15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 8 Ekim 2018 TASARIM: EMİNE BİLGET ‘Mustafa Kemal’i gizlemeye çalıştılar’ Yılmaz Özdil: “Adeta sihirli bir el, Mustafa Kemal’i Şimdi kendi yazdığı biyografisi Mustafa tanımayalım diye çaba harcadı.” Bugüne kadar Kemal ile okuyucusunun karşısında. On yıllık hem resmi tarih hem de Cumhuriyet karşıtlarının bir çalışmanın ürünü olan eseri için “Mustafa anlattığı Atatürk portresini bu sözlerle özetliyor. Kemal’i hiç böyle okumadınız” diyor. Henüz 1990’larda ortaya çıkan ve 2000’lerle değişen siyasi iklimle birlikte sesi iyi ce duyulan bir aydın kuşağı! Resmi tarihle yüzleşiyor, ezberleri bozuyor du. Muhafazakârlar, liberaller, solcu lar; hepsi kendi temsilcisini ortaya çı karmış, televizyonlar da, adeta sözbirliği et mişçesine Atatürk’e ve devrimlerine saldırı yorlardı. Belki haklıy dılar, resmi tarih Ata DENİZ ÜLKÜTEKİN türk ve Cumhuriyet’i genç kuşaklara aktar makta yetersiz kalmış, Gazi’nin ismi yanlışları örtmek için kullanılmış, iktidarlar, Atatürk’ün fi kirlerini ve devrimleri kendi ideoloji lerine uydurmak için budamıştı. An cak ezber bozma çabaları, gizlenen gerçekleri ortaya çıkarma gayesini aşmış, fikirlerini yok etme ve hakaret azmine dönüşmüştü. İşte o dönemde filizlenen bir biyografi kitabı “Musta fa Kemal.” Gazeteci Yazar Yılmaz Öz dil Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan kitabı için “Mustafa Kemal’i hiç böyle okumadınız” diyor. Peki, neden Ata türk değil de Mustafa Kemal? Özdil bu soruya ve kitabı hakkında merak ettiklerinize söyleşimizde yanıt verdi. n Atatürk’le ilgili yazılmış onlar ca kitap, araştırma varken sizi bu biyografik eseri yazmaya iten se bep neydi? Atatürk’le ilgili muhteşem kitaplar var ama, sağlıklı biyografisi yoktu. Hatta tam tersine karalama amacıy la yazılmış biyografiler var. 2008’de bu tür kasıtlı çarpıtmalarla dolu Ata türk kitaplarında tırmanış yaşanmış tı. Eli kalem tutan bir Atatürkçü ola rak kendimi sorumlu hissettim. Babası onu belirledi Atatürk’e diktatör diyen ahmaktır n Atatürk için sıkça diktatör eleştirileri yapıldı, ancak siz kitabınızda Avrupa’da 1930’larda artan diktatöryel akımlara karşı, Türkiye’nin Mustafa Kemal vizyonu ile bilim insanları için bir sığınak haline geldiğinden bahsediyorsunuz. Bu bilim insanları neden Türkiye’yi tercih etmişti? Atatürk’e diktatör diyebilmek için insanın sadece namussuz olması yetmez, aynı zamanda ahmak olma sı lazım... Nazi zulmünden kaçan saygın bilim insanlarının ABD veya Kanada yerine Türkiye’yi tercih etmelerinin tek sebebi var... O yıllarda Avrupa’da sa dece İngiltere, Fransa ve Türkiye’de demokrasi var, o yıllar itibarıyla Atatürk Cumhuriyeti’nin ışıltısı Fransa’dan ve İngiltere’den bile daha parlak. n Mustafa Kemal Cumhuriyetin ilanından sonra hayata geçirilecek kurum ve faaliyetler için “uzman” nesli daha milli mücadele sırasında yurtdışına gönderilmesini sağlıyor. Bu durumdan yola çıkarak kendisinin planlarını hayata geçireceğine tamamıyla emin olduğunu söyleyebiliriz. Plan ve strateji konusundaki bu özgüveninin sebebi sizce nedir? Mustafa Kemal bir dâhi... Kendisine zekâ testi yapılabilmiş olsaydı, 150’nin çok üzerinde çıkacağından eminim. Görüşlerinin isabeti 19’uncu yüzyıldan 21’inci yüzyıla geçmeyi başarmış tek lider... “Nasıl başardınız?” diye soruyorlar, “Ekip lazımdır” diyor, “Organize etmek lazımdır ki, başarıya ulaşılabilsin, ben her ne yaptıysam arkadaşlarıma dayanarak, milletime dayanarak yapabilmişimdir, tek başına bana atfedilemez” diyor. Ata’ya borcumuz var n Yazmaya ne zaman başladınız? 2008’de yazmaya karar verdim. 10 yıl çalıştım. 35 yıllık kariyerimi ortaya koyarak iddia ediyorum ki, Mustafa Kemal’i böyle okumadınız. Bu iddiamı ve bu kitabın diğer kitaplardan farkını, okuyarak herkesin test etme imkânı var. n Kitabınızda, Manastır Askeri Lisesi’ne kadar kullandığı köstekli saatin babasından kalan tek hatıra olduğunu onun da bir gece Mustafa Kemal ağır ateşliyken çalındığını anlatıyorsunuz? Size göre erken yaşta babasız kalmak, Mustafa Kemal’in karakter gelişiminde ve ilerleyen yıllarda aldığı kararlarda ne gibi etkiler yaptı? Babasının etkisi, Mustafa Kemal’in temel harcında var. Babasının modern eğitimden yana olması, mahalle mektebi yerine Şemsi Efendi İlkokulu’na gönderilmesi, sadece Mustafa Kemal için değil, Türkiye Cumhuriyeti için de hayati bir hamle... n Ya Ali Rıza Bey vefat etmeseydi... Ali Rıza Bey’in vefatı Mustafa Kemal için elbette korkunç bir travmadır ama, babası yaşasaydı Mustafa Kemal askeri okula gider miydi, çok emin değilim. Muhtemelen yine babasının yönlendirmesiyle Avrupa’da yüksek tahsile devam edebilirdi. n Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım, çocuğunun din adamı olmasını isteyecek kadar, dini hassasiyetleri yüksek bir kadındı. Selanik gibi hem Müslüman hem de Hristiyan nüfusun yaşadığı bir bölgede büyüyen Mustafa Kemal’in dine bakışı, zaman içinde ne gibi değişimler geçirdi? Son yıllarda farklı kesimler tarafından speküle edilen Atatürk ve din ilişkisi için siz neler söyleyebilirsiniz? Atatürk’ün tarihteki tüm devrimcilerden en belirgin farkı, dine, İslam’a, inanç kavramına entelektüel seviyede kafa yorması. Halkın dini anlaması için çaba harcıyor. Halkı sömürmenin en pratik yolu, halkın dini anlamamasıdır. Halk dini anlamasın diye Atatürk’e saldırıyorlar. “Farklı kesimler” dediniz ama, farklı kesim filan yok. Emperyalizm var. Mustafa Kemal’e yurtiçindeki maşalarıyla saldıran, emperyalizm... Atatürk devrimi başarılı olursa, din üzerinden hiçbir ülkeyi sömüremezler. n Padişah Vahdettin’in Mustafa Kemal’i damat edinmek istediğini de konu ediniyorsunuz. Mustafa Kemal ve Osmanlı saltanatı arasındaki ilişkileri, Balkan Harbi’nden saltanatın kaldırıldığı güne kadar nasıl değerlendirirsiniz? Kitabımda Osman Ertuğrul Efendi’nin sözleri var. Abdülhamit’in torunuydu. Sarayda dünyaya gelen son şehzadeydi. Saltanat devam etseydi, dördüncü Osman veya birinci Ertuğrul adıyla padişah olacaktı. ATV’de haber merkezini yönettiğim dönemde ekrana çıkardım. “Ben dahil bütün Türkler, Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz. Vatanı o kurtardı. Cumhuriyeti kurmakla çok iyi etti. Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, Allah bilir ne olurdu. Padişahlık, monarşi, hilafet, şeriat, bunların hepsi geride kalmıştır. Gençler laikliğe ve vatanın bütünlüğüne sahip çıksınlar” dedi. Değerlendirmem bu. n Kitapta, çocukluğundan ölümüne Mustafa Kemal’in hayatına giren ve hayatına girdiği insanları da tanıyoruz. Tophaneli Mehmet’ten Nuri Conker’e, Kara Fatma’dan Gâvur Mümin’e, Sığırtmaç Mustafa’dan ilk büyük aşkı Miti’ye. Sizce bunlar arasında Mustafa Kemal’in hayatında en sıra dışı ye re sahip olan hangisiydi? Prenses Mevhibe Celalettin... Kitap ta geniş yer ayırdım, fırsat bulursam Mevhibe’nin romanını yazacağım. Öngörüsü olağanüstüydü n Mustafa Kemal’in Anadolu’da yaptığı Kuvayi Milliye ve Müdafai Hukuk Cemiyeti örgütlenme çalışmaları sırasında, temel ihtiyaçları karşılamakta zorlanacak kadar maddi zorluklar yaşadığını ve kendisine hem fikir hem de kişisel olarak düşman olan kişilerle mücadele ettiğini görüyoruz. Bu zorlukların üstesinden gelmesini sağlayan sebeplerin başında sizce ne geliyordu? Bana sorarsanız, sanki filmin sonunu izlemiş de, sonra dönüp en baştan tekrar izliyormuşçasına rahat. Mustafa Kemal teoriyle pratiğin kesiştiği nokta... Doğuştan böyle olduğu açıkça görülüyor. Bu meselede illa mucize aranıyorsa, Mustafa Kemal’in bunca millet arasında Türk milletine denk gelmesidir mucize. n İktidardaki bazı yöneticilerin son yıllarda kamusal alanlar ve kamu kurumlarından Atatürk ismini kaldırmaya çalıştığını görüyoruz. Ancak kitabınızda bahsettiğiniz üzere kendisi, soyadını almasından sonra Ankara’ya Atatürk isminin verilmesini şiddetle reddetmişti. Sizce Atatürk’ün isminin silinmesine yönelik adımlar, gelecekte Gazi’nin bu topraklarda anılmamasına yol açar mı? Mustafa Kemal Bandırma vapuruna bindiğinde, ülkenin nüfusu 13 milyondu, onun ideallerini benimsemiş insan sayısı on binde bir bile değildi. Bugün nüfus 80 milyon, kendisini Atatürksever olarak tarif etmese bile Atatürk devrimlerini benimsemiş insan oranı yüzde 70’in üzerinde... Zaman devrim lehine aktı. Çünkü, çağdaşlık asla geri döndürülemez. Esas itibarıyla, Atatürk aydınlanmasının bir kültür devrimi olduğunu kavrayamadıkları için, Atatürk’ün ismini sildiklerinde Atatürk devrimlerini silebileceklerini sanıyorlar. Arada sırada bazı meczupların Atatürk büstlerine çekiçle saldırması gibi. Gençler için çeşitlenecek n Bu kitabı öncelikli olarak kimlerin okumasını arzu edersiniz? Üç yaşına gelen her çocuğumuza okunsun diye anaokulu versiyonunu hazırlıyoruz, 814 yaş grubu öğrencilerimiz için ilköğretim versiyonunu hazırlıyoruz. Mustafa Kemal’i üç yaşından itibaren her bir insanımıza tanıştırmak için elimizden geleni yapacağız. İngilizce, Almanca, Rusça, Çinçe hazırlıyoruz, Fransızca, İspanyolca, Arapça eklemeye niyetimiz var. Belgesel filmini hazırlıyoruz. Bunu kitap olsun diye yazmadım, Gençliğe Hitabe’nin bana verdiği görevi yerine getirmek için yazdım. n Son olarak Cumhuriyet okurlarına ne söylemek istersiniz? Atatürk’ün Cumhuriyet gazetesine Mustafa Kemal kitabımı anlatmak benim için onurdu, teşekkür ederim. Mustafa Kemal, 1980’den sonra türeyen Atatürkçülerden ayrıdır n Sıkça örnek verdiğiniz üzere, Atatürk hem askerliği, hem devlet adamlığı döneminde milletle iç içe olup, bizzat yereldeki insanlarla konuşarak çözüm üretmeye çalışan bir lider olarak ortaya çıkıyor. Öte yandan 1980’lerden itibaren Atatürkçü olarak adlandırılan kesim, halktan kopuk olmak ve farklı kesimlerin sorunlarını önemseme mek gibi eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Sizce bu eleştirilerde haklılık payı var mıydı? Kitabıma Mustafa Kemal adını vermemin temel sebebi bu... Mustafa Kemal başka, Atatürkçüler başka... Mustafa Kemal’le özellikle 1980’den sonra türeyen Atatürkçüler aynı kavram değil. n Mustafa Kemal hakkında ya zılmış Bozkurt (Grey Wolf) gibi olumsuz biyografiler de mevcut, kendisi hayattayken yazılanlardan, günümüze kadar uzanan bu biyografiler hakkında neler söyleyebilirsiniz? Şunu kesin olarak söyleyebilirim... Adeta bir sihirli el, Mustafa Kemal’i tanımayalım, Mustafa Kemal’i öğrenmeyelim diye özel çaba harcamış. haber 7 Manzarai umumiye ve çıkış Bizim gibi, siyasi ve ekonomik anlam da derin hatta derinden de öte bir kriz yaşanan ülkelerde, yaygın bir söylemdir: “Bu kadar krizin altından hiçbir iktidar kalkamaz. Mukadder son yakındır. Gidişleri hızlanıyor. Krize dayanamayan kitlelerden kaynaklı sosyal patlama yaşanacak. Sürdürülebilir olmaktan çıktı artık” falan, filan… Peşinen söyleyeyim: Hiç kimse öyle “peşin ve garantili” uyanışdirilişsilkinişkurtuluş falan beklemesin. Siyasetin teorisinde de pratiğinde de öyle bir şey yok. Buraya (en sonda) döneceğim tekrar. Önce, krizin bir analizini yapalım. İktidar, son 3 yıl içinde siyaseten (kendi açılarından) yapılabilecek en vahim hataya imza atarak, daha fazla merkezileşme ve rejimi diktatörlükleştirme yolunda en önemli adımları gerçekleştirmiştir. 16 Nisan 2017 referandumu ile bunu perçinlemiş, tüm yetkileri bir kişide toplayarak sorunların daha da çözümsüz kalmasını garantilemiştir. Bir tek kişinin, iğneden ipliğe, ekonomiden diplomasiye, siyasete, ticarete, olağanüstü boyutlardaki krizden çıkış reçetelerine kadar her konuda düşünmesi ve çözüm üretmesi mümkün değildir. Böyle bir “süper insanı” henüz hiçbir ana doğurmadı. Yüce Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün (üstelik de eğitilmişdonanımlı kadro eksikliğinde) dahi böyle bir yeteneği olmadığı gibi, onun delegasyon (istişare) kabiliyetini bilenler için bu konu bir muamma da değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel sorunu, zaten pek çok arızası olan yarıdemokratik rejimin tamamen ortadan kaldırılmış olması, parlamenter sistemin yani temsili millet iradesinin tümden yok edilmesi ve her türlü idari ve yargısal denetimin de toptan ilga edilmesidir. Ekonomiden dış politikaya, eğitimden sağlığa, hatta tüm sosyal sorunların giderek daha da derinleşmesine kadar her şeyin temelinde, bu “denetlenemezlik” durumu yatmaktadır. Korku ve ürkeklik içindeki “kamu kadroları” çözüm üretmekten ziyade “tepelere” yani “En Tepe”ye bakarak çözüm beklemektedir. Ondan habersiz hiçbir şey yapılamıyor ve dolayısıyla hiçbir şey çözülemiyor. Tüm hatalar, “Reis’ten habersiz yapmış olabilirler” yalanı ile gizlenmeye çalışılıyor. Yok öyle bir şey. “Ondan habersiz” kuş uçmaz o tepelerde.. Sıkı mı?  Misal: McKinsey olayında, Sayın Damat (Berat mıydı yoksa?) Albayrak, daha 24 saat önce insanları “Cehalet ya da ihanet” ile suçlarken, Kayınpeder’in çıkıp da “Yok öyle bir durum. Kimse bir yerlerden danışmanlık almayacak. Biz bize yeteriz” diye en yakın bürokratını (bu kişilere “bakan” demeye dilimiz varmıyor artık) açığa düşürmesi bile devlette işlerin artık nasıl “kesik başlı tavuk misali” oradan oraya savrulduğunun en önemli göstergesi. Ekonomik iflası, dış borcu, enflasyonun, faizin, kurun filan artık kontrolden çıkmış kaotik durumu saymıyorum bile. Hukukun durumu ortada, artık hâkimlerin “Dosyada haklı çıkmaya çalışmak” gibi akıllara ziyan bir bir suç(!) isnadı ile avukat tutukladığı bir yargı sistemini zikretmekten bile sıkıntı duyuyorum. Emekçiler artık bina tepelerine, vinçlere çıkıp bağırarak hak aramaya (sendikalar nerede?) çalışıyor. Hak talep edenler her gün meydanlarda coplanıyor. Gencecik bir avukat büro açamadığı için intihar ediyor. Sağlık personeli nöbet ve çalışma yükü stresine dayanamıyor. Doktor ve hemşireler ölümcül çizgilere sürükleniyor. Emekleri sömürülürken, bir yandan da düzene isyan etme gücünü bulamayan cahil magandaların hışmına uğruyor. Dış ilişkilerde içine düştüğümüz girdabın, yön arayışının ve kimseye yaranamayan, Suriye’den ABD’ye, Ortadoğu’dan AB’ye kadar başımıza açtığı bin türlü sıkıntıyı görmek, canımı acıtıyor. Bütün bunları görüp de, “İşte dip noktaya yaklaşıldı. Nasıl olsa, çarpıp yukarı çıkarız” mantığı ile, “Bunca sorun elbet patlamaya yol açacak ve kitleler uyanacaktır” demek, hayatında hiç kitap okumamış olmak ve dünyayı hiç bilmemek anlamına gelir. Ezilen kitleler, baskıya uğrayan milyonlar, sömürülenler, anası ağlayanlar örgütlü olmadığı müddetçe hiçbir çözüm ufukta görünmüyor. Çözüm, sendikasından siyasi partisine, sivil toplumuna kadar “yepyeni ve birleştirici bir ruhla” örgütlenmek ve medyanın üzerindeki ölü toprağını silkelemesi ile mümkündür. Neredeyse tüm kale burçları tek tek işgal edilmiş ve iktidar eline düşmüş medyayı savaşıp geri almadan, düzeni savunmayanesir olmayan siyasi partilerin yönetimlerini sağlıklı alternatiflerle değiştirmeden, emekçilerin gerçek emek örgütlerinde sendikal örgütlenmesini sağlamadan kimse bu iktidardan kurtuluş olabileceği rüyasını görmesin. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle