24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 25 Eylül 2017 10 ‘Hayır’ diyen de CHP’ydi, ‘Evet’ diyen de CHP 15Haziran’da CHP’nin “Adalet Yürüyüşü” başladı; 9 Temmuz’da İstanbul Maltepe’de Türkiye’nin tanık olduğu en kalabalık mitinglerden biriyle noktalandı. 25 Eylül’de TBMM’de “tezkere” görüşmeleri başladı. Irak Kürdistanı’nda referandum yapıldığı takdirde askeri bir müdahalenin önünü açan, AKP iktidarına savaş yetkisi veren bir tezkere idi. Meclis en renksiz, en heyecansız, en tatsız oturumlarından birine tanık oldu. Akşam saatlerinde oylama yapıldı ve CHP “Irak’ta savaşa evet” dedi. Gelin “Adalet Yürüyüşü”nün CHP’si ile önceki gün “savaşa evet” oyu veren CHP’yi karşılaştıralım. Bunu yapalım, çünkü ortada “iki CHP” var. Bunu yapalım, çünkü ortada iki zıt tutum var. Bunu yapalım çünkü ortada iki zıt siyasal tercih var... Ve soralım: Hangi CHP sosyal demokrat çizgiye yakışıyor; hangi siyasal tercih CHP’ye onur kazandırıyor? Siyasi partilere, hele solda yer alan ya da almaya çalışan partilere akıl vermek, “Onu öyle yapma, bunu böyle yap” yollu ahkâm kesmek gazetecinin işi olmasa gerek. HHH Geçen hafta kendilerini “CHP’de Devrimci Demokratlar” olarak adlandıran bir grup, ilginç ve önemli bir bildiri yayımladı. Kurultay sürecinin ilk adımlarını yaşayan, mahallelerde delegeleri seçmekte olan CHP tabanından geldiği anlaşılan bu grup, parti üstüne önemli saptamalar yapıyor. Bir örneği aktarıyorum. Şöyle diyorlar: “‘Ne yaparsak yapalım, Türkiye seçmeninin çoğunluğu sağcı, dinin etkisinde. Seçmenin sola alerjisi var. Bu alerjiyi kırmak için örneğin, sağdan isimleri partimize katmalı, imam hatipleri açan parti olduğumuzu söylemeli ve iftarlar vermeliyiz. Böylece dinin etkisindeki seçmenleri kazanabiliriz’ yaklaşımını terk etmeli, kendimiz olmalıyız! İlk bakışta kulağa hoş gelen partiyi merkeze ve sağa çeken, soldan uzaklaştıran bu yaklaşımın bize hiçbir faydasının olmadığını en azından son 30 yıldır yaşayarak, kerelerce öğrendik...” Bu saptamayı partinin “ittifaklar politikası” üstüne ciddi ve önemli bir öneri ile zenginleştiriyorlar: “...Resmi olarak beyan edilmese de ‘Sol nasıl olsa çantada keklik, partililer de itiraz etmezler, biz sağcılarla işbirliğini öne çıkaralım. Kürtlerle de ilişkiyi gizleyelim ama sağcılarla genişleyelim’ yaklaşımı derhal terk edilmeli, Cumhuriyet dönemi dahil son 600 yıllık dönemde Kürtlerle ittifak yapılmadan hiçbir gücün iktidar olamadığını da görerek, Kürtlerle, solla, merkezle kısacası ‘Hayır Dostlarıyla”’ yalnızca masa başında değil, programın üzerinden ve ‘hayatın içinde’ kurumsal ilişkiler kurulmalı, özellikle yerel yönetimler ve milletvekilliği seçimlerinde ittifaklar yapılmalıdır...” “CHP’de devrimci demokratlar” bu kadarıyla da yetinmiyor ve “2019 iktidar programı”nı belirlemek üzere bir program kurultayı öneriyorlar: “Yeni bir ‘Türkiye Hikâyesi’ yazmak ve buna uygun ‘Başka Bir Türkiye Mümkün Hayali’ yaratabilmek için, Anayasa, Adalet, Eğitim, Laiklik, Kürt Sorunu, Barış, Ekonomi, Kentleşme, Tarım, Ulaşım, Sendikalaşma gibi temel konuları kapsayan kamucu ve halkçı bir ‘Program Kurultayı’ acilen toplanmalı ve ‘2019 İktidar Programı’ şimdiden açıklanmalıdır. Özellikle ve acil olarak barış için adımlar atılmalı ve bir ‘Ortadoğu Barış Konferansı’ örgütlenmelidir...” HHH Şimdi dönün yazının başına. Ortada “iki CHP” var. Birbirine zıt iki CHP. “Hem o, hem o” olmak mümkün değil. CHP “ya o, ya o” eşiğinde. haber 11EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK GazetecIlIk yargılanıyorAKIN ATALAY, MURAT SABUNCU, KADRİ GÜRSEL, AHMET ŞIK ve EMRE İPER BUGÜN BİR KEZ DAHA HÂKİM KARŞISINDA Cumhuriyet davasına bakan mahkeme, gazeteciliği suç sayarak arkadaşlarımızı özgürlüğünden yoksun bırakan savcılığın asılsız iddiaları çürütülmesine rağmen tahliye kararı vermiyor. Yönelttiği sorularla iktidarın gazeteciliğe bakışını yansıtan mahkeme, soyut ve gerekçesiz kararlarla savcılığın 330 gün önce başlattığı hukuksuzluğu sürdürüyor. Gazetemizin Genel Yayın Yö ruşturma kapsamında hazırla netmeni Murat Sabuncu, İcra nan iddianamede, gazetemiz Kurulu Başkanımız Akın Ata de çıkan köşe yazıları, haber lay, Yayın Danışmanı ve yaza ler ve manşetler gerekçe göste rımız Kadri Gürsel, muhabiri rilerek örgüte yardım etme suç miz Ahmet Şık ve muhasebe çalışanımız Emre İper’in asıl CANAN COŞKUN laması yöneltildi. 18 Cumhuriyet mensubunun sanık yapıl sız ve akıl dışı iddialarla hâlâ dığı davada bugüne dek örgü cezaevinde tutulduğu davaya bugün te yardım suçlamasını somutlaştıra Çağlayan’daki İstanbul 27. Ağır Ceza cak hiçbir bir delil gösterilemedi. Ak Mahkemesi’nde devam edilecek. sine 24 Temmuz’da başlayan ve 11 31 Ekim 2016’da FETÖ davası sanı Eylül’de devam eden duruşmalarda İs ğı savcı Murat İnam’ın başlattığı so tanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi heye tinin sorduğu sorular, yargılananın aslında “gazetecilik” ve gazetemizin “yayın çizgisi” olduğunu ortaya çıkardı. Mahkeme, pek çok sorusunda iddianamenin yaklaşımını izledi ve Cumhuriyet Vakfı’nın kuruluş senedinde yazılı ilkeleri yorumlayarak gazetemizin yayın çizgisini sorguladı. Böylece yayımlandığı zaman basın savcılarının suç unsuru görmediği haber ve yazılar, dava açma süresi geçtikten yıllar sonra “yayın çizgisi” başlığı altında suçlama konusu haline geldi. Mahke me başkanı Abdurrahman Orkun Dağ soru sormaya başlamadan önce yaptığı yorumda da bunu doğruladı. Dağ, “Murat beyi (Sabuncu) ilk olarak sorguya almak isterken madem gazete genel yayın politikası değişimi konusunda bir ana argümanın muhatabı oluyor belki o bize bunu daha net açıklayabilirdi” ifadesini kullandı. Mahkeme heyetinin duruşma salonunu dolduran gazetecilerin tepki göstermesine neden olan sorulardan bazıları ve bunlara verilen yanıtlar şöyleydi: Şiddet ve terör kitabımda yazmaz Başkan Dağ, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’a, “Cumhuriyet gazetesi öyle veya böyle kemikleşmiş bir okuyucu kitlesi olan bir gazete. Önemli bir araç, bir manşet, bir haber öne çıkaracağı zaman onun vakıf senedine uygun olup olmadığı konusunda (Vakıf) çekince ileri sürme hakkına sahip midir” sorusunu sordu. Akın Atalay’ın cevabı ise şöyleydi: “Böyle bir şey yoktur efendim. Vakıf yönetim kurulu üyeleri gazeteyi sizin gibi okurlar. Vakıf yönetim kurulu üyeleri genel yayın yönetmenini atama yetkisine sahiptirler. Belli periyotlar ile yayın kurulu diye de bir örgüt vardır, başkaca araçlarla da genel yayın yönetmeninin gazetedeki belli süre sonra performansını değerlendirir. Bunun içine yayın politikası da dahildir, verdiği haberler de dahildir, tiraj da dahildir. Gazetenin başarısı anlamında yayın politikasını değerlendirir vakıf yönetim kurulu; memnun değilse görevden alır. Bundan ibarettir ilişkisi.” Atalay’a üye yargıç “Editoryal bağımsızlık da nereye kadar” diye sordu. Atalay da editoryal bağımsızlığın Cumhuriyet’te mutlak bir ilke olduğunu belirterek, “Abdi İpekçi gazeteciliğinde de eski gazetelerde vardı. Bunun dünyada da örnekleri var. Başarısız bulursanız yayın yönetmenini görevden alırsınız. Haberin veriliş şekline karışmayız” demişti. Aynı hâkim Atalay’a “PKK, FETÖ ve DHKPC’yi terör örgütü olarak görüyor musunuz” diye sordu. İzleyicilerin de tepki verdiği soruya Atalay, “Cevap vermeyi düşüklük sayarım. Provokatif bir soru ve kamuoyuna başka türlü yansıtılacak bir soru olarak görüyorum. Ama şu cevapla yetinsinler: “Bütün hayatım boyunca siyasal amaçlı bile olsa şiddet eylemlerine karşı çıkmış bir insanım. Şiddet ve terör benim kitabımda yazmaz. Şiddet ve terörü uygulayan her örgüte karşıyımdır” dedi. Mesleki ve vicdani Başkan Dağ, Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu’ya da Vakıf senedi ile ilgili şu soruyu yöneltti: “Si zin gerek Can Dündar’ın olmadığı ama sorumluluğunu üstlendiğiniz döneme ilişkin olarak, gerek 1 Eylül 2016 tari hinden sonra gözaltına alındığınız dö neme ait olarak taşıdığınız sıfat göze tildiğinde terör ya da terör örgütleriy le araya sınır konulması için belirteci niz nedir? Kriterler nedir? Yani her ha ber alınıp konulabilir mi, yoksa süzgeçten geçerken ‘Cumhuriyet’e nasıl geçsin bu’ di ye değerlendirilir mi? Vakıf senedi özellikle belirteç midir?” Sabuncu da şöyle yanıt verdi: “Sayın başkan bir gazeteci olarak da, bir bi rey olarak da Cumhuriyet vakfının ve Cumhu riyet gazetesinin aslında çok temel noktaları vardır. Bu terör ve terör örgütleri ile ilgili kısmı yine bizim gazetenin geleneğinden, vakfından gelen bir nokta ile net şekilde ortaya koymak istiyorum. Vakıf yönetim kurulunun belirlediği ana çerçeve ve temel ilke kapsamında Cumhu Murat Sabuncu riyet gazetesinde ayrımsız olarak bütün siyasal şiddet eylemlerine terör denir. İster PKK, ister DHKPC, ister FETÖ, ister IŞİD, isterse başka bir örgüt olsun bunların kendi siyasi anla yış ve amaçları için yaptıkları her türlü ce bir şiddet eylemleri bu gazetede terör eyle mi olarak tanımlanır ve kınanır sayın baş kan. Terör eylemini gerçekleştiren her ör güt terör örgütüdür. Cumhuriyet gazete sinin bütün haberleri bu çerçeve içinde dir. Bazen ilk anda bir eylemin neden, kim tarafından gerçekleştirildiği konu sunda eğer bir şüphe ya da bilinmez lik varsa o an için eylem ya da saldır gan denilmiş olabilir. Ama genel ve ilkesel yaklaşım yukarıdaki gibidir.” Sabuncu’ya “Eylemci ve saldırgan söz lerine ilişkin gazete içinde tartışma oldu mu” sorusu da soruldu. Sabuncu da, “Cumhuriyet gazetesinin bütün haberlerinde mesleki, in sani, vicdani kriterler yer alır. Cumhuriyet gazetesi her zaman bu kriterlere göre haber yapar. Benim olduğum hiçbir ortamda bu konu tartışılmadı. Gazetecilik değerleri çerçevesinde gazetecilik yaptık” yanıtını verdi. Ahmet Şık Hakikati anlatan her şey haberdir Başkan Abdurrahman Orkun Dağ, muhabirimiz Ahmet Şık’a “Gazetecilik sınırsız özgürlük içerir mi? Gazete ciliğin sınırları var mıdır” diye sordu. Şık ile Dağ arasında ki diyalog şöyleydi: Şık: Gazeteciliğin sınırını belirleyen şey; hakikatle kurduğu bağ, kamusal çıkardır. Hakikati anlatan her şey haberdir. Ga zeteciliği belirleyen evrensel kuralları var elbette. Hakikat le kurduğu bağda bir sıkıntı var mı yok mu ve kamusal bir çı kar gözetir mi gözetmez mi, buna bakılır. Bir gazeteci savaş çığırtkanlığı yapmaz, seksizm yapmaz. Güç odakları ile arası na sınır koyar. Savaşın değil barışın dilini savunur. Demokrasi yi boğmak isteyenlere inat demokrasinin yanında olur. Barışı ve yaşamı kutsamak gerekir. Dağ: ‘Barışı ve yaşamı kutsamak önemli’ dediniz. İddi anamede bazı yazılarınız var. Bunlar bu koşulla rı kapsıyor mu? Şık: 27 yıldır gazeteciyim ben. Türkiye yargı sına basın özgürlüğü nedir diye anlatmak tan yoruldum. Dağ: ‘MİT Reyhanlı katliamını biliyor du’ haberini neden teyit etmediniz? Akın Atalay Şık: Nasıl edeyim, MİT’i mi arayayım mesela? MİT ‘yaptım’ der mi? Dağ: MİT TIR’ları haberi ile ilgili ne diyorsunuz? Şık: Gurur duyuyorum. Dağ: Savcı Kiraz’ı öldürenlerle konuşmanız barışı ve yaşamı sa vunmaya uyuyor mu? Şık: İsterseniz sorularımı okuyun birlikte karar verelim. Benim bayrağın arkasına gizleyecek bir suçum, dinin arkasına gizle yecek bir günahım yok. Dağ: Bu haberin punto se çiminde, resmin basılmasın da sizin etkiniz var mı? Bu ki min işidir? Şık: Gazetede herkesin gö revi belli. O yazıları oluşturan kişi müdahale istemez. Bir suç lama yöneltecekseniz o haber deki her şeyden sorumluyum. Bir takım suçlamaların nereye varacağı nı biliyorum. Yayımlanmamış bir ki taptan suç çıkaran bir yargı bu. Bugünkü yargının cemaat yargısından farkı yok. Kadri Gürsel Emre İper Vakıf karışmaz Başkan Dağ, 9 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan yazarımız Hakan Kara’ya ilk duruşmada “Vakıfta yayın politikası konusunda bir usulsüzlük olup olmadığı konuşulur mu” diye bir soru yöneltti. Kara, “Vakfın yaklaşımı böyle değildir. Vakıf, yayın politikasına Vakıf Senedi çerçevesinde bakar. Bir vakıf üyesi gelip ‘bu haberi niye yaptınız, detayında ne var’ diye sormaz. Sorarsa istifa etmem gerek. Cumhuriyetin geleneklerine uymaz” diye yanıt verdi. Manşet soruları 9aylık tutukluluğun ardından serbest bırakılan okur temsilcimiz Güray Öz’e de mahkeme heyetinin üye hâkimi, savcılığın da suçlama konusu ettiği 3 haber ve röportaja tepki gelip gelmediğini sordu. Öz de, bu haberlerle ilgili herhangi bir tepki almadığını, köşe yazarlarına veya röportajı yapanların görüşlerine müdahale edilmediğini vurguladı. ‘Terörle ilgisi yok’ 11Eylül’de Silivri’de yapılan duruşmada savcılığın seçtiği kişilerden bazıları da tanık olarak salonda yer almıştı. Bu isimlerden biri olan Cumhuriyet Vakfı’nın eski yönetim kurulu üyesi İnan Kıraç, duruşmada, Cumhuriyet okumadığını belirterek, “Katiyetle değişik terör örgütleriyle temas edilmesi veya örgütle ilgisi olan bir şey değildir. Kastım Cumhuriyet’in Nadir Nadi, İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu’nun yolundan kademe kademe ayrılmaları nedeniyle okumuyorum. O nedenle onu söyledim” dedi. Kıraç, savcılığın tanıklarından biri olsa da bu ifadesiyle yazar ve yöneticilerimize yöneltilen örgüte yardım suçlamasını çürüttü ancak mahkeme soyut gerekçelerle tutukluluğa devam kararı verdi. Şüphe nerede? Mahkeme, 11 Eylül’deki tutukluluğa devam kararında 28 Temmuz’daki ilk ara kararını kopyaladığı için yine ‘kuvvetli suç şüphesi var’ demişti. Bu şüphenin ne olduğuna dair herhangi bir gerekçenin bulunmadığı kararda, serbest bırakılmayan 5 yazar ve yöneticimizin dinlenmeyen tanıklar üzerinde baskı kurabileceği ileri sürüldü. Ancak, gazetemizin mevcut çalışanları olan tanıklar 11 Eylül’deki celsede beyanlarda bulunmuş, üstelik savcının kendi ifadelerini cımbızladığını belirtmişlerdi. 28 Temmuz’da tahliye edilen 7 yazar ve yöneticimizin de gazetede faal görevlerinin bulunması, tanıkların üzerinde baskı kurma ihtimalini boşa düşürmüştü. Mahkemeye gelmedi Mahkeme, ilk celse ara kararıyla Aydınlık yazarı Alev Coşkun’un tanık olarak duruşmada dinlenmesine karar vermişti. Gazetemize yönelik 31 Ekim 2016’da başlayan operasyonun ertesi günü 1 Kasım’da emniyete giderek, gazetenin yayın politikasını suçlamıştı. Ancak Coşkun, 11 Eylül’deki duruşmaya mazeret bildirerek gelmedi. Mahkemenin hakkında zorla getirme kararı verdiği Coşkun’un bugün yapılacak duruşmaya gelmemesi halinde hakkında yakalama kararı çıkarılabilir. Vedat ARIK Cumhuriyet Davası’nın bugünkü duruşması Çağlayan Adliyesi’nde görülecek Yayın politikasıHUKUKÇULAR: 330 GÜN TUTUKLULUK CEZALANDIRMADIR SUÇ OLAMAZ Hukukçular, bugün 3. duruşması görülecek Cumhuriyet davasını, “açık şekilde basın özgürlüğü rist olarak suçlanabilir. Sayın Cumhurbaşkanı da, daha önceki siyasi hayatında TMK’den yargılanmıştı. Bu TMK ve Ceza Kanunu de nün yok sayıldığı ve gazetecilerin cezalan ğiştirilmediği sürece herkes terörist olarak dırıldığı” bir dava olarak nitelendirdi. 330. yargılanabilir. Cumhuriyet davasına baktığı gününe giren tutuklamanın bir cezalandır ALİCAN ma olduğunu vurgulayan hukukçular, “Bu ULUDAĞ mız zaman gazeteciler hiçbir zaman şiddet eylemleri nedeniyle suçlanmıyor. Tamamen dışaradaki gazetecilere baskı ve tehdittir” gazetecilik faaliyetleri kapsamında bir suçla dedi. Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğre maya maruz kalıyorlar. Gazetecilerin serbest bı tim Üyesi Prof. Dr. Temir Demirbaş, yayın politi rakılması lazım ve bu davanın beraatle sonuçlan kasının suç olamayacağını belirterek, “Gazete, is ması lazım. Bu davayı dünya da çok yakından iz tediği yayın politikasını izler. Özü itibarıyla gaze liyor. Burada hukukun bütün temel ilkeleri ihlal te haber verme görevini yapmıştır. Haber vermek edilmiş durumda. Böylesi basit suçlamalar ile in de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında sanların tutuklu yargılanması, yargının iktidarın düşünce özgürlüğüdür” diye konuştu. isteği doğrultusunda çalıştığını gösteriyor. Tu SİYASİ BİR DAVA OLDUĞU BELLİ tuklama dışarıdaki gazetecilere de baskıdır, tehdittir. Dışarıdaki gazeteciler, bu dava nedeniyle l Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğre kendilerini sınırlayacaktır. tim Üyesi Prof. Dr. Temir Demirbaş: Siyasi bir dava olduğu belli. Neyini tartışacağız ki? Huku HABER HAKKI YARGILANIYOR ki yönden değerlendirmek zor. Sözcü için olsun, l Adana Barosu Başkanı Veli Küçük: Bu da Cumhuriyet için olsun aynı şeyi söylemek lazım. vayı, basın özgürlüğü, halkın haber alma özgürlü MİT TIR’ları ile ilgili dava, gazetecilik faaliyetle ğünün yargılandığı bir dava olarak görüyorum. Ya ri olarak görülebilir. Başka gazetelerde yayımlan pılan haberlerin, atılan başlıkların artık suç deli mış haber. Yayın politikası suç olur mu? Sana ne? li olarak görülen günümüzde basın özgürlüğün Suçta ve cezada kanunilik ilkesi var. Gazete, iste den bahsedilmesi mümkün değil. Cumhuriyet, diği yayın politikasını izler. Özü itabiriyle gazete Türkiye’nin çok ciddi bir basın kuruluşu ve önem haber verme görevini yapmıştır. Haber vermek de li bir kazanımı. Kurulduğu günden beri çizgisi bel Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında dü li olan gazetedir. Muhalif duruşu nedeniyle he şünce özgürlüğüdür. Olayın siyasi olarak değer def alındığını düşünüyorum. Son dönemde Sözcü lendirmesini herkes biliyor. ye yapılanlar ortada. Barış akademisyelerinin he DIŞARIDAKİLERE TEHDİT def alınması, insan hakları savuncularının hedef alınması bir bütün olarak değerlendirilmeli. Somut l İHD Başkanı, Avukat Öztürk Türkdoğan: delil yokken evrensel hukukun kabul ettiği değer Bu bir ifade özgürlüğü davası. Bu, çok açık şekil ler bir yana bırakılarak kişilerin kurumların hedef de basın özgürlüğünün yok sayıldığı ve gazetecile alınması doğru değil. 330 günlük tutukluluk ceza rin cezalandırıldığı bir dava. Buradan hemen şura landırmadır. Çağdaş medeniyetlerde görmediğimiz ya gelmek istiyorum. İktidar, bu davalar için ken uzun süreler. Bu yargının üzerinde de baskı yara dini şöyle savunuyor. Birincisi, Türkiye’de yargı tacaktır. Bu kadar uzun tutukluluktan sonra bera vardır, biz karışamayız. İkinci olarak bunlar zaten at veya daha düşük bakış açısına uygun ceza de terörist, gazetecilikten değil terör faaliyetlerinden ğerlendirmeleri noktasında baskı yaratacaktır. yargılanıyorlar diyorlar. Türkiye’de yargı bağımsız ve tarafsız değil. Özellikle OHAL sürecinde yar Tahliye kararının ötesinde gı mensuplarının üçte birinin meslekten atılması l Türk Hukuk Kurumu Başkanı Yaşar Ça ve çoğunun kaçak ve tutuklu bulunması, meslek tak: Halkın haberalma hakkını kullanmalarını sağ ten atılmayanlar açısından bir tehdit olarak algı lamaya çalışan Cumhuriyet gazetesi yazarlarından lanıyor. Görevini yapmaya çalışanlar aynı şekilde kimilerinin tutukluluk süresi bir yıla yaklaşmış meslekten de atılabilir. OHAL ortamında HSK’nin dır. Tutuklama infaza dönüşmüştür. Çok gecikmiş kararlarına baktığımızda yargının hükümetin bas de olsa 25 Eylül’de verilecek tahliye kararı, “tahliye kısı altında olduğu çok açık şekilde görülüyor. kararı” olmanın ötesinde, hukukun üstünlüğü anla İkincisi Türkiye’de hem Terörle Mücadele Kanunu yışı ile ilgili tüm umutların yitirilmediğinin göster hem de Ceza Kanunu’na baktığımızda herkes terö gesi olabilecektir. l ANKARA CHP’LİLERE ÇAĞRI Duruşmaya gitmek, insani görev CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, İstanbul’un Ataşehir ilçesinin Örnek Mahallesi’ndeki bir seçim bürosuna yaptığı ziyarette, Cumhuriyet Gazetesi Davası’na katılım çağrısı yaptı. Çağlayan Adliyesi’ne gitmenin, demokrasi görevi olduğunu belirten Yarkadaş, şöyle konuştu: “Cuma gecesi Mediha Olgun’un tahliye sevincini yaşadık. Hepimiz çok mutlu olduk. Aynı mutluluğu pazartesi günü görülecek olan Cumhuriyet Gazetesi Davası’nda da yaşamak istiyoruz. Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Kadri Gürsel tam 330 gündür cezaevinde... Bu tam on bir ay demektir... Gazetecilerin hayatından on bir ay çalınmış; on bir ayları heder edilmiştir... Ahmet Şık 269, Emre İper ise 171 gündür tutuklu... Arkadaşlarımızın hayatlarından çalındı bu günler... Bunu daha ne kadar sürdüreceksiniz? Cumhuriyet çalışanlarının hiçbir suçunun olmadığı duruşmalarda görüldü. Bayatlamış ve çürümüş bir iddianame ile keyfi tutukluluk sürdürülüyor. Hücrelerin demir kapıları, pazartesi günü bu kez özgürlüğe açılsın... Biz pazartesi günü saat 13.30’da Çağlayan’dayız... Aynı gün Reza Zarrab’ın da ABD’de davası görülecek. Herkes safını seçsin... Biz Reza’nın değil Cumhuriyetçilerin yanında olacağız... Bu davayı izlemek, gerçeğin peşinde koşan ve bu yüzden bedel ödeyen gazetecileri yalnız bırakmamak tarihsel, insani ve vicdani bir görevdir.” Ulu’nun durumu Yarkadaş, açıklamasında Sözcü Gazetesi Muhabiri Gökmen Ulu’nun sağlık sorunlarına ilişkin bilgi de verdi. CHP’li vekil, “Silivri Cezaevi’ndeki Gökmen’in astım atakları, içinde bulunduğu koşullar yüzünden sıklaştı. Durumu Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül’e de aktardım bugün. Sayın Gül, konuyla ilgileniyor... Mediha gibi Gökmen’in de bir an önce tahliye edilmesi şart. O koşullarda daha fazla kalamaz” ifadesini kullandı. Suçlarını söyleyin Yarkadaş, açıklamasında hükümete çağrı yaparak “Tutuklu gazeteci ayıbına son verin... Murat Aksoy’un, Atilla Taş’ın, Gökçe Fırat’ın, Kemal Özer’in, Tunca Öğreten’in, Kadri Gürsel’in, Mahir Kanaat’ın hangi suçu işlediğine inanıyorsunuz? Söyleyin, suçlarını biz de bilelim, kendileri de öğrensinler” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle