23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 20 Eylül 2017 6 ‘Yanlıştan dönün’ çağrısı haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ CHP’li Cihaner ve eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, Kılıçdaroğlu’nun avukatı Çelik’in, gözaltında tutulmasının kabul edilemez olduğunu söylediler CHP İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner ve eski İstanbul Barosu Başkanı Avukat Turgut Kazan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik’in, FETÖ soruşturması kapsamında gözaltına alınmasına tepki gösterdi. İstanbul Barosu’nda basın toplantısı düzenleyen Kazan ve Cihaner, hukuki yanlışlardan dönülmesini istedi. İstanbul Barosu’ndaki toplantıda konuşan Turgut Kazan, Çelik’e yönelik uygulamayı herkesin güvenliği açısından çok tehlikeli bir uygulama olarak gördüğünü belirterek, “Çelik bir avukattır. Kendisi neyle suçlandığını bilmeden 5 gündür emniyette duruyor. Avukatlara söylenmeyen, medyaya servis ediliyor. FETÖ’nün kumpas döneminde bu böyleydi, aynısı sürdürülüyor” dedi. Çelik’e yönelik suçlamaları iktidara yönelik medyadan öğrendiklerini söyleyen Kazan, bu suçlamaların Digitürk aboneliğini iptal ettirme, ByLock kullanıcısı Fatih Gürsul ile telefon irtibatı kurma ve maliyedeki FETÖ köstebeği olmakla suçlanan Hamza Kaçar ile görüşmeler olduğunu anımsatarak “Celal Çelik’e FETÖ üyeliği suçlaması olacak şey değildir. Asla kabul edilemez. İstanbul Barosu’ndaki toplantıda konuşan Cihaner ve Kazan, Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik’in serbest bırakılmasını istedi. Kendisi yargıçlık süresi boyunca o günler kahraman muamelesi gören bu cemaate bağlı savcı ve yargıçları hep bir suç örgütü üyesi sayarak, onlarla mücadele etmiştir” diye konuştu. ‘Yılmaz biliyor’ 2010 referandumunun ardından Yargıtay’ın FETÖ’cülere teslim edildiğini söyleyen ve Celal Çelik’in aynı dönemde Yargıtay’dan istifa ettiğini hatırlatan Kazan, bunu en iyi bilen kişinin HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz olduğunu söyledi. Kazan, “Yılmaz bu gerçeği biliyor. Bu gerçeği kamuoyuna açıklamalıdır” dedi. Çok somut ve apaçık bir te rör eylemi suçlaması olmadıkça bir avukata yakalama çıkarıp, 7 gün gözaltı uygulamanın hukuku ayaklar altına almak olduğunu anlatan Turgut Kazan, “Tam bir korku imparatorluğu yaratılmaktadır. Bu uygulamayı Zekeriya Öz başlatmıştı. Şimdi aynısı, üstelik çok daha ağırlaştırılarak ve yaygınlaştırılarak, sürdürülüyor. 12 Mart 1971’i, 12 Eylül 1980’i ve FETÖ kumpaslarını yaşamış bir avukat olarak, mevcut uygulamanın çok daha kötü olduğunu belirtmeyi görev sayıyorum” ifadelerini kullandı. Kazan, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakanı, Adalet Bakanı’nı ve HSK’yi, hukuk güvencesini sağlayacak gerekli bütün önlemleri almaya, bütün savcı ve yargıçları da temel insan hakları konusunda duyarlı davranmaya çağırdığını belirtti. ‘Geçmişi gizlemek için’ Çelik’in gözaltına alınmasının siyasi olduğunu söyleyen Cihaner ise, “Celal Çelik, ana muhalefet partisi genel başkanının avukatıdır. Partili bir kişinin evraklarına böyle pervasızca girilemez” dedi. Bunun bir gözdağı olduğunu söyleyen Cihaner, “Doğrudan doğruya geleceğe yönelik siyasetin daha iddialı şeylerin altyapısını sağlamak için bir taşla iki kuş vurmak için yapılmıştır” diye konuştu. Çelik’e yönelik gözaltının açık bir talimatla yapıldığını kaydeden Cihaner, “Bu olay açık bir şekilde talimatla yapılmıştır. Bu soruşturmayı yapanlar, geçmişinde FETÖ’cü yapıyla çok fazla bulaşığı olan birçok kişi bu soruşturmaların başında. Artık doğrudan talimat almasalar bile iktidara yaranmak için belki de geçmişteki bu bulaşıklarını gizlemek için, ne kadar çok cevval davranırlarsa, o kadar çok terfi göreceklerini, o kadar çok alkışlanacaklarını düşünüyor. Artık kendilerini iktidarın yerine koyarak bu tarz eylemler yapıyor” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet ZAMAN GAZETESİ DAVASI Sanıklar ‘pardon’ bekliyor Kapatılan Zaman gazetesinin eski yazarları ve yöneticilerine yönelik açılan 22’si tutuklu 31 sanık hakkında açılan davanın 2. duruşması dün devam etti. Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusu’nun karşısında bulunan binada 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen duruşmaya 22 tutuklu sanık ile 4 tutuksuz sanık hazır bulundu. Davanın ilk iki gününde tutuklu sanıkların savunmaları tamamlandı. Mahkeme heyeti, 22 tutuklu sanığın tahliye taleplerinin reddine karar vererek duruşmayı 8 Aralık’a erteledi. Tutuklu sanık Adil Gülçek, FETÖ’nün ilk başlarda kendilerini halka hizmet yapıyor şeklinde tanıttığını belirterek bu yapıya 1725 Aralık operasyonlarına kadar destekte bulunduğunu söyledi. İlk olarak 2002’de Florya’daki camide Zaman gazetesi imtiyaz sahibi Ali Akbulut’la tanıştığını belirten Gülçek, Akbulut’un bir süre sonra kendisini sohbetlere davet ettiğini anlattı. Tutuklu sanık Mehmet Özdemir de Zaman’da 9 ay sorumlu müdür olarak görev yaptığını belirterek, “Yanlışlıkla burada olduğumu düşünüyorum, ne zaman ‘pardon’ deneceğini bekliyorum. Zira iddianamede ismim sadece bir yerde o da en son sayfada gazetede çalışanlarının sanık olarak anıldığı isim listesinde geçiyor” diye konuştu. ‘Darbeci değilim’ Tutuklu sanık Ahmet Turan Alkan da Zaman gazetesinin eski yazarlarından olduğunu belirterek ekmek parası için yazı yazdığını ifade etti. Alkan, “Bu örgütün önemli bir mensubu olsam kaçardım. Evimde oturdum, polisi bekledim. Ben terörist değilim, darbeci hiç değilim” diye konuştu. Alkan, seçilmiş meşru iktidarın meşruluğunu yazılarında savunduğunu ifade ederek “‘Etkin pişmanlıktan yararlanmak ister misin?’ diye soruldu. Bir şey bilsem itiraf ederim, deli miyim? 63 yaşındayım, kimin ne sırrını saklayacağım” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Yine tahliye çıkmadı Altan kardeşler ve Ilıcak’ın yargılanmasına devam edildi. Nazlı Ilıcak’ın, ‘Bank Asya kredisiyle villa mı aldım’ diyerek Nagehan Alçı’ya gönderme yaptığı ileri sürüldü 15Temmuz darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) soruşturması kapsamında 1 yıl önce tutuklanan yazarlar Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak’ın yargılamasına dün devam edildi. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın aralarında bulunduğu 5 tutuklu sanık ile 1 tutuksuz sanık katıldı. Ahmet Altan ise duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP Milletvekili Altan Tan ve AKP Milletvekili Nurettin Yaşar, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Article 19’dan Georgia Nash, İngiltere ve Galler Barosu İnsan Hakları Komisyonu temsilcileri, İtalya Başkonsolosu Federica Ferrari Bravo ve İsveç Başkonsolosluğu temsilcisi de seyirci olarak salonda yer aldı. Mehmet Altan Ahmet Altan Nazlı Ilıcak ‘FUAT UĞUR NEDEN AZADE?’ Mehmet Altan, darbe olabileceğini söylüyorlarsa darbeciler ile iştirak hallerinin olması gerektiğini belirterek, “Yoksa darbe olabileceğini nasıl söyleriz” diye sordu ve “Hukuktan ayrılmanın ağır neticeleri olacağını 1990 yılından beri darbeleri yazan, anlatan 40 yıllık hoca ve bir yazar, bir gazeteci düşünemez, öngöremez öyle mi? Darbeyi bilmek suç ise, darbe olacağını çok önceden, 2 Nisan 2016 tarihinde ısrarla yazan Fuat Uğur neden soruşturmadan azade?” dedi. 30 yıllık bir profesör olduğunu ve Sabah gazetesinin haberiyle tutuklandığını belirten Altan, kendisi gibi suçlanan birçok sanığın tahliye edildiğini anımsatarak, ortada keyfi bir tutum olup olmadığını sordu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Alçı göndermesi Duruşmada ilk olarak söz verilen Ilıcak, 3 ay önce yaptığı ilk savunmanın ardından heyeti ikna ettiğini sandığını ancak somut delile dayalı kuvvetli suç şüphesi nedeniyle tahliye edilmediğini söyledi ve “Bunların ne olduğu konusunu açıklamadınız” dedi. Darbeye zemin hazırlamak kastıyla hareket etme eyleminin somut delillerinin ne olduğunu soran Ilıcak, şunları söyledi: “Darbe başarılı olsaydı bakan mı olacaktım? Himmet paralarını cukkalayıp menfaat mi elde ettim? Bank Asya’dan kredi alıp villa mı satın almıştım? Menfaat temin edenler cezaevinde değil. Bunu bilen biliyor. FETÖ’yle göbek bağı olanların hepsi dışarıda.” Ilıcak’ın bu göndermeyi Bank Asya’dan aldığı krediyle gündeme gelen Nagihan Alçı’ya yaptığı ileri sürüldü. Şiddet ve cebir olmadan darbeye teşebbüs olmayacağını kaydeden Ilıcak, şöyle devam etti: “11 tweet ve bir kar topu fotoğrafıyla darbenin asli un suru olmuşum. Yassıada’da manevi cebir diye Menderes ve arkadaşları mahkum edildiler. Böyle bir ayıbı gelecek nesillere taşımayalım diye hatırlatmak istiyorum. Kanun koyucunun amacına aykırı bir yorum yapmayalım. Menderes ve arkadaşlarının başına gelenler biz gazetecilerin başına gelen aynı şey. Orada cebir yorumu farklı bir şekilde değerlendirilerek, manevi cebirle insanlar asıldı. Yassıada ile mukayeseyi tarih tekerrür etmesin diye hatırlattım.” Gözyaşlarını tutamadı Örgütün gerçek yüzünü anlamakta geciktiğini ifade eden Ilıcak, “Yanlış teşhis koymuş olabilirim. Ancak kesinlikle suç işleme kastıyla hareket etmedim. 15 Temmuz’un ardından gerçekler ortaya çıktı. Darbe yapmaya tevessül edenler ne yapmaz ki? Mücadeleci bir ruhum var ama yoruldum bu gergin atmosferden. Cezaevinin şartlarından yoruldum. Suçsuz olmama rağmen sü rekli suçsuzluğumu anlatmaktan da yoruldum” derken gözyaşlarını tutamadı. ‘Sanığınız değilim’ Ahmet Altan’ın duruşmadaki “Ben sizin sanığınız değilim” başlıklı konuşmasının öne çıkan satır başları şöyle: “Bu mahkemeye, bu ülkeye ve dünyanın bu davayla ilgilenen kesimlerine çok net biçimde şunu söylüyorum. Hakkımızdaki tuhaf iddialarla ilgili bir tek somut kanıt gösterin, ben bir daha savunma yapmayacağım ve hakkımda en ağır hüküm verilse bile temyize gitmeyeceğim. Ömrümün geri kalanını bir hapishane hücresinde sessizce geçirmeye razı olacağım.” Mahkemeye seslendi Mahkeme heyetine insanları akıldışı suçlamalarla tutuklamanın bazı zorlukları olduğunu söyleyerek seslenen Ahmet Altan, şöyle devam etti: “Ya ‘somut kanıt yok’ deyip bu saçmalığa son verecek siniz, ya ‘somut kanıtları’ göstereceksiniz ya da somut kanıtlar olmamasına rağmen ‘somut kanıtlar var’ demekte ısrar ederek dürüstlüğünüzü ve yargıçlık vasfınızı kaybedeceksiniz. Sizinle birlikte devlet de devlet olma vasfını kaybedecek. Biz de sanık olmaktan çıkacağız. Yalan söyleyen, yargıçlık vasfını kaybetmiş yargıçlarla, devlet olma vasfını kaybetmiş silahlı bir çetenin elinde rehine olacağız. Bu kadar saçma iddiaların olduğu bir iddianameyi kabul eder, ortada tek bir kanıt bile yokken ‘somut kanıtlar var’ derseniz, hayatın alaycılığıyla karşılaşır, bizi yargıladığınızı zannederken kendinizi yargılarsınız. Sizden çok daha tecrübeli, yaşlı bir yazar olarak size tavsiyem kendinizi, mesleğinizi ve devletinizi kurtarmanızdır.” Mahkeme, duruşmayı 13 Kasım’a ertelerken sanıkların tutukluluklarının devamına karar verdi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Sekülerizm sana söylüyorum, laiklik sen anla! Diyanet İşleri Başkanlığı’yla ilgili yapılabilecek “ortalama” tarihsel özet şudur: Başlangıçta Cumhuriyet’in bir Diyanet’i vardı. Şimdi Diyanet’in bir Cumhuriyet’i olma noktasına gidiyoruz. Diyanet, laik ulusdevlet Cumhuriyet’le uyarlı bir “ulusal İslam” üretmek gibi, bugünden bakıldığında “naif” bir hedefle kuruldu. Bugün Diyanet, kendisiyle uyarlı bir “İslami ulus” üretme yolunda “namütenahi” (sonsuz) bir hırsla Cumhuriyet’e yükleniyor. Yeni başkan Prof. Ali Erbaş da devirteslim töreninde bu doğrultuda bir konuşma yaptı. Muazzam uzun bir “setcümle” de var bu konuşmada: “Fethullahçı Terör Örgütü, Paralel Devlet Yapılanması’nın genç beyinleri sömürerek insanımızın hayır duygularını istismar ederek gizemli ve bulanık bir din anlayışıyla itikadi ve ameli düzlemde oluşturduğu hasarı onarmak için; 15 Temmuz şehitlerimiz başta olmak üzere kanlarıyla bu toprakları bize vatan kılan bütün şühedanın emanetine sahip çıkıp şehit ve gazilerimize milletçe sadakatimizi göstermek için; umut olan, dua alan ülkemizin örnek teşkilatı Başkanlığımızın dağınık zihinleri toplamaya, parçalanmış gönülleri birleştirmeye, fitne ateşinde yitirilen ümmetin tevhid ve vahdet pınarında dirilişine vesile olmak için; Allah ve Resul’ünün ezeli ve ebedi çağrısını sekülerizm, yani dünyevileşme ve hiçbir değer tanımama kıskacında debelenen insanlığa ulaştırmak için her zamankinden daha çok çalışmamız gerekiyor.” Bu bir türlü bitmek bilmeyen cümlenin sırrı sanırım başıyla sonunu bağlama derdinde saklı. Çünkü FETÖ’den “sekülerizm”e bağ kurabilmek için lafı böyle uzatarak bol miktarda da kutsallık imleyen bir belagat gargarasıyla yol almaktan başka çare olmasa gerek!.. Yeni başkan özde “kahrolsun FETÖ” ve “sekülerizme hayır” diyor. FETÖ’den bahsi anlıyoruz, o daha bismillah demeden bir dolu iddia ortalığa saçıldı. Sekülerizm reddiyesine gelince, orada ciddi itiraz gerektiren bir terminolojik karmaşa var. Hemen söyleyeyim, ben de sekülerizm derken kastın “laiklik” olduğu kanısındayım. Ama eminim sözlerin hedefinin “laiklik” olduğunu söyleyenlere ben laikliği kastetmedim diyebilecektir. Burada her iki sözcüğün karşılaştırmalı tartışmasına girecek yerimiz yok. Sadece neye özellikle vurgu yaptıklarına bağlı olarak aralarında fark olduğunu, ama onları hiçbir ortak paylaşım alanları bulunmayan “apayrı” kavramlar olarak değerlendirmenin de mümkün olmadığını belirtelim. (Meraklısı için de kitabımız “Parti Cemaat Tarikat”taki [2017] “Laiklik, Sekülerlik ve Selefilik” yazısına yönlendirmede bulunalım.) Fakat yeni başkanın önce “sekülerizm” deyip ardından “yani dünyevileşme” diye ekleyip nihayet “hiçbir değer tanımama” ifadesiyle “tüy dikmesi” üzerine birkaç söz söylemeden geçemeyiz. Bir kere “dünyevileşme”ye karşılık sekülerizm değil “sekülerleşme”dir. Sekülerlik bir “olgu”, sekülerleşme bir “süreç”, sekülerizm de bir değer atfıdır. Sekülerlik ve sekülerleşmenin iyi, doğru, güzel olduğunu düşünüp savunuyorsanız “sekülerist”sinizdir. Ama seküler(ist) olmasanız da sekülerleşme hayatınızın bir parçası olabilir ve siz de ondan kaçamayabilirsiniz. Tıpkı tesettür defileleri, haşema mayo, helâl şarap gibi… Tıpkı “Jet Fadıl”ın reklamını yapıp sonra milleti dolandırdığı, Maldivler’deki “Caprice Gold” helâl tatil beldesi gibi… Ve tıpkı Başkanlığınızın da desteği olan, kazananları “Masiva”nın, yani dünyevi (seküler) olanın nimeti altınlara boğan televizüel Kur’an okuma yarışması gibi!.. Ama daha büyük sorun, sekülerizmi “hiçbir değer tanımama” diye tarif etmenizde. Sekülerizm, dini yok saymak değil, dinden “bağımsız” bir hayatın da mümkün olduğunu var saymaktır. Sekülerizm, dinden insanın arayışlarına ışık ve kaynak olan değerler çıktığı gibi, dünyevi plânda da böyle değerler çıkabilir demektir. Dolayısıyla sekülerizm, hiçbir değer tanımama değildir. Öyle olsaydı devletin milyonlarca lira akıttığı bazı vakıfların din kisvesi altında çocuk tacizi ahlaksızlık ve alçaklıklarına “yüksek sesle” tepki gösterecek hiç kimseyi de bulamazdınız bu memlekette!.. Taşgetiren kardeşi için ifade verdi Afyonkarahisar’da FETÖ’den tutuklu yargılanan eski Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektör Yardımcısı Süleyman Taşgetiren, FETÖ üyesi olduğuna dair iddiaları reddetti. İfade veren ağabeyi Star gazetesi yazarlarından Ahmet Taşgetiren’de, 9 Eylül 2014 tarihinde kaleme aldığı “Ah be kardeşim” başlıklı yazıyı kardeşi için yazmadığını belirterek, “Bu yazıyı yazarken kardeşim aklıma hiç gelmedi” dedi. Süleyman Taşgetiren’in tutukluluk halinin devamına karar verildi. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle