15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 8 Ekim 2018 [email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Mutsuzuz endişeliyiz ekonomi 9 Yurttaş, bu dönemde kirasını ve faturalarını ödemek için sosyal aktivitelerini rafa kaldırdı. İşini ve borcunu ödeyememekten korkuyor, ek iş bakıyor ŞEHRİBAN KIRAÇ n Krizle birlikte size gelen Kamuoyu araştırma ve danışmanlık şirketi Barem’in yönetim ku araştırmalarda bir farklılaşma oldu mu, şirketler daha çok neyi merak ediyor? Şu anda azaltılmış bir talep rulu üyesi Sencer Binyıldız’a söz konusu. Araştırma taleple göre, Türkiye’de ekonomik re rinde yüzde 20’ye yakın bir dü fah beklentisi 2015’ten bu yana şüş söz konusu. Normal koşul düşüyor. Benzer eğilim umut larda şirketler, sürekli verilerin ve mutluluk beklentileri için de elde edilmesi ve buna göre aksi geçerli. Bugünkü ekonomik ko yon üretilmesi için çalışırlardı. şullar göz önüne aldığımızda Mesela reklam takip ve tüketi refah, mutluluk ve umut bek ci memnuniyeti araştırmaları lentilerinde düşüş gözlenecek. bunun içinde. Yeni ürün geliş Binyıldız’a göre eylülde, ağus tirme ve bunun hedef kitle üze tos ayıyla karşılaştırıldığında, rindeki etkilerinin karışılaştı ekonomiden, borçlarını ödeye rılması çalışmaları giderek aza memekten ve işsiz kalmaktan lıyor. Ekonominin durağanlaş endişe önemli oranlarda arttı. tığı dönemlerde bu tür talepler Yurttaş krizle başa çıkmak için en düşük seviyeye iniyor. Yeni zorunlu ihtiyaçlarını kısmaya üründen ziyade eski ürün üze başladı. Kirasını ve faturalarını rinde birtakım değişikliklere ödemek için başta eğlence, tatil gidiliyor. Yeni müşteri kazan olmak üzere birçok sosyal ak maktan ziyade var olan müşte tiviteyi rafa kaldırdı. “Kriz dö riyi elde tutmak daha önemli nemlerinde bahis oyunlarına hale geliyor. yönelme artıyor. Kahvehaneye gitmek bile maliyetli hale geli Refah yok diği için yurttaş eve kapanıyor n Ne zamandan beridir ve ücretsiz online oyunlara yö böyle? neliyor” diyen Sencer Binyıl Aslında sorun yeni başlama dız, ile ekonomik krizin araştır dı. Global ortağımız WIN/ Gal ma sektörüne etkileri tüketici lup ile birlikte dünyanın nabzını ve şirketlerin krizle başa çıkma tuttuğumuz EOY araştırmasının yöntemlerini konuştuk. sonuçları Türkiye’de refah bek lentisinin 2015 yılından itibaren İşsiz kalma korkusu arttı 146 milyon dolarlık pazar n Araştırma sektörünün gelişim grafiği nasıl? Global İçgörüler Topluluğu ESOMAR’ın Global Pazar Araştırma raporuna göre global araştırma pazarının enflasyondan arındırılmış cirosu, geçen yıla göre yüzde 1 artışla 46 milyar dolar oldu. Bu rakam ‘genişletilmiş araştırma’ tanımıyla 76 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Bu cironun yüzde 80’i Kuzey Amerika ve Avrupa’da üretiliyor. Global araştırma pazarı ülkeler bazında incelendiğinde 5 ülkenin toplam cironun hemen hemen dörtte üçünü (yüzde 74) yarattığı görünü düştüğünü gösteriyor. 2017’de gelecek yılın ülkesi için ekonomik olarak daha iyi olacağını yani refah beklentisi Türkiye’de eksi 40 puana kadar inerken dünya ortalaması eksi 2’ler seviyesinde gerçekleşti. Benzer eğilim umut ve mutluluk için de geçerli. Bugünkü duruma göre daha iyiye gideceğini tahmin etmek mümkün değil. 2018’in kalanında çok pozitif şeyler olursa bunlar yukarıya çıkabilir. Ama bunu sağlayabilecek hem global hem içsel şeylerin olması gerekiyor. Refah mutluluk beklentisi negatif trendle devam edecek. Firmaların ve kişilerin ona göre aksiyon alması gerekiyor. Neyi bekleyeceğiz sorusu olmamalı, iş başa gelmeden önce önlem alınmalıydı. Bu her kurum için geçerli. n Toplumda endişe seviyesi şu anda ne seviyede? Tüketici eylül ayında fiyat artışlarını görünce Endişelenmeye başladı, işsizlik arttıkça krizden daha çok etkilenecek. Tüketici enflasyonu uzun yıllar sonra yıllık yüzde 24.5 oldu. Üretici Fiyat endeksi yüzde 46’ya çıktı. Perakendede fiyatlar enflasyonun çok üstünde artıyor. Eylülde, ağustosla karşılaştırıldığında, ekonomiden, borçlarını ödeyememekten ve işsiz kalmaktan endişe önemli oranlarda arttı. Kirayı ödemek bile zorlaştı n Tüketici krizle başa çıkmak için neler yapıyor, ne tür adımlar atabilir? Tüketicinin ilk hareketi, uygun bulduğu şekilde aile bütçesinde kısıntıya gitmek oldu. Kirasını ve faturalarını ödemek için başta eğlence, tatil olmak üzere birçok sosyal aktiviteyi rafa kaldırdı. Mutfakta ekstra olarak algılanan gıdaları, çeşit sayısını azalttı. Tadilat, eşya yenileme ve eşya almayı erteledi. Acil ihtiyaçlar dışında indirimleri beklemek ve kampanyaları takip etmek öne çıkıyor. Tüketici daha ucuz olduğu için bildiği ya da güvendiği market markalarına yöneliyor. Kahveye gitmek bile artık maliyetli oluduğu için insanlar evde bilgisayar oyunlarına yöneliyor. Dışarıya çıkamadıkları için evde sosyal leşme yöntemleri geliştiriliyor. Birlikte film izleme, oyun oynama gibi. esosyalleşme; Blu TV, Netflix, Hadi, Online free oyunlar öne çıkacak. Bu dönemde bahis oyunlarına yönelme daha çok artacak, en azından bu oyunlarla moral olarak insanlar kendini iyi hissediyor. Bu dönemde tüketici giderlerini azaltmaya çalışırken de yeteneklerine göre ek gelir için çabalayacak. Parttime işler, online işler (mesela tercüme, satış, edit vb.) işlere yönelme artacak. Moralinin çok da bozulmaması için bazı harcamaları da artırabilir. 2008 krizinde gördük ki kozmetik/ kuaför harcamaları kriz dönemlerinde artıyor. yor. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Çin. Geçen yıl ilk 5’te Çin yerine Japon Kriz olacağı belliydi ya vardı. Şirketler dağılımı na bir göz atmak globali nŞirketler bu tarz dönem olan ve faydası benimsen zasyonun araştırma sektö lerde nasıl aksiyon alıyor? miş ürünlerin üretim mali ründe de ne kadar yerleşik İş hayatı krizi daha ön yetlerinin düşürülmesi ve olduğu anlamak için yeterli. ce fark etti ve etkilendi. ya daha geniş kitlelere ulaş İlk 10 şirket toplam cironun ABD’nin Çin ile yaşadığı so tırılabilmesi amaçlı olma yüzde 45’ine sahip. runlar bu krizin başlayaca lı. Philip Kotler, daha önce İki sıra düştü ğının habercilerindendi. As ki kriz dönemlerini incelelında kriz olacağı belliydi. dikten sonra bu çok önemli n Türkiye bu pazarın neresinde duruyor? 2017’de Türkiye’de yapılan araştırmalar 146 milyon dolar (535 milyon TL) olarak gerçekleşti. Türkiye araştırma pazarının globaldeki payı binde 3.18. Türkiye 2016’da araştırma pazarı büyüklüğü olarak dünyada 24. sırada iken 2017’de 26. sıraya geriledi. Ekonomik büyüklük gibi 17. ülke olmamız için sektörün 146 yerine 328 milyon dolar ciro yapması gerekiyor. Türkiye’de kişi başına araştırma yatırımı 1.82 dolar, dünya rekoru 98.38 ile İngiltere’de. Türkiye’de Araştırmacılar Derneğine (TÜAD) üye 29 Araştırma, 29 saha firması var. SENCER BİNYILDIZ krize ilişkin ŞEHRİBAN KIRAÇ’ın sorularını yanıtladı. ‘ “Barem 36 yılık bir firma. 19871994199920012008 krizlerindeki öğrenimlerimizle ilerliyoruz. ArGe merkezi olarak araştırma birikimimizi teknolojiyle birleştirip firmaların ihtiyacı olan hızlı ve ekonomik araştırma yöntemleri geliştiriyoruz. Sürekli izleyerek müşterimizin müşterilerindeki değişiklikleri anlayıp, müşterimizin anında önlem alabilmesine olanak sağlayan metotları geliştiriyoruz. ‘ Bunun devamında kur artışları yaşandı. Birçok şirket ithalata zorlandı. Hammadde ve yarı mamul eksikliği nedeniyle üretim azaldı. Satış fiyatlarının artması nedeniyle satış beklentileri düştü. Bu dönemde devlet yardımları azaldı. Nakit sıkışıklığı nedeniyle başta ayakkabı ve giyim markalarında konkordatolar arttı. Firmalar bu dönemde nakit akımını destekleyici faaliyetler içine girmeli. Devlet desteklerinden yararlanma yollarına bakmalı. Döviz kazandırıcı işlere odaklanmalılar. Gereksiz ve verimsiz üretimden vazgeçmeliler. İşbirlikleri geliştirmeliler. ArGe faaliyetleri inovasyon değil, 3 dersi çıkarmıştı: “Asla marka değerini ze deleyecek şekilde harcamaları kısmamak. Fiyatı düşürmemek ve agresif pazarlama yöntemleri kullanmak gerekiyor” Bunlar önemli. Ayrıca var olan müşteriyi elde tutmak şart, çünkü bu dönemde yeni müşteri kazanmak hem maliyetli hem de zor. n Araştırmalarda hangi yöntemler kullanılıyor? Türkiye’de araştırmaların büyük bölümü yüz yüze görüşmelerle yapılıyor. Gelişmiş ülkelerde ise yüzde 10’u artık bu yöntemle yapılıyor. Biz de sanal zekâ ve öğrenen süreçler üzerine çalışmalar yürütüyoruz. Şu anda sahada 520 anketçimiz çalışıyor. Borçluluk düzeyi iyiymiş Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, kamuda borçluluk oranında gayet iyi bir durumda olunduğunu savundu. Türkiye’nin kamu borcunun gayri safi yur tiçi hasılaya oranının yüzde 28 olduğunu kaydeden Albayrak, gelişmekte olan ül Berat Albayrak kelerde bu oranın yüzde 49 seviyesinde bulunduğunu belirtti. Türkiye’de hane halkı borcunun milli gelire oranının yüzde 16 olduğunu açıklayan Albayrak, gelişmekte olan ülkeler ortalamasının yüzde 36, dünya ortalamasının ise yüzde 60 seviyesinde gerçekleştiğini söyledi. Albayrak, Türkiye’nin burada da hem dünya ortalamasından hem de gelişmekte olan ülkelerden çok daha iyi bir durumda olduğuna işaret etti. Albayrak, “Genel olarak göstergelerle birlikte ekonomide dengelenme süreci başladı” dedi. l Ekonomi Servisi Yatırımcı tefecilere yöneliyor Reyhan Aktar Diyarbakır’da iş çevreleri, bankaların faiz ve kredi uygulamalarına tepki gösterdi. Diyarbakır İş Kadınları Derneği Başkanı Reyhan Aktar, bankaların uygulamalarının işverenleri illegal yollara itti ğine de dikkat çekti. Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Meh met Kaya, “Şu da bir gerçek ki hiç kimse öz kaynakları ile bu süreci götüremez. Evet, faiz oranı yükselmiş olabilir ama siz kalkıp faiz oranlarını bir yerde mevduat topladığınız puanın iki katı kadar yansıtırsanız ve artı kredi kullandırmadığınız noktada bu, ‘Benden alma, git tefeciden al’ demektir. Hiçbir insan tefeciyle ticaret yapmak istemez ama bankaların bu uygulaması tamamen tefeciye yönlendirmektir ki tefeciye bulaşan bir insanın o ticareti yapma olanağı yoktur” dedi. l Ekonomi Servisi Küreselleşmecilik Ulusalcılık ABD Başkanı Trump, “Önce Amerika” sloganıyla seçimleri kazandı, ABD’yi birçok uluslararası anlaşmadan çıkardı, dış ticarette korumacı politikalar uygulamaya başladı. Trump, geçen hafta, Birleşmiş Milletler’de konuşurken “biz küreselleşme doktrinini reddediyoruz, yurtseverlik doktrinini benimsiyoruz” diyordu. Trump bu düşüncesinde yalnız değil. Avrupa’da da küreselleşmeciliğe karşı, popülist ‘ulusalcı’ bir tepki yükseliyor. Serbest ticaret mi dediniz? Benim kuşağım, “küreselleşme doktrininin” arkasındaki, dış ticarette karşılaştırmalı üstünlükler fantezisini (pardon teorisi diyecektim) Paul Samuelson’un kitabından öğrenmişti. Yıllar sonra, 2004’te, Paul Samuelson, 89 yaşında, Journal of Economic Perspectives dergisinde yayımladığı, o zaman çok tepki çeken yazıda, ABD’nin serbest ticaret ilkesini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini savundu. Çünkü, Samuelson’a göre, Çin ve Hindistan gibi düşük ücret bölgeleri artık ABD’nin ürettiği her şeyi üretebiliyordu. ABD artık karşılaştırmalı üstünlüklerden yararlanamıyordu. Kısacası o yasa, tükenmiş bir fanteziydi. Gerçekten de ABD ve diğer gelişmiş ülkelerde, düşük ücret bölgelerinden gelen uluslararası rekabetin katkısıyla, fabrikalar kapanıyor, işsizlik artıyor, ücretler düşüyor, gelir dağılımı giderek daha da bozuluyordu. Ekonomik büyüme ancak hızla genişleyen kredi hacmine dayanarak sürdürülebiliyordu. Giderek artan borçların, hızlanan finansal spekülasyonun yarattığı köpük 2007’de patladı, sert bir ekonomik daralma başladı. Bu koşullarda merkez ülkelerde, çalışanlar, hükümetlerinden kendilerini korumasını istediler. Hükümetler ise, finansal seçkinleri korumayı, yükü de halkın sırtına yıkmayı seçince, “popülizm” dediğimiz toplumsal tepki patlak verdi. Bu dalgadan yararlanmak isteyen politikacılar, ‘ulusalcılığı’ vurguladılar, küreselleşmeyi reddettiler, ticarette korumacı eğilimleri hayata geçirmeye söz verdiler. Küreselleşme sürecinin yıkıcı etkilerinin yarattığı sığınmacı nüfusa yönelik tepkiler de, küreselleşmecilikten ‘ulusalcılığa’ geçişte katalizör olarak kullanıldı. Başka bir seçenek olmalı! Kitlelerinki haklı bir tepkidir. Küreselleşmecilik, kapitalizmin genişleme eğiliminin, modern emperyalizmin, “merkez” ülkelerin dış politikasının egemen ideolojisiydi. Liberaller ve sosyal demokratlar, hatta sol entelijensiya içinde önemli bir kesim, “küreselleşmeciliğin” çevre ülkelerin piyasalarının kullanıma açılmasını meşrulaştırdığını göremediler; ucuz işgücünden, finansal spekülasyondan yararlanmak için buralara göç eden sermayenin, kendi ülkesinde işsizliği yoksulluğu arttırdığını da... Bunlar, küreselleştirmeyi, demokratikleştirici, kaynaştırıcı bir süreç olarak sunan anlatıyı benimsediler; küreselleşme (emperyalizm) karşıtı tepkileri ‘ulusalcılık’ olarak, mahkum ettiler. ‘Ulusalcılığın’ özellikle emperyalizme bağımlı ülkelerde, tek bir içeriğe indirgenemeyeceğini kimlik siyasetinin basıncı altında kalarak göremediler. Halbuki daha ortalıkta emperyalizm tartışmaları yokken Marx, monarşilere karşı Cumhuriyetçi halk hareketleriyle başlayan 1848 devrimlerinden Paris Komünü’ne kadar uzanan gelişmelerle ilgili çalışmalarında, etnik bir özellik atfetmeden kullandığı ulus kavramının içeriğinin onu benimseyen sınıfın, sınıflar ittifakının çıkarlarına göre belirlendiğini anlatıyordu. Gerçekten de, Manifesto’da vurgulandığı gibi, işçi sınıfının vatanı yoktu ama, proletarya ulusaldı. Proletarya (siyasi mücadele içindeki işçi sınıfı) kendi çıkarlarını ulusun çıkarları katına yükseltebilir, “ulus” adına, iç ve dış güçlere, dış güçlerin işbirlikçilerine karşı, bir “halk” mücadelesinin önderliğini üstlenir, böylece ‘ulusal’ olanın içeriğini belirleyebilirdi. Günümüzün ve Türkiye’nin koşullarını düşünerek, bir proletarya mücadelesine dayanacak olan bu içeriğin, etnik, cinsel hatta mezhepçi ayrımcılığı dışlayan, kapsayıcı, demokratik, eşitlikçi bir içerik olacağını, emperyalizmle işbirliği ve ittifak arayışlarını, toplumcu programı olmayan ‘ulusalcı’ gevezelikleri dışladığını, söyleyebiliriz. Bugün Türkiye’deki iktidarın ve destekçilerinin emperyalist sistem içindeki konumu bellidir. Bu nedenle, proletaryanın çıkarlarının ulussınıf katına yükselmesine, “ulusal” olanın içeriğini, tüm çalışanların taleplerini içerecek biçimde belirlemesine, gerçek bir antiemperyalizmin yardımcı olabileceğini düşünebiliriz. Siyasal Islamın egemenliğine karşı sol bir seçenek, ancak, küreselleşmeciliği, Türkçü ve Sünni şovenizmi reddederek, Kürt sorununa adaletli, eşitlikçi bir çözüm üreterek, modernizmin aydınlık yüzünde kalarak, yaratılabilir. 10 grama 25 kuruş zam Türkiye ekmeğin fiyatını tespit etmekte zorlanıyor. Hakkâri’de 200 gram ekmek 1 liradan satılıyordu. Zam sonrası ekmek 210 grama fiyatı ise 1 lira 25 kuruşa çıkarıldı. Hakkâri Esnaf ve Sanatkârlar Odalar Birliği, 21 Eylül’de, kent merkezi ve ilçelerdeki fırıncılara gönderdiği yazıda, hammadde ve un fiyatlarındaki artış gerekçesi ile 200 gramı 1 liradan satılan ekmeğin, 240 gramı 1 lira 50 kuruş; 130 gram lavaş ekmeğin ise 1 liradan satılmasına karar verildiğini bildirdi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle