ev sahipliği yapıyor. Basın toplantısına katılan konuklar, toplantı önce sinde Türkiye’nin biyolojik çeşitliliğini gözler önüne seren bu merkez ile okulda yer alan “Gece / Nuit” sergisini de ziyaret etme fırsatı buldu. Merkezde sergilenen koleksiyon, Türkiye’de halen vahşi doğada, çoğu tükenme tehdidi altında yaşayan 30 bini aşkın hayvan türü ile 40 bini aşkın bitki türünün yanı sıra 5 bine yakın mineral ve fosil barındırıyor. l Kültür Servisi 7 milyon ton ağırlığında İ çinde yaşadığımız dünyanın yeni bir jeolojik çağa girdiği konusunda pek çok bilim insanı hemfikir. Antroposen adı verilen bu yeni çağın en belirgin özelliği ise, ona jeolojik faaliyetlerden ziyade insan faaliyetlerinin yol açmış olması. Antroposen’de gezegenin insan eli değmemiş köşeleri gitgide azalırken, yerleşim merkezleriyle diğer canlıların paylaştığı kırsal arasında var olduğuna inanılan kültürdoğa ayrımı da ortadan kalkıyor. “Yedinci Kıta” sanatı, insanın etkilerini, takip ettiği yolları, bıraktığı izleri ve insan olmayanlarla etkileşimini araştıran bir ‘antropoloji’ olarak tanımlıyor. Bienal ana başlığını, Antroposen çağının küresel ısınmayla birlikte en gözle görünür sonuçlarından biri olan, Pasifik Okyanusu’nun ortasındaki devasa atık yığınından alıyor. Popüler bilimde “Yedinci Kıta” olarak anılan bu kütle, 3.4 milyon kilometrekare genişliğinde, 7 milyon ton ağırlığındaki bir plastik yığınından meydana geliyor. İnsan atıklarının okyanusun ortasında yeni bir kıtanın oluşumuna sebebiyet verdiği bu olay, 16. İstanbul Bienali için ekolojik sorunlar karşısında sanatın güncel durumunu pek çok sanatçı, düşünür, antropolog ve çevreci ile birlikte araştırmak için bir çıkış noktası oluşturuyor. ‘Bu Hesap Tutar mı?’ Yüksek Sadakat’in ilk solisti Cemil Demirbakan, uzun süren sessizliğini “Bu hesap tutar mı?” single’ı ile bozuyor. Sözlerini Erim Sezgin’le birlikte yazan şarkının bestesi de Cemil Demirbakan’a ait. Sanatçı, iş hayatında yaşadığı inişçıkışları, hüzünleri ve duygusal dünyasını dinleyenlerle paylaşıyor. Şarkıcı, “Bu hesap tutar mı” ile aktif iş yaşamına ara verirken, sahnelere “Yeniden merhaba” diyor. d‘Hueypgimuliazriın’ ortak Cemil Demirbakan, kendi yaşamından esinlenip, bir beyaz yakalının hayatını anlattığı şarkısında, “Hepimizin yaşadığı, özellikle de 08.00 18.00 saatleri arasına sıkışan insanları ve duygularını yeni şarkımda dile getirdim” diyor. SIght & YİNESound’a göre yılın en iyisi ‘Roma’ İngiliz sinema dergisi Sight & Sound ocak sayısında yılın en iyi filmlerini sıraladı. Derginin 160 film eleştirmeninin oylarına göre yaptığı değerlendirme sonucu Alfonso Cuaron’un “Roma” adlı filmi yılın en iyisi seçildi. Venedik Film Festivali’nde de Altın Aslan alan “Roma” birçok listenin zirvesinde ve Oscar’ın da en bü yük adayı. Sight & Sound’un değerlendir mesine göre yılın en iyi filmlerini şöyle sıralandı: 1. “Roma” (y: Alfonso Cuaron) 2. “Phantom Thread” (y: Paul Thomas Anderson) 3. “Burning” (y: Changdong Lee) 4. “Cold War” (y: Pawel Pawlikowski) 5. “First Reformed” (y: Paul Schrader) 6. “Leave No Trace” (y: Debra Granik) 7. “The Favourite” (y: Yorgos Lanthimos) ve “You Were Never Really Here” (y: Lynn Ramsey) 9. “Happy as Lazzaro”(y: Alice Rohrwacher) ve “Zama” (y: Lucrecia Martel) kültür EDİTÖR: öznur oğraş çolak TASARIM: ilknur filiz Biyografya okumak Yazar biyografyaları konusunda edebiyatımızda bir boşluk var. Aynı boşluk yazarların yapıtlarının daha iyi anlaşabilmesi için yapılması gereken inceleme/ araştırma kitapları için de geçerli. Çok önemli yazarlara sunulan armağan kitaplar ve akademik çalışmalar da olmasa, bu alan tümüyle verimsiz kalacak sanki. Oysa biyografya, insanı değiştiren, donanımlaştıran kitapların başında gelir. Özellikle ve öncelikle okunması gerekir. Öykücü Hâle Seval, önce Nedim Gürsel’le uzun bir söyleşi yapıtı olan Yeryüzünde Bir YolcuNedim Gürsel’i gerçekleştiriyor, ardından akademik çalışmasına katkı için romanlarını ele alarak Nedim Gürsel’i Okumak (Doğan Kitap) başlıklı bir kitaba imza atıyor. Güzel bir rastlantıyla da Nedim Gürsel’in yazarlığının 50. yılı dolarken de bu çalışma şimdi okurla buluşuyor... Bu çalışmaları nedeniyle Seval, Gürsel’i iyi tanıyor. Diyor ki “Nedim Gürsel’i okumak ‘büyülü bir sürgünlük içine girmektir’ ”(s.31). Bunu açıklamak için de önce çalışmasına yazarın anne babasının evlenmesi konusuyla başlıyor. Gürsel’in üniversite öğrenimi için gittiği Paris’te bunu tamamlayıp doktorasını da verdikten sonra Paris tutkusunu da Montaigne’in “Paris beni gerçek Fransız yaptı” sözlerine gönderme yaparak, “Paris bir Fransız’ı ne kadar Fransız yaptıysa, beni de o kadar Parisli yaptı” diyerek (s.26) Gürsel’in içine ve yapıtlarına sinen Paris sevgisini açıklamaya çalışıyor...  Nedim Gürsel’in yapıtlarını Erendiz Atasü ve Mithat Atabay’ın yazdıklarından Buket Aşçı’nın söyleşisinden yola çıkarak irdeleyen Hâle Seval, Gürsel’in bir ‘dil şoveni’ olduğunun altını çiziyor. Bunu da onun Türkçe konuşurken Fransızca, Fransızca konuşurken hiç Türkçe sözcük kullanmadığıyla açıklıyor. Oysa iki dili de Nedim Gürsel’in çok sevdiğini söylüyor. Biri anadili Türkçe, diğeri dedesinden gelen bir özenti ve sevgiyle de Fransızca... Ancak Nedim Gürsel, zamanla Paris’ten beslenemiyor. Başka kent arayışlarına giriyor. Güneşte Ölüm’de İspanya’yı keşfediyor. İspanya deyince Goya’nın Lorca’nın yapıtları anlaşılmadan İspanya’nın anlaşılamayacağını dile getiriyor Gürsel. Michel Leinis’in yaptığı gibi, boğa güreşi ile yazmak arasındaki benzerliğe o da katılıyor; ikisi de riskli diyor. Öte yandan Hâle Seval, Medine Sivri ile Sibel Kuşça’nın Metinlerarası Bir Yolculuk Nedim Gürsel kitabından yola çıkarak, Allah’ın Kızları romanının kurgusunu iki ayrı düzlemde ele alıyor. Paris, çizgilerden kelimelere Maurice Utrillo derken “bir kenti sevmenin bir sevgiliyi sevmekten daha kolay olduğunu, sevgilinin gidişiyle biteceğini ama kentin sizi terk etmeyeceğini” yazıyor (s.45). “İlk kadın” metninde kendinden başka bütünleşmeyi ilk kez bir kadınla yapıyor. Bana İtalya’yı Anlat’ta “hem bir yalnızlık yolculuğu hem de yazarın hayat çizelgesi üzerine kendisiyle olan bir hesaplaşması” (s. 61, 62) diye saptıyor Hâle Seval. Seval’e göre Nedim Gürsel’i “yalnızlık yaratmıştır.” Bu yalnızlığıyla yolculuklara başlar. Yolculuklarını da gittiği yerlerin yazarlarının yapıtlarının ışığında yapar. İlerleyen metinlerde görürüz ki Nedim Gürsel, yalnızlığına cinsellik de katarak yazarlığının temel izleklerinden birini de yanına almış olur. Hâle Seval’in bu yargısı onun yapıtlarına hermeneutik açıdan bakıldığında ulaştığı sonuçtur. Bu sonuca göre de sanki bir tartışmanın fitilini ateşler: “Boğazkesen Fatih’in Romanı, postmodern bir yapıt olarak adlandırılsa da roman ‘çeşitlilik ve süsleme’yi öne çıkarmasıyla barok bir romandır, homojen, bağdaşık bir yapısı yoktur” Ne dersiniz? Kısaca Hâle Seval’ın incelemesi Nedim Gürsel’i Okumak, ‘yeryüzünde bir yolcu’ Nedim Gürsel’in yapıtlarında anlatmadığını da öğrenmek demektir. Kendi donanımımıza ve Türk edebiyatına biyografya açısından da bir katkı... Mardin’de fotoğraf atölyesi Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi, “Fotoğrafın Türlü Halleri – Murat Germen: Kesit Retrospektif” sergisi paralelinde 1416 Aralık tarihleri arasında çağdaş fotoğraf sanatçısı Murat Germen ve araştırmacı, yazar Ahmet Elhan’ın katılımıyla teorik ve uygulamalı fotoğraf atölyesine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Bu kapsamda, yarın Murat Germen ve Ahmet Elhan katılımcılara, “Mekânın Fotoğraflanması / Fotoğrafın Mekânsallaşması” başlığı altında fotoğraf teknikleri eğitimi verecek. Program 2. gününde, eğitime katılanların öğrendikleri teknikleri açık havada çekim yaparak uygulamasıyla devam edecek. 16 Aralık Pazar günü ise Murat Germen ve Ahmet Elhan katılımcıların çektikleri fotoğrafları değerlendirerek geri bildirimde bulunacak. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle